-
21 sitzen
sitzen <sitzt, saß, gesessen> ['zıtsən]\sitzen Sie bequem? rahat oturuyor musunuz?;am Tisch \sitzen masada oturmak;vor dem Fernseher \sitzen televizyonun karşısında oturmak;( jdm) Modell \sitzen (biri için) model durmak;sie saßen beim Essen yemekte oturuyorlardı;im S\sitzen arbeiten oturarak çalışmak;er hat lange an dieser Arbeit gesessen bu işin başında çok oturdu;\sitzen bleiben ( fam) ( in der Schule) sınıfta kalmak;auf einer Ware \sitzen bleiben ( fam) malı elinde kalmak;auf seinem Geld \sitzen ( fam) parasının üstüne oturmak3) ( Kleidung) oturmakdas saß ( Wirkung erzielen) bu iyi oturdu6) ( fam)einen \sitzen haben kafayı bulmak -
22 Tasche
Tasche <-n> ['taʃə] f1) ( an Kleidung) cep;etw aus der eigenen \Tasche bezahlen ( fam) bir şeyi cepten vermek, bir şeyi kendi kesesinden ödemek;etw in die eigene \Tasche stecken ( fam) bir şeyi cebe indirmek [o atmak]2) (Hand\Tasche, Akten\Tasche, Schul\Tasche) çanta;in die eigene \Tasche wirtschaften ( fam) cebini doldurmak;jdm auf der \Tasche liegen ( fam) birinin sırtından geçinmek;3) a. zool (Backen\Tasche, Begattungs\Tasche) kese; -
23 Tisch
Tisch <-(e) s, -e> [tıʃ] mmasa; ( Tafel) sofra;den \Tisch decken sofrayı kurmak;am \Tisch sitzen masada [o sofrada] oturmak;am runden \Tisch yuvarlak masada;sich an den gedeckten \Tisch setzen ( fig) hazıra konmak;unter den \Tisch fallen ( fam) dikkate alınmamak;etw unter den \Tisch fallen lassen ( fam) bir şeyi dikkate almamak;jdn unter den \Tisch trinken ( fam) içki içmede birinden baskın çıkmak;etw ist vom \Tisch ( fam) bir şey gündemden kalkmış olmak;reinen \Tisch machen ( fam) hâle yola koymak;etw vom \Tisch wischen ( fam) bir şeye kulak asmamak;zu \Tisch bitten sofraya buyur etmek -
24 tun
tun <tut, tat, getan> [tu:n]I vi, vt yapmak, etmek;etw aus Liebe/aus Neid \tun bir şeyi sevgiden/kıskançlıktan yapmak;Wichtigeres zu \tun haben, als......den önemli yapacak işi olmak;ich habe mein Bestes getan elimden geleni yaptım;ich habe noch zu \tun yapılacak daha işim var;damit ist es nicht getan bununla bitmedi;das ist leichter gesagt als getan dile kolay;sie hat nichts zu \tun yapacak hiçbir işi yok, işi gücü yok;du kannst \tun und lassen, was du willst istediğini yapabilirsin;was kann ich für Sie \tun? sizin için ne yapabilirim?;wir haben getan, was wir konnten yapabileceğimizi yaptık;so etwas tut man nicht! böyle şey yapılmaz!;tu, was du nicht lassen kannst! ( fam) yapacağını yap!;das tut nichts zur Sache ( fam) bu olayı değiştirmez;hat er dir was getan? sana bir şey yaptı mı?;der Hund tut nichts ( fam) köpek bir şey yapmaz;tu mir doch den Gefallen und... bana bir iyilik yap da...;er bekam es mit der Angst zu \tun korkmaya başladı;nach getaner Arbeit iş bittikten sonra;damit habe ich nichts zu \tun bununla hiç bir ilgim yok;ich will mit ihm nichts mehr zu \tun haben onunla alıp vereceğim kalmadı artık;so \tun, als ob...... imiş gibi yapmak;tu doch nicht so! ( fam) numara yapma!;du tätest gut daran, zu schweigen susmakla iyi edersintu es in den Schrank! onu dolaba koy!III vrsich \tun;es tut sich etwas ( fam) bir şeyler oluyor -
25 Wasser
