-
61 faire
Iv t1 fabriquer yapmak2 mesurer ölçüm değeri◊Cette table fait deux mètres de long. — Bu masa iki metre uzunluğundadır.
◊Ça fait vingt euros. — Yirmi euro ediyor.
3 égaler eder [e'deɾ]◊Deux et deux font quatre. — İki, iki daha dört eder.
4 exécuter bir şey yapmak5 effectuer meşgul olmak◊Je ne sais pas quoi faire. — Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.
6 accomplir gerçekleştirmek7 avoir comme activité bir faaliyet, bir iş yapmak8 neden olmak◊Ce gâteau fait envie. — Bu pasta arzular uyandırıyor.
◊Ces vacances m'ont fait du bien. — Bu tatil bana iyi geldi.
♦ cela ne fait rien bir şey değil9 avoir comme aspect yapmak10 davranış [davɾa'nɯʃ]11 exprimer ifade etmek12 yol almak◊Nous avons déjà fait vingt kilomètres. — Şimdiden yirmi kilometre yol aldık.
IIv iyapmak, etmek◊Il a bien fait. — İyi etti.
◊Vous feriez mieux de rentrer. — Evinize dönseniz dha iyi edersiniz.
v imperszaman veya iklim gösterir◊Il fait nuit. — Gece oldu.
◊Il fait beau. — Hava güzel.
IVv auxcauser (suivi d'un inf.) neden olmak◊Fais-moi penser à lui téléphoner. — Ona telefon etmemi hatırlat.
-
62 auf
1. präp (D) üstünde, üzerinde;auf dem Tisch masa(nın) üstünde;auf einer Party bir eğlentide;auf Seite 10 sayfa 10’da2. präp (A) räumlich üstüne, üzerine;auf den Tisch masa(nın) üstüne;auf eine Party gehen bir eğlentiye gitmek;geh auf dein Zimmer! odana çekil!;fig auf Besuch kommen görmeye/ziyarete gelmek;auf Reisen gehen yolculuğa çıkmak;zeitlich auf ein paar Tage birkaç günlüğüne;es geht auf 9 (Uhr) (saat) 9’a geliyor;fam auf eine Tasse Kaffee kahveye, kahve içmeye;auf morgen verschieben yarına ertelemek;fam auf bald! yakında görüşmek üzere!;auf diese Weise böylece;auf Deutsch Almanca (olarak);auf meine Bitte (hin) ricam üzerine;von 80 Tonnen auf 100 erhöhen 80 tondan 100’e çıkarmak;auf die Sekunde genau saniyesi saniyesine (tam/kesin)3. adv: auf und ab gehen bir aşağı bir yukarı dolaşmak;ich war die ganze Nacht auf bütün gece uyumadım;Augen auf! aç gözünü!4. int fam auf (gehts)! haydi! -
63 moonlighting
-
64 olmak
(olur)1) быть; происходи́ть, соверша́ться; случа́тьсяolmadı! — не получи́лось!, нет!, вот э́то уж нет!, не вы́шло!
