-
1 воспринимать
anlamak* * *2) anlamak; almakон воспри́нял э́ти слова́ как обвине́ние — bu sözü bir suçlama olarak almış
-
2 понимать
несов.; сов. - поня́ть1) anlamak; kavramak; bilincinde olmak ( сознавать)под э́тим сле́дует понима́ть, что... — bundan anlaşılması gereken şey...
что вы понима́ете под... ? —... denince / deyince ne anlıyorsunuz?
вы са́ми понима́ете, (что)... — takdir edersiniz / buyurursunuz (ki)...
пойми́те меня́ пра́вильно — sözüm yanlış anlaşılmasın
наско́лько мо́жно поня́ть — anlaşıldığı kadarıyla
вы, по-ви́димому, не так меня́ по́няли — galiba anlatamadım
я сра́зу по́нял, в чем де́ло — işi derhal çaktım / sezdim
они́ не понима́ют друг дру́га — anlaşamıyorlar
э́то мо́жно поня́ть по сни́мку — bu resimden / fotoğraftan anlaşılabilir
2) anlamakпонима́ть му́зыку — müzikten anlamak
а что он понима́ет в му́зыке? — müzikten ne anlar ki?
э́того мне не поня́ть — buna aklım ermez
не понима́ть шу́ток — şakadan anlamamak
••дать кому-л. поня́ть, что... — birine bir şeyi çıtlatmak / sezdirmek
-
3 чувствовать
duymak,hissetmek; sezinlemek; anlamak* * *несов.; сов. - почу́вствовать1) duymak, hissetmek; sezinlemekчу́вствовать го́лод — açlık duymak
чу́вствовать волне́ние — heyecan duymak
он не чу́вствует за́пахов — burnu koku almıyor
он чу́вствовал, что не суме́ет опрове́ргнуть э́того обвине́ния — bu suçlamayı çürütemeyeceğini sezinliyordu
2) ( понимать) anlamakчу́вствовать му́зыку — müzikten anlamak
он ещё не почу́вствовал свое́й отве́тственности — sorumluluğunun bilincine henüz varmadı
••она́ чу́вствовала себя́ счастли́вой — kadın kendini bahtiyar hissediyordu
чу́вствовать себя́ молоды́м — kendini genç hissetmek
как вы себя́ чу́вствуете? — nasılsınız?
больно́й чу́вствует себя́ уже дово́льно хорошо́ — hasta iyicedir artık
-
4 разбираться
несов.; сов. - разобра́ться1) разг. yerleşmekмы перее́хали, но ещё не разобрали́сь — taşındık, ama daha yerleşmedik
2) ( понимать) anlamakразбира́ться в приёмниках — radyodan anlamak
он в э́тих дела́х совсе́м не разбира́ется — bu işlerden hiç anlamaz, bu işlerin cahilidir
са́ми разберётесь, кто из вас прав — hanginizin haklı olduğunu siz aranızda halledersiniz
попро́буй тут разбери́сь! — gel de çık işin içinden! anlayana aşkolsun!
-
5 соображать
1) anlamak, kavramakсообража́ть в те́хнике — разг. teknikten anlamak
он бы́стро сообража́ет — zihni çeviktir, varışlıdır
он пло́хо / ме́дленно сообража́ет — ağır anlar, intikali azdır
2) (стараться понять что-л.) anlamaya çalışmak, düşünmek ( думать) -
6 вникнуть
сов. -
7 дух
ruh; cesaret; soluk,nefes* * *м1) ruhмора́льный дух — moral (-li); maneviyat
не па́дать ду́хом — yese düşmemek
не сло́мленный ду́хом — maneviyatı kırılmamış
поднима́ть дух — moralini güçlendirmek; moral vermek
пасть ду́хом — morali bozulmak, gönlü çökmek
2) (смелость, мужество) cesaretсобра́ться с ду́хом — cesarete gelmek
у меня́ не хвати́ло ду́ху сказа́ть — söylemeye cesaret edemedim
3) ( характерные свойства) ruhпоня́ть дух вре́мени / эпо́хи — çağın ruhunu anlamak
противоре́чить ду́ху зако́на — yasanın ruhuna / özüne aykırı olmak
в духе маркси́зма-ленини́зма — Marksizm-Leninizm ilkelerine uygun olarak
в духе уваже́ния взаи́мных интере́сов — karşılıklı çıkarlara saygı ruhu içinde
он вы́ступил в том же ду́хе — o da aynı ağızla konuştu
и да́лее письмо́ продолжа́лось в том же ду́хе — mektup bu minval üzere devam ediyordu
что́-то в э́том ду́хе — ona benzer sözler / bir şey
одни́м ду́хом — bir solukta, soluklamadan
5) миф., рел. ruhзлы́е ду́хи — kötü ruhlar / ervah
свято́й дух — Ruhulkudüs
вызыва́ть ду́хов — ruh çağırmak
••состоя́ние / расположе́ние ду́ха — ruh hali
он не в ду́хе — kefi bozuk
о нём ни слу́ху ни ду́ху — ondan ses seda yok
-
8 мудрено
безл., → сказ.zor(dur); güç(tür)его́ мудрено́ поня́ть — ne demek istediğini anlamak zor
••не мудрено́, что... —... anlaşılır bir şey,... gayet tabiidir
-
9 ориентироваться
несов., сов.1) yöneltim yapmak, yön tayin etmekориенти́роваться по ко́мпасу — pusula ile yöneltim yapmak / yön tayin etmek
свобо́дно ориенти́роваться в го́роде — şehir içinde tutacağı yolu kolayca bulmak
2) перен. anlamakориенти́роваться в обстано́вке — durumu anlayıp değerlendirmek
-
10 полуслово
-
11 постигать
-
12 разуметь
уст.сы́тый голо́дного не разуме́ет посл. — tok açın halinden anlamaz
дитя́ не пла́чет, мать не разуме́ет посл. — ağlamayan çocuğa meme vermezler
-
13 раскусить
сов.1) см. раскусывать2) перен., разг. anlamak, çakmakон сра́зу раскуси́л, в чём де́ло — işi derhal çaktı
-
14 слабо
1) ( легко) hafifçe2) ( не туго) gevşekçe3) ( плохо) fenaсла́бо разбира́ться в чём-л. — bir şeyden az anlamak
-
15 смыслить
(в чём-л.) ( bir şeyden) anlamak -
16 сообразить
сов.1) anlamak, aklı ermek; akıl etmek; çakmakчто бы нам тако́е сообрази́ть? (придумать) — ne akıl etsek?
неуже́ли ты и э́того не мо́жешь сообрази́ть? — buna da mı akıl erdiremiyorsun?
он сра́зу сообрази́л, в чём де́ло — işi derhal çaktı
то́лько тут я сообрази́л, в чём де́ло — ancak o zaman kafama dank dedi / etti
2) прост. (собрать - о еде и т. п.) uydurmak -
17 узнавать
öğrenmek,haber almak; tanımak,bilmek* * *несов.; сов. - узна́ть1) öğrenmek, haber almak; duymak; anlamakу кого́ ты узна́л об э́том? — bunu kimden öğrendin / duydun / haber aldın?
я расспра́шивал, но ничего́ не узна́л — soruşturdum, ama bir şey öğrenemedim
узна́й-ка, что там за шум — dışarıdaki gürültünün sebebini anlayıver
никто́ на све́те не узна́ет — kimsenin ruhu duymaz
2) врз tanımak; bilmekон вас сра́зу не узна́л — sizi birden tanıyamamış
я узна́л его́ по го́лосу — onu sesinden tanıdım
пое́здка помогла́ нам лу́чше узна́ть страну́ — gezi ülkeyi daha iyi tanımamıza yardımcı oldu
3) tatmak; görmekузна́ть ра́дость матери́нства — ana olmanın verdiği sevinci tatmak
См. также в других словарях:
añlamak — anlamak I, 290 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
anlamak — i 1) Bir şeyin ne demek olduğunu, neye işaret ettiğini kavramak Babasının niçin bu kasabayı çok sevdiğini Nevin bir türlü anlayamamıştı. S. F. Abasıyanık 2) Yeni bilgileri eskileriyle bir araya getirerek sonuç niteliğinde başka bir bilgi edinmek… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kazı koz anlamak — söylenen şeyi çok yanlış anlamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
bayram haftasını mangal tahtası anlamak — şaka sözü, konu ile hiçbir ilgisi olmayacak biçimde ters anlamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
dünyanın kaç bucak (veya köşe) olduğunu göstermek (veya anlamak) — dünyada ne gibi güçlükler olduğunu bildirmek (veya anlamak), insanın başına neler gelebileceğini öğretmek veya öğrenmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
lafı kıçından dinlemek (veya anlamak) — konuşulan konuyu ilgisiz, üstünkörü veya önem vermeden dinlemek (veya yanlış, ters anlamak) … Çağatay Osmanlı Sözlük
dilinden anlamak — 1) bir canlının çıkardığı seslerden veya onun davranışlarından ne anlatmak istediğini anlamak 2) mec. söz konusu olan şeyin özelliğini bilmek Bunda yenilmiş, içilmiş bir şey yok ya! Sen onun dilini de anlarsın. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
işi anlamak — gizli bir şeyi, bir sorunu anlamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
ilminden anlamak — bir işin, aracın veya konunun uzmanı olmak Onun ilminden anlayan şoför seni istediği yere götürür. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
kadrini anlamak — değerinin farkına varmak Hakikaten, insan sevdiklerinin kadrini yokluklarında anlıyor. P. Safa … Çağatay Osmanlı Sözlük
karine ile anlamak — sözün gelişinden çıkarmak … Çağatay Osmanlı Sözlük