-
41 atmak
1) (çamur/harç atmak) УПЦIЫН (ЕУПЦI(Ы)2) (kuru bir şeyı öteye/dışarıya atmak) ДЗЫН; (ЕДЗ(Ы), ИДЗЫН (редзы/ иредз), чIэдзын/щIэдзын, хыфIэдзэн3) (kuru bir şeyı tekrar öteye/ dışarıya atmak) дзыжьын/ дзыжын, идзыжьын/ идзыжын, чIэдзыжьын/ щIэдзыжын4) (kuru bir şeyi alta/aşağıya/içeriye atmak) чIэдзэн/ щIэдзэн, ИДЗЭН5) (kuru bir şeyi beriye/içeriye atmak) КЪЭДЗЫН, КЪИДЗЭН, къычIэдзэн/ къыщIэдзэн6) (kuru bir şeyi, içeriden, konuşana doğru beriye atmak) КЪИДЗЫН, къычIэдзын/ къыщIэдзын -
42 تغوط
Iتَغَوَّطَ1. kirletmekAnlamı: küçük veya büyük aptesini yapmak2. kakalamakAnlamı: kakasını yapmak3. sıçmakIIتَغَوُّط1. kakalamakAnlamı: kakasını yapmak2. sıçmak -
43 çıkmak
1. خرج [خَرَجَ]Anlamı: dışarıya varmak, gitmek2. مضى [مَضَى]Anlamı: dışarıya varmak, gitmek -
44 fıtık
1. فتاق [فِتَاق]2. فتق [فَتْق] -
45 en dehors
-
46 extérioriser
-
47 aman
поща́да (ж)* * *1) выражает мольбу, просьбуaman Allahım! beni bu sıkıntıdan kurtar! — о вели́кий Алла́х, изба́вь меня́ от э́тих невзго́д!
aman bana yardım edin! — ра́ди бо́га, помоги́те мне!
aman, bir daha yapmam! — прости́, бо́льше не бу́ду!
2) выражает досаду, раздражение и т. п.aman, artık bıktım — о, Го́споди, как мне всё надое́ло
aman, dışarıya çıkmayasın — смотри́, не смей выходи́ть на у́лицу!
4) выражает удивление, восхищениеaman, ne güzel! — ах, что за пре́лесть!
5) выражает душевное состояние, страх, опасение и т. п.aman, başım! — ох, моя́ голо́вушка!
••- aman dedirtmekaman diyene kılıç kalkmaz — посл. пови́нную го́лову меч не сечёт
- aman derim!
- evi satacakmışsın aman derim!
- aman dilemek
- amana gelmek
- amana getirmek
- amanı kesilmek
- aman vermek
- aman vermemek
- aman zaman dedirtmemek
- aman zaman bilmez -
48 vurmak
бить ударя́ть шлёпать* * *- ur1) -e врз. бить, уда́рить; нанести́ уда́рbaşına vurmak — а) бить по голове́; б) перен. уда́рить в го́лову
masaya vurmak — бить по столу́
tuşlara vurmak — ударя́ть по кла́вишам
elmaları dolu vurdu — я́блоки поби́ло гра́дом
2) -e стуча́тьcama vurmak — стуча́ть в окно́
soğuktan dişleri birbirine vuruyordu — он стуча́л зуба́ми от хо́лода
3) проника́ть, проса́чиваться, пробива́тьсяışık dışarıya vurdu — свет прони́к нару́жу
kalbinin temizliği çehresine vurmuş — его́ че́стность напи́сана у него́ на лице́
rüzgâr buraya vurmuyor — ве́тер сюда́ не проника́ет
4) -i срази́ть, уби́ть, застрели́тьayıyı vurmak — застрели́ть медве́дя
haydudu vurmuşlar — банди́та уби́ли
5) -i, -den тж. перен. ра́нитьonu kolundan vurmuşlar — его́ ра́нили в ру́ку
duvara boya vurmak — покра́сить сте́ны
tahtaya cıla vurmak — покрыва́ть ла́ком до́ску
yakı vurmak — прикла́дывать пла́стырь
damga vurmak — поста́вить печа́ть
bir yere destek vurmak — ста́вить подпо́рку
yama vurmak — положи́ть запла́ту
zincire vurmak — закова́ть в кандалы́
7) -i, -e умножа́тьikiyi dörde vurursak sekiz eder — е́сли помно́жить два на четы́ре бу́дет во́семь
8) -i, -e превраща́ть что во чтоişi şakaya vurmak — обрати́ть де́ло в шу́тку
9) -i, -e вонза́ть, втыка́ть, вса́живатьbıçak vurmak — втыка́ть нож
hastaya iğne vurmak — сде́лать больно́му уко́л
10) -i разг. присва́ивать; гра́бить11) -e вреди́ть, причиня́ть вред здоро́вьюkömür başıma vuruyor — у́голь вызыва́ет у меня́ головну́ю боль
12) появи́ться; пойти́ (откуда-л.)su dışarı vurdu — вода́ пошла́
13) -i натира́тьçizme ayağmı vurdu — сапо́г натёр мне но́гу
14) арго пить, выпива́ть, закла́дывать••vur patlasın çal oynasın — погов. дым коромы́слом, пир горо́й (букв. бей, пусть ло́пнет, игра́й, пусть пля́шет)
vurdukça tozar — погов. чем да́льше в лес, тем бо́льше дров
- vur aşağı tut yukarıvur dedimse ya, vur dedikse öldür demedim ya, vur demedik ya — погов. е́сли сказа́ли "уда́рь", то ведь не говори́ли "убе́й"
- vurduğu yerden ses gelmek -
49 граница
sınır* * *ж1) sınırгосуда́рственная грани́ца — devlet sınırı
перейти́ грани́цу — sınırı geçmek / aşmak
до определённой грани́цы — bir hadde kadar
не име́ть грани́ц — sonu sınırı olmamak
ра́дости её не́ было грани́ц — sevincine payan yoktu
