-
81 koku
-
82 aus
aus [aʊs]I präper sah \aus dem Fenster pencereden baktı;\aus der Flasche trinken şişeden içmek;trink bitte nicht \aus der Flasche! lütfen şişeden içme!;\aus der Mode kommen modası geçmek;\aus dem Gleichgewicht kommen dengesi bozulmak;ich komme \aus Deutschland ben Almanya'dan geliyorum;dieser Stuhl stammt \aus dem 18. Jahrhundert bu sandalye 18. yüzyıldandır2) ( begründend)\aus Versehen yanlışlıkla;\aus Mitleid acıyarak, merhameten;\aus Angst korkudan;\aus diesem Anlass bu vesileyle;das weiß ich \aus Erfahrung başımdan geçtiği için bunu biliyorum3) ( beschaffen) -den;\aus Glas camdan4) ( sonstige)\aus der Sache ist nichts geworden o işten bir şey çıkmadı;was ist \aus ihr geworden? ona ne oldu acaba?;das ist doch \aus der Mode! bunun modası geçti artık!II advdas Spiel ist \aus oyun bitti;zwischen ihnen ist es \aus onların ilişkisi bitti;jetzt ist alles \aus artık her şey bitti2) ( ausgeschaltet) kapalı;das Licht ist \aus ışık kapalı;Licht \aus! ışığı kapa!3) sport aut;der Ball war \aus top auta çıkmıştıauf etw \aus sein bir şeye;von hier \aus buradan;vom Turm \aus konnte man den Fluss sehen kuleden ırmak görülüyordu -
83 Beigeschmack
-
84 fein
1) ( zart) ince yapılı, inceden, narin; ( empfindlich) hassas; ( Strich, Gewebe) ince; ( Sieb) küçük deliklidieser Wein ist vom F\feinsten bu şarap en seçkinlerden biri\fein säuberlich inceden inceye, titizce, titizlikle;ein \feines Gehör haben hassas kulakları olmak;eine \feine Nase haben hassas bir burnu olmak\fein! şahane!, güzel!;\fein, dass du wieder da bist döndüğüne çok sevindim7) ( fam)wer damals in dieser Branche investiert hat, ist heute \fein raus o zamanlar bu dalda yatırım yapanlar bugün köşeyi döndü;ein ist wirklich ein \feiner Kerl kendisi gerçekten hoş bir adam -
85 mir
mir [mi:ɐ]sie haben \mir ein Buch geschenkt bana bir kitap armağan ettiniz;\mir gefällt das sehr gut bu benim çok hoşuma gitti;hinter/vor/unter/über \mir benim arkamda/önümde/altımda/üstümde;mit \mir benimle;ein Freund von \mir benim bir dostum;von \mir aus bana göre hava hoş;\mir nichts, dir nichts ( fig) hiç yoktan, durup dururkenich wasche \mir täglich die Haare her gün saçlarımı yıkarım -
86 Pille
-
87 أطاف
أَطَافَ1. gezmekAnlamı: hava almak, hoş vakit geçirmek için seyran etmek2. adımlamak3. gezinmekAnlamı: eğlenmek, vakit geçirmek için gezmek4. dönmekAnlamı: belirli bir yerde dolaşmak -
88 اجتاب
اِجْتابَ1. burgulamakAnlamı: burgu ile delmek2. gezmekAnlamı: hava almak, hoş vakit geçirmek için seyran etmek3. gezinmekAnlamı: eğlenmek, vakit geçirmek için gezmek4. adımlamak5. dönmekAnlamı: belirli bir yerde dolaşmak6. delmekAnlamı: delik açmak, delik duruma getirmek -
89 بسط
Iبَسَّطَ1. kolaylaştırmakAnlamı: kolay duruma getirmek2. sadeleştirmekAnlamı: yalınlaştırmak3. basitleştirmek4. uzatmakAnlamı: uzatmasına sebep olmak, temdit etmek5. sermekAnlamı: açarak yaymak veya döşemekIIبَسَطَ1. sermekAnlamı: açarak yaymak veya döşemek2. yaymakAnlamı: bir çok kimseye duyurmak3. şenlendirmekAnlamı: neşelendirmek4. düzlemekAnlamı: düzlem durumuna getirmekبَسْط1. kıvançAnlamı: sevinç2. neşeAnlamı: üzüntüsü olmamaktan doğan, dışa vuran sevinç3. mürüvvet4. ferahAnlamı: sıkıntısız, sevinçli olma durumu5. hazAnlamı: hoşa giden duygulanma, hoşlanma6. keyifAnlamı: canlılık, tasasızlık, hoş vakit geçirme7. mutlulukAnlamı: ongunluk, saadet8. memnuniyetAnlamı: sevinç, sevinme, kıvanç9. memnunlukAnlamı: sevinç, sevinme, kıvanç10. ferahlıkAnlamı: ferah olma durumu11. sevinç -
