Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

bir+gelmek

  • 61 söz

    "1. remark, utterance; expression; statement; word. 2. promise. 3. rumor. -ü açılmak to be brought up in conversation, be mentioned, be spoken of. - açmak /dan/ to bring (something) up in conversation. -ü ağzında bırakmak /ın/ not to let (someone) finish what he´s saying. -ü ağzına tıkamak /ın/ to squelch, silence. - ağzından dirhemle çıkmak to be very taciturn, be very sparing in one´s speech. -ü ağzında gevelemek not to come to the point, to beat around the bush. - almak 1. to start to talk (after obtaining permission). 2. /dan/ to get a promise out of (someone). - altında kalmamak to give as good as one gets (in an argument). - anlamak to understand what one is told and act on it. - anlamaz (someone) who refuses to understand what´s told him, who won´t listen to reason. - anlayan beri gelsin. colloq. None of you understand me. - aramızda.... Between you and me./Don´t tell anyone else. - arasında in the course of the conversation. - atmak /a/ 1. to make a rude remark about (someone) within his hearing. 2. to make an improper innuendo or suggestion to (a woman), proposition. -e atılmak to enter a conversation suddenly, suddenly to come forth with some remarks. - ayağa düşmek for a matter to be talked about by people who have no right to do so. -ü bağlamak to conclude one´s remarks. -ünü/-ünüzü balla kestim. colloq. Excuse me for interrupting you. -ünü bilmek to speak tactfully. -ünü bilmez tactless. - bir, Allah bir. You can rely on me completely; I am a man of my word. - bir etmek to unite with others (against someone or something). - birliği etmek (for people) to agree beforehand as to what they will say or do; to agree to tell the same story or act in the same way. -e boğmak /ı/ to drown (a subject) in a flood of words. -ü çevirmek to change the subject. - çıkmak for a piece of news to be going around/be bruited about. -ünden çıkmamak /ın/ never to think of bucking (someone), never to think of going against (someone´s) wishes or orders. -ü çiğnemek to beat around the bush. - dağarcığı vocabulary. - dinlemek to heed what one is told, follow advice. -ünden dönmek to go back on one´s word. -ünde durmak to keep one´s word. - düşmemek /a/ to have no right to voice an opinion. - ebesi 1. garrulous, talkative. 2. quick at repartee. - ehli eloquent (person). - eri 1. eloquent (person). 2. (someone) who knows how to talk people into doing what he wants. -ünün eri man of his word; woman of her word. -ünü esirgememek to be very plainspoken, not to mince words, to call a spade a spade. - etmek /dan/ to talk about (someone, something). -ünü etmek /ın/ to talk about (something). -ü geçen the aforementioned, the aforesaid (person, thing). - geçirmek /a/ to make (someone) do what one says. -ü geçmek 1. to be influential. 2. to be mentioned, be spoken of. - gelmek /a/ to be the object of criticism, be criticized. -üne gelmek /ın/ to come round to (someone´s) point of view, finally to agree that (someone) is right. -ünü geri almak 1. to take back what one has said (apologetically). 2. to withdraw one´s promise. - getirmek /a/ to cause unfavorable comments to be made about. -ü (bir şeye) getirmek to say (something) indirectly, say (something) in so many words. - götürmez beyond doubt, indisputable. - gümüşse sükût altındır. proverb Speech is silver, but silence is golden. - işitmek to get a dressing down. - kaldırmamak to be quick to retort to a slighting or insulting remark. -de kalmak not to be carried out, not to be realized. - kavafı garrulous, (someone) who´s a chatterbox. - kesmek /a/ (for the bride´s family) to agree to give (their daughter) in marriage. -ü kesmek to stop speaking in midsentence. -ünü kesmek /ın/ to interrupt (someone who is speaking). -ün kısası.... in short.../the long and the short of it is that.... - konusu 1. person or thing being talked of. 2. (person, thing) being talked of, under consideration. - konusu etmek /ı/ to discuss. - konusu olma

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > söz

  • 62 tam

    "1. whole, full; complete, perfect: tam ekmek a whole loaf of bread. tam maaş full salary. tam iki kilo a full two kilos. tam yetki full authority/full power. tam istihdam full employment. tam üye full member. tam pansiyon full pension/full room and board. tam bir Fransız a Frenchman through and through. tam bir ziyafet a real banquet. tam bir rezalet an out-and-out disgrace. 2. exactly; right; immediately; precisely; just: Orada tam yedi yıl çalıştı. He worked there for exactly seven years. Tam zamanında geldin. You´ve come right on time. Tam karşımda oturuyordu. She was sitting immediately opposite me. Şimdi tam sırası! Now´s just the right time! Tam istediğiniz gibi yaptım. I did it just as you wanted me to. 3. fully, completely: tam teşekküllü bir hastane a fully equipped hospital. Görevini tam yapmanı istiyorum. I want you to carry out your duty to the full. - açı geom. perigon. - adamını bulmak to choose just the right person for the job. - adamına düşmek for either the best or the worst person possible to fall to one´s lot. - bölen math. factor. - çiçek bot. perfect flower, monoclinous flower. - gelmek (for something) to be a perfect fit. - gölge astr. umbra. - maaşla tekaüt jocular (someone) who´s got it easy (because he has a well-paid sinecure). -/-ı tamına completely; in full. - teçhizat 1. mil. all the gear ordinarily issued to a soldier. 2. all the equipment needed to do a job. - teçhizat gelmek to come bringing all the necessary gear; to come fully equipped. - tertip thoroughly. - tutulma astr. total eclipse. - üstüne basmak 1. to hit the nail right on the head. 2. to find just what one has been looking for. - vaktinde/zamanında 1. right on time, right on the dot. 2. at just the right moment. - yol/yolla at full speed, at top speed, as fast as it/he/she can go."

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > tam

  • 63 suite

    n f
    1 prolongement devam [de'vam]
    2 série birbirini izleme
    à la suite ardından
    3 sonuç [so'nuʧ]
    donner suite à qqch olumlu yanıt vermek

    Ils n'ont pas donné suite à ma demande. — Başvuruma olumlu yanıt vermediler.

    5 escorte maiyet [maːi'jet]

    Il a trouvé un emploi à la suite de sa formation. — Mesleki eğitiminden sonra iş buldu.

    7 de suite ardarda
    8 par la suite sonra

    Je ne l'ai plus revu par la suite. — Onu sonra bir daha görmedim.

    9 faire suite à qqch sonra gelmek, oluşmak

    Cette décision fait suite à une enquête. — Bu karar bir soruşturmadan sonra alındı.

    Dictionnaire Français-Turc > suite

  • 64 üst

    1.
    1) ве́рхняя часть, верх (чего-л.)

    üste — наве́рх, вверх

    üstte — наверху́

    üstten — а) све́рху; б) пове́рхностно, неглубоко́

    evin üstü — верх / ве́рхняя часть до́ма

    2) пове́рхность

    masanın üstü toz içinde — на столе́ пыль

    toprağın / yerin üstü — пове́рхность земли́

    3) оде́жда

    üstünü değiştirmek — поменя́ть оде́жду, переоде́ться

    üstü pek kirli — он о́чень гря́зный, он в о́чень гря́зной оде́жде

    4) разг. ста́рший по слу́жбе, нача́льник

    üstler — нача́льство, верхи́

    5) изли́шек, оста́ток; сда́ча

    üstü kalsın — сда́чи не на́до

    yüz liranın üstünü verebilir misiniz? — вы мо́жете дать сда́чу со ста лир?

    2.
    1) ве́рхний

    pınarın üst yanında — в верхо́вьях родника́, у исто́ков родника́

    2) ста́рший (по званию, должности, служебному положению)

    üst komutanlarвоен. ста́рший нача́льствующий соста́в, ста́рший комсоста́в

    üst makam — вы́сшая власть, вы́сшее нача́льство

    3.
    в функции служ. имени

    Ahmet artık kırk üstünde olmalı — Ахме́ду, должно́ быть, бо́лее сорока́ [лет]

    üstümde para yok — при мне нет де́нег, у меня́ с собо́й де́нег нет

    çay üstüne çay içmek — пить чай ча́шку за ча́шкой

    tel üstüne tel çekmek — посыла́ть одну́ телегра́мму за друго́й; по по́воду чего, о чём

    bu şey üstüne bilgi vermek — дава́ть све́дения / информа́цию о чём

    üstü(в сочетании со словами, обозначающими время) под, к, о́коло

    akşam üstü — под ве́чер, к ве́черу

    bayram üstü — под пра́здники

    yemek üstü — к обе́ду

    ••

    üstündeki üstünde, başındaki başında — погов. в чем мать родила́, без оде́жды

    - üstüne almak
    - üstünden atmak
    - üstüne atmak
    - üst başı
    - köyün üst başındaki pınar yerine çıktılar
    - üstüne basmak
    - üstü başı dökülmek
    - üstüne başına etmek
    - üstüne bir bardak soğuk su içmek
    - üstüne bir iki güneş doğmak
    - üstüne çekmek
    - üstüne çevirmek
    - üst çıkmak
    - üst gelmek
    - üste çıkmak
    - üstünde dökülmek
    - üstünde durmak
    - üstüne düşmek
    - üstüne evlenmek
    - üstüne fenalık gelmek
    - üstüne geçirmek
    - üstünden geçmek
    - üstüne gelmek
    - üstüne gitmek
    - üstünü görmek
    - üstüne gül koklamamak
    - üstüne güneş doğmamak
    - üstünde hakkı olmak
    - üstünde kalmak
    - üstüne kalmak
    - üstüne kapanmak
    - üstüne koymak
    - üstüne kuş kondurmamak
    - üstüne olmuyor
    - üstüne oturmak
    - üstüne ölü toprağı serpilmiş gibi
    - üstüne perde çekmek
    - üst perdeden konuşmak
    - üstüne sevmek
    - üstüne titremek
    - üstüne toz kondurmamak
    - üstüne tuz biber ekmek
    - üstüne üstüne gitmek
    - üstüne varmak
    - üstüne yaptırmak
    - üstüne yatmak
    - üstüne yıkmak / yıkılmak
    - üstüne yok
    - üstüne yormak
    - üstüne yüklenmek
    - üstüne yürümek
    - üstüne / üstünüze afiyet!
    - üstüne / üstünüze iyilik sağlık!
    - üstüne / üstünüze sağlık ve şıfalar!

