-
21 бессточный
бессто́чное о́зеро — dışarıya akışsız göl, dışarıya akışı olmayan göl
-
22 высовывать
dışarıya çıkarmak* * *несов.; сов. - вы́сунутьвы́сунуть язы́к — dilini çıkarmak
вы́сунуть ру́ку из окна́ — elini pencereden uzatmak
-
23 open out
dışarıya açılmak, açılmak, açmak, serpilmek, yaymak, rahatlamak, gaza basmak, hızlanmak (araba) -
24 open out
dışarıya açılmak, açılmak, açmak, serpilmek, yaymak, rahatlamak, gaza basmak, hızlanmak (araba) -
25 shift out
disariya kaydirma -
26 sally forth
dışarıya fırla -
27 sally out
dışarıya fırla -
28 dışkı
1. براز [بِرَاز]Anlamı: anüs yoluyla dışarıya atılan besin artığı, kazurat2. بعر [بَعْر]Anlamı: anüs yoluyla dışarıya atılan besin artığı, kazurat3. جعر [جَعْر]Anlamı: anüs yoluyla dışarıya atılan besin artığı, kazurat4. حدث [حدث]Anlamı: anüs yoluyla dışarıya atılan besin artığı, kazurat5. خرء [خُرْء]Anlamı: anüs yoluyla dışarıya atılan besin artığı, kazurat6. خراء [خِرَاء]Anlamı: anüs yoluyla dışarıya atılan besin artığı, kazurat7. ذرق [ذَرْق]Anlamı: anüs yoluyla dışarıya atılan besin artığı, kazurat8. سلح [سَلْح]Anlamı: anüs yoluyla dışarıya atılan besin artığı, kazurat9. غائط [غائِط]Anlamı: anüs yoluyla dışarıya atılan besin artığı, kazurat10. فرث [فَرْث]Anlamı: anüs yoluyla dışarıya atılan besin artığı, kazurat11. نجو [نَجْو]Anlamı: anüs yoluyla dışarıya atılan besin artığı, kazurat -
29 sıçmak
1. أبرز [أَبْرَزَ]2. برز [بَرَّزَ]3. تبرز [تَبَرُّز]4. تغوط [تَغَوَّطَ]5. تغوط [تَغَوُّط]6. خرئ [خَرِئَ] -
30 out
adj. dış, dışarıdaki, uzaktaki, modası geçmiş, olanaksız, işe yaramaz, muhalefet————————adv. dışarı, dışarıya, dışarıda, uzakta, açıkta, bitmiş, kalmamış, çıkmış, yeni çıkmış, açığa çıkmış, yüksek sesle, sesli olarak, modası geçmiş, eskimiş, yıpranmış, pratiğini yitirmiş, sönmüş, bozulmuş, eksik, grevde, hatalı————————interj. dışarı, defol, çık dışarı————————n. atlanmış sözcük, aut, çizgi dışı, çözüm, kurtuluş, çıkar yol, çıkış————————prep. daha iyi, daha çok, fazla, büyük, aşkın————————v. dışarı çıkarmak, çıkarmak, dışarı atmak, kovmak, nakavt etmek* * *dışarı* * *1.1) (adverb, adjective not in a building etc; from inside a building etc; in(to) the open air: The children are out in the garden; They went out for a walk.) dışarı, dışarda, dışarıya2) ( adverb from inside (something): He opened the desk and took out a pencil.) dışarı, dışarıya3) (adverb, adjective away from home, an office etc: We had an evening out; The manager is out.) dışarı, dışarda, dışarı çıkmış4) (adverb, adjective far away: The ship was out at sea; He went out to India.) uzakta, uzağa5) ( adverb loudly and clearly: He shouted out the answer.) yüksek sesle, bağırarak?6) ( adverb completely: She was tired out.) tamamen, iyice7) (adverb, adjective not correct: My calculations seem to be out.) hatalı8) (adverb, adjective free, known, available etc: He let the cat out; The secret is out.) biliniyor, açığa çıkmış9) (adverb, adjective (in games) having been defeated: The batsman was (caught) out.) oyun dışı10) (adverb, adjective on strike: The men came out in protest.) grevde11) (adverb, adjective no longer in fashion: Long hair is definitely out.) modası geçmiş12) (adverb, adjective (of the tide) with the water at or going to its lowest level: The tide is (going) out.) alçalmış, alçalıyor13) ( adjective unacceptable: That suggestion is definitely out.) imkânsız2. as part of a word1) (not inside or near, as in out-lying.) içte ya da yakın değil2) (indicating outward movement, as in outburst.) dışa doğru hareket3) (indicating that the action goes further or beyond a normal action, as in outshine.) Not: işin olağan sınırları geçtiğini gösterir.•- outer- outermost
- outing
- outward
- outwardly
- outwards
- out-and-out
- out-of-date
- out-of-pocket
- be out of pocket
- out of print
- out of sight
- out of sight, out of mind
- out-of-the-way
- be out for
- be out to
- out of
- out of doors
- out of it
- out of order
- out of the way
- out of this world
- out of work -
31 outward
adj. dış, dışa doğru olan, dışarıya giden, görünen————————adv. dışa doğru, dışarıya, görünüşte* * *dış* * *1) (on or towards the outside; able to be seen: Judging by his outward appearance, he's not very rich; no outward sign of unhappiness.) dışa doğru, dışarıya2) ((of a journey) away from: The outward journey will be by sea, but they will return home by air.) dışarı, dış ülkelere -
32 sally out
v. saldırmak (dışarıya), çıkış hareketi yapmak, çıkmak, dışarıya çıkmak, gezmeye çıkmak* * *dışarıya fırla -
33 выставляться
несов.; сов. - вы́ставиться, разг.1) ( высовываться) başını...den dışarıya çıkarmakвы́ставиться из окна́ — başını pencereden dışarıya çıkarmak
2) тк. несов. ( помещать свои работы на выставке) yapıtlarını / eserlerini sergilemek -
34 сток
м1) ( действие) akıp gitmeдать сток (воде́) — akıntı vermek, suyu akıtmak
у э́того о́зера нет сто́ка — bu göl dışarıya akışsızdır, bu gölün dışarıya akışı yoktur
сток воды́ в реке́ регули́руется отво́дны́м кана́лом — nehrin debisini bir saptırma kanalı düzenler
2) (труба, жёлоб) akaç (-cı) -
35 outdoors
adj. açık havada, dışarıda, açık hava————————adv. açık havada, dışarıda, dışarıya————————n. açık hava* * *dışarıya* * *adverb (outside; not in a building etc: We spend a lot of time outdoors.) ev/bina dışında -
36 outside
adj. dış, dışarıda, harici, dışarıdaki, dış kaynaklı, en çok, maksimum————————adv. dışarıya, dışarıda, dışında, dıştan, haricen, açık havada————————n. dış, dışarı, en fazla miktar, ileri uç bölgesi (saha)————————prep. dışında, dışına, ötesine, den başka* * *dışarıda* * *1. noun(the outer surface: The outside of the house was painted white.) dış, hariç2. adjective1) (of, on, or near the outer part of anything: the outside door.) dış. haricî2) (not part of (a group, one's work etc): We shall need outside help; She has a lot of outside interests.) dış, dıştan3) ((of a chance etc) very small.) çok az/zayıf3. adverb1) (out of, not in a building etc: He went outside; He stayed outside.) dışarıya, dışarda2) (on the outside: The house looked beautiful outside.) dış tarafta, dışarda4. preposition(on the outer part or side of; not inside or within: He stood outside the house; He did that outside working hours.)...-in dışında- outsider- at the outside
- outside in -
37 sally forth
v. çıkmak, dışarıya çıkmak, gezmeye çıkmak* * *dışarıya fırla* * *((of soldiers) to rush out to make an attack: They sallied forth against the enemy.) fırlamak, çıkış yapmak -
38 ausgehen
er ist ausgegangen o (dışarıya) çıktı;auf Abenteuer ausgehen maceraya atılmak;gut ausgehen -in sonu iyi gelmek;leer ausgehen -in eli boş kalmak;straffrei ausgehen cezasız kalmak;ich gehe davon aus, dass … ben -diğinden hareket ediyorum;fam ihm ging die Puste aus onun nefesi tükendi;ihm ging das Geld aus onun parası kalmadı;ausgehen von -den hareket etmek, yola çıkmak -
39 heraus
-
40 dışarı
dışarı außen; draußen; hinaus-; nach draußen; Ausland n; Provinz f, Dorf n, Land n (Gegensatz Stadt);-i dışarı çıkarmak etwas (z.B. den Kopf) hinausstrecken ( pencereden zum Fenster);dışarı çıkmak weggehen; fam austreten;dışarı çık fam zieh ab!;-den dışarı çıkmamak fig im Rahmen (G) bleiben;dışarıda draußen;dışarıdan von außen; von draußen;dışarısı soğuk draußen ist es kalt;dışarıya nach draußen, hinaus;dışarıya gitmek in die Provinz ( oder aufs Land) gehen; ins Ausland fahren
См. также в других словарях:
HARİCÎ — Dışarıya âit olan. İçeriye âit olmayan. Dış ile alâkalı. Ecnebiye âit. * Zorba ve âsi olan. * Seyyid olmadığı halde seyyidlik iddia eden. * Vaktiyle Hazret i Ali Kerremallâhü veche ye âsi olan fırka i dâlle ashabından herbiri. (Bak: Havaric Vak… … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
atmak — i, e, ar 1) Bir cismi bir yöne doğru fırlatmak Taşı suya atmak. 2) Bir şeyi yere doğru bırakmak 3) Bir kimsenin ilişiğini kesmek Adamcağızı berbat bir yere attılar. 4) e, nsz Koymak Mutlaka yemeklerimize biber atmayı âdet edinmişiz. B. Felek 5)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
pörtlek — sf., ği, hlk. 1) Dışarıya doğru çıkık, patlak (göz) 2) is. Cıvık şeylerin çatlayan kabuktan, delikten dışarıya çıkmış durumu … Çağatay Osmanlı Sözlük
pörtlemek — nsz 1) Göz, çeşitli sebeplerle açılmak, dışarıya doğru fırlamak 2) Meyve kabuğu yarılıp içi dışarıya doğru çıkmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
akaç — is., cı 1) Bir yerde birikip kalan sıvıları, bir işlem sonunda geriye kalan artıkları, gereksiz nesneleri dışarıya akıtmak için kullanılan boru vb. araç 2) Kanal, ark, su yolu 3) Yer altı su oluğu … Çağatay Osmanlı Sözlük
balina çubuğu — is. Balinanın ağzına aldığı suyu dışarıya süzüp içindeki deniz hayvanlarını tutmasına yarayan ve üst çenesinin iki yanında tarak dişleri gibi sıralanmış, boynuz dokusunda, esnek kemiksi bölümlerin adı … Çağatay Osmanlı Sözlük
balkon — is., Fr. balcon 1) Bir yapının genellikle dışarıya doğru çıkmış, çevresi duvar veya parmaklıkla çevrili bölümü, ayazlık Geçen gün bahçeye balkondan atlamak suretiyle inmiş. M. Ş. Esendal 2) Tiyatro, sinema vb. büyük salonlarda asma kat Birleşik… … Çağatay Osmanlı Sözlük
baston — is., İt. bastone 1) Yürürken dayanmaya yarayan, ağaç veya metalden yapılan araç İsmet yengemin topal babası bastonunu yere vurdu. T. Dursun K 2) den. Geminin baş tarafındaki yatık direğin dışarıya doğru uzanan parçası Gemi bastonunun altında… … Çağatay Osmanlı Sözlük
bezdirmek — i, den Bıktırmak, usandırmak, bıkkınlık vermek O günden sonra bu neşeli İstanbul yolcusunun hatta beni bezdirmek için bile bir kerecik dışarıya çıktığını hatırlamıyorum. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
boşalmak — nsz 1) Boş duruma gelmek, içinde bir şey kalmamak, inhilal etmek 2) Dışarıya akmak, dökülmek 3) Gevşemek, açılmak Sicim gitgide boşalıyor, gemi hafif yana yatarak pupa gidiyordu. S. F. Abasıyanık 4) mec. Derdini, sıkıntısını birine anlatarak… … Çağatay Osmanlı Sözlük
buzul kaynağı — is. Buzulun eriyerek toprağın altına inen suyunu dışarıya veren kaynak … Çağatay Osmanlı Sözlük