90 جاب
جَابَ1. burgulamakAnlamı: burgu ile delmek2. gezmekAnlamı: hava almak, hoş vakit geçirmek için seyran etmek3. gezinmekAnlamı: eğlenmek, vakit geçirmek için gezmek4. adımlamak5. dönmekAnlamı: belirli bir yerde dolaşmak6. delmekAnlamı: delik açmak, delik duruma getirmek -
91 جال
جَالَ1. gezmekAnlamı: hava almak, hoş vakit geçirmek için seyran etmek2. adımlamak3. gezinmekAnlamı: eğlenmek, vakit geçirmek için gezmek4. dönmekAnlamı: belirli bir yerde dolaşmak -
92 خليلة
خَلِيلَة1. gacoAnlamı: kadın, dost, sevgili, metres2. odalık3. metresAnlamı: bir erkekle nikâhsız yaşayan kadın, kapatma4. zamazingoAnlamı: dost, metres5. aftosAnlamı: oynaş, metres6. oynaşAnlamı: aralarında toplumca hoş karşılanmayan ilişkler bulunan kadın ve erkekten her biri7. sevgiliAnlamı: sevilen, aşık olunan kimse -
93 شذو
شَذْو1. kokuAnlamı: güzel kokmak için sürülen esans2. esansAnlamı: kokulu ve uçucu sıvı3. misAnlamı: güzel kokulu bir madde4. miskAnlamı: güzel kokulu bir madde5. aroma6. ıtriyatAnlamı: güzel kokular -
94 cadre
n m1 d'un tableau, d'une photo çerçeve [ʧeɾʧe've]2 environnement ortam [oɾ'tam]3 d'entreprise yüksek memur◊Elle est cadre. — Bu bayan yüksek memur.
-
95 décor
-
96 prononcer
-
97 davul
бараба́н (м)* * *даву́л, большо́й бараба́нdavul dövmek — бить в бараба́н
davul sesi — бараба́нный бой
••davulu biz çaldık, parsayı başkası topladı — посл. би́ли в бараба́н мы, а сбор доста́лся други́м
davul boynunda, tokmak bir başkanın elinde — погов. он всего́ лишь игру́шка в рука́х друго́го
- davul çalsan işitmezdavulun sesi uzaktan hoş gelir — погов. сла́вны бу́бны за гора́ми
- davul gibi -
98 hatır
1) па́мятьhatırından çıkmak — вы́лететь / вы́скочить из головы́, запа́мятовать
hatırına bir şey gelmesin — не поду́май ничего́ плохо́го
hatırına gelmek — вспо́мнить
hatırına getirmek — напо́мнить кому
hatırında kalmak — сохраня́ться в па́мяти
hatırında olmak — по́мнить, не забыва́ть
hatırlarda olmak — остава́ться в па́мяти люде́й
hatır[ın]da tutmak — держа́ть в голове́, сохраня́ть в па́мяти
hatırdan uzak tutmamak — не забыва́ть
2) уваже́ние (оказываемое кому-л.); почти́тельное отноше́ние, почте́ниеhatır etmek — уважа́ть, ока́зывать уваже́ние
gönül bilmemek / saymamak / tanımamak — а) вести́ себя́ гру́бо / неуважи́тельно; б) не счита́ться с чьим-л. мне́нием
hatırını hoş etmek — ува́жить, доста́вить уваже́ние
hatırını saymak — пита́ть уваже́ние к кому; почита́ть кого
••- hatır ve hayale gelmemekhatır için çip tavuk yenir — посл. из уваже́ния мо́жно да́же сыру́ю ку́рицу съесть
- hatırı kalmak
- hatırını kırmak
- hatır sormak -
99 iyi
хоро́ший хорошо́* * *1.1) врз. хоро́шийiyi adam — хоро́ший челове́к
iyi haber — до́брая весть
iyi ilâç — хоро́шее лека́рство
iyi para kazandı — он зарабо́тал прили́чные де́ньги
iyi bir konuşma — хоро́ший разгово́р
iyi yağmur yağdı — прошёл отли́чный дождь
2) здоро́выйiyimisiniz? — вы здоро́вы?
