-
1 auftragen
auftragen <unreg, -ge-, h>1. v/t sürmek, yaymak;jemandem etwas auftragen b-ni bş-le görevlendirmek;jemandem auftragen, etwas zu tun b-ni bş-i yapmakla görevlendirmek2. v/i şişman göstermek;dick auftragen bol keseden atmak -
2 Fuß
1) ayak;am \Fuß des Berges dağın eteğinde;zu \Fuß gehen yürüyerek [o yayan] gitmek;gut zu \Fuß sein ayağına çabuk olmak;von Kopf bis \Fuß baştan aşağı;auf großem \Fuß leben bol keseden yaşamak;auf eigenen Füßen stehen ( fig) kendi yağıyla kavrulmak;mit jdm auf gutem \Fuße stehen biri ile iyi anlaşmak;\Fuß fassen ayak uydurmak;jdn auf freien \Fuß setzen birini serbest bırakmak2) ( einer Säule) kaide -
3 voll
voll [fɔl]I adjbrechend \voll tıklım tıklım dolu, tıka basa dolu;halb \voll yarısına kadar dolu;mit \vollem Mund ağzı (yemek) dolu;aus \vollem Hals avazı çıktığı kadar;ich bin \voll ( bis oben hin) ( fam) tıka basa doydum;einen Teller \voll essen bir tabak dolusu (yemek) yemek;aus dem V\vollen schöpfen hazırdan yemek;im V\vollen leben bolluk içinde yaşamak2) ( erfüllt) dolu;\voll(er) Freude sevinç dolu, sevinç içinde4) ( rundlich) tombul5) ( Stimme) tok;\volles Haar haben saçı gür olmak6) ( vollständig) tam, tüm, bütün;eine \volle Stunde warten tam bir saat beklemek;in \voller Größe tam boy;das \volle Ausmaß der Katastrophe afetin tam boyutları;in \voller Fahrt tam gaz giderek;die \volle Verantwortung tragen bütün sorumluluğu taşımak;in \vollem Ernst tam bir ciddiyetle;\volle Kanne (sl) Allah ne verdiyse;in \voller Schönheit (a. iron) bütün güzelliğiyle;der \volle Kaufpreis satış fiyatının tamamı;jdn nicht für \voll nehmen birini ciddiye almamakII adv\voll bezahlen tamamen ödemek;\voll und ganz baştan başa, tamamen;den Mund \voll nehmen bol keseden atmak;2) ( mit aller Wucht) bütün ağırlıyla3) (sl) ( total) komple
См. также в других словарях:
keseden yemek — herhangi bir üretim yapmadan, kâr elde etmeden, hazırda bulunan veya el altındaki varlığı harcamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
bol keseden — zf. Bol bol, ölçüsüz biçimde Biz de bol keseden duygulanıverdik, o atmosfer içinde. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
kese — 1. is., Far. kīse 1) Cepte taşınan, içine para, tütün vb. konulan, kumaştan veya örgüden küçük torba Boynundan bir kese çıkardı fakat içine bakmadan ani bir fikirle yüzü kızardı. H. E. Adıvar 2) sf. Bu küçük torba miktarında olan Üç kese tütün.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
bol — 1. is., lü, Fr. bol Özel bir cam içinde likör, şarap, meyve ve maden suyu karıştırılarak hazırlanan içki 2. sf. 1) İçine girecek şeyin boyutlarından daha büyük veya geniş olan, dar karşıtı Bol zamanıma yetişti de ben onu böyle şımarık büyüttüm. P … Çağatay Osmanlı Sözlük
hediye etmek — armağan olarak vermek Başında kâhyanın bol keseden hediye ettiği beyaz kasket, doğru arkadaşlarını bulmaya gitti. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
ulufe vermek (veya dağıtmak) — tar. 1) Osmanlılarda askerî ve sivil kuruluşlardaki görevlilere üç ayda bir verilen ücreti dağıtmak 2) mec. yerli yersiz bol keseden para harcamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
ahkâm kesmek — 1) çekinmeden kesin yargılarda bulunmak İşin içinde olmanın verdiği rahatlıkla bol keseden ahkâm kesen akıl hocalarının eleştirilerine hedef olmayı önleyemezler. T. Halman 2) bilir bilmez konuşmak … Çağatay Osmanlı Sözlük