-
41 wegkommen
gut wegkommen iyi kurtulmak; (sich retten) paçayı iyi kurtarmak;mach, dass du wegkommst! çek git başımdan!, schärfer yıkıl karşımdan!;nicht wegkommen über -in acısını unutamamak -
42 weit
1. adj geniş; Kleidung bol; Reise, Weg uzun;im weitesten Sinne en geniş anlamıyla2. adv: weit besser çok daha iyi;weit blickend uzağa bakan;weit gefehlt! fam ne gezer!;ein weit gehender Vorschlag çok kapsamlı bir teklif;weit gereist çok yerler gezmiş;weit hergeholt inandırıcı olmayan;das ist weit hergeholt nereden nereye;es weit bringen başarılı olmak; epey yol katetmek;ich bin so weit ben hazırım;weit reichend geniş çapta etkili;weit und breit görünürde, ortalıkta;weit verbreitet çok yaygın;zu weit gehen fazla ileri gitmek;bei weitem nicht so gut hiç mi hiç o kadar iyi değil;von weitem çok uzaktan -
43 abschneiden
ab|schneidenI vi1) ( Weg) yolu kısaltmak;wir schneiden ab, wenn wir hier gehen buradan gidersek yolu kısaltırız2) ( Ergebnis erzielen)gut/schlecht \abschneiden iyi/kötü sonuç almak;bei einer Prüfung gut/schlecht \abschneiden bir sınavda iyi/kötü sonuç almakII vt2) ( absperren) kesmek;jdm den Weg \abschneiden birinin yolunu kesmek3) ( abkürzen) kesmek;jdm das Wort \abschneiden birinin sözünü kesmekvon der Außenwelt abgeschnitten sein dış dünya ile ilişiği kesilmiş olmak -
44 allerbeste
allerbeste(r, s) ['alɐ'bɛstə, -tɐ, -təs] adjen iyi;meine \allerbeste Freundin en iyi dostum;es wäre am \allerbesten, wenn du nicht kommst gelmemen en iyisi olacak -
45 angenehm
hoş;es ist \angenehm frisch draußen dışarıda hoş bir serinlik var;ist es Ihnen so \angenehm? sizin için iyi mi böyle?;\angenehme Reise! iyi yolculuklar!;\angenehm! ( bei einer Begrüßung) memnun oldum -
46 bedacht
wohl \bedacht iyi düşünülmüş;\bedacht handeln düşünerek [o özen göstererek] davranmak, tedbirli davranmak;auf etw \bedacht sein bir şeye dikkat etmek, bir şeye özen göstermek;wohl \bedacht iyi düşünülmüş -
47 bestens
-
48 bewandert
uzman (in -de), bilgi sahibi olan (in -de);in etw gut \bewandert sein bir şeyde iyi uzman [o bilgi sahibi] olmak, bir işi iyi bilmek -
49 Blatt
1) bot yaprak;lose Blätter kâğıt;das steht auf einem anderen \Blatt ( fam) o mesele başka mesele;ein unbeschriebenes \Blatt sein ( fig) adı sanı bilinmemek;vom \Blatt spielen/singen notadan çalmak/şarkı söylemek4) ( Spielkarten) kâğıtlar pl;ein gutes \Blatt ( auf der Hand) haben (elindeki) kâğıtları iyi olmak, iyi bir eli olmak5) ( von einer Säge) namlu -
50 dafür
1) ( für das) onun için, bunun için;wir haben kein Geld \dafür onun için paramız yok;der Grund \dafür ist, dass... onun nedeni...dir;ich bin \dafür ben ondan yanayım, ben buna taraftarım;alles spricht \dafür her şey ondan yana;wie lange brauchst du \dafür? o ne kadar zamanını alır?, onun için ne kadar zamana ihtiyacın var?2) ( zum Ausgleich)in Englisch ist sie schlecht, \dafür ist sie gut in Mathematik İngilizcesi kötü, buna karşı matematiği iyi3) ( in Hinblick darauf)\dafür, dass er so klein ist, spielt er ganz gut Basketball öyle küçük olmasına bakılırsa, bayağı iyi basketbol oynuyor4) ( weil) çünkü;sie kannte sich in Grammatik aus, \dafür war sie ja Linguistin gramer hakkında bilgisi vardı, çünkü dil bilimcisiydi -
51 dastehen
da|stehenirr vi1) ( örtlich) orada durmak2) ( in einer Situation)mit offenem Mund \dastehen ağzı açık bakakalmak;wie versteinert \dastehen taş kesilmek, donakalmak;gut/schlecht \dastehen ( Geschäft) işler iyi/kötü;er steht gut da durumu iyi;wenn der Vater stirbt, wird sie ganz allein \dastehen babası ölünce yapayalnız [o tek başına] kalacak -
52 desto
daha, ne kadar;\desto besser! (çok) daha iyi!;je mehr... \desto mehr... ne kadar... ise o kadar...;je früher, \desto besser ne kadar erken olursa, o kadar iyi -
