-
1 feel queer
bir hos olmak -
2 странно
1) нареч. tuhaf (tuhaf); bir hoşон как-то стра́нно посмотре́л на меня́ — yüzüme bir tuhaf / bir hoş baktı
2) безл., → сказ. tuhaftırстра́нно то, что... — işin tuhafı / garibi (şu ki),...
стра́нно бы́ло ви́деть, как... —... görmek, insanın tuhafına gidiyordu
мне э́то стра́нно — bunu tuhaf buluyorum
••стра́нно, но (э́то) факт! — garip ama gerçek işte!
так и сказа́л? Стра́нно! — öyle dedi ha? Acayip!
-
3 странный
tuhaf, garip, acayip; antika ( чудной)о́чень стра́нный наря́д — alelacayip bir kıyafet
стра́нный ты па́рень! — tuhaf çocuksun sen!
ты како́й-то стра́нный сего́дня — senin bugün bir hoşluğun var
како́е стра́нное живо́тное! — ne tuhaf hayvan!
сосу́д стра́нной фо́рмы — acayip biçimli bir kap
и что са́мое стра́нное,... — (işin) asıl tuhafı (şu ki),...
он нашел э́ту иде́ю стра́нной — bu düşünceyi garipsedi
э́то мне показа́лось стра́нным — bu, tuhafıma / acayibime gitti
у него́ бы́ло како́е-то стра́нное и́мя — tuhaf / bir hoş adı vardı
••стра́нное де́ло,... — şaşılacak şey,...
-
4 amusingly
hos bir sekilde, eglendirici bir sekilde -
5 nicely
hos bir biçimde, iyi bir biçimde -
6 благоухать
-
7 agreeably
hos bir biçimde -
8 pretty
hos, güzel, çekici, tatli, sevimli; iyi; bir hayli, oldukça, epey -
9 pleasantly
hoş bir şekilde -
10 nett
1) ( freundlich) dost(ça), hoş;ein \netter Mensch dost [o hoş] bir insan;sei so \nett und räum auf lütfen ortalığı topla;seid \nett zueinander birbirinize dostça davranınsich \nett unterhalten hoş sohbet etmekein \nettes Sümmchen hatırı sayılır bir miktar -
11 приятный
1) hoş, tatlı, zevkliприя́тная новость — iyi / sevinçli bir haber
он прия́тный собеседник — hoşsohbet bir adamdır
прия́тное воспомина́ние — tatlı / güzel hatıra
прия́тный на вкус — tadı hoş
он доста́вил нам не́сколько прия́тных мину́т — bize zevkli birkaç dakika geçirtti
чте́ние - прия́тное заня́тие — okumak zevkli bir çabadır
2) tatlı, sevimli, cana yakın, hoşприя́тный па́рень — tatlı / sevimli / cana yakın bir çocuk
прия́тное лицо́ — sevimli bir yüz
-
12 حبر
IحَبَّرَbezemekAnlamı: süslemek, donatmakIIحَبَر1. kıvançAnlamı: sevinç2. neşeAnlamı: üzüntüsü olmamaktan doğan, dışa vuran sevinç3. mürüvvet4. ferahAnlamı: sıkıntısız, sevinçli olma durumu5. hazAnlamı: hoşa giden duygulanma, hoşlanma6. keyifAnlamı: canlılık, tasasızlık, hoş vakit geçirme7. mutlulukAnlamı: ongunluk, saadet8. memnuniyetAnlamı: sevinç, sevinme, kıvanç9. memnunlukAnlamı: sevinç, sevinme, kıvanç10. ferahlıkAnlamı: ferah olma durumu11. sevinç12. zevkAnlamı: hoşa giden ve çekici bir şeyin elde edilmesinden, düşünülmesinden doğan hoş duyguحَبَرَ1. ferahlanmakAnlamı: sıkıntısız, tassası dağılmak2. hazzetmekAnlamı: hoşlanmak, hoşuna gitmek3. ferahlamakAnlamı: sıkıntısız, tassası dağılmak4. hoşlanmakAnlamı: hoşuna gitmek5. kıvanmakAnlamı: iftihar etmek, memnun olmak6. hoşlaşmak7. açılmakAnlamı: biraz iyiyleşmek ve ferahlamak8. bezemekAnlamı: süslemek, donatmak9. coşmakIVحَبْر1. malumatlıAnlamı: bilgili2. arifAnlamı: çok anlayışlı ve sezgili kişi3. âlimAnlamı: bilginVحِبْر1. âlimAnlamı: bilgin2. malumatlıAnlamı: bilgili3. arifAnlamı: çok anlayışlı ve sezgili kişi4. mürekkep -
13 bon
I1 qui convient iyi [i'ji]2 réussi güzel [ɟy'zel]◊Le repas était très bon. — Yemek çok güzeldi.