    Türkçe-rusça sözlük > üst

  • 65 заходить

    uğramak,
    girip çıkmak; almaya gelmek; çekilmek; batmak
    * * *
    I сов.

    заходи́ть по ко́мнате — odada bir aşağı bir yukarı dolaşmaya başlamak

    в коридо́ре заходи́ли — koridorda gidiş gelişler başladı

    II несов.; сов. - зайти́
    1) (к кому-л., куда-л.) uğramak; girip çıkmak ( ненадолго); girmek ( входить)

    ты заходи́л к больно́му? — hastayı yokladın mı?

    мне на́до зайти́ к дире́ктору — müdürü göreceğim

    да, да, он до́ма, заходи́те! — evde, evde, buyurun!

    2) (за кем-чем-л.) almaya gelmek

    за кни́гой я зайду́ пото́м — sonra gelir kitabı alırım

    заходи́ с друго́й стороны́ маши́ны — arabayı dolan gel

    4) ( скрываться) çekilmek

    со́лнце зашло́ за́ гору — güneş dağın gerisine çekildi / ardına indi

    5) ( о солнце) batmak
    6) в соч.

    речь зашла́ о... —...dan söz açıldı

    ••

    ты зашёл сли́шком далеко́ — fazla ileri gittin

    Русско-турецкий словарь > заходить

  • 66 اجتمع

    اِجْتَمَعَ
    1. üşmek
    2. kavuşmak
    Anlamı: telâki etmek
    3. sendikalaşmak
    4. derilmek
    5. üşüşmek
    Anlamı: her yandan bir araya gelmek, toplanmak
    6. birikmek
    7. buluşmak
    Anlamı: bir araya gelmek, karşılaşmak

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > اجتمع

  • 67 التوى

    اِلْتَوَى
    1. eğrilmek
    2. kıvrılmak
    Anlamı: eğrilip bükülmek, kıvırcık bir duruma gelmek
    3. burkulmak
    4. yamulmak
    Anlamı: yamuk duruma gelmek, eğrilmek
    5. bükülmek
    Anlamı: katlanmak, eğilmek

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > التوى

  • 68 برز

    I
    بَرَّزَ
    1. kirletmek
    2. açımlamak
    Anlamı: şerh etmek, açıklamak
    3. kakalamak
    4. göstermek
    5. sergilemek
    Anlamı: teşhir etmek, satmak amacıyla malı görülecek bir yere koymak
    6. sıçmak
    7. tarif
    II
    بَرَزَ
    1. gelmek
    Anlamı: ortaya çıkmak, doğmak
    2. görünmek
    3. gözükmek
    Anlamı: görünmek
    4. peydahlanmak
    Anlamı: çıkmak, oluşmak, ortaya çıkmak
    5. belirmek
    6. yumrulanmak
    7. peydahlamak
    Anlamı: ortaya çıkmak, peyda olmak
    8. vurmak
    Anlamı: görünmek

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > برز

  • 69 تحجر

    I
    تَحَجَّرَ
    1. fosilleşmek
    2. taşıllaşmak
    3. katılaşmak
    II
    تَحَجُّر
    1. katılaşma
    2. kemikleşme
    Anlamı: sert, değişmez bir durum alma
    3. bağnazlık
    4. kemikleşmek
    Anlamı: sert, değişmez bir durum alma

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > تحجر

  • 70 غلظ

    I
    غَلَظَ
    1. kabalaşmak
    2. hayvanlaşmak
    Anlamı: insanlık erdemlerini yitirmek, kabalaşmak
    II
    غَلُظَ
    1. kabalaşmak
    2. kalınlaşmak
    3. hayvanlaşmak
    Anlamı: insanlık erdemlerini yitirmek, kabalaşmak
    غِلَظ
    1. nezaketsizlik
    2. kalınlık
    3. kabalık
    Anlamı: kaba olma durumu veya kaba davranış, huşunet
    4. hamlık
    5. huşunet
    Anlamı: sertlik, kabalık, kırıcılık
    6. hantallık

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > غلظ

  • 71 قوس

    I
    قَوْس
    1. tonoz
    2. kemer
    3. kavis
    Anlamı: eğmeç, yay
    4. parantez
    5. tak
    6. yay
    II
    قَوَّسَ
    1. çarpıtmak
    Anlamı: gerçek anlamından saptırmak, çarpık duruma getirmek
    2. eğriltmek
    3. eğrilmek
    4. eğmek
    5. kamburlaşmak
    6. yamulmak
    Anlamı: yamuk duruma gelmek, eğrilmek

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > قوس

  • 72 dil

    язы́к (м)
    * * *
    1) анат. язы́к

    küçük dil — язычо́к

    2) язы́к, речь

    ölü dil — мёртвый язы́к

    Türk dili — туре́цкий язы́к

    Türk Dil Kurumu — Туре́цкое лингвисти́ческое о́бщество

    yazı dili — пи́сьменный язы́к

    3) язы́к, язычо́к (замка, колокола и т. п.)
    4) воен. язы́к, пле́нный

    dil almak / tutmak — взять пле́нного

    5) геогр. коса́
    ••

    dil kılıçtan keskindirпосл. язы́к остре́е бри́твы

    dilin kemipi yokпогов. язы́к без косте́й

    - dili ağırlaşmak
    - dil ağız vermemek
    - dilinin altındaki baklayı çıkarmak
    - dilinin altında bir şey var
    - dilinden anlamak
    - dilini bağlamak
    - dilinin belâsını çekmek
    - dilinin belâsını bulmak
    - dili bir karış
    - dili bir karış dışarı çıkmak
    - dili çalmak
    - dil çıkarmak
    - dili çözülmek
    - dili damağına yapışmak
    - dili damağı kurumak
    - dilini değdirmemek
    - dillere destan olmak
    - dile dolamak
    - diline dolamak
    - dili dolaşmak
    - dillerde dolaşmak
    - dil dökmek
    - diller dökmek
    - dili döndüpü kadar
    - dili dönmemek
    - dili durmamak
    - dile düşmek
    - dillere düşmek
    - dilinden düşürmemek
    - dil ebesi
    - dili ensesinden çekilsin!
    - dilini eşek arısı soksun!
    - dilini fare mi yedi?
    - dilini kedi mi yedi?
    - dile gelmek
    - dile getirmek
    - dil kaymak
    - dili kaymak
    - dilini kesmek
    - dile kolay
    - dili kurtlu
    - dilinden kurtulamamak
    - dili kurusun!
    - dil otu yemiş
    - diline saplam olmak
    - diliyle sokmak
    - dilini tutamamak
    - dilini tutmak
    - dili tutuldu
    - diliyle tutulmak
    - diliyle yakalanmak
    - dilinde tüy bitmek
    - dilinin uçuna gelmek
    - dilinin ucuyla
    - dili uzamak
    - dil uzatmak
    - dili varmamak
    - dile vermek
    - diline virt etmek
    - dili yanmak
    - dili yatkın
    - dilini yutmak
    - dili zifir

    Türkçe-rusça sözlük > dil

  • 73 становиться

    I несов.; сов. - стать I
    1) durmak; çıkmak; olmak

    станови́ться в о́чередь (за чем-л.) — sıraya girmek; kuyruk olmak

    стань ря́дом со мной — yanıma gelip dur

    мы ста́ли в два ряда́ — iki sıra olduk

    стать за прила́вок — tezgah başına geçmek

    станови́ться на коле́ни — diz çökmek

    стать на́ руки — amuda kalkmak

    стать на цы́почки — ayaklarının burnu üstünde kalkmak

    медве́дь стал на за́дние ла́пы — ayı art ayakları üzerine kalktı

    4) в соч.

    стать ла́герем — kamp kurmak

    стать на прива́л — mola vermek

    ••

    стать на лы́жи — kayağa başlamak

    когда́ он стал на лёд / на коньки́? — patinaja ne zaman başlamıştı?

    стать у вла́сти — iktidar başına geçmek

    стать на путь социалисти́ческого разви́тия — sosyalist gelişim yoluna girmek

    станови́ться на доро́ге кого-л.birinin yolu üzerine dikilmek

    II несов.; сов. - стать II, врз
    olmak; hal almak

    стать материа́льной си́лой — maddi bir güç haline gelmek

    стать учи́телем — öğretmen olmak

    дни станови́лись коро́че — günler kısalıyordu

    лицо́ её ста́ло стро́гим — yüzü sertleşti

    оа́зис станови́лся пусты́ней — vaha çölleşmekteydi

    станови́лось темно́ — ortalık kararıyordu

    круго́м ста́ло темно́ — her yan karanlık kesildi

    э́то ста́ло соверше́нно невозмо́жным — bu, büsbütün olanaksızlaştı

    жизнь её станови́лась невыноси́мой — hayatı çekilmez bir hal alıyordu

    э́то ста́ло на́шей перве́йшей зада́чей — bu, bizim bir numaralı görevimiz halini aldı

    станови́ться тради́цией — gelenek haline gelmek; gelenekleşmek

    в ко́мнате сра́зу ста́ло светло́ — odanın içi birden aydınlanıverdi

    больно́му ста́ло ле́гче — hasta rahatladı

    мне ста́ло ску́чно — canım sıkıldı

    к ве́черу ста́ло прохла́дно — akşama doğru hava serinledi

    в октябре́ ста́ло хо́лодно — Ekim ayında havalar soğudu

    противоре́чия станови́лись бо́лее глубо́кими — çelişkiler daha da derinleşmekteydi

    па́ртия станови́лась всё сильне́е — parti giderek güçlenmekteydi

    Русско-турецкий словарь > становиться

  • 74 baş

    1.
    1) голова́

    baş çanağı — че́реп

    2) пере́дняя (головна́я) часть (чего-л.)
    3) глава́, руководи́тель; вождь

    - ın baş ına geçmek — возгла́вить

    ırgat başı — надсмо́трщик (надзира́тель)

    sınıf başı — кла́ссный руководи́тель

    4) голо́вка (чего-л.)
    5) верши́на; маку́шка

    başı dumanlı — а) с верши́ной, оку́танной тума́ном (о горе); б) опьянённый (любовью, вином)

    6) нача́ло (чего-л.)

    başında — а) в нача́ле (чего-л.); б) на [его́] попече́нии (иждиве́нии)

    7) мор. нос, носова́я часть (корабля)
    8) осно́ва, основа́ние
    9) голова́, голо́вка (как счётное слово)

    beş baş soğan — пять голо́вок лу́ка

    10) завито́к (скрипки и т. п.)
    11) пла́та посре́днику
    2.
    гла́вный; ста́рший

    baş aktör — актёр гла́вных роле́й

    baş cümleграм. гла́вное предложе́ние

    baş harf — нача́льная (загла́вная) бу́ква

    3.
    в функции служ. имени:

    (-ın) başına, başında — у, к, за, о́коло, вокру́г

    - ın başına üşüşmek — собра́ться, столпи́ться вокру́г кого-чего

    iş başına — за де́ло, к де́лу

    başta — а) внача́ле, снача́ла; б) во главе́

    baştaki — стоя́щий во главе́, руководи́тель

    başı açık — а) с непокры́той голово́й, простоволо́сый; б) бессты́дный; в) соверше́нно я́вный, очеви́дный

    başı ağrımak — а) боле́ть — о голове́; б) быть обременённым забо́тами

    baş ağrısı — а) головна́я боль, недомога́ние; б) неприя́тность; забо́ты

    baş ağrısı vermek — причиня́ть беспоко́йство

    -ın başını ağrıtmak — докуча́ть, надоеда́ть

    -dan alamamak — быть о́чень за́нятым чем

    siparişten baş alamıyorum — у меня́ нет отбо́я от зака́зов

    başını alıp gitmek — а) уйти́ незаме́тно, улизну́ть; б) убра́ться

    baş(ın)dan atmak — а) отде́латься, изба́виться от кого; б) вы́бросить из головы́

    baş bağlamak — заколоси́ться

    -ın başını bağlamak — пожени́ться

    başı bağlı — а) жена́тый; б) решённый (напр. о вопросе); в) свя́занный

    baş başa — с гла́зу на глаз, наедине́

    -ı baştan başa — из конца́ в коне́ц; всё, целико́м

    başı başa çatmak — а) шушу́каться; б) вме́сте обду́мать

    baş başa çıkmak — приходи́ться впо́ру

    baş başa kalmak — остава́ться вдвоём

    baş başa vermek — а) совеща́ться, сгова́риваться; б) спла́чиваться; объединя́ть уси́лия

    başında beklemek — поджида́я, стоя́ть ря́дом

    baş belâsı — доса́да, неприя́тность

    -ın başına belâ getirmek — навле́чь беду́ на кого

    başı belâya uğramak — попа́сть в беду́

    başımla beraber — с больши́м удово́льствием!

    başa beraber tutmak — ока́зывать большо́е уваже́ние

    baş bilmez — необъе́зженный (о лошади)

    başını bir yere bağlamak — найти́ рабо́ту для кого

    -ın başına bitmek — навяза́ться на го́лову, надое́сть кому

    baş boy — са́мый лу́чший

    başımda bu iş var — мне на́до сде́лать э́ту рабо́ту

    baş bulmak — обеспе́чивать при́быль

    başına buyruk — а) своево́льный; б) сам себе́ голова́; незави́симый

    başına buyruk bir cumhuriyet — незави́симая респу́блика

    başı bütün — обл. заму́жняя [же́нщина]

    başından büyük işlere girişmek — бра́ться за непоси́льное де́ло

    başından büyük yalan söylemek — говори́ть глу́пости

    -ın başına çadır yıkmak — навле́чь беду́ на кого

    başının çaresine bakmak — позабо́титься о себе́

    -a baş çekmek — а) быть инициа́тором; б) води́ть (в игре)

    -ı baştan çıkarmak — а) совраща́ть; б) сбива́ть с пути́ (с то́лку)

    -la başa çıkmak — сла́дить с кем-чем

    -ınbaşına çıkmak — капри́зничать; надоеда́ть

    başa çıkmamak — не спра́виться

    -ın başına çorap örmek — стро́ить ко́зни

    başı dara gelmek — попа́сть в затрудни́тельное положе́ние

    baştan defetmek — изба́виться от кого-чего

    başını derde sokmak — а) попа́сть в беду́; б) навле́чь беду́ на кого

    başı dinç — безмяте́жный

    başını dinlendirmek — дать отдохну́ть голове́

    baş döndürücü — головокружи́тельный

    başı dönük — а) испы́тывающий головокруже́ние; б) сби́тый с то́лку

    baş eğmek — а) поклони́ться; б) Д склони́ть го́лову; подчини́ться

    baş eğmez — непрекло́нный; сме́лый

    -ın başın(d)a ekşimek — быть обу́зой

    -ın başını ezmek — обезвре́дить

    başta gelen — осно́вной

    başına gelenler — приключе́ния

    başıma gelenler — пережи́тое мно́ю

    başı göğe değmek — быть на седьмо́м не́бе (от счастья)

    baş göstermek — а) случи́ться; появи́ться; б) вспы́хнуть (о мятеже, восстании)

    baş(ı) göz(ü) sadakası — ми́лостыня за моли́тву во здра́вие больно́го

    -ın başını gözünü yararak — а) с грехо́м попола́м; б) скве́рно

    başını göz(ünü) yarmak — а) изуве́чить (в драке); б) натвори́ть глу́постей

    başına gün doğdu — ему́ улыбну́лось сча́стье

    başı havada — а) надменный, высокомерный (о человеке); б) надме́нно, высокоме́рно

    başı hoş olmak — чу́вствовать себя́ хорошо́

    -la başı hoş olmamak — не нра́виться кому, быть недово́льным кем-чем

    başa iletmek — доводи́ть до конца́

    baştan inme — неожи́данный

    -ı, -ın baş(ın)a kakmak — попрека́ть

    baş kaldırmak — а) поднима́ть го́лову, восстава́ть; б) освобожда́ться (от занятий); в) поднима́ть го́лову, ожива́ть; г) подня́ть го́лову (в знак несогласия)

    baştan kalmış — оста́вшийся от кого

    başı kapalı — секре́тный

    başına karalar bağlamak — си́льно печа́литься

    başında kavak yel(ler)i esmek — вита́ть в облака́х

    başını kayaya çarpmak — слома́ть себе́ ше́ю; би́ться лбом о сте́нку

    baş kesen — головоре́з

    baş kesmek — а) кла́няться кому; б) выка́зывать уваже́ние кому

    -ın başını kesmek — обезгла́вить, отруби́ть го́лову

    -ı başından kesmek — реши́тельно поко́нчить с чем

    baş kıç belirsiz olmuş — всё пришло́ в по́лный беспоря́док

    baş kıç vurmak — мор. испы́тывать ка́чку

    başına kına yakmak — ликова́ть

    baş kırmak — поклони́ться

    başı kızmak — рассерди́ться

    başından kork mak — боя́ться за себя́

    baş korkusu — страх наказа́ния (возме́здия)

    baş koşmak — а) Д де́лать что-л. от всего́ се́рдца, вкла́дывать ду́шу; б) с ile идти́ в но́гу с кем

    baş ko(y)mak — а) сложи́ть го́лову за кого- что; б) посвяти́ть себя́ чему; в) Д дава́ть согла́сие

    baş köşe — [са́мое] почётное ме́сто

    baş köşeyi işgal etmek — заня́ть почётное ме́сто

    başını kurtarmak — спаса́ться

    başı nara yanmak — понести́ большо́й уще́рб из-за кого

    başından nikâh geçmek — быть заму́жней (жена́тым)

    -ın başını okutmak — прочита́ть моли́тву (над больным)

    baş olmak — а) быть главо́й (главарём) чего; б) удава́ться (о каком-л. деле)

    başında olmak — а) быть чьей-л. обя́занностью (о работе); б) пережива́ть

    başını ortaya koymak — рискова́ть голово́й

    başı önünde — скро́мный

    başı pek — а) упря́мый; б) глу́пый

    baş sağlığı — соболе́знование (в связи со смертью близкого)

    baş sağlığı dilemek — утеша́ть, соболе́зновать

    her şeye baş sallamak — во всём подда́кивать

    -ı, ın başına sarmak — навя́зывать что кому

    baştan savma cevap — небре́жный отве́т

    baştan savma yapmak — де́лать ко́е-ка́к

    başsedir — почётное ме́сто

    başı sert — непослу́шный

    başına soğukgeçmek — поступа́ть глу́по

    başını sokacak bir yer — прию́т, приста́нище

    -a başını sokmak — пристро́иться (куда-л.)

    baş tacı — куми́р

    başına taçetmek — проявля́ть любо́вь к кому

    başı taşa değdi — а) он оказа́лся в тру́дном положе́нии; б) у него́ го́рький о́пыт

    başını taştan taşa çarpmak — а) го́рько сожале́ть; б) би́ться голово́й об сте́нку

    başta taşımak — а) ока́зывать большо́й почёт (уваже́ние); б) ста́вить во главу́ угла́

    başına tedarik görmek — иска́ть вы́ход из положе́ния

    başına teller takınmak — о́чень ра́доваться

    -a baş tutmak… — держа́ть курс на …

    baş tutmamak — сбива́ться с ку́рса, не слу́шаться руля́ (о судне)

    başı ucunda — а) у изголо́вья [посте́ли]; б) побли́зости, ря́дом

    baş(ım) üstüne! — а) есть!; б) с удово́льствием!

    -ı başı üstünde taşımak — высоко́ чтить кого

    baş vermek — а) рискова́ть голово́й; же́ртвовать жи́знью; б) появи́ться; в) созре́ть (о чирье); г) заколоси́ться (о злаках); д) полоска́ть (бельё)

    baş vurma — обраще́ние; запро́с

    -a baş vurmak — а) бить чело́м; обраща́ться к кому- чему; б) клю́нуть (о рыбе)

    baştan vurulmuş — раненный в го́лову

    baş yastığı — поду́шка

    başı yastık görmemek — а) не име́ть ни мину́ты о́тдыха; б) не сомкну́ть глаз

    başına yazılan — судьба́

    başı yerine gelmek — прийти́ в себя́, опо́мниться

    başı yukarda — а) го́рдый; б) не чу́вствующий стесне́ния

    baştan yukarı — сверх ме́ры

    başına yular geçirmek — а) испо́льзовать кого-л. в коры́стных це́лях; б) прибра́ть к рука́м кого

    adam başma reel gelir — реа́льный дохо́д на ду́шу населе́ния

    en başta — пре́жде всего́

    yeni baştan — сно́ва, снача́ла

    teknik bakımdan yeni baştan donatım — техни́ческое перевооруже́ние

    Büyük Türk-Rus Sözlük > baş

  • 75 akıl

    akıl <- klı> s
    1) aklı almamak ( anlayamamak) nicht verstehen [o begreifen] können; ( olabileceğine inanmamak) nicht fassen
    aklı başında olmamak keinen klaren Gedanken fassen können
    aklı durmak ( fam) abschnallen
    aklın durur! ( fam) da schnallste ab!
    aklına gelmek draufkommen
    aklına estiği gibi konuşmak ( fam) frisch von der Leber weg reden
    aklından çıkmak entfallen
    bunu aklından çıkar! ( fig) das kannst du dir abschminken!
    bir şeyi aklından çıkarmak ( fig) sich etw abschminken
    2) Verstand m, Geist m; (us) Vernunft f
    aklını başına almak [o toplamak] ( fig) Vernunft annehmen
    aklını kaçırmak/yitirmek ( fig) den Verstand verlieren
    birinin aklını başına getirmek ( fig) jdn zur Vernunft bringen
    birinin aklını başından almak ( fig) jdm den Kopf verdrehen
    aklını oynatmak wahnsinnig werden
    \akıl yaşta değil, baştadır ( prov) Alter schützt vor Torheit nicht
    3) ( hatır) Erinnerung f, Gedächtnis nt
    bir şeyi \akıl etmek an etw denken
    aklıma gelmiyor es fällt mir nicht ein, ich komme nicht drauf
    bir şey aklına gelmek sich an etw erinnern, draufkommen
    bırak düşüneyim, aklıma gelecek lass mich nachdenken, dann komme ich drauf, lass mich nachdenken, dann fällt es mir (wieder) ein
    4) Rat m
    birine \akıl vermek jdm einen Rat geben

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > akıl

  • 76 Abschluss

    AbschlussRR <-es, -schlüsse> m, AbschlußALT <-sses, -schlüsse> m
    1) ( Ende) son ( Beendigung); bitirme; schule bitirme, mezuniyet;
    zum \Abschluss kommen sonuna gelmek;
    etw zum \Abschluss bringen bir şeyi bitirmek [o sonuna getirmek], bir şeyi sonuçlandırmak;
    kurz vor dem \Abschluss stehen son safhasına gelmek
    2) ( Vereinbarung) anlaşma, kararlaştırma; (Vertrags\Abschluss) akdedilme, yapılma;
    mit jdm zum \Abschluss kommen biriyle anlaşmak [o kararlaştırmak];
    \Abschluss eines Vertrages bir sözleşmenin yapılması [o akdedilmesi]
    3) comm ( Schlussabrechnung) son hesap, kapanış hesabı
    4) ( Verschluss) kapak, tıkaç

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Abschluss

  • 77 begegnen

    begegnen* [bə'ge:gnən]
    vi sein
    1) ( treffen)
    jdm \begegnen birine rastlamak;
    einander \begegnen karşılaşmak;
    ihre Blicke begegneten sich göz göze geldiler
    etw dat \begegnen bir şeye rastlamak [o rast gelmek]
    3) ( widerfahren) başına gelmek, karşılaşmak;
    so etwas ist mir ja noch nie begegnet! şimdiye kadar böyle bir şey hiç başıma gelmedi!, şimdiye kadar böyle bir şey ile hiç karşılaşmadım!;
    Schwierigkeiten \begegnen güçlüklerle karşılaşmak
    4) ( geh) ( behandeln) karşılamak;
    man begegnete ihr mit Achtung o, saygı ile karşılandı

