-
41 downloaden
downloaden ['daʊnlɔʊdən] -
42 Föhn
Föhn <-(e) s, -e> [fø:n] m1) meteo Alplerin kuzey veya güneyinden esen sıcak ve kuru lodos benzeri bir rüzgâr2) ( Haartrockner) saç kurutucusu -
43 ganz
ganz [gants]I adjmit \ganzer Kraft bütün gücüyle;die \ganze Zeit über bütün süre boyunca;die \ganze Wahrheit bütün gerçek;die \ganze Welt bütün dünya, dünya âlem;eine \ganze Zahl/Note tam sayı/nota;eine \ganze Drehung tam bir dönüş;eine \ganze Menge epeyce;eine \ganze Weile uzun bir süre;das dauert eine \ganze Weile bu oldukça uzun sürüyor;wo warst du denn die \ganze Zeit? bunca zaman neredeydin?;im G\ganzen und Ganzen war ich dreimal hier topu topu üç kere buradaydımetw wieder \ganz machen bir şeyi eski hâline sokmakdas Buch hat \ganze drei Euro gekostet kitap sadece üç euro tuttuII adv1) ( völlig) tam, tamamıyla;\ganz allein yapayalnız;das ist \ganz meine Meinung bu tam düşündüğüm gibi;das ist etwas \ganz anderes bu apayrı [o bambaşka] bir şeydir;\ganz und gar hiç de değil;\ganz im Gegenteil bilakis, tam aksine [o tersine];entweder \ganz oder gar nicht ya hep ya hiç;er ist \ganz sein Vater tıpkı babasına benziyor2) ( vollständig) tamamen;\ganz oder zum Teil tamamen veya kısmen;etw \ganz aufessen bir şeyi tamamen yiyip bitirmek;\ganz hinten/vorn en arkada/önde;\ganz wie Sie meinen/wünschen nasıl derseniz/arzu ederseniz;\ganz gleich, wie es ist nasıl olusa olsun;du hast \ganz Recht tamamen haklısın3) ( ziemlich) bayağı, oldukça;das gefällt mir \ganz gut bu bayağı [o oldukça] hoşuma gitti4) ( sehr) pek;\ganz klein pek küçük;ein \ganz klein wenig birazcık;\ganz viel pek çok -
44 irgend
herhangi;... oder \irgend so etwas... veya öyle herhangi bir şey;wenn \irgend möglich eğer mümkünse -
45 Nein
Nein <-(s), -(s) > nthayır;mit \Nein antworten hayır diye cevap vermek;mit Ja oder \Nein stimmen beyaz veya kırmızı oy vermek -
46 Personenschaden
yaralanma veya ölüm -
47 Rösti
Rösti ['rœsti] f -
48 schwarzhören
schwarz|hören -
49 schwarzsehen
schwarz|sehenalles \schwarzsehen ( fam) her şeyde karamsar olmak -
50 Streugut
-
51 Strick
-
52 Teenager
Teenager <-s, -> ['ti:nɛıdʒɐ] m -
53 üben
üben ['y:bən]I vi ( allgemein) alıştırma yapmak egzersiz yapmak; sport alıştırma yapmak, idman yapmak; ( trainieren) antreman yapmak;auf dem Klavier \üben piyanoda egzersiz yapmak, piyanoda (alışmak veya öğrenmek için) çalışmakKlavier/Geige \üben piyano/keman meşk etmek, piyano/keman öğrenmek için çalışmak;Geduld \üben sabırlı olmak, sabretmek;Rache \üben öç [o intikam] almak;an jdm/etw dat Kritik \üben bir kimseyi/şeyi eleştirmek;sich in etw dat \üben bir şeye çalışmak -
54 Verdunklung
-
55 Verdunklungsgefahr
-
56 Zeitumstellung
saatlerin ileri veya geri alınması -
57 Zupfinstrument
çekme, parmak veya mızrapla çalınan çalgı -
58 beziehungsweise
daha doğrusuveyaya da
См. также в других словарях:
veya — bağ., Ar. ve + Far. yā 1) Ayrı olmakla birlikte aynı değerde tutulan iki şeyi anlatan kelimelerden ikincisinin önüne getirilen söz, yahut Ben Atatürk le üç veya iki defa karşılaştım. B. Felek 2) Olacağı sanılan, seçime bırakılan şeyler ikiden çok … Çağatay Osmanlı Sözlük
veya — वेय … Indonesian dictionary
veyá — significado: vaca recién parida . etimología: lat. vitulum (ternero), *vitulatam (con ternero) … Etimologías léxico asturiano
veya-cchalā — वेयच्छला … Indonesian dictionary
veya-gāna — वेयगान … Indonesian dictionary
Pierre Veya — au Salon du livre de Genève en 2011. Pierre Veya, né le 14 mai 1961[réf. nécessaire], est un journaliste suisse, rédacteur en chef du quotidien Le Temps. Biographie Pierre Veya fait … Wikipédia en Français
bilmem hangi (veya kaç veya kim veya nasıl veya ne) — önemli veya anlatılması gerekli görülmeyen şeyler için kullanılan bir söz Bilmem hangi dairede kâtipmiş … Çağatay Osmanlı Sözlük
donuna etmek (veya kaçırmak veya doldurmak veya yapmak) — 1) küçük veya büyük abdestini donuna etmek 2) mec. çok korkmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
bıraktığım (veya bağladığım) yerde (veya çayırda) otluyorsun (veya otluyor) — hlk. uzun süredir hiçbir ilerleme ve değişiklik göstermiyor (veya göstermiyorsun) anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
merak sarmak (veya duymak veya salmak) — (bir şeye) bir şeyi edinme, yapma veya onunla uğraşma isteğine kapılmak, bir şeye eğilim duymak Miralay beyimiz, emekli olduktan sonra komisyonculuğa kalkan veya cins tavuk yetiştirmeye merak salan soydan değildir. H. Taner Bu adama, her gördüğüm … Çağatay Osmanlı Sözlük
dünyanın kaç bucak (veya köşe) olduğunu göstermek (veya anlamak) — dünyada ne gibi güçlükler olduğunu bildirmek (veya anlamak), insanın başına neler gelebileceğini öğretmek veya öğrenmek … Çağatay Osmanlı Sözlük