2) быть, явля́ться3) быть, пребыва́ть, находи́ться (где-л.)bir erkek çocuğu oldu — у неё роди́лся ма́льчик
5) де́латься; станови́ться; превраща́ться; бытьadam olmak — стать (быть) челове́ком
doktor oldu — он стал до́ктором
6) поспева́ть, быть гото́вымekinler oldu — хлеб [на поля́х] поспе́л
7) Д быть подходя́щим, годи́ться; быть впо́ру; подоба́тьelden ayaktan olmak — прям., перен. оста́ться без рук, без ног
9) со словами yıl, saat и т. п. проходи́ть10) со словами gece, akşam и т. п. наступа́ть, приходи́тьgece oluyor — наступа́ет ночь
-
65 biraz
I adv1) (ein) bisschen [o wenig], etwas\biraz daha noch etwas, etwas mehr\biraz olsun wenigstens\biraz yavaş lütfen! bitte etwas langsamer!, etwas mehrbu \biraz az das ist ein bisschen wenig2) ( kısa bir süre için) kurzgece yarısını \biraz geçe kurz nach MitternachtII adj bisschen -
66 yarı
1. half of the, half the: Öğrencilerin yarısı geldi. Half of the students have come. gece yarısı midnight. 2. half of, mid-: Yarı ömrüm bitti. Half of my life is over. Yarı yolda kaldık. We were left stranded in the middle of our journey. yarı gece midnight. yarı yün yarı poliyester bir kazak a sweater that´s half wool and half polyester. 3. sports half time, the half. 4. halfway, half, only partially: yarı açık half open. Yarı anladı. He halfway understood. yarı pişmiş et underdone meat. yarı cahil semiliterate. yarı göçebe seminomadic/ seminomad. yarı resmi semiofficial. - belden aşağı below the waist, from the waist down. - belden yukarı above the waist, from the waist up. -da bırakmak /ı/ to leave off (doing something) when one has completed only half of it, stop doing (a job) when one is in the middle of it. - buçuk 1. piddling, trifling, trivial. 2. poor, sorry, third-rate, two-bit, crummy. - çekili bayrak flag flying at half mast. - fiyatına at half price, at half the usual price, half-price. - inme path. hemiplegia. -da kalmak to be left half finished, be left half done. - yarıya 1. halfway, half. 2. in half, equally, fifty-fifty. - yolda bırakmak /ı/ to leave (someone) in the lurch, leave (someone) high and dry. -
67 gün
да́та (ж) день (м)* * *1) деньbir gün daha geçti — а) прошёл ещё оди́н день; б) одна́жды, ка́к-то; ка́к-нибу́дь
bir gün size de uğrarım — я ка́к-нибу́дь загляну́ и к вам
günlerce — на протяже́нии мно́гих дней
günlerden bir gün / günün birinde — в оди́н из дней, одна́жды, ка́к-то раз
bu günlerde — на э́тих днях
gününde — а) в тот же день; б) во́время, своевре́менно
günden güne — день о́то дня, с ка́ждым днём
2) день, да́таdoğum günü — день рожде́ния
gün koymak — а) дати́ровать; б) назнача́ть день
Zafer Günü — День Побе́ды
3) хорошо́ / счастли́во про́житое вре́мяgün görmüştü — он хорошо́ пожи́л, ему́ хорошо́ жило́сь
gün görmemek — не ви́деть све́тлых дней
4) со́лнцеgün ağarmak — рассвета́ть
gün atmak — всходи́ть - о со́лнце
gün batmak — сади́ться - о со́лнце
gün çarpması — со́лнечный уда́р
gün doğmak — а) наступа́ть - о дне; б) перен. повезти́, посчастли́виться
ona da gün doğdu — и ему́ сча́стье привали́ло
gün geçmek — а) перегре́ться на со́лнце; б) получи́ть со́лнечный уда́р
gün görmez / görmedik yer — ме́сто, куда́ никогда́ не захо́дит со́лнце
gün kavuşmak — сади́ться - о со́лнце; вечере́ть
••- gününü beklemekgün güne uymaz — посл. день на день не прихо́дится
- gününü saymak
- gününü gün etmek
- günleri gece olmak
- gününü görmek
- gününü göstermek
- gün ışığına çıkmak
- gün yapmak
- günü yetmiş -
68 брать
almak,tutmak; ele geçirmek,zapt etmek; aşmak; sapmak,gitmek* * *несов.; сов. - взять1) врз almak; tutmakвзять ребёнка за́ руку — çocuğu elinden tutmak
не бери́ (рука́ми) — tutma
брать дете́й с собо́й — çocuklarını (beraber) almak
брать рабо́ту на́ дом — eve iş almak
возьми́ (с собо́й) зонт — yanına şemsiye al
в теа́тр его́ не взя́ли — onu tiyatroya almadılar
брать такси́ — taksi tutmak
брать что-л. в долг — eğreti almak
брать де́ньги взаймы́ — borç para almak
брать хлеб в бу́лочной — fırından ekmek almak
брать от жи́зни всё — перен. hayattan kâm almak
брать нало́ги — vergi almak
за э́то нало́гов не беру́т — bunun vergisi yoktur
брать сло́во с кого-л. — перен. (birinden) söz almak; (birine) söz verdirmek
брать пле́нных — esir almak
престу́пника взя́ли но́чью — suçluyu gece tuttular
брать кре́пость шту́рмом — kaleyi hücumla almak
взять ферзя́ — шахм. veziri almak
2) ( делать вывод) çıkarmak, uydurmakотку́да ты взял, что мы уезжа́ем? — nereden çıkardın gideceğimizi?
3) перен. ( овладевать) almak; tutmak; işlemekменя́ смех берёт — gülesim geliyor
меня́ взял страх — beni bir korkudur aldı
тут меня́ взяло́ сомне́ние — derken şüpheye düştüm
4) ( преодолевать) aşmakбрать препя́тствие — engeli aşmak
по́езд брал подъём — tren rampayı çıkıyordu
5) в соч.он берёт прилежа́нием — ona başarı kazandıran çalışkanlığıdır
6) в соч.э́то стекло́ пу́ля не берёт — bu cama kurşun işlemez
меня́ и снотво́рное не берёт — uykum ilacı da tutmuyor
ружьё берёт на две́сти ме́тров — çiftenin atımı iki yüz metre
э́ту до́ску ножо́м не возьмёшь — bu tahtayı bıçakla kesemezsin
7) ( направляться) gitmek; sapmakбрать вле́во — sola sapmak
бери́ пря́мо — doğru git
8) ( о неожиданном действии) kalkmak, tutmakа он взял и / да уе́хал — tuttu gitti
9) с некоторыми сущ. образуют устойчивые сочетаниябрать в расчёт — hesaba almak / katmak
брать кого-л. под защи́ту — himayesine almak
брать нача́ло (восходить) — (kadar) inmek
брать направле́ние на... — yönünü tutmak
••брать в свиде́тели — tanık tutmak / göstermek
брать приме́р с кого-л. — örnek almak
брать на себя́ — üstlenmek, üstüne almak
брать на себя́ отве́тственность за что-л. — (bir şeyin) sorumluluğunu üstüne almak / üstlenmek
брать на себя́ расхо́ды по... —... giderlerini üstlenmek
брать (на себя́) обяза́тельство — taahhüt altına girmek
брать вину́ на себя́ — suçu üstüne almak
брать сло́во (на собрании) — söz almak
брать руково́дство в свои́ руки́ — yönetimi eline almak
брать себя́ в ру́ки — kendine hâkim olmak
брать верх над кем-чем-л. — (birine, bir şeye) üstün gelmek, galebe çalmak
пу́ля его́ не берёт — onun kurşun işlemezliği var, ona kurşun geçmiyor
да́же го́ды его́ не беру́т — onu yıllar bile alt edemiyor
взять / возьмём тако́й вопро́с:... — şu sorunu ele alalım:...
-
69 тихий
yavaş; sessiz; sakin,durgun; kendi halinde; ağır,yavaş* * *1) yavaşти́хий звук — pes ses
ти́хий го́лос — yavaş ses
ти́хим го́лосом — alçak sesle; yavaş
2) sessizти́хая ночь — sessiz gece
ти́хий лес — sessiz orman
3) sakin, durgunти́хая река́ — yavaş akan nehir
в ти́хую пого́ду — sakin / durgun havada
мо́ре бы́ло ти́хим — deniz sakindi / durgundu
вести́ ти́хую жизнь — sakin bir hayat sürmek
4) sakin, sessiz, halim; yavaş; kendi halinde ( безвредный - о человеке)ти́хий, споко́йный ребёнок — sessiz, sakin bir çocuk
он челове́к ти́хий — sakin / yavaş bir adamdır
5) ağır, yavaşти́хий ход — мор. ağır yol
мы шли ти́хим ша́гом — ağır ağır yürüyorduk
-
70 after
adj. sonraki, izleyen, sonra gelen————————adv. sonra, daha sonra, ardından, arkasından————————conj. dikten sonra————————prep. sonra, arkasından, den sonra, izleyen, ardından, peşinden; göre* * *den sonra* * *1. preposition1) (later in time or place than: After the car came a bus.)...-den/dan sonra2) (following (often indicating repetition): one thing after another; night after night.) (birbiri) ardına, peş peşe3) (behind: Shut the door after you!) arkadan, ortasından, ardından4) (in search or pursuit of: He ran after the bus.) ardından, arkasından, peşinden5) (considering: After all I've done you'd think he'd thank me; It's sad to fail after all that work.) düşünülecek olursa, bakılırsa, bakınca6) ((American: in telling the time) past: It's a quarter after ten.) geçe, geçiyor2. adverb(later in time or place: They arrived soon after.) (bir şey)den sonra, daha sonra3. conjunction(later than the time when: After she died we moved house twice.) (bir şey)den daha sonra, daha sonraki bir zamanda- afterthought
- afterwards
- after all
- be after -
71 Tag
Tag1 m <-s; -e> gün;am helllichten Tag güpegündüz;am nächsten Tag ertesi gün;am Tag zuvor bir önceki gün;den ganzen Tag bütün gün;Tag für Tag günbegün;Tag und Nacht gece gündüz;jeden zweiten Tag günaşırı;von einem Tag auf den anderen bugünden yarına;welchen Tag haben wir heute? bugün (günlerden) ne?;alle zwei (paar) Tage iki (birkaç) günde bir;unter Tage Bergbau yer altında;heute (morgen) in 14 Tagen iki hafta ( oder 15 gün) sonra bugün (yarın);eines Tages bir gün, günün birinde;guten Tag! iyi günler!; beim Vorstellen merhaba!;jemandem guten Tag sagen b-ne merhaba demek;an den Tag bringen (kommen) gün ışığına çıkarmak (çıkmak);an den Tag legen ortaya koymak, göstermek;fam sie hat ihre Tage onun regli/aybaşısı varTag2 [tɛːk] m <-s; -s> EDV tag, HTML komutu -
72 عشاء
-
73 день
gündüz* * *м1) günкако́й сего́дня день (неде́ли)? — bugün ne?
до вчера́шнего дня — düne kadar / değin
о́тпуск на пять дней — beş günlük izin
пое́хать на́ три́ дня — üç günlüğüne / üç gün için gitmek
пое́хать на́ день (без ночёвки) — günübirlik gitmek
вступа́ть в си́лу со дня опубликова́ния — neşir tarihinden itibaren yürürlüğe girmek
столе́тие со дня основа́ния заво́да — fabrikanın yüzüncü kuruluş yılı
он зараба́тывает де́сять рубле́й в день — günde on ruble kazanıyor; gündeliği on rubledir
газе́та дохо́дит до чита́теля в тот же день — gazete, okurlarının eline gününde ulaşır
за́ день (в продолжение дня) — bir gün içinde
нанима́ть / снима́ть что-л. за́ три́ рубля́ в день — bir şeyi günlüğü üç rubleye kiralamak
в оди́н и тот же день — aynı gün
в э́тот / в тот день — o gün
с ка́ждым днём — her geçen gün
2) (дни) мн. zaman, sıra; çağв на́ши дни — günümüzde, zamanımızda
в дни войны́ — savaş sırasında
Евро́па на́ших дней — günümüz Avrupa'sı
••день ото дня́ — günden güne
его́ дни сочтены́ — günleri sayılı
до конца́ свои́х дней — ömrünün sonuna kadar
(и) день и ночь — gece gündüz, geceli gündüzlü
в оди́н прекра́сный день — günün birinde
среди́ / средь бе́ла дня — güpegündüz
-
74 gün
gün Tag m; Sonne f;-den gün almak sich einen Termin holen (bei D);gün bugün (oder o gün bugündür) (das ist) die Gelegenheit;gün durumu Sonnenwende f;gün gibi açık sonnenklar;gün görmedik yer (ein) Platz ohne Sonne, fam wo die Sonne nicht hinkommt;gün görmek fig gut leben;gün görmüş a … der viel erlebt hat;gün günden von Tag zu Tag;gün ışığına çıkmak ans Licht kommen;-e gün koymak ein Datum bestimmen, einen Tag ( oder Tage) ansetzen (für A);gün yapmak einen Tag im Monat Gäste haben;günden güne von Tag zu Tag;günlerden bir gün eines (schönen) Tages; einst, (es war) einmal;günleri gece olmak in eine bedauernswerte Lage geraten;onun günleri sayılı seine Tage sind gezählt;günü gününe fristgerecht;günü yetmek Tod, Geburt nahe bevorstehen;günün adamı Held m des Tages;günün birinde eines Tages;günün konusu Tagesgespräch n;gününü doldurmak eine bestimmte Frist abwarten;gününü gün etmek herrlich und in Freuden leben;gününü görmek schlecht ausgehen (für A); Frau die Regel haben; glückliche Tage seiner Kinder erleben;gününü göstermek (-e) jemandem einen Denkzettel geben;adi gün, iş günü Werktag m;tatil günü Feiertag m;bir gün eines Tages; einst, einmal; irgendwann;birkaç gün önce vor einigen Tagen;her gün jeden Tag;geçen gün vorgestern; neulich, dieser Tage;bu günlerde dieser Tage, demnächst;ak (kara) günlerde in guten (schlechten) Zeiten -
75 день
1) künясный день - açıq künвыходной день - raatlıq künüДень Победы - Ğalebe Künüчерез три дня - üç künden2) (время суток) kündüzв два часа дня - kündüz saat ekide3) (дни в знач. время, пора) zaman, çağ, künler, devirв дни моей юности - gençlik çağımdaв один прекрасный день - künlerden bir kün, bir künдень и ночь - gece-kündüz, sabadan aqşamğa qadarостались считанные дни - sayılı künler qaldıсо дня на день - ya bugün, ya yarınсредь бела дня - küpe-kündüz -
76 durmak
vi1) stehen, sich haltendik \durmak gerade stehen, sich gerade halten2) anhalten, stoppen, stehen bleibensaat sekizi on geçe durdu die Uhr blieb um zehn nach acht stehen3) ( bir yerde bir süre oyalanmak) Halt machen4) ( kalmak) bleiben5) ( yağmur) aufhören6) aussetzennabzı durdu sein Puls hat ausgesetzt, sein Puls setzte aus7) ( yakışmak)ceket üzerinde güzel durmuyor angezogen sieht die Jacke nicht schön aus -
77 durchfahren
durch|fahren1) ( ohne Pause) durmadan gitmek, direkt gitmek;die ganze Nacht \durchfahren bütün gece durmadan gitmek;bis zur nächsten Ampel \durchfahren gelecek lambaya kadar durmadan gitmekdurch einen Tunnel \durchfahren bir tünelden geçmek1) ( bereisen) gezmek2) ( durchqueren) transit geçmek (-den)3) ( durchzucken)ein Schreck/Gedanke durchfuhr ihn içini bir korku aldı -
78 tief
tief [ti:f]I adj1) (a. fig) ( nicht flach) derin;fünf Meter \tief fallen beş metre derine düşmek;ein zwei Meter \tiefes Loch iki metre derinliğinde bir çukur;wie \tief ist das? bunun derinliği ne kadar?;im \tiefsten Afrika Afrika'nın göbeğinde;aus \tiefstem Herzen canı gönülden;\tief in Gedanken versunken sein derin derin düşünmek;\tiefes Schweigen derin sessizlik;im \tiefsten Winter kışın ortasında2) ( niedrig) alçak, düşük4) ( Farbe) koyu5) ( Teller) çukurII adv1) \tief nachdenken derin derin düşünmek;das Flugzeug fliegt \tief uçak alçaktan uçuyorsich \tief bücken yerlere kadar eğilmek;die Sonne steht schon \tief güneş batmak üzere, güneş gurupta;zehn Meter \tief tauchen on metre derinliğe dalmak;sie wohnt \tief in den Bergen dağların ortasında oturuyor;sie wohnt eine Etage \tiefer bir kat aşağıda oturuyor2) ( sehr) çok;jdn \tief beschämen birini çok utandırmak;er ist in meiner Achtung \tief gesunken gözümden çok düştü3) jdm \tief in die Augen sehen birinin gözünün içine bakmak;\tief ausgeschnitten ( Kleidung) dekolteli;bis \tief in die Nacht hinein gece geç vakitlere kadar -
79 Viertel
Viertel <-s, -> ['fırtəl] nt1) ( Maß) dörtte bir, çeyrek;ein \Viertel Wein sıfır yirmi beşlik bir şarap2) ( Teil) çeyrek;drei \Viertel der Bevölkerung nüfusun dörtte üçü;er kam/ging um \Viertel nach drei üçü çeyrek geçe geldi/gitti;es ist \Viertel nach drei üçü çeyrek geçiyor;er kam/ging um \Viertel vor drei üçe çeyrek kala geldi/gitti;es ist \Viertel vor drei üçe çeyrek var3) (Stadt\Viertel) semt, mahalle -
80 عشي
См. также в других словарях:
bir gecelik — sf., ği 1) Bir gece için, bir geceye ait 2) Bir gece içinde olup biten … Çağatay Osmanlı Sözlük
gece işi, körler işi — gece yapılan işin verimli olamayacağını anlatan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
gece — is. 1) Güneş battıktan gün ağarıncaya kadar geçen süre, tün, şeb, gündüz karşıtı Kel Hasan kumpanyası o gece bir komedi dram oynuyordu. O. C. Kaygılı 2) Bu süre içindeki karanlık 3) Eğlence, anma vb. amaçlarla geceleyin düzenlenen toplantı Bütün… … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir — is. 1) Sayıların ilki 2) Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı 3) sf. Bu sayı kadar olan Bir kalem. 4) sf. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) Bir adam sizi arıyor. 5) sf. Tek Allah birdir. 6) sf. Beraber Hep biriz, ayrılmayız … Çağatay Osmanlı Sözlük
geçe — 1. is., hlk. Karşılıklı iki yandan her biri, yaka Suyun öteki geçesi. 2. zf. Herhangi bir saat başını geçerek, geçerken Gece yarısını iki saat geçe, misafirler dağıldılar. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
gece kuşu — is., mec. 1) Geceleri gezmeyi seven kimse 2) Geceleri uyuyamayan kimse 3) Geceleri para karşılığı erkeklerle ilişki kuran kadın Bekâr arkadaşlardan birisi gece kuşlarından gözüne kestirdiği bir tazeyi otele davet etti. B. R. Eyuboğlu 4) hlk.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
gece yatısı — is. Geceyi bir yerde konuk olarak geçirme Artık Ruhsar la gelir, gece yatısına kalırız. A. İlhan … Çağatay Osmanlı Sözlük
gece gündüz dememek — 1) vaktin uygun olup olmadığına bakmamak, vakit seçmemek 2) bir işi sürekli olarak, ara vermeksizin yapmak Bu müddet zarfında miralay bey gece demiyor, gündüz demiyor, ha babam ha çalışıyordu. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir karıyla bir koca, dırdır eder her gece — sıkıntı veya yalnızlık yüzünden iki dost bile birbiriyle dalaşır, anlamsız konuşur anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
gece körlüğü — is., tıp Beslenmede A vitamini yetersizliğinden ortaya çıkan bir hastalık belirtisi, tavukkarası … Çağatay Osmanlı Sözlük
gece yayı — is., gök b. Güneşin gök küresinde bir gün boyunca çizdiği çemberin ufuk altında kalan parçası … Çağatay Osmanlı Sözlük