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > begegnen

  • 78 genehm

    genehm [gə'ne:m] adj
    ( geh)
    jdm etw \genehm sein birinin bir şey hoşuna gitmek, birinin bir şey işine gelmek, birine bir şey uygun gelmek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > genehm

  • 79 mit

    mit [mıt]
    1) ( in Begleitung von) ile;
    \mit mir/dir/ihm benimle/seninle/onunla;
    Kaffee \mit Milch sütlü kahve
    2) (\mit Hilfe von) yardımıyla; ( Verkehrsmittel) yoluyla;
    \mit der Bahn/dem Flugzeug kommen trenle/uçakla gelmek, tren/uçak ile gelmek;
    \mit Gewalt zorla, metazori;
    \mit der Post postayla;
    \mit der Maschine schreiben daktilo ile yazmak;
    \mit der Strömung akıntıyla
    \mit dreißig ( Jahren) otuz yaşında;
    \mit dem heutigen Tag bugünle beraber;
    \mit einem Mal birden bire;
    \mit der Zeit zamanla
    ein Mädchen \mit blonden Haaren sarı saçlı bir kız
    \mit Interesse merakla;
    \mit Bedauern... maatteessüf, üzülerek;
    \mit lauter Stimme yüksek sesle;
    sie gewannen \mit vier zu eins dörde bir kazandı;
    \mit 80 Stundenkilometern saatte 80 kilometre hızla
    II adv ( ebenfalls)
    etw \mit berücksichtigen bir şeyi (de) hesaba katmak;
    er ist ( bei der Gruppe) \mit dabei o da (grupta) var;
    im Preis \mit einbegriffen fiyata dahil;
    er ist \mit von der Partie o da bizim partiden;
    er ist \mit einer der besten ( fam) o, en iyilerden biri;
    ich habe kein Geld \mit ( fam) yanımda para yok

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > mit

  • 80 sammeln

    sammeln ['zaməln]
    I vt
    1) ( zusammentragen) derlemek, toparlamak; ( Beeren) toplamak, devşirmek; ( Gedanken) toparlamak; ( Geld) toplamak; ( Unterschriften) toplamak;
    Erfahrungen \sammeln deneyim kazanmak
    2) ( aus Liebhaberei) derlemek, toplamak
    3) (ver\sammeln) toplamak
    II vr
    sich \sammeln
    1) ( Menschen) toplanmak, bir araya gelmek; ( Dinge) birikmek
    2) ( sich konzentrieren) birikmek, bir araya gelmek
    III vi ( Geld)
    für etw \sammeln bir şey için para toplamak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > sammeln

См. также в других словарях:

  • ... (bir) hâl almak — bir duruma gelmek Hastalık tehlikeli bir hâl aldı …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir araya gelmek — bir yerde toplanmak, buluşmak Hep böyle bir araya gelip gülüp eğlenebilseler! N. Cumalı …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir olmak — bir araya gelmek, iş birliği yapmak Baba oğul bir oldular, ilkin çerçeveleri söküp düzelttiler. M. Ş. Esendal …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • gelmek — den, e, nsz, ir 1) Bir yere gitmek, ulaşmak, varmak Gurbetten gelmişim yorgunum, hancı. B. S. Erdoğan 2) Geriye dönmek ... adamı Ödemiş ten aldım geldim, her masrafını çektim. N. Cumalı 3) Oturmaya, ziyarete gitmek Dün akşam amcamlar bize geldi.… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir hâl olmak — 1) bir şeyin çok tekrarlanması yüzünden bitkin duruma gelmek, usanmak, bezmek, fenalık gelmek Çocuklar, yapmayın, etmeyin demekten bir hâl oluyorum. 2) huyu değişmek Bu çocuğa bir hâl oldu, bu çocuk avareleşti. Y. K. Karaosmanoğlu 3) kazaya… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir ara — zf. 1) Kısa bir süre Bir ara önümüzden şarkı sesleri geldi. F. R. Atay 2) Geçmiş bir zamanda Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller bir araya gelmek bir araya getirmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir şeyler (veya bir şey) olmak — 1) huyu, durumu, tutumu değişmek, yeni huylar edinmek Son zamanlarda ona bir şeyler oldu. 2) bayılır gibi olmak, birden fenalık gelmek Bana bir şeyler oluyor dedi ve bayıldı. 3) ölmek Bana bir şey olursa çocuklar size emanet …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • konuk gelmek — bir yere veya birinin evine kısa bir süre kalmak için gelmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • zor gelmek — bir işin yapılması birine güç gelmek Ama, sevdiğimiz insanın acı çekmesini seyretmek, ölüm acısından çok daha zor gelmiştir bana. K. Tahir …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • renk gelmek — (bir şeye) renklenmek, canlanmak Sarı yanaklarına hafif bir renk geldi. Ö. Seyfettin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • gürültüye gelmek — bir iş, bir düşünce vb. telaş ve karışıklığa rastlayarak ilgi çekmemek, üzerinde durulmamak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»