Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

bir+gelmek

  • 1 являться

    gelmek; görünmek; ortaya çıkmak,
    doğmak; türemek; ileri gelmek
    * * *
    несов.; сов. - яви́ться

    явля́ться в суд — mahkemeye gelmek

    он яви́лся то́лько под у́тро — ancak sabaha doğru geldi

    не яви́ться на рабо́ту (прогулять)işini asmak

    2) ( показываться) görünmek

    Га́млету яви́лся при́зрак отца́ — Hamlet'e babasının hayali göründü

    3) ( возникать) doğmak; ortaya çıkmak, türemek

    у меня́ яви́лась но́вая мысль — bende yeni bir fikir uyandı

    4) ( оказываться) (nedeni) olmak, ileri gelmek

    причи́ной пожа́ра яви́лось коро́ткое замыка́ние — yangın kontaktan oldu

    5) тк. несов. (быть, представлять собой) olmak

    Русско-турецкий словарь > являться

  • 2 arrive

    gelmek, varmak, dönmek; ulasmak, yetismek, bir erege ulasmak; basari kazanmak, basarmak, üstesinden gelmek; dogmak; gelip çatmak, gelmek

    English to Turkish dictionary > arrive

  • 3 scharen

    bir araya gelmek
    bir araya toplamak
    ————————
    grup
    küme
    kümelenmek de.
    kırpmak
    makaslamak
    sürü

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > scharen

  • 4 rotate

    (bir eksen üzerinde) dönmek; döndürmek; art arda dönüp gelmek; (bir isi) sira ile yer degistirerek yapmak; sira ile yer degistirmek, yer degistirerek çalistirmak, döner far, döner bikin

    English to Turkish dictionary > rotate

  • 5 put away

    bir kenara bırakmak, kenara koymak, biriktirmek, kaldırmak, bırakmak, akıl hastanesine kapatmak, silip süpürmek, tıkınmak, hakkından gelmek, ortadan kaldırmak, öldürmek, denize açılmak
    * * *
    (to return to its proper place, especially out of sight: She put her clothes away in the drawer.) yerine koymak/kaldırmak

    English-Turkish dictionary > put away

  • 6 ring a bell

    bir şey hatırlatmak
    * * *
    (to have been seen, heard etc before, but not remembered in detail: His name rings a bell, but I don't remember where I've heard it before.) tanıdık gelmek, (hiç) yabancı gelmemek

    English-Turkish dictionary > ring a bell

  • 7 come together

    bir araya gelmek, kavuşmak, birikmek

    English-Turkish dictionary > come together

  • 8 come together

    bir araya gelmek, kavuşmak, birikmek

    English-Turkish dictionary > come together

  • 9 zusammenkommen

    bir araya gelmek
    buluşmak
    toplanmak

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > zusammenkommen

  • 10 come over

    (bir yerden) gelmek; ugramak; taraf, görüs degistirmek; bastirmak, sikmak, rahatsiz etmek

    English to Turkish dictionary > come over

  • 11 congregate

    bir araya gelmek, toplanmak

    English to Turkish dictionary > congregate

  • 12 kommen

    kommen <kommt, kam, gekommen> ['kɔmən]
    vi sein
    1) (her\kommen) gelmek ( von -den); (hin\kommen) gitmek ( nach -e); (an\kommen) varmak; ( zurückkehren) dönmek ( von -den);
    da kommt er ja! işte geliyor!;
    ich komme schon şimdi geliyorum, geliyorum canım;
    gut, dass du kommst gelmen iyi;
    ein Taxi \kommen lassen bir taksi çağırtmak;
    er kam von einer Reise seyahatten döndü;
    angelaufen \kommen çıkagelmek;
    zu spät \kommen çok geç gelmek;
    du sollst zum Direktor \kommen müdüre gelmelisin;
    wie komme ich nach...?...e nasıl giderim?;
    zu der Überzeugung \kommen kanaatine varmak;
    wir müssen langsam zu einem Ende \kommen yavaş yavaş işimizin sonuna gelmeliyiz;
    nicht von der Stelle \kommen yerinde saymak;
    ich halte die Zeit für ge\kommen bence zamanı geldi;
    jetzt komme ich şimdi ben geliyorum, şimdi sıra bende;
    jetzt komme ich an die Reihe şimdi sıra bana geliyor;
    das kommt später bu sonra gelecek;
    der kommt mir nicht ins Haus! bu benim kapımdan içeri giremez!;
    in die Schule \kommen okula başlamak;
    ins Krankenhaus \kommen hastaneye yatmak;
    der Fall kommt vor Gericht mahkemeye düşmek;
    sein Vorschlag kam mir sehr gelegen teklifi [o önerisi] çok işime geldi;
    du kommst mir gerade recht! ( fam) bir sen eksindin!;
    das kommt mir wie gerufen bu çok işime gelir;
    komme, was da wolle ne gelirse gelsin;
    jdm \kommen die Tränen birinin gözleri yaşarmak;
    zum Stehen \kommen durabilmek;
    man kommt hier zu nichts burada hiçbir şey yapılamıyor;
    es kam zu einem Streit kavga çıktı;
    zur Sache \kommen sadede gelmek
    wieder zu sich \kommen tekrar kendine gelmek;
    zu Wort \kommen söz almak;
    zu Schaden \kommen zarar görmek;
    wie käme ich dazu, das zu machen? neden bunu yapacacak mışım?;
    wie komme ich zu der Ehre? ( iron) bu ne şeref?;
    ums Leben \kommen can vermek;
    das kommt zusammen auf 20 Euro ( fam) hepsi 20 euro eder;
    ich komme auf 1.200 Euro im Monat ( fam) ayda 1.200 euroyu buluyorum;
    hast du richtig gezählt? ich komme nur auf 15 doğru saydın mı? ben 15 çıkarıyorum;
    kommt man hier leicht an frisches Gemüse? burada taze sebze bulmak kolay mı?;
    ich kam nicht auf seinen Namen adı aklıma gelmedi;
    wie kommst du darauf? o nereden aklına geldi?, bunu nereden çıkardın?;
    sie lässt nichts auf ihn \kommen ona toz kondurmuyor;
    auf die Welt \kommen dünyaya gelmek;
    auf etw/jdn zu sprechen \kommen bir şeyden/kimseden söz etmeye başlamak;
    hinter etw \kommen bir şeyin içyüzünü öğrenmek;
    durch den Zoll/eine Prüfung \kommen gümrükten/bir sınavdan geçmek;
    Jeans sind wieder im K\kommen blûcin yine moda oluyor;
    aus der Mode \kommen modası geçmek;
    aus dem Konzept \kommen aklı karışmak;
    komm, wir gehen! ( fam) gel, gidelim!;
    nun komm schon! ( fam) ha(y) di gel artık!;
    kommt Zeit, kommt Rat ( prov) zamanı gelince çaresi bulunur
    2) (herbei\kommen) gelmek (zu -e)
    3) ( geschehen) gelmek, olmak;
    ich habe es \kommen sehen bunun geleceğini görmüştüm;
    das musste ja so \kommen bunun böyle olacağı belliydi zaten;
    es kam, wie es \kommen musste olan oldu;
    die Hochzeit kam für alle überraschend düğün herkese sürpriz oldu;
    das Schlimmste/Beste kommt erst noch bunun daha da kötüsü/iyisi var;
    wie kommt es, dass du...? nasıl oluyor da sen...?;
    es kommt immer anders, als man denkt ( prov) evdeki pazar çarşıya uymaz
    4) ( stammen) gelmek ( aus -den);
    ich komme aus Dortmund ben Dortmund'dan geliyorum
    5) ( durchqueren) gelmek (über/durch üzerinden/içinden);
    über Münster \kommen Münster üzerinden gelmek
    6) ( entfallen) düşmek ( auf başına);
    auf zwei Deutsche kommt ein Auto iki Alman başına bir otomobil düşer
    7) ( berühren) dokunmak; ( streifen) değmek
    8) ( herrühren) gelmek ( von -den);
    der Vorschlag kam von mir öneri benden geldi;
    das kommt davon! gördün mü işte!;
    das kommt vom Rauchen bu, sigara içmekten gelir
    das Buch kommt in den Schrank kitabın yeri dolapta
    10) ( Idee) aklına gelmek
    in Gang \kommen başlamak
    12) ( fam) ( Orgasmus haben) gelmek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > kommen

  • 13 идти

    несов.; сов. - пойти́
    1) тк. несов. gitmek; yürümek; gelmek

    идти́ домо́й — eve gitmek

    идти́ пешко́м — yayan gitmek; yürümek

    идти́ ры́сью — tırıs gitmek

    иди́ к доске́! (ученику)tahtaya kalk!

    иди́ впереди́! — öne düş!

    2) тк. несов. (двигаться, перемещаться) gitmek; yürümek; yol almak

    по́езд шёл бы́стро — tren hızlı gidiyordu

    су́дно шло на Оде́ссу — gemi Odesa'ya doğru yol alıyordu

    навстре́чу шёл грузови́к — karşıdan bir kamyon geliyordu

    иди́ по сле́ду — izi takip et

    3) (отправляться, направляться) gitmek; yürümek

    идти́ на охо́ту — ava gitmek

    пошёл бы погуля́л — gidip gezsen

    идти́ в го́сти — misafirliğe gitmek

    она́ пошла́ за водо́й — suya gitti

    пошли́ / пойдём в кино́ — sinemaya gidelim

    враг шёл на Москву́ — düşman Moskova'ya yürüyordu

    4) тк. несов., перен. (двигаться, развиваться в каком-л. направлении) gitmek

    идти́ вперёд — ilerlemek; gelişmeler kaydetmek

    идти́ к це́ли — hedefe doğru gitmek / ilerlemek

    идти́ от побе́ды к побе́де — zaferden zafere koşmak

    5) ( соглашаться) yanaşmak; kabul etmek

    пойти́ на предло́женные усло́вия — önerilen koşulları kabul etmek

    пойти́ на усту́пку — ödüne gitmek

    на тако́е де́ло он не пойдёт — böyle bir işe yanaşmaz

    идти́ на расхо́ды — masraflar ihtiyar etmek

    6) (выступать противником кого-чего-л.) karşı olmak; karşı çıkmak; karşı tutum / cephe almak

    про́тив тебя́ он не пойдёт — sana karşı çıkmaz

    идти́ про́тив зако́на — kanuna karşı gelmek

    7) (вступать, поступать куда-л.) girmek

    о́сенью он пойдёт (посту́пит) в шко́лу — sonbaharda okula gidecek

    идти́ в а́рмию — askere gitmek; orduya girmek

    8) ( доставляться) gelmek; gitmek

    сюда́ идёт сырьё, отсю́да - гото́вые изде́лия — buraya hammadde(ler) gelir, buradan da mamul maddeler / eşya gider

    пи́сьма всё иду́т и иду́т — mektupların ardı arkası kesilmiyor

    9) тк. несов. (приближаться, появляться) gelmek

    по́езд идёт! — tren geliyor!

    весна́ идёт — перен. bahar giriyor / geliyor

    по́езд идёт в час — tren birde kalkıyor

    11) тк. несов. ( действовать - о механизмах) işlemek

    часы́ не иду́т — saat işlemiyor

    12) ( об осадках) yağmak

    похо́же, пойдёт снег — hava karlayacağa benziyor

    13) тк. несов. (иметь место, происходить, производиться) yapılmak; yer almak; yürümek, gitmek ( развиваться)

    шла война́ — savaş yapılıyordu

    иду́т перегово́ры — görüşmeler yapılıyor

    в до́ме шла побе́лка — evde badana yapılıyordu

    как иду́т дела́? — işler nasıl gidiyor / yürüyor?

    торго́вля шла пло́хо — ticaret kötü gidiyordu

    14) тк. несов. (проходить, протекать, длиться) geçmek

    вре́мя идёт — vakit geçiyor / ilerliyor

    шли го́ды — yıllar yılları / birbirini kovalıyordu

    шёл пя́тый час — saat dördü geçmişti

    де́вушке шёл шестна́дцатый год — kız on altısını sürüyordu

    идёт уже́ тре́тья неде́ля, как... — üçüncü haftadır...

    15) тк. несов. ( пролегать) gitmek; uzanmak

    куда́ идёт э́та доро́га? — bu yol nereye gider / çıkar?

    хребе́т идёт с за́пада на восто́к — sıradağ batıdan doğuya doğru uzanır

    э́тот проспе́кт идёт че́рез весь го́род — bu anacadde kenti boydan boya kateder

    да́льше идёт лес — ötesi orman

    16) (выходить, выделяться) çıkmak gelmek; yayılmak ( распространяться); akmak ( течь), sızmak; kaçmak ( просачиваться)

    вода́ идёт? (из крана)su geliyor mu?

    от земли́ шёл пар — topraktan bir buğudur tütüyordu

    газ шёл из кла́пана — gazı kaçıran supaptı

    у него́ но́сом пошла́ кровь — burnundan kan geldi

    из трубы́ пошёл дым — baca tütmeye başladı

    17) ( в играх) sürmek; oynamak

    идти́ с да́мы — kızı oynamak

    он пошёл конём — atı sürdü / oynattı

    18) ( предназначаться) kullanılmak

    на что идёт э́тот мех? — bu kürkler ne için kullanılır?

    ма́сло, иду́щее в пи́щу — yemeklik yağ

    де́нег идёт нема́ло — az para gitmiyor

    цеме́нта пойдёт не бо́льше то́нны — bir tondan fazla çimento gitmez

    на костю́м пошло́ три ме́тра — kostüm için üç metre gitti

    20) разг. (находить сбыт, спрос) geçmek; aranmak; rağbet görmek

    ра́ньше э́тот това́р шёл о́чень хорошо́ — önceleri bu mal çok geçiyordu / aranıyordu

    почём иду́т сли́вы? — erik kaçtan satılıyor?

    21) тк. несов., перен., разг. ( насчитываться) işlemek; ödenmek ( выплачиваться)

    ему́ уже́ идёт зарпла́та — maaşı işliyor artık

    проце́нты иду́т (с вклада)faizi işliyor

    за сверхуро́чную рабо́ту идёт надба́вка — fazla mesai için zam ödenir

    22) (украшать, быть к лицу) gitmek; yakışmak

    э́та шля́па тебе́ идёт — bu şapka sana gidiyor

    коке́тство ей не идёт — ona cilve yakışmaz

    23) тк. несов., разг. (входить, вдвигаться) girmek

    сапо́г не идёт на́ ногу — ayağım bu çizmeye girmiyor

    где идёт э́та карти́на? — bu filim nerede / hangi sinemada oynuyor

    пье́са пойдёт в двух теа́трах — oyun / piyes iki tiyatroda oynanacak

    за тако́го, как ты, она́ не пойдёт — senin gibisine varmaz

    26) тк. несов., перен., разг. (иметь каким-л. результатом, показателем) olmak

    на́ша кома́нда идёт на второ́м ме́сте — bizim takım ikinci durumdadır

    он идёт на одни́ тро́йки — aldığı notlar hep orta

    ••

    речь пойдёт не об э́том — söz edilecek olan bu değil

    вода́ пошла́ на у́быль — sular inmeye başladı

    идти́ на по́мощь кому-л.birinin yardımına koşmak

    мы гото́вы идти́ за тобо́й — arkandan gelmeye hazırız

    иду́т слу́хи, что... —...dığı söyleniyor / rivayet ediliyor

    пошли́ слу́хи, что... —...dığı yolunda söylentiler çıktı

    пошли́ спле́тни — dedikodu alıp yürümüştü

    докуме́нт пойдёт на по́дпись — belge imzaya sunulacak

    Русско-турецкий словарь > идти

  • 14 اكتظ

    اِكْتَظَّ
    1. yığılışmak
    2. doluşmak
    Anlamı: bir yerde toplanmak, bir araya gelmek
    3. kalabalıklaşmak
    4. yığılmak
    5. üşüşmek
    Anlamı: her yandan bir araya gelmek, toplanmak
    6. dolmak

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > اكتظ

  • 15 وقف

    I
    وَقَفَ
    1. dikelmek
    2. duraklamak
    3. kalkmak
    4. dikilmek
    5. doğrulmak
    6. kalkmak
    7. durdurmak
    8. durmak
    II
    وَقْف
    1. tahsis
    2. sekte
    Anlamı: durma, kesintiye uğrama
    3. vakıf

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > وقف

  • 16 подходить

    1) yaklaşmak; yanaşmak; (yanına) gelmek, (yanına) sokulmak; (yanına) varmak

    к нам подошла́ де́вушка — yanımıza bir kız geldi / sokuldu / yaklaştı

    я подошёл ещё на шаг — bir adım daha yaklaştım / sokuldum

    она́ подошла́ к зе́ркалу — aynanın karşısına geçti

    мы подошли́ к окну́ — pencereye yanaştık

    к телефо́ну он не подошёл — telefona gelmedi / çıkmadı

    к горя́щему до́му нельзя́ бы́ло подойти́ — yanan evin yanına varılamıyordu

    ка́тер не мог подойти́ к при́стани — motor iskeleye yanaşamıyordu

    враг подошёл к са́мому го́роду / к сте́нам го́рода — düşman şehrin kapılarına dayandı

    тут мы подхо́дим к о́чень ва́жному вопро́су — burada çok önemli bir soruna geliyoruz

    3) yaklaşmak, yaklaşım yapmak, yanaşmak

    подойти́ к пробле́ме с объекти́вных пози́ций — soruna nesnel bir tutumla yaklaşmak

    го́ры там так бли́зко подхо́дят к мо́рю, что... — oranın dağları deniz sahiline öylesine yakındır ki...

    5) gelmek; olmak

    подошёл ве́чер — akşam oldu

    подошла́ о́сень — sonbahar gelip çattı

    6) uymak, elvermek; işine gelmek, (işine) yaramak; uygun düşmek; yakışmak ( быть к лицу)

    это сло́во (здесь) не подхо́дит — bu kelime uygun düşmüyor

    э́тот мото́р нам подойдёт — bu motor işimize yarar

    пальто́ ему́ не подошло́ — palto kendisine uymadı

    ва́ше предложе́ние мне не подойдёт — teklifiniz bana elvermez / işime gelmez

    ••

    наш о́тпуск подхо́дит к концу́ — tatilimizin sonu yaklaşıyor

    Русско-турецкий словарь > подходить

  • 17 происходить

    несов.; сов. - произойти́
    1) ( случаться) olmak, olup bitmek; meydana gelmek; yer almak

    что тут происхо́дит? — ne oluyor burada?

    мы не зна́ем, что там происхо́дит — orada olan bitenden haberimiz yok

    никаки́х измене́ний не произошло́ — bir değişme olmadı

    произошла́ оши́бка — bir yanlışlık oldu

    происше́дшие в го́роде инциде́нты — şehirde meydana gelen olaylar

    он не мог пости́чь происходя́щее — olanları kavrayamıyordu

    уви́дев, что происхо́дит... — olan biteni görünce...

    ме́жду ни́ми произошёл тако́й разгово́р — aralarında şöyle bir konuşma geçti

    расскажи́ о слу́чае, кото́рый произошёл с тобо́й — başından geçen olayı anlat

    2) (возникать как следствие чего-л.) ileri gelmek; çıkmak; gelmek

    пожа́р произошёл от коро́ткого замыка́ния — yangın elektrik kontağından çıktı

    3) чаще несов. (быть какого-л. происхождения) gelmek

    он происхо́дит из рабо́чих — işçi kökenlidir

    он происхо́дит из бе́дной семьи́ — yoksul bir aileden gelmedir

    пове́рье о том, что э́то пле́мя происхо́дит от ти́гра — kavmin kaplandan türediği inancı

    Русско-турецкий словарь > происходить

  • 18 dringen

    dringen <dringt, drang, gedrungen> ['drıŋən]
    vi
    1) sein;
    durch etw \dringen bir şeyin içinden geçmek;
    in etw \dringen bir şeyin içine geçmek, bir şeye işlemek; ( Pfeil) bir şeye saplanmak;
    aus etw \dringen ( Flüssigkeit, Gas) bir şeyden sızmak; ( Geräusch) bir şeyden gelmek;
    in jdn \dringen birine sinmek;
    bis zu etw \dringen bir şeye kadar gelmek;
    der Lärm drang bis zu uns gürültü bize kadar duyuldu;
    an die Öffentlichkeit \dringen açığa çıkmak;
    es dringt mir durchs Herz ( fig) yüreğime işledi
    2) ( verlangen)
    auf etw \dringen bir şeyde direnmek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > dringen

  • 19 выходить

    iyileştirmek; yetiştirmek; inmek; ayrılmak,
    çekilmek; olmak,
    çıkmak; (pencere vb.) açılmak,
    bakmak,
    nazır olmak; tükenmek,
    suyunu çekmek; tüketmek
    * * *
    I выход`ить
    несов.; сов. - вы́йти
    1) врз çıkmak; inmek (из вагона и т. п.); ayrılmak, çekilmek, istifa etmek ( из организации)

    выходить из больни́цы — перен. hastaneden çıkmak

    выходить из-за стола́ — masa / sofra başından kalkmak

    выходить со ста́нции (о поезде)перен. (istasyondan) kalkmak

    выходить из войны́ — перен. savaştan / harpten çıkmak

    вы́йти из кри́зиса — перен. bunalımdan çıkmak

    выходить на у́лицу (о массах) — sokağa / dışarı çıkmak; sokaklara dökülmek

    выходить в мо́ре — denize çıkmak

    выходить в откры́тое мо́ре — denize açılmak

    выходить на охо́ту — ava çıkmak

    выходить на лов ры́бы — balığa çıkmak

    выходить на сце́ну — sahneye çıkmak

    выходить на мировы́е ры́нки — dünya pazarlarına açılmak

    выходить на рабо́ту — işbaşı yapmak

    выходить на телеэкра́ны (о фильме)ekrana gelmek

    вы́шел но́вый журна́л — yeni bir dergi çıktı

    две соро́чки из э́того не вы́йдут — bundan iki gömlek çıkmaz

    2) (становиться, делаться кем-л.) olmak

    из него́ вы́йдет хоро́ший врач — iyi bir doktor olur

    челове́ка из него́ не вы́йдет — adam olmaz

    геро́й из него́ не вы́йдет — onda kahraman olacak hal yok

    выходить победи́телем из чего-л.galip çıkmak

    3) ( получаться) olmak; çıkmak

    ничего́ у него́ не вы́йдет — bir şey başaramaz:

    из э́того ничего́ не вы́йдет — bundan bir şey çıkmaz

    не вы́йдет! — sökmez!

    вы́шло так, как я сказа́л — dediğim çıktı

    э́тот сни́мок не вы́шел — bu fotoğraf (iyi) olmadı

    сни́мок хорошо́ вы́шел — resim iyi çıktı

    как бы чего́ не вы́шло — bir şey olmasın

    как же так вы́шло, что... — nasıl oldu da...

