-
81 sayılmak
страд. от saymak -
82 sövmek
- er -eбрани́ть, руга́ть, оскорбля́тьsövüp saymak — осы́пать бра́нью
ana avrat sövmek — матери́ться, руга́ться ма́том
-
83 varmak
добира́ться дожи́ть дойти́ прибы́ть* * *- ır -e1) прибыва́ть; доходи́ть, доезжа́тьtren Ankara'ya üçte vardır — по́езд при́был в Анкару́ в три [часа́]
2) доходи́ть до чего; достига́ть чегоyaşı elliye vardı — он дости́г пяти́десяти лет
iş buna kadar varmadı — де́ло до э́того не дошло́
4) чу́вствовать, ощуща́ть, понима́тьsırrına varmak — разгада́ть та́йну (чего-л.)
tadına varmak — почу́вствовать ( неладное); раскуси́ть кого
5) приходи́ть в какое-л. состоя́ниеuykuya varmak — засну́ть
6)(тж. kocaya varmak)
— выходи́ть за́муж7) посме́ть (сделать что-л.)eli varmadı — у него́ рука́ не подняла́сь (ударить и т. п.)
deli vardı — у него́ язы́к поверну́лся (сказать что-л. и т. п.)
••- varsın / varsınlar
- var bildiğini yap
- varsın gelmesin
- varsın söyleyin
- varmak saymak
- varıncaya kadar -
84 yabancı
иностра́нец (м) иностра́нный незнако́мец (м) посторо́нний* * *1.1) чужо́й, посторо́нний2) незнако́мыйyabancı müşteri giremezdi — незнако́мый посети́тель не мог входи́ть
3) иностра́нныйyabancı diller — иностра́нные языки́
2.yabancı basın — зарубе́жная печа́ть
1) чужа́к, чужо́й [челове́к], незнако́мецyabancı değil — не чужо́й, свой
yabancısı olmak — быть чужи́м, быть чужако́м; не быть бли́зким кому
2) разг. иностра́нец••- bu ses bana yabancı gelmedi
- yabancı gibi durmak
- yabancı saymak
- yabancı tutmak -
85 yabancı tutmak
-
86 yenik
поражённый* * *I озвонч. -ğiизъе́денное ме́сто (молью и т. п.)IIgüve yeniği — ме́сто, изъе́денное мо́лью
yenik saymak — призна́ть побеждённым
-
87 yer
местно́сть (ж) ме́сто (с)* * *1) врз. земля́yer atmosferi — земна́я атмосфе́ра
Yerin dönmesi — астр. враще́ние Земли́
yere düşmek — упа́сть на зе́млю
Yer ekseni — астр. земна́я ось
yere oturmayınız — не сади́тесь на зе́млю
yerini sattı — он про́да́л свою́ зе́млю
yerleri silmek — мыть полы́
2) врз. ме́стоyer almak — заня́ть ме́сто в чём
yerini almak — заня́ть чьё-л. ме́сто
yerini değiştirmek — поменя́ть места́ми, переста́вить
yerinden oynatmak — сдви́нуть с ме́ста
yerinde söylemek — сказа́ть к ме́сту
o bir yerde fazla durmaz — он на одно́м ме́сте до́лго не сиди́т
arkadaşınızın yerini bilmiyorum — я не зна́ю, где [нахо́дится/живёт] ваш това́рищ
doğum yeri — ме́сто рожде́ния
kaza yeri — ме́сто ава́рии
ön tarafta bir boş yer var — впереди́ есть одно́ свобо́дное ме́сто (в кино, театре)
park yeri — стоя́нка (автомашин и т. п.)
taksi durak yeri — стоя́нка такси́
toplantı yeri ме́сто — проведе́ния собра́ния
buna yer verilemez — э́тому не должно́ быть ме́ста
yeriniz var mı? — у вас есть свобо́дный но́мер? ( в гостинице) / свобо́дное ме́сто? (в ресторане и т. п.)
3) пункт, ме́стоatanma yeri — ме́сто/пункт назначе́ния
düğüm yeri — узлово́й пункт
gözletme yeri — наблюда́тельный пункт
idare yeri — кома́ндный пункт, пункт управле́ния
konuşma yeri — перегово́рный пункт
4) в соч.bir yerden — отку́да-то
••yere bakan yürek yakan — погов.... в ти́хом о́муте че́рти во́дятся
- yerinde- yere bakmak
- yere baktırmak
- yere batasıca!
- yere batsın!
- yere batmak
- yerle bir etmek
- yerini bulmak
- yere çalmak
- yerin dibine geçmek
- yerin dibine batmak
- yerin dibine girmek
- yerini doldurmak
- yere geçmek
- yerini geçmek
- yeri gelmedi
- yeri gelmeşken... - yeri gökü birbirine katmak
- yerle gök bir olsa
- yerden göğe kadar
- yere göğe koyamamak
- yer etmek
- yerini ısıtmak
- yer kabul etmez
- yerde kalmak
- yerinde kalmak
- yer kapmak
- yerin kulağı var - böyle sözlerin yeri var mı?
- bunu yapsalar yeridir
- yerinde olmak
- keyfi yerinde olmak
- keyfi yerinde değil
- yerine oturmak
- yerinden oynamak
- yeri öpmek
- yere sağlam basmak
- yerinde saymak
- yere sermek
- yeri soğumadan
- yerinde su mu çıktı?
- yerleri süpürmek
- yerlerde sürünmek
- yerini tutmak
- yer vermek
- yere vurmak
- yer yarılıp içine girmek
- yerini yapmak
- yerinde yeller esiyor
- yerden yere vurmak
- yeri yurdu belirsiz -
88 yıldız
звезда́ (ж)* * *1) врз. звезда́yıldız akmak / kaymak / uçmak — па́дать - о звезде́
gezegen yıldız — плане́та
kuyruklu yıldız — коме́та
sinema yıldızı — кинозвезда́
subay yıldızı — офице́рская звёздочка ( на погонах)
Türk bayrağındaki yıldız beş ışınlıdır — звезда́ на туре́цком фла́ге пятиконе́чная
2) мор. Се́вер, норд3) перен. сча́стье, уда́ча; шанс••- yıldızları barışmak
- yıldızı parladı
- yıldızı söndü
- yıldızları saymak -
89 zaaf
-
90 saymamak
v. (neg. form of saymak) not to count, not to take into account, leave out of account, take no account of, bar, count out, overlook, disregard, disrespect, disallow -
91 saymaa
[T saymak, Az saymaq, from OT *sa]: to countA Concise Gagauz Dictionary with etymologies and Turkish, Azerbaijani and Turkmen cognates > saymaa
-
92 adam
bilim adamı Wissenschaftler m;adam evlâdı Mensch mit guter Kinderstube;adam gibi ordentlich, anständig;adam almamak von Menschen wimmeln;adam beğenmemek sich (D) aus niemandem etwas machen;-i adam etmek jemanden gut ausbilden; etwas in Schuss bringen;adam gibi vernünftig, mit Hand und Fuß;adam olmak ein anständiger Mensch werden, fam sich machen;adamdan saymak ernst nehmen (-i jemanden) -
93 gol
golün sahibi Torschütze m;gol pozisyonu Schussposition f;golü kurtamak ein Tor verhindern;golü saymak ein Tor gelten lassen;(bir) gol atmak ein Tor schießen;gol yemek ein Tor durchlassen;gol kralı Torschützenkönig m -
94 hatır
hatır1 Gedächtnis n;-in hatırıma gelmek: sorduğunuz hatırıma gelmiyor ich komme nicht darauf, was Sie fragten oder ich kann mir nicht denken, was Sie meinen;… hatırımda … habe ich behalten;hatırında kalmak (oder tutmak) behalten, sich entsinnen (G);hatırımda kaldığına göre soweit ich mich erinnere;-in hatırından çıkamamak jemandem (eine Bitte) nicht abschlagen können;hatırından geçmemek sich nicht erinnern können (an A)hatır2 Achtung f, Respekt m; Gefühl n, Ehrgefühl n, Innere(s); Befinden n;-i hatır almak jemanden freundlich stimmen;hatır gönül bilmemek (oder saymamak) kompromisslos sein;hatır(ı) için um (seinet)willen, aus Rücksichtnahme (auf ihn);hatır(ı) kalmak böse sein, gekränkt sein;hatır senedi ÖKON Gefälligkeitsakzept n;hatır sormak nach jemandes Befinden fragen;-in hatırını hoş etmek jemandem Freude machen; jemanden achten;-in hatırını kırmak jemanden kränken;hatırını saymak jemandem Ehre erweisen -
95 hiç
2. in der Frage jemals, überhaupt; dann (wirklich); Nichts n, Kleinigkeit f; (eine) Null3. in der Antwort nichts; gar nicht, überhaupt nicht;hiç de keineswegs;hiç değilse, hiç olmazsa wenigstens; immerhin;hiç kimse niemand, keiner;hiç mi hiç absolut nichts; gar nicht;hiçe indirmek oder saymak missachten, ignorieren;Beispiele hiç beklenmedik bir anda in einem völlig unerwarteten Augenblick;o hiç bilmez er/sie weiß überhaupt nichts;onu hiç görmedim ich habe ihn/sie nie gesehen;üç günden beri hiç görünmedi schon seit drei Tagen hat sie sich überhaupt nicht sehen lassen;hiç bilmiyorum ich weiß (es) wirklich nicht -
96 kutsal
kutsal heilig;kutsal saymak heilig halten -
97 nabız
nabzı 120 atıyor er hat einen Puls von 120;-in nabzına girmek sich bei jemandem einschmeicheln;-in nabzına göre şerbet vermek sich lieb Kind machen bei; -
98 sayılmak
-
99 sövmek
sövüp saymak schimpfen und fluchen -
100 üvey
См. также в других словарях:
saymak — i, ar 1) Bir şeyin kaç tane olduğunu anlamak için bunları birer birer elden veya gözden geçirmek, sayısını bulmak Nara sormuşlar: Tanelerin kaç tane? Yiyenler saysın bana ne demiş. B. R. Eyuboğlu 2) Sayıları arka arkaya söylemek Birden ona kadar… … Çağatay Osmanlı Sözlük
nabzını saymak — bir dakikadaki kalp atışını saymak … Çağatay Osmanlı Sözlük
geri saymak — geriye doğru saymak … Çağatay Osmanlı Sözlük
fasulye gibi kendini nimetten saymak — (biri) kendine çok değer vermek, kendini bir şey sanmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
meşru saymak — geçerli bulmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
mübah görmek (veya saymak) — hoş görmek, sakıncasız bulmak Kendine mübah gördüğünü bana yasak ederek beni susturmak mı istiyordun? P. Safa … Çağatay Osmanlı Sözlük
ödev bilmek (veya saymak) — bir şey yapmayı kendisi için yerine getirilmesi zorunlu bir iş olarak kabul etmek, borç bilmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
sövüp saymak — aralıksız küfürler sıralamak, uzun uzadıya söverek yermek Kılıksız kıyafetsiz adamlardan biri güya kapımızdan içeri dalarak bize sövüp saymaya başlamış sanırdım. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
üvey evlat gibi tutmak (veya saymak) — horlanmak, haksızlık etmek, iyi davranmamak Sanatçıyı üvey evlat sayma huyumuz yine değişmedi. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
zaaf saymak — eksiklik olarak görmek Öteki, bütün bunları bir zaaf sayarak bu sefer ondan borç almış, ödememiş. S. F. Abasıyanık … Çağatay Osmanlı Sözlük
dalga saymak — 1) boş ve aylak durmak 2) yersiz ve gereksiz şeylerle uğraşmak … Çağatay Osmanlı Sözlük