-
1 являться
gelmek; görünmek; ortaya çıkmak,doğmak; türemek; ileri gelmek* * *несов.; сов. - яви́ться1) gelmekявля́ться в суд — mahkemeye gelmek
он яви́лся то́лько под у́тро — ancak sabaha doğru geldi
не яви́ться на рабо́ту (прогулять) — işini asmak
2) ( показываться) görünmekГа́млету яви́лся при́зрак отца́ — Hamlet'e babasının hayali göründü
3) ( возникать) doğmak; ortaya çıkmak, türemekу меня́ яви́лась но́вая мысль — bende yeni bir fikir uyandı
4) ( оказываться) (nedeni) olmak, ileri gelmekпричи́ной пожа́ра яви́лось коро́ткое замыка́ние — yangın kontaktan oldu
5) тк. несов. (быть, представлять собой) olmak -
2 arrive
gelmek, varmak, dönmek; ulasmak, yetismek, bir erege ulasmak; basari kazanmak, basarmak, üstesinden gelmek; dogmak; gelip çatmak, gelmek -
3 scharen
bir araya gelmekbir araya toplamak————————grupkümekümelenmek de.kırpmakmakaslamaksürü -
4 rotate
(bir eksen üzerinde) dönmek; döndürmek; art arda dönüp gelmek; (bir isi) sira ile yer degistirerek yapmak; sira ile yer degistirmek, yer degistirerek çalistirmak, döner far, döner bikin -
5 put away
bir kenara bırakmak, kenara koymak, biriktirmek, kaldırmak, bırakmak, akıl hastanesine kapatmak, silip süpürmek, tıkınmak, hakkından gelmek, ortadan kaldırmak, öldürmek, denize açılmak* * *(to return to its proper place, especially out of sight: She put her clothes away in the drawer.) yerine koymak/kaldırmak -
6 ring a bell
bir şey hatırlatmak* * *(to have been seen, heard etc before, but not remembered in detail: His name rings a bell, but I don't remember where I've heard it before.) tanıdık gelmek, (hiç) yabancı gelmemek -
7 come together
bir araya gelmek, kavuşmak, birikmek -
8 come together
bir araya gelmek, kavuşmak, birikmek -
9 zusammenkommen
bir araya gelmekbuluşmaktoplanmak -
10 come over
(bir yerden) gelmek; ugramak; taraf, görüs degistirmek; bastirmak, sikmak, rahatsiz etmek -
11 congregate
bir araya gelmek, toplanmak -
12 kommen
kommen <kommt, kam, gekommen> ['kɔmən]vi sein1) (her\kommen) gelmek ( von -den); (hin\kommen) gitmek ( nach -e); (an\kommen) varmak; ( zurückkehren) dönmek ( von -den);da kommt er ja! işte geliyor!;ich komme schon şimdi geliyorum, geliyorum canım;gut, dass du kommst gelmen iyi;ein Taxi \kommen lassen bir taksi çağırtmak;er kam von einer Reise seyahatten döndü;angelaufen \kommen çıkagelmek;zu spät \kommen çok geç gelmek;du sollst zum Direktor \kommen müdüre gelmelisin;wie komme ich nach...?...e nasıl giderim?;zu der Überzeugung \kommen kanaatine varmak;wir müssen langsam zu einem Ende \kommen yavaş yavaş işimizin sonuna gelmeliyiz;nicht von der Stelle \kommen yerinde saymak;ich halte die Zeit für ge\kommen bence zamanı geldi;jetzt komme ich şimdi ben geliyorum, şimdi sıra bende;jetzt komme ich an die Reihe şimdi sıra bana geliyor;das kommt später bu sonra gelecek;der kommt mir nicht ins Haus! bu benim kapımdan içeri giremez!;in die Schule \kommen okula başlamak;ins Krankenhaus \kommen hastaneye yatmak;der Fall kommt vor Gericht mahkemeye düşmek;sein Vorschlag kam mir sehr gelegen teklifi [o önerisi] çok işime geldi;du kommst mir gerade recht! ( fam) bir sen eksindin!;das kommt mir wie gerufen bu çok işime gelir;komme, was da wolle ne gelirse gelsin;jdm \kommen die Tränen birinin gözleri yaşarmak;zum Stehen \kommen durabilmek;man kommt hier zu nichts burada hiçbir şey yapılamıyor;es kam zu einem Streit kavga çıktı;zur Sache \kommen sadede gelmekwieder zu sich \kommen tekrar kendine gelmek;zu Wort \kommen söz almak;zu Schaden \kommen zarar görmek;wie käme ich dazu, das zu machen? neden bunu yapacacak mışım?;wie komme ich zu der Ehre? ( iron) bu ne şeref?;ums Leben \kommen can vermek;das kommt zusammen auf 20 Euro ( fam) hepsi 20 euro eder;ich komme auf 1.200 Euro im Monat ( fam) ayda 1.200 euroyu buluyorum;hast du richtig gezählt? ich komme nur auf 15 doğru saydın mı? ben 15 çıkarıyorum;kommt man hier leicht an frisches Gemüse? burada taze sebze bulmak kolay mı?;ich kam nicht auf seinen Namen adı aklıma gelmedi;wie kommst du darauf? o nereden aklına geldi?, bunu nereden çıkardın?;sie lässt nichts auf ihn \kommen ona toz kondurmuyor;auf die Welt \kommen dünyaya gelmek;auf etw/jdn zu sprechen \kommen bir şeyden/kimseden söz etmeye başlamak;hinter etw \kommen bir şeyin içyüzünü öğrenmek;durch den Zoll/eine Prüfung \kommen gümrükten/bir sınavdan geçmek;Jeans sind wieder im K\kommen blûcin yine moda oluyor;aus der Mode \kommen modası geçmek;aus dem Konzept \kommen aklı karışmak;nun komm schon! ( fam) ha(y) di gel artık!;2) (herbei\kommen) gelmek (zu -e)3) ( geschehen) gelmek, olmak;ich habe es \kommen sehen bunun geleceğini görmüştüm;das musste ja so \kommen bunun böyle olacağı belliydi zaten;es kam, wie es \kommen musste olan oldu;die Hochzeit kam für alle überraschend düğün herkese sürpriz oldu;das Schlimmste/Beste kommt erst noch bunun daha da kötüsü/iyisi var;wie kommt es, dass du...? nasıl oluyor da sen...?;ich komme aus Dortmund ben Dortmund'dan geliyorum5) ( durchqueren) gelmek (über/durch üzerinden/içinden);über Münster \kommen Münster üzerinden gelmekauf zwei Deutsche kommt ein Auto iki Alman başına bir otomobil düşerder Vorschlag kam von mir öneri benden geldi;das kommt davon! gördün mü işte!;das kommt vom Rauchen bu, sigara içmekten gelir9) ( hingehören)das Buch kommt in den Schrank kitabın yeri dolaptain Gang \kommen başlamak -
13 идти
несов.; сов. - пойти́1) тк. несов. gitmek; yürümek; gelmekидти́ домо́й — eve gitmek
идти́ пешко́м — yayan gitmek; yürümek
идти́ ры́сью — tırıs gitmek
иди́ к доске́! (ученику) — tahtaya kalk!
иди́ впереди́! — öne düş!
2) тк. несов. (двигаться, перемещаться) gitmek; yürümek; yol almakпо́езд шёл бы́стро — tren hızlı gidiyordu
су́дно шло на Оде́ссу — gemi Odesa'ya doğru yol alıyordu
навстре́чу шёл грузови́к — karşıdan bir kamyon geliyordu
иди́ по сле́ду — izi takip et
3) (отправляться, направляться) gitmek; yürümekидти́ на охо́ту — ava gitmek
пошёл бы погуля́л — gidip gezsen
идти́ в го́сти — misafirliğe gitmek
она́ пошла́ за водо́й — suya gitti
пошли́ / пойдём в кино́ — sinemaya gidelim
враг шёл на Москву́ — düşman Moskova'ya yürüyordu
4) тк. несов., перен. (двигаться, развиваться в каком-л. направлении) gitmekидти́ вперёд — ilerlemek; gelişmeler kaydetmek
идти́ к це́ли — hedefe doğru gitmek / ilerlemek
идти́ от побе́ды к побе́де — zaferden zafere koşmak
5) ( соглашаться) yanaşmak; kabul etmekпойти́ на предло́женные усло́вия — önerilen koşulları kabul etmek
пойти́ на усту́пку — ödüne gitmek
на тако́е де́ло он не пойдёт — böyle bir işe yanaşmaz
идти́ на расхо́ды — masraflar ihtiyar etmek
6) (выступать противником кого-чего-л.) karşı olmak; karşı çıkmak; karşı tutum / cephe almakпро́тив тебя́ он не пойдёт — sana karşı çıkmaz
идти́ про́тив зако́на — kanuna karşı gelmek
7) (вступать, поступать куда-л.) girmekо́сенью он пойдёт (посту́пит) в шко́лу — sonbaharda okula gidecek
идти́ в а́рмию — askere gitmek; orduya girmek
8) ( доставляться) gelmek; gitmekсюда́ идёт сырьё, отсю́да - гото́вые изде́лия — buraya hammadde(ler) gelir, buradan da mamul maddeler / eşya gider
пи́сьма всё иду́т и иду́т — mektupların ardı arkası kesilmiyor
9) тк. несов. (приближаться, появляться) gelmekпо́езд идёт! — tren geliyor!
весна́ идёт — перен. bahar giriyor / geliyor
10) ( отправляться - о транспорте) kalkmak; hareket etmekпо́езд идёт в час — tren birde kalkıyor
11) тк. несов. ( действовать - о механизмах) işlemekчасы́ не иду́т — saat işlemiyor
12) ( об осадках) yağmakпохо́же, пойдёт снег — hava karlayacağa benziyor
13) тк. несов. (иметь место, происходить, производиться) yapılmak; yer almak; yürümek, gitmek ( развиваться)шла война́ — savaş yapılıyordu
иду́т перегово́ры — görüşmeler yapılıyor
в до́ме шла побе́лка — evde badana yapılıyordu
как иду́т дела́? — işler nasıl gidiyor / yürüyor?
торго́вля шла пло́хо — ticaret kötü gidiyordu
14) тк. несов. (проходить, протекать, длиться) geçmekвре́мя идёт — vakit geçiyor / ilerliyor
шли го́ды — yıllar yılları / birbirini kovalıyordu
шёл пя́тый час — saat dördü geçmişti
де́вушке шёл шестна́дцатый год — kız on altısını sürüyordu
идёт уже́ тре́тья неде́ля, как... — üçüncü haftadır...
15) тк. несов. ( пролегать) gitmek; uzanmakкуда́ идёт э́та доро́га? — bu yol nereye gider / çıkar?
хребе́т идёт с за́пада на восто́к — sıradağ batıdan doğuya doğru uzanır
э́тот проспе́кт идёт че́рез весь го́род — bu anacadde kenti boydan boya kateder
да́льше идёт лес — ötesi orman
16) (выходить, выделяться) çıkmak gelmek; yayılmak ( распространяться); akmak ( течь), sızmak; kaçmak ( просачиваться)вода́ идёт? (из крана) — su geliyor mu?
от земли́ шёл пар — topraktan bir buğudur tütüyordu
газ шёл из кла́пана — gazı kaçıran supaptı
у него́ но́сом пошла́ кровь — burnundan kan geldi
из трубы́ пошёл дым — baca tütmeye başladı
17) ( в играх) sürmek; oynamakидти́ с да́мы — kızı oynamak
он пошёл конём — atı sürdü / oynattı
18) ( предназначаться) kullanılmakна что идёт э́тот мех? — bu kürkler ne için kullanılır?
ма́сло, иду́щее в пи́щу — yemeklik yağ
19) ( расходоваться) gitmekде́нег идёт нема́ло — az para gitmiyor
цеме́нта пойдёт не бо́льше то́нны — bir tondan fazla çimento gitmez
на костю́м пошло́ три ме́тра — kostüm için üç metre gitti
20) разг. (находить сбыт, спрос) geçmek; aranmak; rağbet görmekра́ньше э́тот това́р шёл о́чень хорошо́ — önceleri bu mal çok geçiyordu / aranıyordu
почём иду́т сли́вы? — erik kaçtan satılıyor?
ему́ уже́ идёт зарпла́та — maaşı işliyor artık
проце́нты иду́т (с вклада) — faizi işliyor
за сверхуро́чную рабо́ту идёт надба́вка — fazla mesai için zam ödenir
22) (украшать, быть к лицу) gitmek; yakışmakэ́та шля́па тебе́ идёт — bu şapka sana gidiyor
коке́тство ей не идёт — ona cilve yakışmaz
23) тк. несов., разг. (входить, вдвигаться) girmekсапо́г не идёт на́ ногу — ayağım bu çizmeye girmiyor
24) oynamakгде идёт э́та карти́на? — bu filim nerede / hangi sinemada oynuyor
пье́са пойдёт в двух теа́трах — oyun / piyes iki tiyatroda oynanacak
25) ( выходить замуж) varmakза тако́го, как ты, она́ не пойдёт — senin gibisine varmaz
26) тк. несов., перен., разг. (иметь каким-л. результатом, показателем) olmakна́ша кома́нда идёт на второ́м ме́сте — bizim takım ikinci durumdadır
он идёт на одни́ тро́йки — aldığı notlar hep orta
••речь пойдёт не об э́том — söz edilecek olan bu değil
вода́ пошла́ на у́быль — sular inmeye başladı
идти́ на по́мощь кому-л. — birinin yardımına koşmak
мы гото́вы идти́ за тобо́й — arkandan gelmeye hazırız
иду́т слу́хи, что... —...dığı söyleniyor / rivayet ediliyor
пошли́ слу́хи, что... —...dığı yolunda söylentiler çıktı
пошли́ спле́тни — dedikodu alıp yürümüştü
докуме́нт пойдёт на по́дпись — belge imzaya sunulacak
-
14 اكتظ
اِكْتَظَّ1. yığılışmakAnlamı: bir yerde birikmek2. doluşmakAnlamı: bir yerde toplanmak, bir araya gelmek3. kalabalıklaşmakAnlamı: kalabalık duruma gelmek4. yığılmakAnlamı: yığmak işi yapılmak5. üşüşmekAnlamı: her yandan bir araya gelmek, toplanmak6. dolmak -
15 وقف
Iوَقَفَ1. dikelmekAnlamı: dik duruma gelmek2. duraklamakAnlamı: kısa bir süre için durmak3. kalkmak4. dikilmekAnlamı: dik duruma gelmek5. doğrulmak6. kalkmakAnlamı: yukarı doğru yükselmek7. durdurmakAnlamı: durmasını sağlamak8. durmakAnlamı: hareketsiz kalmakIIوَقْف1. tahsisAnlamı: bir şeyi ayırma2. sekteAnlamı: durma, kesintiye uğrama3. vakıf -
16 подходить
1) yaklaşmak; yanaşmak; (yanına) gelmek, (yanına) sokulmak; (yanına) varmakк нам подошла́ де́вушка — yanımıza bir kız geldi / sokuldu / yaklaştı
я подошёл ещё на шаг — bir adım daha yaklaştım / sokuldum
она́ подошла́ к зе́ркалу — aynanın karşısına geçti
мы подошли́ к окну́ — pencereye yanaştık
к телефо́ну он не подошёл — telefona gelmedi / çıkmadı
к горя́щему до́му нельзя́ бы́ло подойти́ — yanan evin yanına varılamıyordu
ка́тер не мог подойти́ к при́стани — motor iskeleye yanaşamıyordu
враг подошёл к са́мому го́роду / к сте́нам го́рода — düşman şehrin kapılarına dayandı
2) gelmekтут мы подхо́дим к о́чень ва́жному вопро́су — burada çok önemli bir soruna geliyoruz
3) yaklaşmak, yaklaşım yapmak, yanaşmakподойти́ к пробле́ме с объекти́вных пози́ций — soruna nesnel bir tutumla yaklaşmak
4) yakın olmakго́ры там так бли́зко подхо́дят к мо́рю, что... — oranın dağları deniz sahiline öylesine yakındır ki...
5) gelmek; olmakподошёл ве́чер — akşam oldu
подошла́ о́сень — sonbahar gelip çattı
6) uymak, elvermek; işine gelmek, (işine) yaramak; uygun düşmek; yakışmak ( быть к лицу)это сло́во (здесь) не подхо́дит — bu kelime uygun düşmüyor
э́тот мото́р нам подойдёт — bu motor işimize yarar
пальто́ ему́ не подошло́ — palto kendisine uymadı
ва́ше предложе́ние мне не подойдёт — teklifiniz bana elvermez / işime gelmez
••наш о́тпуск подхо́дит к концу́ — tatilimizin sonu yaklaşıyor
-
17 происходить
несов.; сов. - произойти́1) ( случаться) olmak, olup bitmek; meydana gelmek; yer almakчто тут происхо́дит? — ne oluyor burada?
мы не зна́ем, что там происхо́дит — orada olan bitenden haberimiz yok
никаки́х измене́ний не произошло́ — bir değişme olmadı
произошла́ оши́бка — bir yanlışlık oldu
происше́дшие в го́роде инциде́нты — şehirde meydana gelen olaylar
он не мог пости́чь происходя́щее — olanları kavrayamıyordu
уви́дев, что происхо́дит... — olan biteni görünce...
ме́жду ни́ми произошёл тако́й разгово́р — aralarında şöyle bir konuşma geçti
расскажи́ о слу́чае, кото́рый произошёл с тобо́й — başından geçen olayı anlat
2) (возникать как следствие чего-л.) ileri gelmek; çıkmak; gelmekпожа́р произошёл от коро́ткого замыка́ния — yangın elektrik kontağından çıktı
3) чаще несов. (быть какого-л. происхождения) gelmekон происхо́дит из рабо́чих — işçi kökenlidir
он происхо́дит из бе́дной семьи́ — yoksul bir aileden gelmedir
пове́рье о том, что э́то пле́мя происхо́дит от ти́гра — kavmin kaplandan türediği inancı
-
18 dringen
dringen <dringt, drang, gedrungen> ['drıŋən]vi1) sein;durch etw \dringen bir şeyin içinden geçmek;in etw \dringen bir şeyin içine geçmek, bir şeye işlemek; ( Pfeil) bir şeye saplanmak;in jdn \dringen birine sinmek;bis zu etw \dringen bir şeye kadar gelmek;der Lärm drang bis zu uns gürültü bize kadar duyuldu;an die Öffentlichkeit \dringen açığa çıkmak;es dringt mir durchs Herz ( fig) yüreğime işledi2) ( verlangen)auf etw \dringen bir şeyde direnmek -
19 выходить
iyileştirmek; yetiştirmek; inmek; ayrılmak,çekilmek; olmak,çıkmak; (pencere vb.) açılmak,bakmak,nazır olmak; tükenmek,suyunu çekmek; tüketmek* * *I выход`итьнесов.; сов. - вы́йтивыходить из больни́цы — перен. hastaneden çıkmak
выходить из-за стола́ — masa / sofra başından kalkmak
выходить со ста́нции (о поезде) — перен. (istasyondan) kalkmak
выходить из войны́ — перен. savaştan / harpten çıkmak
вы́йти из кри́зиса — перен. bunalımdan çıkmak
выходить на у́лицу (о массах) — sokağa / dışarı çıkmak; sokaklara dökülmek
выходить в мо́ре — denize çıkmak
выходить в откры́тое мо́ре — denize açılmak
выходить на охо́ту — ava çıkmak
выходить на лов ры́бы — balığa çıkmak
выходить на сце́ну — sahneye çıkmak
выходить на мировы́е ры́нки — dünya pazarlarına açılmak
выходить на рабо́ту — işbaşı yapmak
выходить на телеэкра́ны (о фильме) — ekrana gelmek
вы́шел но́вый журна́л — yeni bir dergi çıktı
две соро́чки из э́того не вы́йдут — bundan iki gömlek çıkmaz
2) (становиться, делаться кем-л.) olmakиз него́ вы́йдет хоро́ший врач — iyi bir doktor olur
челове́ка из него́ не вы́йдет — adam olmaz
геро́й из него́ не вы́йдет — onda kahraman olacak hal yok
выходить победи́телем из чего-л. — galip çıkmak
3) ( получаться) olmak; çıkmakничего́ у него́ не вы́йдет — bir şey başaramaz:
из э́того ничего́ не вы́йдет — bundan bir şey çıkmaz
не вы́йдет! — sökmez!
вы́шло так, как я сказа́л — dediğim çıktı
э́тот сни́мок не вы́шел — bu fotoğraf (iyi) olmadı
сни́мок хорошо́ вы́шел — resim iyi çıktı
как бы чего́ не вы́шло — bir şey olmasın
как же так вы́шло, что... — nasıl oldu da...
4) тк. несов. bakmak; açılmakко́мната выхо́дит о́кнами в сад — odanın pencereleri bahçeye bakar
дверь выхо́дит в коридо́р — kapı koridora açılır
доро́га выхо́дит на шоссе́ — yol şoseye kavuşur / çıkar
5) ( замуж) varmakвыходить за кого-л. — birine varmak
6) тк. сов. ( происходить)...dan olmak, içinden çıkmak / gelmekон вы́шел из крестья́н — köylüdendir, köylü içinden çıkmıştı
он вы́шел из наро́да — halkın içinden yetişmişti
7) ( расходоваться) tükenmek, suyunu çekmek; harcamak, tüketmekу нас вы́шел весь бензи́н — benzinimiz tükendi
у нас выхо́дит мно́го дров — çok odun harcarız
••выходить из берего́в — taşmak
вы́йти из заколдо́ванного круга — kısır döngüden kurtulmak
выходить из себя́ — çileden çıkmak
умо́м он не вы́шел — akıldan yana züğürttür
она́ лицо́м не вы́шла — çehre züğürdüdür
э́та те́ма выхо́дит за ра́мки нашего сообще́ния — bu konu tebliğimizin çerçevesini aşmaktadır
II в`ыходитьна́ша кома́нда вы́шла вперёд — takımımız öne / ileri geçti
сов., см. выхаживать -
20 انتصب
اِنْتَصَبَ1. dikelmekAnlamı: dik duruma gelmek2. kalkmak3. dikilmekAnlamı: dik duruma gelmek4. doğrulmak5. kalkmakAnlamı: yukarı doğru yükselmek
См. также в других словарях:
... (bir) hâl almak — bir duruma gelmek Hastalık tehlikeli bir hâl aldı … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir araya gelmek — bir yerde toplanmak, buluşmak Hep böyle bir araya gelip gülüp eğlenebilseler! N. Cumalı … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir olmak — bir araya gelmek, iş birliği yapmak Baba oğul bir oldular, ilkin çerçeveleri söküp düzelttiler. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
gelmek — den, e, nsz, ir 1) Bir yere gitmek, ulaşmak, varmak Gurbetten gelmişim yorgunum, hancı. B. S. Erdoğan 2) Geriye dönmek ... adamı Ödemiş ten aldım geldim, her masrafını çektim. N. Cumalı 3) Oturmaya, ziyarete gitmek Dün akşam amcamlar bize geldi.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir hâl olmak — 1) bir şeyin çok tekrarlanması yüzünden bitkin duruma gelmek, usanmak, bezmek, fenalık gelmek Çocuklar, yapmayın, etmeyin demekten bir hâl oluyorum. 2) huyu değişmek Bu çocuğa bir hâl oldu, bu çocuk avareleşti. Y. K. Karaosmanoğlu 3) kazaya… … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir ara — zf. 1) Kısa bir süre Bir ara önümüzden şarkı sesleri geldi. F. R. Atay 2) Geçmiş bir zamanda Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller bir araya gelmek bir araya getirmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir şeyler (veya bir şey) olmak — 1) huyu, durumu, tutumu değişmek, yeni huylar edinmek Son zamanlarda ona bir şeyler oldu. 2) bayılır gibi olmak, birden fenalık gelmek Bana bir şeyler oluyor dedi ve bayıldı. 3) ölmek Bana bir şey olursa çocuklar size emanet … Çağatay Osmanlı Sözlük
konuk gelmek — bir yere veya birinin evine kısa bir süre kalmak için gelmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
zor gelmek — bir işin yapılması birine güç gelmek Ama, sevdiğimiz insanın acı çekmesini seyretmek, ölüm acısından çok daha zor gelmiştir bana. K. Tahir … Çağatay Osmanlı Sözlük
renk gelmek — (bir şeye) renklenmek, canlanmak Sarı yanaklarına hafif bir renk geldi. Ö. Seyfettin … Çağatay Osmanlı Sözlük
gürültüye gelmek — bir iş, bir düşünce vb. telaş ve karışıklığa rastlayarak ilgi çekmemek, üzerinde durulmamak … Çağatay Osmanlı Sözlük