    4) тк. несов. bakmak; açılmak

    ко́мната выхо́дит о́кнами в сад — odanın pencereleri bahçeye bakar

    дверь выхо́дит в коридо́р — kapı koridora açılır

    доро́га выхо́дит на шоссе́ — yol şoseye kavuşur / çıkar

    5) ( замуж) varmak

    выходить за кого-л.birine varmak

    6) тк. сов. ( происходить)...dan olmak, içinden çıkmak / gelmek

    он вы́шел из крестья́н — köylüdendir, köylü içinden çıkmıştı

    он вы́шел из наро́да — halkın içinden yetişmişti

    7) ( расходоваться) tükenmek, suyunu çekmek; harcamak, tüketmek

    у нас вы́шел весь бензи́н — benzinimiz tükendi

    у нас выхо́дит мно́го дров — çok odun harcarız

    ••

    выходить из берего́в — taşmak

    вы́йти из заколдо́ванного круга — kısır döngüden kurtulmak

    выходить из себя́ — çileden çıkmak

    умо́м он не вы́шел — akıldan yana züğürttür

    она́ лицо́м не вы́шла — çehre züğürdüdür

    э́та те́ма выхо́дит за ра́мки нашего сообще́ния — bu konu tebliğimizin çerçevesini aşmaktadır

    на́ша кома́нда вы́шла вперёд — takımımız öne / ileri geçti

    II в`ыходить
    сов., см. выхаживать

    Русско-турецкий словарь > выходить

  • 20 انتصب

    اِنْتَصَبَ
    1. dikelmek
    2. kalkmak
    3. dikilmek
    4. doğrulmak
    5. kalkmak

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > انتصب

См. также в других словарях:

  • ... (bir) hâl almak — bir duruma gelmek Hastalık tehlikeli bir hâl aldı …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir araya gelmek — bir yerde toplanmak, buluşmak Hep böyle bir araya gelip gülüp eğlenebilseler! N. Cumalı …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir olmak — bir araya gelmek, iş birliği yapmak Baba oğul bir oldular, ilkin çerçeveleri söküp düzelttiler. M. Ş. Esendal …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • gelmek — den, e, nsz, ir 1) Bir yere gitmek, ulaşmak, varmak Gurbetten gelmişim yorgunum, hancı. B. S. Erdoğan 2) Geriye dönmek ... adamı Ödemiş ten aldım geldim, her masrafını çektim. N. Cumalı 3) Oturmaya, ziyarete gitmek Dün akşam amcamlar bize geldi.… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir hâl olmak — 1) bir şeyin çok tekrarlanması yüzünden bitkin duruma gelmek, usanmak, bezmek, fenalık gelmek Çocuklar, yapmayın, etmeyin demekten bir hâl oluyorum. 2) huyu değişmek Bu çocuğa bir hâl oldu, bu çocuk avareleşti. Y. K. Karaosmanoğlu 3) kazaya… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir ara — zf. 1) Kısa bir süre Bir ara önümüzden şarkı sesleri geldi. F. R. Atay 2) Geçmiş bir zamanda Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller bir araya gelmek bir araya getirmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir şeyler (veya bir şey) olmak — 1) huyu, durumu, tutumu değişmek, yeni huylar edinmek Son zamanlarda ona bir şeyler oldu. 2) bayılır gibi olmak, birden fenalık gelmek Bana bir şeyler oluyor dedi ve bayıldı. 3) ölmek Bana bir şey olursa çocuklar size emanet …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • konuk gelmek — bir yere veya birinin evine kısa bir süre kalmak için gelmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • zor gelmek — bir işin yapılması birine güç gelmek Ama, sevdiğimiz insanın acı çekmesini seyretmek, ölüm acısından çok daha zor gelmiştir bana. K. Tahir …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • renk gelmek — (bir şeye) renklenmek, canlanmak Sarı yanaklarına hafif bir renk geldi. Ö. Seyfettin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • gürültüye gelmek — bir iş, bir düşünce vb. telaş ve karışıklığa rastlayarak ilgi çekmemek, üzerinde durulmamak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»