-
101 милый
sevimli* * *1) şirin; sevimli; canкако́й ми́лый ребёнок! — ne can çocuk!
2) ( приятный) hoş, tatlı3) → сущ., м sevgili••с ми́лым рай и в шалаше́ — погов. iki gönül bir olunca samanlık seyran olur
ему́ свет был не мил — gözü dünyayı görmüyordu
-
102 нехорошо
1) нареч. fena; kötüты нехорошо́ поступи́л — iyi etmedin
2) безл., → сказ. güzel / hoş değil(dir); ayıp(tır)нехорошо́ жа́ловаться — yakınmak güzel değil
нехорошо́! — ayıp(tır)!
3) безл., → сказ., в соч. ( о самочувствии)что-то мне нехорошо́ — kendimde bir fenalık duyuyorum
ей ста́ло нехорошо́ — üzerine fenalık geldi
-
103 славный
-
104 amiably
adverb hoş bir şekilde, tatlılıkla -
105 deliciously
-
106 goody
interj. ne iyi, ne güzel————————n. şekerleme, ilgi çekici şey, iyilik timsali, yaşlı kadın, nine, yapmacık iyi kimse, sahte dindar* * *şekerleme* * *plural - goodies; noun ((usually in plural) any food (eg cake, ice-cream) which is particularly enjoyable to eat: the goodies at a children's party.) lezzetli yiyecek, yemesi hoş bir şey -
107 piquantly
adverb mayhoşça; ilginç/hoş bir şekilde -
108 gild the pill
göz boyamak, kötü bir şeyi hoş göstermeye çalışmak -
109 gild the pill
göz boyamak, kötü bir şeyi hoş göstermeye çalışmak -
110 eda
eda1 [ɑː] Manieren f/pl, Ton m; Miene f;eda2 [ɑː] Zahlung f; Erfüllung f eines Versprechens;eda etmek eine Zahlung leisten; erfüllen -
111 hava
hava Luft f; Wetter n; Klima n; Lüftchen n; Melodie f, Weise f, Motiv n; fig Atmosphäre f; Stimmung f; Leere f, Nichts n;hava açıyor Wetter es klart auf;hava boşluğu Vakuum n; LUFTF Luftloch n;hava bozuyor Wetter es verschlechtert sich;başka bir hava çalmak Person verschieden sein, verschiedener Meinung sein;hava çekici Presslufthammer m;hava değişimi Luftveränderung f (für Kranke);hava korsanı Luftpirat m, -in f;hava köprüsü Luftbrücke f;hava kirliliği Luftverschmutzung f;hava geç(ir)mez luftdicht, hermetisch;bana usw göre hava hoş mir usw ist alles gleich;Hava Kuvvetleri Luftstreitkräfte f/pl;hava parası Abstand(szahlung f) m (für Wohnungen);hava raporu Wetterbericht m;hava sahası POL Luftraum m;hava tahmini Wettervoraussage f;hava vermek Reifen aufpumpen; (-e) einem Kranken Sauerstoff zuführen;havada kalmak in der Luft schweben, den Boden nicht berühren; fig in der Schwebe bleiben; fig aus der Luft gegriffen sein;… havası esiyor Anzeichen von … sind da;havası olmak: onda babasının havası var er hat etwas von seinem Vater;-in havasına uymak sich anpassen; kein Spielverderber sein;havaya gitmek zu nichts taugen; fig zu Wasser werden;havaya uçmak in die Luft fliegen; zu nichts taugen; fig zu Wasser werden;havayı bozmak die Stimmung verderben -
112 tail area
French\ \ queue d'une distributionGerman\ \ Flankenfläche (einer Verteilung)Dutch\ \ staart (van een verdeling)Italian\ \ area esterna (di una distribuzione)Spanish\ \ extremo de una distribuciónCatalan\ \ àrea a la cua (d'una distribució)Portuguese\ \ área da cauda (de uma distribuição); peso da cauda (de uma distribuição)Romanian\ \ -Danish\ \ hale (i en fordeling)Norwegian\ \ hale-områdeSwedish\ \ svansarea (hos en fördelning)Greek\ \ περιοχή ουράς (μιας κατανομής)Finnish\ \ (jakauman) häntäalueHungarian\ \ szélsö tartomány (eloszlásé)Turkish\ \ bir dağılımın kuyruk alanıEstonian\ \ jaotuse servapiirkond; jaotuse sabaLithuanian\ \ skirstinio galų plotasSlovenian\ \ -Polish\ \ ogon (rozkładu)Russian\ \ хвост (распределения)Ukrainian\ \ хвіст розподілуSerbian\ \ -Icelandic\ \ hali svæði (dreifingar)Euskara\ \ -Farsi\ \ -Persian-Farsi\ \ -Arabic\ \ مساحة الذيل (في التوزيع)Afrikaans\ \ eindoppervlakte (van 'n verdeling)Chinese\ \ 分 布 的 尾 部 ( 尾 端 )Korean\ \ 꼬리부분 -
113 çekememek
vt1) nicht ziehen könnenbir şeyin/kimsenin yokluğunu \çekememek etw/jdn nicht entbehren könnenbirinin ağız kokusunu \çekememek jdn nicht riechen könnenbirini ölesiye \çekememek jdn auf den Tod nicht leiden können -
114 esinti
-
115 gelmek
vi1) kommen, erscheinen2) mitkommengelmezseniz biz de gitmeyiz wenn Sie nicht mitkommen, gehen wir auch nicht; ( ikinci kişi çoğul) wenn ihr nicht mitkommt, gehen wir auch nicht3) vorkommenbana öyle geldi ki, sanki... es kam mir so vor, als ob...o bana yabancı gelmiyor sie kommt mir bekannt vor4) sich stellenduymazlıktan/bilmezlikten \gelmek sich taub/unwissend stellen5) birine bir şey ağır/kolay/zor \gelmek jdm etw schwer-/leicht-/schwerfallen6) aklıma gelmiyor! ich komme nicht drauf!, es fällt mir nicht ein!kulağa hoş \gelmek sich gut anhören, angenehm klingen -
116 hava
hava [xava] s\hava almak (açık \havada gezmek) frische Luft schnappen; ( umduğunu bulamamak) leer ausgehen; (içine \hava almak) Luft durchlassenlastiğe \hava basmak einen Reifen aufblasen\havadan sudan konuşmak ( fam) ins Blaue hineinreden\havaya uçurmak in die Luft sprengen\havanın gözü yaşlı es sieht nach Regen ausbugün \hava güzel es ist heute schönes Wetter3) Klima nt\hava değiştirmek das Klima ändernburanın \havası sert das Klima hier ist rauaçık \havada unter freiem Himmel6) (dans \havası) Melodie f\havası olmak Flair habenkadın güzel değil, ama \havası var die Frau ist nicht schön, aber sie hat Flairodanın öyle lüks bir \havası var( dır) ki, ... das Zimmer hat ein solches Flair von Luxus, dass...\havayı bozmak die Stimmung verderben\havasını bulmak in Stimmung kommenbu sözlerin sonu \hava! ( fam) das ist nur leeres Gerede! -
117 pek
I adv1) ganz\pek çok/küçük ganz viel/kleinbunu \pek anlamıyorum das verstehe ich nicht ganz2) sehr\pek iyi sehr gutgeleceği \pek parlak görünmüyor seine Zukunft sieht nicht sehr rosig aus3) allzu\pek sık allzu oft [o häufig]bunu \pek sever das mag er allzu gernbunu \pek sevmez das mag er nicht allzu gern4) ( son derece) äußerst\pek heyecanlı äußerst aufgeregt5) ( hızlı olarak) schnell6) \pek hevesim yok ich habe keine rechte Lust\pek hoş bir manzara değildi es war ein nicht gerade erbaulicher AnblickII adj2) ( sağlam) stabil -
118 serinlik
dışarıda hoş bir \serinlik var es ist angenehm frisch draußen -
119 sine
sine s\sineye çekmek wegstecken, hinnehmenhoş olmayan bir şeyi \sineye çekmek zorunda kalmak eine bittere Pille schlucken müssen -
120 anhören
an|hörenjdn \anhören birini dinlemek;etw \anhören bir şeyi dinlemekII vrsich gut \anhören kulağa hoş gelmek;das hört sich gut an! bak, bu hoşuma gitti!
См. также в других словарях:
bir hoş — sf. Tuhaf bir biçimde, garip Sen çoktan beri bana karşı bir hoştun. Y. K. Karaosmanoğlu Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller bir hoş olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir hoş olmak — 1) şaşırmak 2) hüzünlenmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir hoş eylemek — hüzünlendirmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
hoş — sf., Far. ḫoş 1) Beğenilen, duyguları okşayan, zevk veren Hoş bir ses. 2) zf. Bununla birlikte Hoş, benim de evlenmeye pek niyetim yok ya. H. E. Adıvar 3) zf. Beğenilen, duyguları okşayan bir biçimde Birleşik Sözler hoşbeş hoşgörü hoş koku … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir — is. 1) Sayıların ilki 2) Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı 3) sf. Bu sayı kadar olan Bir kalem. 4) sf. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) Bir adam sizi arıyor. 5) sf. Tek Allah birdir. 6) sf. Beraber Hep biriz, ayrılmayız … Çağatay Osmanlı Sözlük
hoş görmek (veya karşılamak) — gücenilecek veya karşılık gelinecek bir davranışı hoşgörü ile karşılamak, anlayışla karşılamak, kusur saymamak Arkadaşlarının birçok yolsuzluklarını, uygunsuzluklarını hoş görmeye mecburdur. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
hoş — təql. Eşşəyi hərəkətə gətirmək, yerişini sürətləndirmək və ya dayandırmaq üçün çıxarılan səs. Hətta küçədə də bir tərəkəmə eşşəyinə hoş deyəndə mən dayanıb dururam, . . elə bilirəm ki, mənə deyir. E. Sultanov … Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti
başı hoş olmamak — (bir şeyle) bir şeyden hoşlanmamak Benim içki ile başım hoş olmadı, şampanyadan sonra habire yedim durdum. B. Felek … Çağatay Osmanlı Sözlük
iyi hoş (ama) — bir görüşe karşıt bir düşünceyi söylerken kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
arası hoş (veya iyi) olmamak — (bir şeyle) o şeyden hoşlanmamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
hava hoş — (birine göre) bir şeyin olmasıyla olmaması arasında fark yok anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük