-
1 vaktinde
1) rechtzeitig\vaktinde hazır olacak mısın? wirst du rechtzeitig fertig?2) pünktlichaman, \vaktinde gel! komm ja pünktlich! -
2 vaktinde
adv. on time, in time* * *in time -
3 vaktinde
di dema xwe de -
4 vaktinde
иуахътэ, игъо -
5 vaktinde
on time, in time -
6 odunu vaktinde al
= bakarsın kış birden bastıraverir закупи́ дрова́ зара́нее, гляди́шь, зима́ внеза́пно нагря́нет -
7 tam vaktinde
1. punctually 2. seasonable -
8 tam vaktinde olan
adv. opportunely -
9 boş vaktinde
in one's spare time -
10 tam vaktinde
just in time -
11 aciz
1. إعياء [إِعْياء]Anlamı: gücü bir ışe yetmez olanın durumu, güçsüzlük2. إفلاس [إِفْلاس]3. تفليس [تَفْلِيس]4. تفليسة [تَفْلِيسَة]5. تقصير [تَقْصِير]Anlamı: gücü bir ışe yetmez olanın durumu, güçsüzlük6. عي [عِيّ]Anlamı: gücü bir ışe yetmez olanın durumu, güçsüzlük7. قصور [قُصُور]Anlamı: gücü bir ışe yetmez olanın durumu, güçsüzlük8. عياء [عَيَاء]Anlamı: gücü bir ışe yetmez olanın durumu, güçsüzlük -
12 yanmak
сгора́ть* * *1) горе́ть, загора́ться; зажига́тьсяev yandı — дом сгоре́л
lâmba yandı — ла́мпа зажгла́сь
2) подгоре́ть, обгоре́ть; обже́чьсяekmek yandı — хлеб подгоре́л
güneşten kolları yandı — у него́ ру́ки обгоре́ли на со́лнце
dokunma, elin yanar — не тро́гай - обожжёшься
3) горе́ть, быть в жару́; быть воспалённымateşler içinde günlerce yanar — все дни он весь гори́т / в жару́
biberden ağzım yanıyordu — у меня́ от пе́рца горе́ло во рту
4) - den погиба́ть, пострада́ть от чегоekinler dondan yanmış — посе́вы поги́бли от за́морозков
kumaş boyadan yanmış — ткань пострада́ла от кра́ски
5) разг. пропада́ть, погиба́тьgeçikirsen yandın! — опозда́ешь - пропа́л!
vaktinde yetişemezse yandık — е́сли он не смо́жет успе́ть [во́время], мы пропа́ли
yanıyorum, biraz su! — я умира́ю [от жа́жды], немно́го воды́!
6) пережива́ть, сокруша́тьсяgitmediğime hâlâ yanarım — я до сих пор жале́ю / пережива́ю, что не пое́хал
7) разг. пыла́ть стра́стью, си́льно люби́ть, сгора́ть от любви́8) разг. стать недействи́тельнымvaktinde değiştirilmeyen kâğıt paralar yandı — не обме́ненные во́время ассигна́ции обесце́нились
9) вы́йти из игры́, быть вне игры́ ( о детях)••- yanıp yakılmak
- yana yana istemek -
13 bakarsın kış birden bastıraverir
-
14 bakmak
выгля́дывать* * *-e1) смотре́ть, гляде́ть2) смотре́ть, выходи́ть на..., быть обраще́ннымodanın pencereleri denize bakıyor — о́кна ко́мнаты смо́трят на мо́ре
3) смотре́ть, забо́титься, присма́триватьbostana bakmak — смотре́ть за огоро́дом
hastaya bakmak — уха́живать за больны́м
4) наблюда́ть ( о враче)hastaya hangi doktor bakıyor? — како́й врач ле́чит больно́го?
5) обраща́ть внима́ние на кого-чтопридава́ть значе́ние кому-чемуbana bakma — ты на меня́ не смотри́
6) иска́ть, поиска́ть, посмотре́тьçocuğa bak, nerededir? — поищи́ ребёнка, где он?
7) посмотре́ть, попро́бовать, прове́ритьbu hesaba sen de bak — посмотри́ и ты э́тот расчёт
yemeğin tadına bak — попро́буй э́ту еду́
8) занима́ться чемbu işlere başka daire bakar — э́тими дела́ми занима́ется друго́й отде́л
derslerine bak — займи́сь уро́ками
9) зави́сеть от чегоbu sizin bir sözünüze bakar — э́то зави́сит от одного́ ва́шего сло́ва
iş paraya bakar — де́ло зави́сит от де́нег
10) ви́деть, поня́тьbaktı ki kavga çıkacak, oradan hemen uzaklaştı — ви́дит, быть сканда́лу, и он то́тчас ушёл
11) походи́ть, быть похо́жим ( о цвете)bu kumaşın rengi yeşile bakıyor — цвет э́того материа́ла сма́хивает на зелёный
••- bakalım- bakayım- bakarak- kadınlar erkeklere bakarak daha ağırbaşlıydılar
- bakmadan
- hastalığına bakmadan
- bakarsın
- odunu vaktinde al
- bakarsın kış birden bastıraverir- baksana!- sağa bak!
- sola bak! -
15 tam
по́лный то́чно це́лый* * *1.1) по́лный; це́лый, весьtam sessizlik — абсолю́тная тишина́
tam yol! — мор. по́лный вперёд!
tam zafer! — по́лная побе́да!
bildirinin tam metni — по́лный текст заявле́ния
bu iş tam iki yıl sürdü — э́то де́ло продолжа́лось це́лых два го́да
takımın tam kadrosu — спорт. по́лный соста́в кома́нды
2) разг. настоя́щий, стопроце́нтный2.tam ev kadını — настоя́щая хозя́йка
1) по́лностью, целико́мtam yüklü — по́лностью нагру́женный / загру́женный
2) как раз, то́чно, ро́вноtam bir ay — ро́вно ме́сяц
tam kalkacağı sırada — как раз в тот моме́нт, когда́ он хоте́л встать
tam saat beşte — то́чно в пять часо́в
tam o sırada — как раз в э́то вре́мя
3. аргоtam vaktinde — то́чно, во́время, своевре́менно
до́ллар••- tam adamını bulmak
- tam adamına düşmek
- tam gelmek
- tam maaşla tekaüt
- tam maaşla emekli
- tam üstüne basmak -
16 vakit
1. выпад. -ktiвре́мяvaktinde — во́время, своевре́менно
vaktiyle — когда́-то, не́когда
vaktini almak — а) занима́ть вре́мя, оторва́ть / отвле́чь, помеша́в де́лать что-л.; б) отнима́ть чьё-л. вре́мя
vakit dar — вре́мени ма́ло
vaktimiz dar — вре́мени у нас ма́ло
vakit geçirmek — быть за́нятым, занима́ть себя́ чем; проводи́ть вре́мя
vakit kazanmak — вы́играть вре́мя
vakit kaybetmeden — не теря́я вре́мени; неме́дленно
vakti olmak — име́ть вре́мя (что-л. сделать)
vaktimiz var — у нас есть вре́мя
vakti olmamak — не име́ть вре́мени
vaktim yok — а) мне не́когда; б) у меня́ нет вре́мени (что-л. сделать, встретиться с кем-л. и т. п.)
vakit saat aramamak — не обраща́ть никако́го внима́ния на вре́мя (будь то день, ночь и т. п.)
vaktimi şaşmamak — быть пунктуа́льным
her vakit — всегда́
hiç bir vakit — никогда́
o vakit — тогда́, в то вре́мя
yemek vakti — обе́денная пора́
2. выпад. -ktişimdi bunun vakti değil — сейча́с не вре́мя для э́того
с формами dık / acak передаёт придаточное предложение времениgeldiği vakit söylerim — когда́ он придёт, я скажу́
gideceğiniz vakti bana haber verin — уве́домьте меня́, когда́ пойдёте
••- vakti hâli yerindevakit nakittir — посл. вре́мя - де́ньги
- vaktler hayrolsun! -
17 tam
tam bölüm MATH Divisor m, Teiler m;tam adamını bulmak den richtigen Mann finden; scherzh den „Richtigen“ finden;-e tam gelmek jemandem passen (Schuhe usw);tam gün ganztags;tam iki yıl zwei volle Jahre;tam o aralık gerade ( oder genau) in diesem Augenblick;tam pansiyon Vollpension f;tam saat beşte genau um fünf Uhr;-in tam tersi genau das Gegenteil G/von;tam tersine genau umgekehrt;tam üstüne basmak ins Schwarze treffen;tam üye Vollmitglied n;tam vaktinde zur rechten Zeit;tam yol schleunigst;tam yol ileri mit Volldampf voraus;tam yüklü voll beladen -
18 vakit
(-in) hali vakti yerinde (jemand ist) wohlhabend;-erek vakit geçirmek die Zeit (damit) verbringen (zu + inf), sich (D) die Zeit vertreiben mit;vakit kazanmak Zeit gewinnen;vakit öldürmek fig die Zeit totschlagen;vakit vakit von Zeit zu Zeit;vakti geldi fig seine (letzte) Stunde hat geschlagen;vakti olmamak keine Zeit haben;vaktinde rechtzeitig, pünktlich;vaktiyle rechtzeitig; seinerzeit, damals;ne vakit? wann?;konj -diği, -eceği vakit wann; wenn; als;geldiği vakit söylerim wenn er kommt, sage ich es -
19 aman
1) ( yardım istendiğinde)\aman Allahım! hilf mir Gott!\aman dilemek um Gnade bitten3) ( rica anlatır)\aman öyle söylemeyin! ach bitte, sagen Sie so (et) was nicht!4) ( usanç ve öfke anlatır)\aman bırak beni! lass mich doch in Ruhe!5) ( dikkat uyandırmak için) bloß, ja\aman, çocuğa iyi bak! pass bloß gut auf das Kind auf!\aman derim! bloß nicht!\aman, vaktinde gel! komm ja pünktlich!6) ( şaşma anlatır)\aman Allah(ım) ! oh, (mein) Gott!7) ( çok beğenmeyi anlatır)\aman ne güzel! ach, wie schön! -
20 hazır
1) bereit\hazır bulundurmak bereitstellen, zur Verfügung stellen\hazır bulunmak bereitstehen\hazır etmek bereitstellen, vorbereiten\hazır olmak bereit seinbir şeyi yapmaya \hazır olmak bereit sein, etw zu tun2) fertig\hazıra konmak ( fig) sich ins gemachte Bett legenvaktinde \hazır olacak mısın? wirst du rechtzeitig fertig?yemek \hazır das Essen ist fertig3) \hazırda verfügbar; ( el altında) griffbereit4) siz \hazır gelmişken... wo Sie gerade da sind...
- 1
- 2
См. также в других словарях:
vaktinde — zf. Önceden belirlenen, düşünülen vakitte Geceyi geçireceğimiz kaza merkezine vaktinde yetişmemiz şüpheye giriyor. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz — kişi yalnızca kendi kazancına güvenmeli, başkasının yardımını beklememelidir anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
her şeyin vakti var, horoz bile vaktinde öter — her şey zamanında yapılmalıdır anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
ogurlamak — vaktinde yapmak; çalmak, hırsızlık etmek I, 300 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
ogurlug ış — vaktinde ve yerinde yap ılan 146 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
bakıtmak — vaktinde yapılmayan iş veya gelmeyen bir kişiyi merak etmek … Beypazari ağzindan sözcükler
yetişmek — e 1) Ulaşmak, ermek, varmak, vasıl olmak Gâvur Ali kahvedeki cemaate hiçbir şey söylemeden küçük çobanla uzaklaştı, bir nefeste ağıla yetişti. Ö. Seyfettin 2) Vaktinde tamam olmak, bitmek, hazırlanmak, hazır olmak Bu giysi yarına yetişmeli. 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kazaya bırakmak — din b. 1) namazı vaktinde kılmayarak daha sonra kılmak için ertelemek Bu yaşa geldim, Allaha bin şükür, namazımı kazaya bırakmadım. H. R. Gürpınar 2) orucu vaktinde tutmayarak daha sonra tutmak için ertelemek … Çağatay Osmanlı Sözlük
kazaya kalmak — din b. 1) namaz, vaktinde kılınamamak Osman, kazaya kalan namazını daha ziyade geciktirmeden korkarak ayağa kalktı. R. H. Karay 2) oruç, vaktinde tutulamamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
Aşık Veysel Şatıroğlu — (October 25, 1894 – March 21, 1973), also known as just Aşık Veysel, was a Turkish minstrel and highly regarded poet of the Turkish folk literature. He was born in the Sivrialan village of the Şarkışla district, Sivas, on October 25, 1894 and… … Wikipedia
aciz — is., czi, Ar. ˁacz 1) Gücü bir işe yetmez olanın durumu, güçsüzlük Adamın aczine şaşmaktan kendimi alamıyorum. R. H. Karay 2) Beceriksizlik Aczini bilmek de bir meziyettir. Ö. Seyfettin 3) huk. Kişinin ve kuruluşun borcunu vaktinde ödeyememesi… … Çağatay Osmanlı Sözlük