iyiyim — я здоро́в, я чу́вствую себя́ хорошо́
3) доста́точный, удовлетворя́ющий потре́бностям2. врз.süt çocuklar için iyi — молоко́ хорошо́ для дете́й
хорошо́çok iyi — о́чень хорошо́, прекра́сно
iyi konuştu — он хорошо́ говори́л
iyi ki — хорошо́, что...; повезло́, что...
iyi etmek — а) вы́лечить, исцели́ть; б) хорошо́ / пра́вильно поступа́ть; в) арго огра́бить
iyi olmak — а) выздора́вливать, поправля́ться; зажива́ть; б) подходи́ть, соотве́тствовать; в) быть уме́стным, быть к ме́сту
••iyi dost kara günde belli olur — посл. друг познаётся в беде́
iyi iş altı ayda çıkar — посл. для [осуществле́ния] хоро́шего де́ла ну́жно вре́мя
iyi söz baldan tatlıdır — посл. до́брое сло́во сла́ще мёда
- iyisi- senden iyisini bulamaz
- iyisi mi
- iyisi mi vazgeç
- iyiye çekmek
- iyi gelmek
- ilâç iyi geldi
- palto üstünüze iyi geldi
- iyi gitmek
- bu elbise size iyi gidiyor
- iyi gözle bakmamak
- iyi hoş ama...
- iyi iş doğrusu
- iyiye iyi
- kötüye kötü demek
- iyi söylemek -
100 благоуханный
güzel kokulu* * *güzel kokulu, hoş bir koku neşreden
См. также в других словарях:
bir hoş — sf. Tuhaf bir biçimde, garip Sen çoktan beri bana karşı bir hoştun. Y. K. Karaosmanoğlu Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller bir hoş olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir hoş olmak — 1) şaşırmak 2) hüzünlenmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir hoş eylemek — hüzünlendirmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
hoş — sf., Far. ḫoş 1) Beğenilen, duyguları okşayan, zevk veren Hoş bir ses. 2) zf. Bununla birlikte Hoş, benim de evlenmeye pek niyetim yok ya. H. E. Adıvar 3) zf. Beğenilen, duyguları okşayan bir biçimde Birleşik Sözler hoşbeş hoşgörü hoş koku … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir — is. 1) Sayıların ilki 2) Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı 3) sf. Bu sayı kadar olan Bir kalem. 4) sf. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) Bir adam sizi arıyor. 5) sf. Tek Allah birdir. 6) sf. Beraber Hep biriz, ayrılmayız … Çağatay Osmanlı Sözlük
hoş görmek (veya karşılamak) — gücenilecek veya karşılık gelinecek bir davranışı hoşgörü ile karşılamak, anlayışla karşılamak, kusur saymamak Arkadaşlarının birçok yolsuzluklarını, uygunsuzluklarını hoş görmeye mecburdur. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
hoş — təql. Eşşəyi hərəkətə gətirmək, yerişini sürətləndirmək və ya dayandırmaq üçün çıxarılan səs. Hətta küçədə də bir tərəkəmə eşşəyinə hoş deyəndə mən dayanıb dururam, . . elə bilirəm ki, mənə deyir. E. Sultanov … Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti
başı hoş olmamak — (bir şeyle) bir şeyden hoşlanmamak Benim içki ile başım hoş olmadı, şampanyadan sonra habire yedim durdum. B. Felek … Çağatay Osmanlı Sözlük
iyi hoş (ama) — bir görüşe karşıt bir düşünceyi söylerken kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
arası hoş (veya iyi) olmamak — (bir şeyle) o şeyden hoşlanmamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
hava hoş — (birine göre) bir şeyin olmasıyla olmaması arasında fark yok anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük