-
81 dazulernen
dazu|lernenvtman kann immer noch etw \dazulernen insan her zaman yeni bir şeyler daha öğrenebilir -
82 dienen
dienen ['di:nən]vidas dient einem guten Zweck bu iyi bir işe yarar;damit ist mir nicht gedient bu benim işime yaramaz;womit kann ich \dienen? size nasıl yararlı olabilirim?, size nasıl yararım dokunabilir?;ich weiß nicht, wozu das \dienen soll bunun ne işe yarayacağını bilmiyorum2) mil askerlik yapmak -
83 durchlassen
-
84 erfolgen
erfolgen*die Antwort erfolgte sofort ardından hemen cevabı geldi, hemen cevabı verildi;Ihr Eintritt kann sofort \erfolgen hemen girebilirsiniz -
85 erinnern
erinnern* [ɛɐ'ʔınɐn]I vi, vt anımsatmak (an -i), hatırlatmak (an -);jdn an etw \erinnern birine bir şeyi anımsatmak [o hatırlatmak]II vrsich \erinnern aklına gelmek, anımsamak, hatırlamak (an -i);soweit ich mich \erinnern kann hatırlayabildiğim kadarıyla;wenn ich mich recht erinnere hatırladığım kadarıyla -
86 erkenntlich
erkenntlich [ɛɐ'kɛntlıç] adjsich ( bei jdm) \erkenntlich zeigen (birinin iyiliğine karşı) karşılık olarak iyilikte bulunmak, (birine karşı) minnet altında kalmamak;wie kann ich mich Ihnen \erkenntlich zeigen? bana yapmış olduğunuz iyiliğe karşılık size ne -
87 erwarten
erwarten*vtsie kann es kaum noch \erwarten dört gözle bekliyor, bekleyecek hâli kalmadı;das war zu \erwarten bu bekleniyordu2) ( verlangen) istemek3) ( erhoffen) beklemek, umut etmek;er erwartet von uns, dass wir gehorchen bizden itaat etmemizi bekliyor;es wurde wider E\erwarten ein schöner Tag beklentilerin aksine güzel bir gün oldu -
88 fassen
fassen ['fasən]I vt1) ( ergreifen) tutmak, yakalamak;jdn bei der Hand \fassen birini elinden tutmak2) ( festnehmen) yakalamak3) ( aufnehmen) (içine) almak;der Tank fasst 50 Liter depo (içine) 50 litre alır4) Mut \fassen cesaret almakich kann keinen klaren Gedanken \fassen doğru dürüst düşünemiyorum;etw ins Auge \fassen bir şeyi göz önüne almak6) ( begreifen) aklı almak, akıl erdirmek (-e), kavramak, anlamak;es ist nicht zu \fassen! akıl ermez [o almaz] bir şey!8) ( ausdrücken) ifade etmek (in -de), dile getirmek (in -de)II vrsich \fassen ( sich beruhigen) yatışmak, sakinleşmek -
89 Finger
Finger <-s, -> ['fıŋɐ] mparmak;der kleine \Finger serçe parmak, serçe parmağı, küçük parmak;mit dem \Finger auf jdn zeigen birini parmakla göstermek;\Finger weg! çek parmağını!;da solltest du lieber die \Finger von lassen ( fig) o ( fam) ondan [o o sevdadan] vazgeçsen iyi olur;jdn in die \Finger bekommen birini eline geçirmek;jdn um den \Finger wickeln ( fam) birini parmağında oynatmak;sich dat die \Finger nach etw lecken ( fam) bir şey için içi gitmek; ( beim Essen) parmaklarını birlikte yemek;keinen \Finger krumm machen ( fam) parmağını bile kıpırdatmamak [o oynatmamak] -
90 flüstern
-
91 frei
\freier Mitarbeiter serbest eleman;das ist alles \frei erfunden bunların hepsi palavradır;jdm \freie Hand lassen birini hareketlerinde serbest bırakmak;aus \freien Stücken kendi isteğiyle;\frei sprechen serbest konuşmak, rahat konuşmak, sıkılmadan konuşmak;sie kann \frei wählen istediği gibi seçebilir;\frei laufende Hühner serbest dolaşan tavuklar;der Verbrecher läuft noch \frei herum cani hâlâ ortalıkta dolaşıyor, cani henüz yakalanmadı;\frei für Kinder ab 12 Jahren 12 yaşından büyük çocuklara serbesttir;2) ( befreit)sie ist \frei von Vorurteilen ön yargısı yoktur;jdn auf \freien Fuß setzen ( fig) birini serbest bırakmak;für etw \freie Fahrt geben ( fig) bir şey için yeşil ışık yakmak;den Dingen \freien Lauf lassen iş(ler) i oluruna bırakmak3) ( offen) açık;\freie Fahrt haben yolu açık olmak;unter \freiem Himmel açıkta, açık havada;\frei lassen ( nicht besetzen) boş bırakmak; ( nicht beschreiben) boş bırakmak;ist hier \frei? burası boş mu?;Zimmer \frei! boş odamız var!;einen Platz \frei machen bir yeri boşaltmakEintritt \frei giriş ücretsiz;\frei Haus eve teslim;\freie Marktwirtschaft serbest piyasa ekonomisi;\freier Mitarbeiter sözleşmesiz eleman\freie Elektronen serbest elektronlar7) ( Ansichten) serbest, hür, bağımsız8) ( verfügbar)\freie Zeit haben boş zamanı olmak;sind Sie \frei? boş musunuz?9) (\freimütig) açık sözlü;ich bin so \frei müsaadenizle -
92 für
1) ( zugunsten von) için;\für dich/mich senin/benim için;kann ich noch etw \für Sie tun? sizin için bir şeyler daha yapabilir miyim?;ich bin \für deine Idee düşüncenden yanayım;ich bin \für den Frieden barıştan yanayımsich \für etw entscheiden bir şey için karar vermek;\für sich ( allein) tek başına;das F\für und Wider lehte ve aleyhte2) ( im Verhältnis zu)er ist sehr groß \für sein Alter yaşına göre boyu çok uzun;das ist eine Sache \für sich bu kendi çapında bir iş, bu başlı başına bir iş3) ( zeitlich) için;\für einige Wochen birkaç haftalığına [o hafta için];ich gehe \für zwei Jahre ins Ausland iki yıllığına [o yıl için] yurt dışına gidiyorum;\für immer ilelebet;\fürs Erste ilk başta4) Jahr \für Jahr yıldan yıla;Tag \für Tag her Allahın günü;Schritt \für Schritt adım adım;Wort \für Wort kelimesi kelimesine5) ( wegen) için;ich \für meine Person benim için, bana göre, kendi payıma6) ( zum Zweck) için;ein Mittel \für Kopfschmerzen ( fam) baş ağrısı için ilaç;\für nichts und wieder nichts boşu boşuna7) ( anstelle von) yerine;ich bin \für ihn eingesprungen onun yerine geçtim;was verlangen Sie \für den Anzug? elbiseye ne istiyorsunuz?8) ( mit Fragepronomen)was \für eine Frage ist das? bu ne biçim soru?;was \für ein Pilz ist das? bu ne mantarı?;was \für eine komische Idee! ne komik bir düşünce!;aus was \für Gründen auch immer her ne sebepten olursa olsun -
93 gebrauchen
gebrauchen* [gə'braʊxən]vtGewalt \gebrauchen zor kullanmak2) ( nützlich sein)das kann ich gut/gar nicht \gebrauchen bunu kullanabilirim/kullanamam, bu işime yarar/hiç işime yaramaz -
94 Glück
kein pl şans, talih, uğur; ( Glücklichsein) mutluluk, saadet;\Glück haben şansı olmak, şansı yaver gitmek;kein \Glück haben şansı olmamak [o yaver gitmemek];sein \Glück versuchen şansını denemek;jdm \Glück bringen birine şans [o uğur] getirmek;das \Glück ist auf unserer Seite şans bizden yana;sie kann von \Glück sagen, dass nichts passiert ist şansına bir şey olmadı;zum \Glück şansına;\Glück auf! ( Bergarbeitergruß) şansın yaver gitsin!;viel \Glück! bol şanslar!;ein \Glück! ( fam) ne şanş!;sie weiß noch nichts von ihrem \Glück henüz şansından haberi yok;\Glück im Unglück haben ucuz atlatmak [o kurtulmak];auf gut \Glück ( fam) şansına;jeder ist seines \Glückes Schmied ( prov) her koyun kendi bacağından asılır;Unglück im Spiel, \Glück in der Liebe ( prov) kumarda kaybeden aşkta kazanır -
95 gut
gut <besser, am besten> [gu:t]I adj1) ( allgemein) iyi;ein \guter Freund iyi bir dost;\gute Besserung! acil şifalar dilerim!, geçmiş olsun!;er ist in Mathe sehr \gut mathematikte çok iyi;das ist ja alles \gut und schön, aber... ( fam) bunların hepsi iyi hoş, ama...;G\gut und Böse auseinanderhalten iyi ve kötüyü birbirinden ayırt etmek;die G\guten und die Bösen iyiler ve kötüler;findest du Strandurlaub \gut? plajda izin yapmayı iyi buluyor musun?;lassen wir es damit \gut sein ( fam) bu meseleyi kapatalım artık2) ( Mensch) iyi;sei so \gut und... bir iyilik yapıver de...;\gut zu jdm sein birine karşı iyi davranmak3) ( richtig) iyi, doğru4) ( nützlich)wer weiß, wozu das \gut ist? kim bilir, bu ne işe yarar?das ist \gut gegen Husten bu öksürüğe karşı iyi gelir6) ( vorteilhaft) iyi, yararlı, avantajlı7) ( angemessen) iyi, yerinde;er hat \gute Laune keyfi yerinde;8) ( reichlich) iyi, bol;eine \gute Stunde tam bir saatII adv iyi;schon \gut! peki!, peki peki;das schmeckt \gut bunun tadı iyi;sein Geschäft geht nicht \gut işi iyi gitmiyor;etw \gut können bir şeyi iyi yapabilmek;er hat es dort \gut orada durumu iyi;\gut so! iyi böyle!;\gut gemacht! iyi yaptın!;du bist \gut! âlemsin!, ömürsün!;das kann \gut sein olabilir;so \gut wie nichts ( fam) neredeyse [o hemen hemen] hiçbir şey;mach's \gut! kendine iyi bak!;er stellt sich \gut mit dir, weil er dein Auto braucht seninle iyi geçiniyor, çünkü otona ihtiyacı var;du tust \gut daran, hier erst mal zu verschwinden iyisi mi, buradan önce bir yok ol -
96 Hals
jdm um den \Hals fallen birinin boynuna sarılmak;sich jdm an den \Hals werfen ( fam) birinin başına ekşimek;aus vollem \Hals avazı çıktığı kadar;das Wort blieb ihm im \Hals(e) stecken sözü boğazında düğümlendi;er hat viel am \Hals ( fam) işi başından aşkın;bis zum \Hals in Schulden stecken boğazına [o gırtlağına] kadar borç içinde olmak;bleib mir mit deinen Problemen vom \Hals! ( fam) sorunlarınla başımı ağrıtma!;das hängt mir zum \Hals heraus ( fam) bundan bıktım, usandım artık;einen Frosch im \Hals haben ( fam) boğazı gıcıklanmak, gıcık tutmak;einen Kloß im \Hals haben ( fam) boğazına bir yumruk tıkanmak [o gelip oturmak];etw in den falschen \Hals bekommen ( fam) bir şeyi ters anlamak;sie kann den \Hals nicht vollkriegen ( fam) doymak bilmiyor2) (Flaschen\Hals) boğaz3) ( von Instrument) sap -
97 Hebräisch
-
98 heiter
das kann ja \heiter werden ( fam) bakalım başımıza neler gelecek\heiter bis wolkig parçalı bulutlu;die Nachricht kam wie ein Blitz aus \heiterem Himmel haber, gökten zembille inmiş gibi geldi -
99 helfen
helfen <hilft, half, geholfen> ['hɛlfən]vi1) ( Hilfe leisten) yardım etmek (-e) ( bei -de); ( in Not) imdadına koşmak [o yetişmek](-in); ( beistehen) yardımcı olmak (-e);kann ich Ihnen \helfen? size yardım edebilir miyim?;ihm ist nicht zu \helfen ona ne yaparsan boşuna;die Ärzte können ihr nicht \helfen hekimlerin onu kurtarması imkânsız;man muss sich dat zu \helfen wissen insan, başının çaresine bakması gerekir;dir werde ich \helfen! şimdi sana gösteririm!3) ( nützen)es hilft nichts, wir müssen jetzt anfangen başka çaremiz yok, artık başlamamız gerekiyor;es hilft alles nichts her şey boşuna -
100 jagen
jagen ['ja:gən]I vt1) avlamak;2) (ver\jagen) kovalamak;jdn aus dem Haus \jagen birini evden kovmak;mit Fleisch kann man ihn \jagen ( fam) eti görünce kaçarII vi1) ( auf Jagd gehen) ava çıkmak, avlanmak3) ( gierig streben)nach Geld/Ruhm \jagen paranın/şöhretin peşinden koşmak
См. также в других словарях:
Kann — ist der Familienname folgender Personen: August Kann (1871–1937), österreichischer Elektrotechniker Charlotte Kann (* 1937), deutsche Politikerin (SPD) Edith Kann (1907–1987), österreichische Lehrerin und Botanikerin (Algologin) Hans Kann… … Deutsch Wikipedia
KANN, JACOBUS HENRICUS — (1872–1945), banker; founder of the Zionist Organization in Holland. Born in The Hague, from 1891 Kann was the owner and manager of his family s bank, Lissa & Kann – one of the largest banks in Holland (established in 1805) and for three… … Encyclopedia of Judaism
KANN, PETER R. — KANN, PETER R. (1947– ), U.S. publisher. A native of Prince ton, N.J. Kann graduated from Harvard University with a bachelor s degree in journalism. Joining the San Francisco bureau of The Wall Street Journal in 1963, Kann became a staff reporter … Encyclopedia of Judaism
Kann denn Liebe Sünde sein — «Kann denn Liebe Sünde sein?» Sencillo de Eisbrecher del álbum Sünde Lado B Herzdieb Grabación 2008 Género(s) Industrial Duración 4:50 … Wikipedia Español
KANN, MOSES — (d. 1761), head of the yeshivah in Frankfurt on the Main. Born of a wealthy and influential family which had resided in Frankfurt from 1530, Moses was a leading authority in his day. His first wife was a daughter of the famous Court Jew samson… … Encyclopedia of Judaism
kann nicht — [Basiswortschatz (Rating 1 1500)] Auch: • darf nicht • können nicht Bsp.: • Sie können nicht so dumm sein. • Du kannst das nicht tun. • Wir können nicht kommen. • … Deutsch Wörterbuch
Kann Boutique — (Тель Авив,Израиль) Категория отеля: Адрес: 19 Amzaleg Street , Тель Авив, 65148, Изр … Каталог отелей
kann- — *kann germ., Präterito Präsens: nhd. er kennt, er versteht, er kann; ne. he knows, he can; Vw.: s. *an , *ga ; Hinweis: s. *kannjan, *kunnan; Etymologie: idg. *g̑en (2), *g̑enə , *g̑nē , *g̑nō … Germanisches Wörterbuch
kann ich ...? — [Network (Rating 5600 9600)] Auch: • soll ich ...? Bsp.: • Kann ich dir helfen? … Deutsch Wörterbuch
Kann wohl ein schönerer Anblick sein, als wenn man zwei zärtliche sieht, die es vor Liebe nicht wage… — Kann wohl ein schönerer Anblick sein, als wenn man zwei zärtliche sieht, die es vor Liebe nicht wagen wollen, einander die Liebe zu gestehen? См. Любо дорого смотреть! … Большой толково-фразеологический словарь Михельсона (оригинальная орфография)
Kann denn Liebe Sünde sein? — In dem Film »Der Blaufuchs« aus dem Jahr 1938 (Musik von Lothar Brühne, Text nach einem Bühnenstück von F. Herczeg) singt Zarah Leander das berühmt gewordene Lied, das mit dieser rhetorischen Frage beginnt. Einen entsprechenden Gedanken findet… … Universal-Lexikon