••за грани́цей — yurt dışında, dışarıda
за грани́цу — yurt dışına, dışarıya
пое́здка за грани́цу — dış gezi
из-за грани́цы — yurt dışından, dışarıdan
-
50 наружу
dışarı* * *dışarı; dışarıyaмы вы́шли нару́жу — evden dışarı çıktık
-
51 ориентировать
несов., сов.1) bulunduğu yeri göstermek; yönlendirmekориенти́ровать ка́рту — haritayı cihetine koymak
2) перен. yönlendirmekпра́вильно ориенти́ровать молодёжное движе́ние — gençlik hareketini doğru bir biçimde yönlendirmek
э́ти о́трасли промы́шленности ориенти́рованы на вне́шний ры́нок — bu sanayi dalları dışarıya dönüktür
ориенти́ровать уча́щихся (на вы́бор профе́ссии) — öğrencileri yöneltmek
-
52 saldırmak
v. attack, jump on, rush, fly at, run at, thrust, lash into, aggress, assail, assault, ride atilt at smb., run atilt at smb., charge, come at, come down on, come for, come on, come upon, make a dash, descend, fall on, fly out at smb., go at--------saldırmak (dışarıya)v. sally out--------saldırmak (kuş)v. swoop, swoop on, swoop down* * *attack -
53 export
adj. ihraç edilen, ihraç, ihracat————————n. ihraç, ihracat, dışsatım, ihraç malı————————v. ihraç etmek, dışarıya satmak* * *1. ihraç et (v.) 2. ihracat (n.)* * *1. [ek'spo:t] verb(to send (goods) to another country for sale: Jamaica exports bananas to Britain.) ihraç etmek2. ['ekspo:t] noun1) (the act or business of exporting: the export of rubber.) ihracat2) (something which is exported: Paper is an important Swedish export.) ihraç malı•- exporter -
54 fall out
dökülmek, dışarıya çıkmak, eksilmek, sıradan çıkmak, ortaya çıkmak, bozuşmak, külahları değişmek* * *kavga et* * *( sometimes with with) (to quarrel: I have fallen out with my sister.) tartışmk, münakaşa etmek -
55 go out
çıkmak, dışarı çıkmak, dışarıya çıkmak, eğlenmeye gitmek, sönmek, grev yapmak, geçmek, çekilmek, istifa etmek, flört etmek* * *çık* * *1) (to become extinguished: The light has gone out.) sönmek2) (to go to parties, concerts, meetings etc: We don't go out as much as we did when we were younger.) dışarı çıkmak3) (to be frequently in the company of (a person, usually of the opposite sex): I've been going out with her for months.) çıkmak, birlikte olmak -
56 off
adj. uzak, sapa, ters, öteki, sağdaki, çıkmış, bozuk, devre dışı, kapalı, kötü, yorgun, çıkarılmış, olası————————adv. uzak, uzağa, uzakta, çıkmış, kopuk, geçersiz, kesik, kapalı, tamamen, izinli————————interj. defol————————n. başlangıç, baş————————prep. den, dan, dışında, haricinde, izinli, olası————————v. öldürmek* * *1. dışarı (adv.) 2. dışarda (adj.) 3. kapalı* * *[of] 1. adverb1) (away (from a place, time etc): He walked off; She cut her hair off; The holidays are only a week off; She took off her coat.) uzak, uzağa, uzakta2) (not working; not giving power etc: The water's off; Switch off the light.) kapalı, durmuş, sönük3) (not at work: He's taking tomorrow off; He's off today.) izinli, çalışmayan4) (completely: Finish off your work.) tamamen5) (not as good as usual, or as it should be: His work has gone off recently;) herzamanki kadar iyi olmamak6) ((of food) rotten: This milk has gone off - we can't drink it; ( also adjective) That meat is certainly off.) bozulmuş, kokmuş7) (out of a vehicle, train etc: The bus stopped and we got off.) araçtan inme8) (cancelled: The marriage is off.) iptal edilmiş2. preposition1) (away from; down from: It fell off the table; a mile off the coast; He cut about five centimetres off my hair.)...-den öteye, uzağa2) (not wanting or allowed to have (food etc): The child is off his food.) kaçınan, terk etmiş3) (out of (a vehicle, train etc): We got off the bus.) (bir araç)tan dışarıya•- off-colour
- offhand 3. adverb(without thinking about something first: I can't tell you the answer offhand.) ha deyince, hemencecik- offhandedness
- offshore
- offside 4. adjective((of a vehicle etc) on the side nearest to the centre of the road: the front offside wheel.) yol tarafında olan, en sol taraf- badly, well off
- be off with you!
- in the offing
- off and on / on and off
- the off season -
57 outwards
adv. dışa doğru, dışarıya, görünüşte* * *adverb (towards the outside edge or surface: Moving outwards from the centre of the painting, we see that the figures become smaller.) dışa doğru, dışına doğru -
58 sally
n. dışarıya hücum, espri, nükte, çıkış hareketi, gezinti, dolaşma* * *['sæli]plural - sallies; noun(a sudden act of rushing out (eg from a fort) to make an attack.) saldırı -
59 bucktooth
n. dışarıya bakan ön diş -
60 go outside
v. dışarıya çıkmak
См. также в других словарях:
HARİCÎ — Dışarıya âit olan. İçeriye âit olmayan. Dış ile alâkalı. Ecnebiye âit. * Zorba ve âsi olan. * Seyyid olmadığı halde seyyidlik iddia eden. * Vaktiyle Hazret i Ali Kerremallâhü veche ye âsi olan fırka i dâlle ashabından herbiri. (Bak: Havaric Vak… … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
atmak — i, e, ar 1) Bir cismi bir yöne doğru fırlatmak Taşı suya atmak. 2) Bir şeyi yere doğru bırakmak 3) Bir kimsenin ilişiğini kesmek Adamcağızı berbat bir yere attılar. 4) e, nsz Koymak Mutlaka yemeklerimize biber atmayı âdet edinmişiz. B. Felek 5)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
pörtlek — sf., ği, hlk. 1) Dışarıya doğru çıkık, patlak (göz) 2) is. Cıvık şeylerin çatlayan kabuktan, delikten dışarıya çıkmış durumu … Çağatay Osmanlı Sözlük
pörtlemek — nsz 1) Göz, çeşitli sebeplerle açılmak, dışarıya doğru fırlamak 2) Meyve kabuğu yarılıp içi dışarıya doğru çıkmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
akaç — is., cı 1) Bir yerde birikip kalan sıvıları, bir işlem sonunda geriye kalan artıkları, gereksiz nesneleri dışarıya akıtmak için kullanılan boru vb. araç 2) Kanal, ark, su yolu 3) Yer altı su oluğu … Çağatay Osmanlı Sözlük
balina çubuğu — is. Balinanın ağzına aldığı suyu dışarıya süzüp içindeki deniz hayvanlarını tutmasına yarayan ve üst çenesinin iki yanında tarak dişleri gibi sıralanmış, boynuz dokusunda, esnek kemiksi bölümlerin adı … Çağatay Osmanlı Sözlük
balkon — is., Fr. balcon 1) Bir yapının genellikle dışarıya doğru çıkmış, çevresi duvar veya parmaklıkla çevrili bölümü, ayazlık Geçen gün bahçeye balkondan atlamak suretiyle inmiş. M. Ş. Esendal 2) Tiyatro, sinema vb. büyük salonlarda asma kat Birleşik… … Çağatay Osmanlı Sözlük
baston — is., İt. bastone 1) Yürürken dayanmaya yarayan, ağaç veya metalden yapılan araç İsmet yengemin topal babası bastonunu yere vurdu. T. Dursun K 2) den. Geminin baş tarafındaki yatık direğin dışarıya doğru uzanan parçası Gemi bastonunun altında… … Çağatay Osmanlı Sözlük
bezdirmek — i, den Bıktırmak, usandırmak, bıkkınlık vermek O günden sonra bu neşeli İstanbul yolcusunun hatta beni bezdirmek için bile bir kerecik dışarıya çıktığını hatırlamıyorum. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
boşalmak — nsz 1) Boş duruma gelmek, içinde bir şey kalmamak, inhilal etmek 2) Dışarıya akmak, dökülmek 3) Gevşemek, açılmak Sicim gitgide boşalıyor, gemi hafif yana yatarak pupa gidiyordu. S. F. Abasıyanık 4) mec. Derdini, sıkıntısını birine anlatarak… … Çağatay Osmanlı Sözlük
buzul kaynağı — is. Buzulun eriyerek toprağın altına inen suyunu dışarıya veren kaynak … Çağatay Osmanlı Sözlük