53 Frage
Frage <-n> ['fra:gə] fsoru; ( Problem) sorun, mesele;eine \Frage der Zeit zaman meselesi;eine \Frage zu etw haben bir şey hakkında bir sorusu olmak;jdm eine \Frage stellen birine soru sormak;etw in \Frage stellen bir şeyin doğruluğundan şüphe etmek;auf eine \Frage antworten bir soruya yanıt [o cevap] vermek;eine \Frage beantworten bir soruyu yanıtlamak [o cevaplamak];das kommt nicht in \Frage! bu söz konusu olamaz!;das ist die ( große) \Frage işte (asıl) sorun bu;das steht außer \Frage bu söz götürmez;gibt es noch \Fragen? başka soru var mı?;eine gute \Frage! iyi bir soru!;\Frage und Antwort stehen sorulan sorulara yanıt [o cevap] vermek;das ist eine \Frage des Geldes bu bir para sorunudur;( das ist) ohne \Frage eine gute Idee! bu şüphesiz iyi bir fikir! -
54 glücklich
I adj1) ( vom Glück begünstigt) şanslı, talihli, uğurlu, kısmetli, bahtı açık2) ( froh) mutlu, mes'ut;ein \glücklicher Mensch mutlu bir insanII adv1) mutlu;jdn \glücklich machen birini mutlu etmek2) ( gut) iyi;die Geschichte endete \glücklich hikâyenin sonu iyi bitti -
55 gutwillig
-
56 Hand
el;an \Hand von yoluyla;aus erster/zweiter \Hand birinci/ikinci elden;von \Hand elden;jdm die \Hand geben birine eline vermek;jdm die \Hand schütteln birinin elini sıkmak, biriyle tokalaşmak;linker/rechter \Hand sol/sağ elde;linker/rechter \Hand sehen Sie... sol/sağ elde... görüyorsunuz;eine \Hand voll bir tutam [o avuç dolusu];alle Hände voll zu tun haben ( fam) işi başından aşkın olmak;etw aus der \Hand legen bir şeyi elinden bırakmak;etw in die \Hand nehmen bir şeyi eline almak; ( fig) bir şeyi ele almak;in die Hände klatschen el çırpmak;etw zur \Hand haben bir şeyi el altında bulundurmak, bir şey elinde bulunmak;jds rechte \Hand sein ( fig) birinin sağ kolu olmak;zwei linke Hände haben ( fam) elinden bir şey gelmemek;sich mit Händen und Füßen verständigen ( fam) el kol yordamıyla anlaşmak;sich mit Händen und Füßen gegen etw wehren ( fam) bir şeye canla başla karşı koymak;mit leeren Händen eli boş olarak, elini kolunu sallaya sallaya;ein gutes Blatt auf der \Hand haben eli iyi olmak;\Hand und Fuß haben tutarlı olmak;die \Hand im Spiel haben bir işte parmağı olmak;es lässt sich nicht von der \Hand weisen, dass...... olduğu yadsınamaz;\Hand in \Hand el ele;\Hand in \Hand mit jdm arbeiten biriyle el ele çalışmak;freie \Hand zu etw haben bir şey yapmakta serbest olmak;das liegt auf der \Hand bu elle tutulur gözle görülür;von der \Hand in den Mund leben elden ağıza yaşamak;er ist bei ihnen in guten Händen onların yanında iyi ellerdedir;in festen Händen sein ( fam) sözlü olmak;etw von langer \Hand planen bir şeyi uzun uzadıya planlamak;etw unter der \Hand verkaufen bir şeyi el altından satmak;jdm etw zu treuen Händen übergeben birine bir şeyi emanet vermek;jdm etw in die \Hand drücken birinin eline bir şey sıkıştırmak;jdm in die Hände fallen birinin eline düşmek;etw aus der \Hand geben bir şeyi elinden çıkarmak;jdn in der \Hand haben birini avcunun içinde tutmak;jdm aus der \Hand lesen birinin el falına bakmak;zu jds Händen birinin eline, birine verilmek üzere;Hände hoch! eller yukarı!;Hände weg! çek elini!;eine \Hand wäscht die andere ( prov) bir el bir eli yıkar, iki el bir yüzü yıkar -
57 heißen
heißen <heißt, hieß, geheißen> ['haısən]I vi1) ( Namen haben) adı olmak;wie \heißen Sie mit Vornamen/Nachnamen? ön adınız/soyadınız nedir?;wie er auch heißen mag adı ne olursa olsun;was heißt das? bunun adı ne?2) ( bedeuten) demek;was heißt das? bu ne demek?;was soll das \heißen? bu ne demek oluyor?;„guten Tag“ heißt auf Türkisch „iyi günler“ “guten Tag” Türkçede “iyi günler” demektires heißt, er sei sehr krank hastaymış deniliyor, hasta olduğu söyleniyor;auf Seite acht heißt es: „...“ sekinci sayfada şu yazılı: “...”1) ( nennen) demek;sie hieß ihn einen Lügner ona yalancısın dedi2) ( befehlen) söylemek;sie hieß ihn schweigen ona susmasını söyledinun heißt es schnell handeln şimdi acele etmek gerekiyor -
58 high
-
59 ihr
ihr [i:ɐ]\ihr beiden/drei ikiniz/üçünüz;\ihr habt kein Recht, das zu tun bunu yapmaya hakkınız yokich habe \ihr noch nichts gegeben ona henüz bir şey vermedim;\ihr solltest du was Besseres anbieten ona daha iyi bir şey sunarsan iyi olur;hinter/vor/unter/über \ihr (onun) arkasında/önünde/altında/üstünde;ein Freund von \ihr (onun) bir dostu\ihr Unterricht/Projekt onların dersi/projesi;\ihre Tochter/Bekannten onunların kızı/tanıdıkları -
60 je
je [je:]I adv1) ( jemals)wer hätte das \je gedacht! bu hiç kimsenin aklına gelir miydi!;es ist schlimmer denn \je eskisinden daha beter;seit eh und \je kalubeladan beri, bildik [o bildim] bileli2) ( jeweils) -er, -ar, -şer, -şar;ich gebe euch \je zwei/drei/vier/sechs/neunzig Stück size ikişer/üçer/dörder/altışar/doksanar tane veriyorum, her birinize iki/üç/dört/altı/doksan tane veriyorum;es können \je zwei Personen eintreten her defasında iki kişi girilebilir, ikişer ikişer girilebilir;\je beteiligter Student katılan her öğrenci başına\je Kopf/Person/Stück adam/kişi/tane başına;\je zur Hälfte yarı yarıyaer wird vernünftiger, \je älter er wird yaşlandıkça uslanıyor;\je nachdem, ob er Zeit hat... zamanı [o vakti] olup olmamasına göre...;\je nach Größe boya göre;willst du mitgehen? — \je nachdem ( fam) ( vielleicht) gelecek misin? — belki; ( das hängt noch davon ab) gelecek misin? — duruma bağlı;wir entscheiden uns \je nachdem, ob es uns gefällt hoşumuza gidip gitmemesine göre karar vereceğizIV interj;oh \je! ne yazık!, vah vah!
См. также в других словарях:
iyi — sf. 1) İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı Bir aralık iyi fal bildiğimi haremde duyurdum. F. R. Atay 2) Bol, yararlı, kazançlı İyi yağmur yağdı. 3) Çok İyi para kazandı. 4) Uğurlu, hayırlı, iyilik… … Çağatay Osmanlı Sözlük
iyi ki — güzel bir rastlantı olarak, ne mutlu İyi ki o günkü acı ile ölmemişiz. F. R. Atay … Çağatay Osmanlı Sözlük
Iyi-uwa — An Iyi uwa is an object from Otu/Otwa or Igbo mythology that binds the spirit of a dead child (known as ogbanje) to the world, causing it to return and haunt the mother.Many objects can serve the purpose of iyi uwa, including stones, dolls, omens … Wikipedia
iyi gelmek — 1) yaramak Ağrılarıma bu ilaç iyi geldi. 2) giyecek, üstüne olmak, uygun olmak Palto üstüne iyi geldi. 3) uğurlu gelmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
iyi nasihat verilir, iyi ad verilmez — bir kimse başkalarına iyi öğüt verebilir ama ün veremez, kişi ünü ancak kendisi kazanabilir anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
iyi gün — is. Refah ve huzur içinde geçen zaman Birleşik Sözler iyi gün dostu … Çağatay Osmanlı Sözlük
iyi gün dostu — is. Dostlarının sıkıntılı zamanlarında onlardan kaçan kimse Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller iyi gün dostu olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
iyi hâl — is., li Bir kimsenin yaşayışında kötü ve sakıncalı bir durum olmama hâli, hüsnühâl Birleşik Sözler iyi hâl belgesi … Çağatay Osmanlı Sözlük
iyi kalpli — sf. Başkaları için hep iyilik düşünen, iyi yürekli … Çağatay Osmanlı Sözlük
iyi kalplilik — is., ği İyi kalpli olma durumu … Çağatay Osmanlı Sözlük
iyi kötü — zf. Ne çok uygun ne de çok aykırı, acı tatlı, şöyle böyle İyi kötü paramın ereceği bir şey almalı. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük