Перевод: с немецкого на турецкий

с турецкого на немецкий

(halb)

  • 1 halb

    halb [halp]
    I adj
    1) yarım, yarı;
    eine \halbe Stunde yarım saat;
    eine \halbe Note mus ikilik;
    ein \halber Ton yarım ses;
    zum \halben Preis yarı fiyatına;
    \halb Hamburg Hamburg'un yarısı;
    nichts H\halbes und nichts Ganzes ( fam) ne hesaba gelmek, ne de kantara;
    keine \halben Sachen machen ( fam) yarım yamalak iş yapmamak;
    \halb und \halb yarı yarıya;
    mit jdm \halbe-\halbe machen ( fam) biriyle yarı yarıya bölüşmek
    2) ( Zeitansage) buçuk;
    es ist \halb drei saat iki buçuk;
    es ist \halb eins saat yarım;
    um \halb drei iki buçukta;
    es ist zehn ( Minuten) vor \halb drei iki buçuğa on (dakika) var;
    um zehn ( Minuten) vor \halb drei iki buçuğa on (dakika) kala;
    es ist zehn ( Minuten) nach \halb drei iki buçuğu on (dakika) geçiyor;
    um zehn ( Minuten) nach \halb drei iki buçuğu on (dakika) geçe
    II adv;
    nur \halb zuhören pek dinlememek;
    \halb öffnen aralamak;
    das Zimmer ist \halb so groß/so teuer wie das andere bu odanın büyüklüğü/fiyatı ötekinin yarısı;
    das ist \halb so schlimm bu pek o kadar kötü değil;
    sie ist \halb taub bir kulağı duymaz, ağır işitir
    sich \halb totlachen gülmekten katılmak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > halb

  • 2 halb

    1. adj yarım;
    eine halbe Stunde yarım saat;
    ein halbes Pfund iki yüz elli gram;
    zum halben Preis yarı fiyatına;
    jemandem auf halbem Wege entgegenkommen b-ni yarı yolda (karşılamak)
    2. adv halb drei (Uhr) (saat) iki buçuk; yarı (yarıya);
    halb gar az pişmiş;
    halb tot yarı ölü;
    halb verhungert (açlıktan) yarı ölü;
    halb voll yarı dolu;
    halb so viel bşin yarısı kadar;
    fam mit jemandem halbe-halbe machen b-yle yarı yarıya bölüşmek;
    nur die halbe Wahrheit gerçeğin sadece bir tarafı/yanı;
    eine halbe Sache yarım bir iş

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > halb

  • 3 halb

    yarım

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > halb

  • 4 schlimm

    schlimm adj kötü, fena; (furchtbar) berbat;
    es sieht schlimm aus -in hali berbat;
    das ist nicht (oder halb so) schlimm pek (o kadar) vahim değil;
    um so schlimmer daha da kötü (ya!);
    das Schlimme daran işin kötüsü;
    auf das Schlimmste gefasst sein en kötüsüne hazır olmak

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > schlimm

  • 5 dösen

    dösen ['dø:zən]
    vi ( fam) ( schlummern) uyuklamak; ( halb schlafen) ımızganmak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > dösen

  • 6 fertig

    fertig ['fɛrtıç] adj
    1) ( beendet) bitmiş; ( vollendet) tamam, olmuş;
    halb \fertig yarı mamul;
    das Essen ist \fertig yemek hazır;
    ist der Reis \fertig? pilav oldu mu?;
    mit jdm endgültig \fertig sein ( fam) biriyle ilgisini kesmek;
    etw \fertig bekommen [o bringen] ( fam) ( vollenden) tamamlamak;
    etw \fertig machen ( beenden) bir şeyi bitirmek;
    etw \fertig stellen bir şeyi tamamlamak [o bitirmek];
    wirst du rechtzeitig \fertig? vaktinde hazır olacak mısın?;
    mit jdm/etw \fertig werden ( fam) bir kimseyle/şeyle baş edebilmek, bir kimseyle/şeyle başa çıkmak;
    sieh zu, wie du damit \fertig wirst ( fig) o ( fam) bak bakalım, onunla nasıl başa çıkacaksın
    2) ( bereit) hazır (zu -e);
    ( sich) \fertig machen ( fam) hazırlanmak
    3) ( fam) ( erschöpft) bitik, bitkin, hoşaf gibi;
    mit den Nerven \fertig sein sinir diye bir şey kalmamak;
    ich bin völlig [o fix und] \fertig hoşaf gibiyim, canım çıktı

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > fertig

  • 7 halber

    halber ['halbɐ] präp
    ( geh) gereği, icabı

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > halber

  • 8 nackt

    nackt [nakt] adj
    (a. fig) çıplak;
    halb \nackt yarı çıplak
    sich \nackt ausziehen çırıl çıplak soyunmak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > nackt

  • 9 offen

    offen ['ɔfən] adj
    1) ( allgemein) açık; ( ohne Deckel) açık; ( unverpackt) açık, ambalajsız;
    halb \offen yarı açık;
    \offener Wein fıçıdan çıkmış şarap;
    auf \offener Straße sokağın ortasında;
    mit \offenem Mund dastehen ağzı açık bakakalmak;
    ein \offenes Haus haben ( fig) kapısı açık olmak;
    \offen gegenüber allem Neuen sein her yeniliğe açık olmak;
    das ist noch völlig \offen bunun sonu belli değil;
    die Post hat jetzt \offen şimdi postane açıktır
    2) ( Stelle) açık, boş
    3) ( unerledigt) açık;
    \offene Rechnung açık hesap
    4) ( aufrichtig) açık sözlü;
    \offen seine Meinung sagen açıkça fikrini söylemek;
    etw \offen zugeben bir şeyi açıkça itiraf etmek;
    \offen gestanden, ... açıkçası,...;
    \offen mit jdm reden biriyle açık açık konuşmak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > offen

  • 10 Produkt

    Produkt <-(e) s, -e> [pro'dʊkt] nt
    1) ürün; (Halb\Produkt) mamul
    2) math çarpım

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Produkt

  • 11 schlafen

    schlafen <schläft, schlief, geschlafen> ['ʃlafən]
    vi
    1) ( im Schlaf liegen) yatmak, uyumak;
    noch halb \schlafen uyuklamak;
    er schläft tief und fest mışıl mışıl uyuyor;
    schlaf gut! iyi uykular
    sich \schlafen legen uykuya yatmak;
    darüber muss ich erst noch mal \schlafen bunu iyice bir düşünmem gerekiyor;
    bei jdm \schlafen birinde yatmak;
    mit jdm \schlafen biriyle yatmak
    2) ( fam) ( nicht aufpassen) uyumak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > schlafen

  • 12 sicherheitshalber

    emin olmak için

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > sicherheitshalber

  • 13 tot

    tot [to:t] adj
    ölü; ( verstorben) ölmüş; ( leblos) cansız;
    \toter Raum mil ölü açı;
    ein \tot geborenes Kind ölü doğmuş bir çocuk;
    das T\tote Meer Ölü Deniz;
    halb \tot yarı ölü;
    er war auf der Stelle \tot anında öldü
    sich \tot stellen ölmüş numarası yapmak;
    den \toten Mann machen ( fam) suyun üstünde ölü numarası yapmak;
    mehr \tot als lebendig ( sein) ölü gibi (olmak)

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > tot

  • 14 viel

    viel <mehr, am meisten> [fi:l]
    1) ( eine Menge) çok;
    es gibt \viel Arbeit çok iş var;
    \viel Spaß! iyi eğlenceler!;
    \viel Glück! bol şanslar!;
    mit \viel Mühe çok emek harcayarak;
    \viel/nicht \viel von etw dat halten bir şeyi çok tutmak/pek tutmamak;
    er weiß \viel o çok şey bilir;
    \viele Menschen/Dinge (bir) çok insan/şey;
    \viele kamen birçokları geldi;
    \viele von ihnen kamen onların birçoğu geldi;
    sie gleichen sich in \vielem birçok şeyleri birbirine benzer;
    seit \vielen Jahren uzun yıllardan beri, yıllar yılı;
    sie ist um \vieles jünger o çok daha gençtir
    2) so \viel bu [o o] kadar;
    so \viel wollte ich gar nicht o kadar istemiyordum ki;
    nimm, so \viel du willst istediğin kadar al;
    das ist so \viel wie ein Geständnis bu itiraf gibi bir şey;
    das ist so \viel wie gar nichts bu, hiçbir şey demek değildir;
    noch mal so \viel bu kadar daha;
    halb/doppelt so \viel Arbeit yarısı kadar/iki misli iş
    3) wie \viel? ne kadar?, kaç?;
    wie \viel kostet das? bu kaç para?;
    wie \viel Uhr ist es? saat kaç?;
    um wie \viel größer... ?... ne kadar daha büyük(tür) ?;
    wie \viel das wieder gekostet hat! yine ne kadar çok para tuttu!;
    wie \viele Leute waren da? orada kaç kişi vardı?
    4) zu \viel fazla;
    eine zu \viel biri fazla;
    das wäre zu \viel verlangt bu istediğin fazla olur;
    mir ist das alles zu \viel bütün bunlar benim için çok fazla;
    ich krieg' zu \viel ( fam) artık fazla oldu;
    was zu \viel ist, ist zu \viel her şeyin fazlası fazladır;
    sie hat einen zu \viel getrunken ( fam) içkiyi biraz fazla kaçırdı
    II adv
    1) ( häufig) çok, çoğu kez
    2) ( wesentlich)
    \viel teurer çok daha pahalı;
    \viel zu kurz çok kısa;
    \viel zu \viel çok çok fazla

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > viel

  • 15 voll

    voll [fɔl]
    I adj
    1) ( gefüllt) dolu (von/mit ile); ( besetzt) dolu;
    brechend \voll tıklım tıklım dolu, tıka basa dolu;
    halb \voll yarısına kadar dolu;
    mit \vollem Mund ağzı (yemek) dolu;
    aus \vollem Hals avazı çıktığı kadar;
    ich bin \voll ( bis oben hin) ( fam) tıka basa doydum;
    einen Teller \voll essen bir tabak dolusu (yemek) yemek;
    aus dem V\vollen schöpfen hazırdan yemek;
    im V\vollen leben bolluk içinde yaşamak
    2) ( erfüllt) dolu;
    \voll(er) Freude sevinç dolu, sevinç içinde
    3) ( fam) ( betrunken) dut gibi
    4) ( rundlich) tombul
    5) ( Stimme) tok;
    \volles Haar haben saçı gür olmak
    6) ( vollständig) tam, tüm, bütün;
    eine \volle Stunde warten tam bir saat beklemek;
    in \voller Größe tam boy;
    das \volle Ausmaß der Katastrophe afetin tam boyutları;
    in \voller Fahrt tam gaz giderek;
    die \volle Verantwortung tragen bütün sorumluluğu taşımak;
    in \vollem Ernst tam bir ciddiyetle;
    \volle Kanne (sl) Allah ne verdiyse;
    in \voller Schönheit (a. iron) bütün güzelliğiyle;
    der \volle Kaufpreis satış fiyatının tamamı;
    jdn nicht für \voll nehmen birini ciddiye almamak
    II adv
    1) ( vollkommen, vollständig) tam olarak, tamamen;
    \voll bezahlen tamamen ödemek;
    \voll und ganz baştan başa, tamamen;
    den Mund \voll nehmen bol keseden atmak;
    die Nase (von jdm/etw) \voll haben ( fam) bir kimseden/şeyden bıkmış olmak
    2) ( mit aller Wucht) bütün ağırlıyla
    3) (sl) ( total) komple

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > voll

  • 16 vorsichtshalber

    vorsichtshalber [-halbɐ] adv
    ihtiyaten

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > vorsichtshalber

  • 17 wild

    wild [vılt] adj
    1) ( Volk) vahşi, yabanıl, ilkel yaşayan; ( Tier) vahşi, yabani, yabanıl; ( Pflanze) yabani, yabanıl; ( Landschaft) vahşi, insan ayağı değmemiş;
    \wilde Rose/Ziege yaban gülü/keçisi;
    \wild wachsend yabanıl
    2) ( heftig) güçlü, vahşi; ( wütend) kızgın, öfkeli, gözünü kan bürümüş;
    jdn \wild machen ( fig) birini kudurtmak, birini kızdırmak [o öfkelendirmek];
    ein \wilder Zorn ergriff ihn ( fig) öfke topuklarına çıktı;
    ein \wildes Durcheinander karmakarışık, keşmekeşlik;
    \wild entschlossen sein ( fam) kesin karar vermiş olmak;
    \wild werden vahşileşmek, kudurmak, ele avuca sığmamak;
    \wild auf etw sein ( fig) o ( fam) bir şeye bitmek;
    das ist halb so \wild ( fig) o ( fam) bu önemli değil
    3) ( illegal) yasa dışı, kanunsuz; ( unerlaubt) izinsiz;
    \wild zelten kaçak kamp yapmak;
    \wilde Ehe ( fig) nikâhsız yaşama;
    \wilder Streik ( fig) yasa dışı grev
    4) ( Kinder) haşarı, azgın, kuduruk, çok yaramaz, ele avuca sığmaz
    5) ( fig) o ( fam) ( übertrieben) aşırı; ( fantastisch) fantezî, hayalî

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > wild

См. также в других словарях:

  • halb — Adj std. (8. Jh.), mhd. halp, ahd. halb, as. half Stammwort. Aus g. * halba Adj. halb , auch in gt. halbs, anord. halfr, ae. healf, afr. half; das substantivierte Femininum dazu bedeutet gemeingermanisch Seite . Herkunft unklar. Vielleicht zu lit …   Etymologisches Wörterbuch der deutschen sprache

  • -halb — halb, halben, halber Suffixoid wegen std. (10. Jh.), mhd. halp, halbe(n), ahd. halb Stammwort. Zu mhd. halbe, ahd. halba Seite (s. unter halb); meinethalben also von meiner Seite her . ✎ Heinle, E. M., Wellmann, H. FS Matzel (1984), 165 187.… …   Etymologisches Wörterbuch der deutschen sprache

  • halb — halb: Das gemeingerm. Adjektiv mhd. halp, ahd. halb, got. halbs, engl. half, schwed. halv geht mit verwandten Wörtern in anderen idg. Sprachen, z. B. lat. scalpere »schneiden, ritzen, kratzen«, auf die p Erweiterung der unter ↑ Schild… …   Das Herkunftswörterbuch

  • halb — Adj. (Grundstufe) die Hälfte von etw. umfassend Beispiel: Wir haben eine halbe Stunde gewartet. Kollokation: ein halber Meter halb Adj. (Aufbaustufe) Lücken aufweisend, nicht vollständig Synonyme: teilweise, unvollständig, unvollkommen Beispiele …   Extremes Deutsch

  • halb — 1. Treffen wir uns um halb neun? 2. Bei dieser Firma habe ich ein halbes Jahr gearbeitet. 3. Ich gebe Ihnen die Tomaten zum halben Preis. 4. Die Flasche ist ja noch halb voll …   Deutsch-Test für Zuwanderer

  • halb- — Präfixoid std. ( ) Stammwort. Abgeschwächt zur Bezeichnung von einem geringeren Grad, meist abschätzig, z.B. Halbfisch m. (14. Jh.), mhd. halpvisch, Bezeichnung für Fische, die nicht für vollwertig gelten; Halbinsel f. (17. Jh.), Lehnbildung zu l …   Etymologisches Wörterbuch der deutschen sprache

  • halb ... — [Wichtig (Rating 3200 5600)] Bsp.: • Ich frühstücke um halb acht …   Deutsch Wörterbuch

  • halb... — halb... 〈in Zus.〉 1. zur Hälfte 2. 〈umg.〉 nicht ganz, zum Teil …   Universal-Lexikon

  • halb — [Wichtig (Rating 3200 5600)] Auch: • Hälfte Bsp.: • Sie müssen um 18 Uhr nach Hause fahren, also haben sie viereinhalb Stunden …   Deutsch Wörterbuch

  • halb — ganz (umgangssprachlich); vergleichsweise; recht (umgangssprachlich); halbwegs (umgangssprachlich); passabel; ziemlich (umgangssprachlich); hinlänglich; einigermaßen; …   Universal-Lexikon

  • Halb (2) — 2. Halb, ein Bey und Nebenwort, welches Einen Theil von zwey gleichen Theilen, worein ein Ganzes getheilet wird, bezeichnet. 1. Eigentlich, wo es nicht bloß von Körpern, sondern auch von der Zeit, dem Raume und mit Einem Worte von allen Dingen… …   Grammatisch-kritisches Wörterbuch der Hochdeutschen Mundart

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»