-
1 auslösen
aus|lösenvt1) tech ( in Gang setzen) (düğmeye basarak) çalıştırmak [o harekete geçirmek] foto, (deklanşöre basarak) çalıştırmak2) ( hervorrufen) yol açmak (-e), yaratmak;eine Wirkung \auslösen bir etki yaratmak -
2 stampfen
stampfen ['ʃtampfən]I vi2) ( Schiff) baş kıç vurmakII vt2) ( festtreten) ayakla basarak ezmek;Pfähle in den Boden \stampfen yere kazık çakmak -
3 abtreten
abtreten <unreg, -ge->1. v/t <h> (D, an A -e) devretmek; JUR devir ve temlik etmek; JUR terk ve ferağ etmek;jemandem etwas abtreten b-ne bş-i bırakmak, vermek; Teppich eksiktmek (basarak); fam ( sich D) die Füße abtreten ayakkabılarını (paspasa) silmek2. v/i <sn> çekilmek, uzaklaşmak; THEA (sahneden) çıkmak -
4 Knopfdruck
-
5 Zehenspitze
Zehenspitze f ayak (parmakları) ucu;auf Zehenspitzen gehen ayaklarının ucuna basarak yürümek -
6 abdrücken
ab|drückenII vt1) ( nachbilden) basarak kalıbını çıkarmak (-e)3) ( fam)Geld \abdrücken para basmakIII vrsich \abdrücken belirmek -
7 andrehen
-
8 aufdrücken
-
9 austreten
-
10 Druck
1. kein pldurch einen \Druck auf den Knopf düğmeye basarak2) ( Zwang) baskı;\Druck hinter etw machen bir işin yapılması için baskı yapmak;unter \Druck stehen baskı altında olmak;jdn unter \Druck setzen birine baskı yapmak3) ( das Drucken) basım;in \Druck gehen basımına başlamak2. <-(e) s, Drücke> m1) phys basınç2) (sl) ( Schuss Rauschgift) doz -
11 klingeln
vi1) (Person: rufen) zile basarak çağırmak; ( Klingel betätigen) zil çalmak, zile basmakes hat geklingelt zil çaldı; -
12 stellen
stellen ['ʃtɛlən]I vt1) (hin\stellen) koymak ( auf -e); (auf\stellen) dik koymak ( auf -e), dikmek; (hinein\stellen) koymak (in -e), yerleştirmek (in -e);Bedingungen \stellen şartlar koymak [o koşmak];der Hund stellt die Ohren köpek kulaklarını dikti;etw an die Wand \stellen bir şeyi duvara dayamak;dieses Foto wirkt gestellt bu fotoğraf poz verilip çekilmiş gibi2) ( regulieren) ayarlamak;stell das Radio leiser/lauter radyonun sesini kıs/aç;die Uhr \stellen saati ayarlamak;3) (bereit\stellen) etmek, bulundurmak4) ( Verbrecher) tutmakjdn zur Rede \stellen birini hesaba çekmek, birinden hesap sormak;einen Antrag auf etw \stellen bir şey için istemde bulunmak;eine Sache über eine andere \stellen bir şeyi diğer bir şeyin üzerine koymak;jdn vor Gericht \stellen birini mahkemeye vermek;etw in Frage \stellen bir şeyin doğruluğundan şüphe etmek;etw in Rechnung \stellen bir şeyi hesaba yazmak;etw in Abrede \stellen bir şeyi yadsımak [o inkâr etmek];etw unter Quarantäne \stellen bir şeyi karantinaya almak;auf sich selbst gestellt sein kendi başının çaresine bakmak;jds Geduld auf die Probe \stellen birinin sabrını tüketmek;hohe Anforderungen an jdn \stellen bir kimseden çok şey istemek;eine These in den Raum \stellen bir tezi ortaya atmakII vrsich \stellen1) (sich hin\stellen) dikilmek;sich auf die Hinterpfoten \stellen arka ayakları üzerine kalkmak;sich auf Zehenspitzen \stellen ayak parmaklarının ucuna basarak dikilmek2) ( vortäuschen)sich taub/unwissend \stellen duymazlıktan/bilmezlikten gelmek;sich dumm \stellen aptallığa vurmak3) ( der Polizei) teslim olmak4) ( nicht ausweichen)sich gegen etw \stellen bir şeye karşı pozisyon almak;sich hinter jdn \stellen birine arka çıkmak -
13 tottreten
tot|treten -
14 Zehenspitze
ayak (parmağının) ucu;auf \Zehenspitzen gehen ayaklarının ucuna basarak yürümek;sich auf die \Zehenspitzen stellen ayak parmaklarının ucunda yükselmek -
15 zerstampfen
См. также в других словарях:
2001 in Afghanistan — NOTOC See also : 2000 in Afghanistan, other events of 2001, 2002 in Afghanistan and Timeline of the War in Afghanistan (2001 present). EventsJanuary* January 1 The Afghan Northern Alliance captured the Ghalmin district in Ghor province,… … Wikipedia
akordiyon — is., müz., Fr. accordéon 1) Üstündeki düğmelere veya tuşlara basarak metal dilcikleri titretme yolu ile çalınan körüklü, elde taşınabilir bir çalgı, akordeon, armonika 2) Kumaşlarda makine ile yapılmış kırma Her adım atışında koyu lacivert… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ayı — is., hay. b. 1) Memelilerin etobur takımından, beş parmaklı, tabanlarına basarak yürüyen, yurdumuzda boz türü bulunan, iri gövdeli hayvan (Ursus arctos) 2) ünl. Kaba saba olan insanlar için kullanılan bir seslenme sözü Birleşik Sözler ayıbacağı… … Çağatay Osmanlı Sözlük
basılma dayanımı — is. Dokusunu basarak ezmeye çalışan dış etkilere ağacın gösterdiği direnç … Çağatay Osmanlı Sözlük
basmak — e, ar 1) Vücudun ağırlığını verecek biçimde ayak tabanını bir yere veya bir şeyin üzerine koymak Bastığın yerlerde güller açtı, sarıldı ayaklarına. C. Külebi 2) Küçük çocuklar ayakta durabilmek 3) Bir şeyi, üzerine kuvvet vererek itmek Motor… … Çağatay Osmanlı Sözlük
beşik — is., ği 1) Bebekleri yatırmaya ve sallayarak uyutmaya yarayan, tahta veya demirden yapılmış sallanır bir çeşit küçük karyola Ayaklarının ucuna basarak beşiğin yanına geldi. H. E. Adıvar 2) Ambalajlanacak malın biçimine uygun olarak alta konulan… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ezmek — i, er 1) Üstüne basarak veya bir şey arasına sıkıştırarak yassılaştırmak, biçimini değiştirmek Ben kendi hesabıma aruzu bir bal mumu gibi ezer, oynar, istediğim şekle sokardım. E. B. Koryürek 2) Ağır bir şey, başka bir şeyin üzerinden geçmek,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
fil yürüyüşü — is., sp. Ellerin ve ayakların gergin kol ve bacaklarla birbirine çok yakın basarak oluşturduğu bir yürüyüş biçimi … Çağatay Osmanlı Sözlük
gazap — is., bı, Ar. ġażab Öfke, kızgınlık, hiddet En önde Tevfik, en arkada cüce, birbirinin ayaklarına basarak Emine nin gazabından sokağa fırladılar, karanlıkta birdenbire kayboldular. H. E. Adıvar Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller gazaba gelmek… … Çağatay Osmanlı Sözlük
göğüs — is., ğsü 1) Vücudun boyunla karın arasında bulunan ve kalp, akciğer vb. organları içine alan bölümü, sine 2) Bu vücut bölümünün ön tarafı, sırt karşıtı Genç ve meçhul kadın çocuğunu göğsüne basarak girdi. A. Gündüz 3) Bu bölümün içindeki organlar … Çağatay Osmanlı Sözlük
kaz adımı — is., ask. Dizi kırmaksızın ve ayağı sert bir biçimde yere basarak yürüme biçimi … Çağatay Osmanlı Sözlük