Wasser <-s, -> ['vasɐ] ntsu;kölnisch \Wasser kolonya;stehendes/fließendes \Wasser durgun/akar su;heißes/warmes/kaltes/kochendes \Wasser sıcak/ılık/soğuk/kaynar su;zu Lande und zu \Wasser karada ve suda;\Wasser lassen ( urinieren) su dökmek, işemek;\Wasser auf jds Mühle gießen ( fam) birinin ekmeğine yağ sürmek;sich über \Wasser halten ( fam) geçinip gitmek, idare etmek;ein Boot zu \Wasser lassen bir sandalı suya indirmek;etw unter \Wasser setzen bir şeyi su basmak;ins \Wasser fallen (a. fig) suya düşmek;jdm nicht das \Wasser reichen können ( fig) birinin eline su dökemez olmak, birinin kâbına varamamak, biriyle aşık atamamak;mit allen \Wassern gewaschen sein ( fam) suya götürüp susuz getirir olmak, çok kurnaz olmak;jdm das \Wasser abgraben birinin kuyusunu kazmak;da fließt noch viel \Wasser den Rhein hinunter ( fam) köprülerin altından daha çok sular geçer;das \Wasser läuft mir im Mund zusammen ( fam) ağzımın suyu akıyor, ağzım sulandı -
26 Zahn
diş;die dritten Zähne ( fam) takma diş(ler);mit den Zähnen klappern/knirschen dişlerini takırdatmak/gıcırdatmak;sie bekommt Zähne diş çıkarıyor;der \Zahn der Zeit ( fam) zamanın etkisi;jdm die Zähne zeigen ( fam) birine diş göstermek;bis an die Zähne bewaffnet ( fig) tepeden tırnağa (kadar) silahlanmış;einen \Zahn zulegen ( fam) ( schneller fahren) hızı artırmak, gaza basmak; ( sich beeilen) acele etmek, gaz vermek -
27 fertig
halb \fertig yarı mamul;das Essen ist \fertig yemek hazır;ist der Reis \fertig? pilav oldu mu?;mit jdm endgültig \fertig sein ( fam) biriyle ilgisini kesmek;etw \fertig machen ( beenden) bir şeyi bitirmek;etw \fertig stellen bir şeyi tamamlamak [o bitirmek];wirst du rechtzeitig \fertig? vaktinde hazır olacak mısın?;mit jdm/etw \fertig werden ( fam) bir kimseyle/şeyle baş edebilmek, bir kimseyle/şeyle başa çıkmak;2) ( bereit) hazır (zu -e);mit den Nerven \fertig sein sinir diye bir şey kalmamak;ich bin völlig [o fix und] \fertig hoşaf gibiyim, canım çıktı -
28 Gott
mit \Gottes Hilfe Tanrı'nın yardımıyla;grüß \Gott! ( dial) selamünaleyküm!;mein \Gott! Allah'ım!;um \Gottes willen! aman Allahım!, Tanrı aşkına!, Allah aşkına!, Allah rızası için!, Allah'ını seversen!;\Gott sei Dank! ( fam) Tanrı'ya şükür(ler) !, Allah'a şükür!, hamdolsun!;\Gott hab ihn selig Allah rahmet eylesin;ich schwöre bei \Gott vallahi billâhi;weiß \Gott ( fam) alimallah, Allah bilir;in \Gottes Namen ( fam) Tanrı adına;\Gott bewahre! ( fam) Allah korusun!;über \Gott und die Welt reden havadan sudan konuşmak;leben wie \Gott in Frankreich ( fam) kont gibi yaşamak, krallar gibi yaşamakdie griechischen/römischen Götter Yunan/Roma tanrıları;ein Bild für die Götter ( fam) allahlık bir manzara -
29 Hand
el;an \Hand von yoluyla;aus erster/zweiter \Hand birinci/ikinci elden;von \Hand elden;jdm die \Hand geben birine eline vermek;jdm die \Hand schütteln birinin elini sıkmak, biriyle tokalaşmak;linker/rechter \Hand sol/sağ elde;linker/rechter \Hand sehen Sie... sol/sağ elde... görüyorsunuz;eine \Hand voll bir tutam [o avuç dolusu];alle Hände voll zu tun haben ( fam) işi başından aşkın olmak;etw aus der \Hand legen bir şeyi elinden bırakmak;etw in die \Hand nehmen bir şeyi eline almak; ( fig) bir şeyi ele almak;in die Hände klatschen el çırpmak;etw zur \Hand haben bir şeyi el altında bulundurmak, bir şey elinde bulunmak;jds rechte \Hand sein ( fig) birinin sağ kolu olmak;zwei linke Hände haben ( fam) elinden bir şey gelmemek;sich mit Händen und Füßen verständigen ( fam) el kol yordamıyla anlaşmak;sich mit Händen und Füßen gegen etw wehren ( fam) bir şeye canla başla karşı koymak;mit leeren Händen eli boş olarak, elini kolunu sallaya sallaya;ein gutes Blatt auf der \Hand haben eli iyi olmak;\Hand und Fuß haben tutarlı olmak;die \Hand im Spiel haben bir işte parmağı olmak;es lässt sich nicht von der \Hand weisen, dass...... olduğu yadsınamaz;\Hand in \Hand el ele;\Hand in \Hand mit jdm arbeiten biriyle el ele çalışmak;freie \Hand zu etw haben bir şey yapmakta serbest olmak;das liegt auf der \Hand bu elle tutulur gözle görülür;von der \Hand in den Mund leben elden ağıza yaşamak;er ist bei ihnen in guten Händen onların yanında iyi ellerdedir;in festen Händen sein ( fam) sözlü olmak;etw von langer \Hand planen bir şeyi uzun uzadıya planlamak;etw unter der \Hand verkaufen bir şeyi el altından satmak;jdm etw zu treuen Händen übergeben birine bir şeyi emanet vermek;jdm etw in die \Hand drücken birinin eline bir şey sıkıştırmak;jdm in die Hände fallen birinin eline düşmek;etw aus der \Hand geben bir şeyi elinden çıkarmak;jdn in der \Hand haben birini avcunun içinde tutmak;jdm aus der \Hand lesen birinin el falına bakmak;zu jds Händen birinin eline, birine verilmek üzere;Hände hoch! eller yukarı!;Hände weg! çek elini!;eine \Hand wäscht die andere ( prov) bir el bir eli yıkar, iki el bir yüzü yıkar -
30 Hund
Hund, Hündin <-(e) s, -e; -nen> [hʊnt] m, fköpek, it;Vorsicht, bissiger \Hund! dikkat, ısırgan köpek var!;sie sind wie \Hund und Katze ( fam) kedi ile köpek gibiler;auf den \Hund gekommen sein ( fam) perişan durumda olmak;vor die \Hunde gehen ( fam) perişan olmak;das ist ja ein dicker \Hund! ( fam) bu büyük bir rezalet!;ein feiger \Hund ( fam) korkak köpek;den Letzten beißen die \Hunde ( prov) sona kalan dona kalır -
31 kommen
kommen <kommt, kam, gekommen> ['kɔmən]vi sein1) (her\kommen) gelmek ( von -den); (hin\kommen) gitmek ( nach -e); (an\kommen) varmak; ( zurückkehren) dönmek ( von -den);da kommt er ja! işte geliyor!;ich komme schon şimdi geliyorum, geliyorum canım;gut, dass du kommst gelmen iyi;ein Taxi \kommen lassen bir taksi çağırtmak;er kam von einer Reise seyahatten döndü;angelaufen \kommen çıkagelmek;zu spät \kommen çok geç gelmek;du sollst zum Direktor \kommen müdüre gelmelisin;wie komme ich nach...?...e nasıl giderim?;zu der Überzeugung \kommen kanaatine varmak;wir müssen langsam zu einem Ende \kommen yavaş yavaş işimizin sonuna gelmeliyiz;nicht von der Stelle \kommen yerinde saymak;ich halte die Zeit für ge\kommen bence zamanı geldi;jetzt komme ich şimdi ben geliyorum, şimdi sıra bende;jetzt komme ich an die Reihe şimdi sıra bana geliyor;das kommt später bu sonra gelecek;der kommt mir nicht ins Haus! bu benim kapımdan içeri giremez!;in die Schule \kommen okula başlamak;ins Krankenhaus \kommen hastaneye yatmak;der Fall kommt vor Gericht mahkemeye düşmek;sein Vorschlag kam mir sehr gelegen teklifi [o önerisi] çok işime geldi;du kommst mir gerade recht! ( fam) bir sen eksindin!;das kommt mir wie gerufen bu çok işime gelir;komme, was da wolle ne gelirse gelsin;jdm \kommen die Tränen birinin gözleri yaşarmak;zum Stehen \kommen durabilmek;man kommt hier zu nichts burada hiçbir şey yapılamıyor;es kam zu einem Streit kavga çıktı;zur Sache \kommen sadede gelmekwieder zu sich \kommen tekrar kendine gelmek;zu Wort \kommen söz almak;zu Schaden \kommen zarar görmek;wie käme ich dazu, das zu machen? neden bunu yapacacak mışım?;wie komme ich zu der Ehre? ( iron) bu ne şeref?;ums Leben \kommen can vermek;das kommt zusammen auf 20 Euro ( fam) hepsi 20 euro eder;ich komme auf 1.200 Euro im Monat ( fam) ayda 1.200 euroyu buluyorum;hast du richtig gezählt? ich komme nur auf 15 doğru saydın mı? ben 15 çıkarıyorum;kommt man hier leicht an frisches Gemüse? burada taze sebze bulmak kolay mı?;ich kam nicht auf seinen Namen adı aklıma gelmedi;wie kommst du darauf? o nereden aklına geldi?, bunu nereden çıkardın?;sie lässt nichts auf ihn \kommen ona toz kondurmuyor;auf die Welt \kommen dünyaya gelmek;auf etw/jdn zu sprechen \kommen bir şeyden/kimseden söz etmeye başlamak;hinter etw \kommen bir şeyin içyüzünü öğrenmek;durch den Zoll/eine Prüfung \kommen gümrükten/bir sınavdan geçmek;Jeans sind wieder im K\kommen blûcin yine moda oluyor;aus der Mode \kommen modası geçmek;aus dem Konzept \kommen aklı karışmak;nun komm schon! ( fam) ha(y) di gel artık!;2) (herbei\kommen) gelmek (zu -e)3) ( geschehen) gelmek, olmak;ich habe es \kommen sehen bunun geleceğini görmüştüm;das musste ja so \kommen bunun böyle olacağı belliydi zaten;es kam, wie es \kommen musste olan oldu;die Hochzeit kam für alle überraschend düğün herkese sürpriz oldu;das Schlimmste/Beste kommt erst noch bunun daha da kötüsü/iyisi var;wie kommt es, dass du...? nasıl oluyor da sen...?;ich komme aus Dortmund ben Dortmund'dan geliyorum5) ( durchqueren) gelmek (über/durch üzerinden/içinden);über Münster \kommen Münster üzerinden gelmekauf zwei Deutsche kommt ein Auto iki Alman başına bir otomobil düşerder Vorschlag kam von mir öneri benden geldi;das kommt davon! gördün mü işte!;das kommt vom Rauchen bu, sigara içmekten gelir9) ( hingehören)das Buch kommt in den Schrank kitabın yeri dolaptain Gang \kommen başlamak -
32 Nagel
1) ( Metallstift) çivi;einen \Nagel einschlagen çivi çakmak;2) (Finger\Nagel) tırnak;an den Nägeln kauen tırnaklarını kemirmek;sich dat etw unter den \Nagel reißen ( fam) bir şeyin üstüne yatmak, punduna getirip bir şeyi iç etmek;die Sache brennt uns unter den Nägeln ( fam) bu iş bizim için çok acil -
33 Tour
2) ( Strecke) yolimmer die gleiche \Tour! hep aynı oyun!jdm die \Tour vermasseln birinin planını berbat etmekauf vollen \Touren arbeiten tam gaz çalışmak;etw auf \Touren bringen ( fam) bir şeyi hızlandırmak;auf \Touren kommen ( fam) hızlanmak;in einer \Tour ( fam) sürekli6) ( fam)mach keine krummen \Touren! yaramazlık yapma! -
34 wissen
wissen <weiß, wusste, gewusst> ['vısən]I vt1) ( können) bilmek;nicht mehr ein noch aus \wissen çıkar yol bilmemek;mit jdm umzugehen \wissen biriyle nasıl geçineceğini bilmek, birine nasıl davranacağını bilmek2) ( die Kenntnis besitzen)ich weiß nicht, wo er ist nerede olduğunu bilmiyorum;wusstest du, dass...?... olduğunu biliyor muydun?;woher soll ich das \wissen? bunu nereden bileyim?;woher weißt du das? bunu nereden biliyorsun?;soviel ich weiß, ist er noch da bildiğim kadarıyla (kendisi) hâlâ orada;er weiß immer alles besser o her şeyi daha iyi bilir;das musst du selbst \wissen bunu senin bilmen gerekir, bu, senin bileceğin iş;wenn ich das gewusst hätte... bunu bilseydim...;sie weiß, was sie will ne istediğini biliyor;ich wüsste nicht, was ich lieber täte neyi tercih ederdim, bilemiyorum;ich hätte es \wissen müssen onu bilmem gerekirdi;das ist wer weiß wie teuer ( fam) bu, kim bilir kaç para;... und was weiß ich noch alles ( fam)... ve daha neler neler biliyorum;weißt du was? biliyor musun?;3) ( sich erinnern) hatırlamak;weißt du noch, wie schön es war? hatırlıyor musun, ne kadar güzeldi?4) ( erfahren)lassen Sie mich \wissen, wenn/ob...... olduğunda/olursa bana bildirin [o haber verin];sie will nichts mehr von mir \wissen benimle ilişkisini kesti5) ( die Sicherheit haben)ich weiß sie in guten Händen ( geh) onun iyi ellerde olduğunu biliyorum6) ( kennen) bilmek, tanımak;weißt du einen guten Arzt? iyi bir hekim biliyor [o tanıyor] musun?ich weiß von nichts hiç bir şeyden haberim yok;man kann nie \wissen ( fam) hiç bilemezsin;wer weiß? kim bilir?;was weiß ich ( fam) ne bileyim? -
35 voll
voll [f-]voller ile dolu; Schmutz, Flecken usw a ile kaplı;eine volle Stunde tam bir saat;mit voller Lautstärke sesi sonuna kadar açılmış;volles Vertrauen tam güven2. adv (völlig) bütünüyle, tamamen; zahlen usw tam (ücret ödemek vs); fam (direkt, genau) tam, (dos)doğru;voll arbeiten tam gün çalışmak;voll besetzt oturacak yeri kalmamış;voll gepackt, voll gepfropft, voll gestopft adj fam tıka basa dolu;(nicht) für voll nehmen tam ciddiye al(ma)mak;voll füllen tamamen doldurmak;voll machen fam Kind altına yapmak;die Hosen voll machen donuna yapmak;voll packen ( mit -le) tamamen doldurmak;sich voll saugen ( mit -i) emip şişmek;voll schreiben doldurmak (yazarak);voll stopfen tıka basa doldurmak;voll tanken (depoyu) tam/ful doldurmak;bitte voll tanken! (depoyu) ful yapar mısınız?;voll und ganz baştan aşağı, büsbütün -
36 was
1. interr ne;was? fam (wie bitte?) efendim?; fam (nanu!) yok ya(hu)!; fam (nicht wahr?) değil mi?; fam (warum?) niçin, ne demeye?;was machen Sie? gerade ne yapıyorsunuz?; beruflich işiniz ne?;was musste er auch lügen? niçin yalan söyledi ki?2. rel pron: was auch immer her ne -se;alles, was ich habe (brauche) benim neyim varsa (bana ne lazımsa) hepsi;ich weiß nicht, was ich tun (sagen) soll ne yapacağımı (söyleyeceğimi) bilmiyorum; …, was mich ärgerte …, ki beni kızdıran bu oldu -
37 dick
-
38 einstecken
ein|steckenvtvergiss nicht, dein Geld/deine Brille einzustecken paranı/gözlüğünü yanına almayı unutma -
39 haben
haben <hat, hatte, gehabt> ['ha:bən]I vtein Haus/ein Auto/Kinder \haben evi/arabası/çocukları olmak, ev/araba/çocuk sahibi olmak;ich habe zwei Kinder (benim) iki çocuğum var;lieber \haben tercih etmek;hier hast du das Buch al işte kitabı;er hat außergewöhnliche Fähigkeiten olağanüstü yetenekleri var, olağanüstü yeteneklere sahiptir;Zeit \haben vakti olmak;Hunger/Durst \haben aç/susamış olmak;Fieber \haben ateşi olmak;kann ich bitte den Zucker \haben? şekeri alabilir miyim?;wir \haben heute schönes Wetter bugün hava güzel;den Wievielten \haben wir heute? bugün ayın kaçı?;morgen \haben wir Mittwoch yarın çarşamba;sie hat es weit nach Hause eve kadar yolu uzundur;sie hat es nicht leicht mit ihm onunla işi kolay değildir;das Haus hat was von einem Schloss evin sarayımsı bir havası var;und was habe ich davon? benim bundan çıkarım ne?;was hast du? neyin var?;dafür ist er nicht zu \haben öyle işlere yanaşmaz;da \haben wir den Salat/die Bescherung ( fam) ayıkla pirincin taşını!, öp babanın elini!, buyurun cenaze namazına!;etw dagegen \haben bir şeye karşı olmak;nichts dagegen \haben bir şeye karşı olmamak, bir şeye diyeceği olmamak;etw \haben wollen bir şeyi canı istemek, bir şeyi elde etmek istemek;was hat es damit auf sich? bu ne anlama geliyor?;ich kann das nicht \haben ( fam) ben buna gelememetw hinter sich \haben bir şey arkasında olmak;ich habe noch viel vor mir daha yapacağım çok işler var;sie hat etwas mit dem Tennislehrer ( fam) tenis öğretmeniyle ilişkisi var;ich hab's! buldum!ich habe noch sehr viel zu tun daha yapacak çok işim var;hier hat er nichts zu suchen burada işi yok;jetzt hast du zu schweigen şimdi susman gerekliII vrsich \haben ( fam) ( sich anstellen) hava basmak;hab dich nicht so! öyle nazlanmasana!;damit hat sich die Sache ( fam) bu iş böylece kapandı -
40 hauen
hauen <haut, haute o hieb, gehauen> ['haʊən]1. I vtjdn übers Ohr \hauen birine kazık atmak;jdm eine \hauen birine tokat atmak;sein Geld auf den Kopf \hauen parasını har vurup harman savurmakmit der Faust auf den Tisch \hauen yumruğunu masaya vurmak2. <haut, haute, gehauen> ['haʊən]I viauf die Pauke \hauen ( fig) davul çalmakII vt1) ( meißeln) hakketmekIII vrsich in die Falle \hauen ( fam) kendini yatağa atmak
См. также в других словарях:
Fam — Gesprochen in Nigeria Sprecher 1.000 Linguistische Klassifikation Niger Kongo Volta Kongo Benue Kongo Bantoide Sprachen Nord Bantoid Sprachen F … Deutsch Wikipedia
FAM — steht als Abkürzung für: Carboxyfluorescein ein Fluoreszenzfarbstoff, siehe auch 6 FAM phosphoramidit Fam, eine Sprache in Nigeria FAM (Jollenkreuzer) FAM Magdeburger Förderanlagen und Baumaschinen GmbH Fabrika Maziva, ein Motorölhersteller in… … Deutsch Wikipedia
Fam — Cette page d’homonymie répertorie les différents sujets et articles partageant un même nom. Nom Fam est une des îles Raja Ampat en Indonésie. Acronyme FAM peut désigner Fonds Académique de Mutualisation, et aussi : Football Association of… … Wikipédia en Français
FAM — or Fam can mean:* FAM (gang) * the Foreign Affairs Manual of the U.S. Department of State * file alteration monitor * Fat acceptance movement * fuzzy associative matrix * fuzzy associative memory * Free Aceh Movement * Fertility Awareness Method… … Wikipedia
fam — m. et f. faim. « La som, quand avès fam, es marrido à veni ! » Th. Aubanel … Diccionari Personau e Evolutiu
FAM — Combinación de fármacos antineoplásicos constituida por fluorouracilo, doxorrubicina y mitomicina. Abreviatura de factor activador de los macrófagos. Diccionario Mosby Medicina, Enfermería y Ciencias de la Salud, Ediciones Hancourt, S.A. 1999 … Diccionario médico
fam — Mot Monosíl·lab Nom femení … Diccionari Català-Català
fam — de·fam·a·to·ry; de·fam·er; de·fam·ing·ly; fam; FAM; fam·i·lism; fam·i·list; fam·i·lis·tic; fam·ine; fam·ish; fam·ish·ment; fam·meni·an; fam·u·lus; in·fam·a·tory; sul·fam·ic; sul·fam·o·yl; fam·i·ly; … English syllables
FAM — Cette page d’homonymie répertorie les différents sujets et articles partageant un même nom. FAM ou Fam peut désigner : Sommaire 1 Acronyme 2 Abréviation … Wikipédia en Français
FAM — 5 fluorouracil, Adriamycin, and mitomycin C; fuzzy associative memory * * * fam abbr family … Medical dictionary
Fam — family, familial * * * fam abbr family … Medical dictionary