3 gentil, charitable iyi [i'ji]4 compétent iyi [i'ji]5 c'est bon ! Yeter !6 grand -den az olmayan7 pour de bon kesin olarak◊Il est parti pour de bon. — Dönmemecesine gitti.
II1 sentir bon hoş kokulu2 il fait bon buranın ısısı hoşn m1 gentil iyi insan2 avoir du bon iyi yanları olmakIVn mgeçici makbuz -
14 agréable
1 plaisant hoş [hoʃ]2 hoş [hoʃ] -
15 فرح
Iفَرَح1. kıvançAnlamı: sevinç2. neşeAnlamı: üzüntüsü olmamaktan doğan, dışa vuran sevinç3. mürüvvet4. hoşnutlukAnlamı: hoşnut olma durumu5. ferahAnlamı: sıkıntısız, sevinçli olma durumu6. hazAnlamı: hoşa giden duygulanma, hoşlanma7. mutlulukAnlamı: ongunluk, saadet8. keyifAnlamı: canlılık, tasasızlık, hoş vakit geçirme9. memnunlukAnlamı: sevinç, sevinme, kıvanç10. memnuniyetAnlamı: sevinç, sevinme, kıvanç11. ferahlıkAnlamı: ferah olma durumu12. sevinç13. zifafAnlamı: gerdeğe girme, gerdek14. zevkAnlamı: hoşa giden ve çekici bir şeyin elde edilmesinden, düşünülmesinden doğan hoş duygu15. damatlıkAnlamı: güveylik16. düğünAnlamı: evlenme dolayısıyla yapılan tören, eğlenceIIفَرِح1. acısızAnlamı: üzüntü, sıkıntı olmayan, kedersiz2. zevkliAnlamı: beğenilen hoşa giden3. memnunAnlamı: sevinç duyan, kıvançlı, mutlu4. kıvançlıAnlamı: sevinç duyan5. kedersizAnlamı: acısız, üzüntüsüz6. mesutAnlamı: mutlu, sevinçli, ongun7. gailesizAnlamı: gailesi olmayan, dertsiz, dinç8. bahtlıAnlamı: mutlu, talihli9. gamsızAnlamı: üzüntüsü olmayan10. hoşnutAnlamı: bir davranış, bir durum veya bir kimseden memnun olan11. mutluAnlamı: ongun, mesut12. keyifliAnlamı: keyfi yerinde, neşeli13. ağrısızAnlamı: ağrısı olmayan, acısız14. asudeAnlamı: sessiz, rahat, sakin15. sevinçliAnlamı: sevinci olan16. şenAnlamı: sevinçli, neşeli17. bahtiyarAnlamı: mutlu, mesutفَرَّحَ1. açmakAnlamı: ferahlık etmek2. neşelendirmekAnlamı: neşeli duruma getirmek3. sevindirmekAnlamı: sevinmesine yol açmak -
16 agreeably
adv. tatlılıkla, hoş bir şekilde, kabul ederek, razı olarak, uygunca, uygun bir şekilde* * *adverb hoş bir şekilde, tatlılıkla -
17 sweetly
adv. tatlı bir şekilde, tatlı tatlı, hoş, yumuşakça, nazikçe, kibarca, sevimli bir şekilde, şirin şirin, hoş bir şekilde* * *adverb (in an attractive, charming, agreeable or kindly manner: She sang/smiled very sweetly.) tatlı tatlı -
18 вкус
tadım; tat,lezzet; zevk,beğeni; merak* * *м1) (ощущение, чувство) tadım2) (качество, свойство пищи) tat (-dı), lezzet; çeşniки́слый на вкус — tadı ekşi
прия́тный на вкус — tadı hoş; içimli, içimi iyi (о воде, напитках)
у э́тих плодо́в стра́нный вкус — bu meyvanın garip bir tadı / lezzeti var
попро́бовать что-л. на вкус — bir şeyin tadına / çeşnisine bakmak
3) ( чувство красивого) zevk, beğeniнепритяза́тельные вку́сы — ilkel beğeniler
да у тебя́, ока́зывается, никако́го вку́са нет! — çok zevksizmişsin be!
то́нкость худо́жественного вку́са — sanat zevkindeki incelik
4) ( склонность) merakиме́ть вкус к чему-л. — bir şeye merakı olmak, meraklısı olmak
••та́нец в испа́нском вку́се — İspanyol tarzında bir dans
входи́ть во вкус чего-л. — bir şeyin tadına varmak
он челове́к со вку́сом — zevk sahibi bir adamdır
одева́ться со вку́сом — zevkle giyinmek
на твой вкус ничего́ не́ было — senin zevkine göre bir şey yoktu
э́то пришло́сь ему́ по вку́су — bu onun hoşuna / zevkine gitti
э́то де́ло вку́са — bu, bir zevk meselesidir
на вкус, на цвет това́рищей нет; о вку́сах не спо́рят чего-л. — погов. renk ve zevk üzerinde münakaşa olmaz
-
19 приятно
1) нареч. hoş (bir biçimde), tatlı tatlıприя́тно па́хнуть — hoş kokmak, kokusu hoş olmak
прия́тно проводи́ть вре́мя — hoş vakit geçirmek
2) безл., → сказ. hoşturкак прия́тно! — ne hoştur!
ему́ бу́дет прия́тно, е́сли ты придешь — gelirsen sevinir / memnun kalır
-
20 nicely
adv. güzelce, hoşça, çok iyi, hoş, kibarca, hoş bir şekilde* * *güzel bir şekilde* * *adverb pek iyi, çok iyi, pekâla
См. также в других словарях:
bir hoş — sf. Tuhaf bir biçimde, garip Sen çoktan beri bana karşı bir hoştun. Y. K. Karaosmanoğlu Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller bir hoş olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir hoş olmak — 1) şaşırmak 2) hüzünlenmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir hoş eylemek — hüzünlendirmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
hoş — sf., Far. ḫoş 1) Beğenilen, duyguları okşayan, zevk veren Hoş bir ses. 2) zf. Bununla birlikte Hoş, benim de evlenmeye pek niyetim yok ya. H. E. Adıvar 3) zf. Beğenilen, duyguları okşayan bir biçimde Birleşik Sözler hoşbeş hoşgörü hoş koku … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir — is. 1) Sayıların ilki 2) Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı 3) sf. Bu sayı kadar olan Bir kalem. 4) sf. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) Bir adam sizi arıyor. 5) sf. Tek Allah birdir. 6) sf. Beraber Hep biriz, ayrılmayız … Çağatay Osmanlı Sözlük
hoş görmek (veya karşılamak) — gücenilecek veya karşılık gelinecek bir davranışı hoşgörü ile karşılamak, anlayışla karşılamak, kusur saymamak Arkadaşlarının birçok yolsuzluklarını, uygunsuzluklarını hoş görmeye mecburdur. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
hoş — təql. Eşşəyi hərəkətə gətirmək, yerişini sürətləndirmək və ya dayandırmaq üçün çıxarılan səs. Hətta küçədə də bir tərəkəmə eşşəyinə hoş deyəndə mən dayanıb dururam, . . elə bilirəm ki, mənə deyir. E. Sultanov … Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti
başı hoş olmamak — (bir şeyle) bir şeyden hoşlanmamak Benim içki ile başım hoş olmadı, şampanyadan sonra habire yedim durdum. B. Felek … Çağatay Osmanlı Sözlük
iyi hoş (ama) — bir görüşe karşıt bir düşünceyi söylerken kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
arası hoş (veya iyi) olmamak — (bir şeyle) o şeyden hoşlanmamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
hava hoş — (birine göre) bir şeyin olmasıyla olmaması arasında fark yok anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük