Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

su+gibi+gitmek

  • 1 snake

    n. yılan, avrupa para birimleri arasındaki dalgalanma
    ————————
    v. kıvrıla kıvrıla gitmek, yılan gibi gitmek
    * * *
    1. yılan gibi git (v.) 2. yılan (n.)
    * * *
    [sneik] 1. noun
    (any of a group of legless reptiles with long bodies that move along on the ground with a twisting movement, many of which have a poisonous bite: He was bitten by a snake and nearly died.) yılan
    2. verb
    (to move like a snake: He snaked his way through the narrow tunnel.) yılankavi gitmek
    - snake-charmer

    English-Turkish dictionary > snake

  • 2 fly

    sinek,uçmak; uçakla gitmek, uçmak; uçurmak; çok hizli hareket etmek, jet gibi gitmek, uçmak; geçip gitmek, uçup gitmek; -den kaçmak, tüymek

    English to Turkish dictionary > fly

  • 3 weggehen

    weg|gehen
    irr vi sein
    1) ( Person) gitmek, ayrılmak;
    geh weg! git!
    2) ( fam) ( verschwinden) kaybolmak; ( Fleck) çıkmak
    3) ( fam) ( sich verkaufen) gitmek, satılmak;
    \weggehen wie warme Semmeln ( fam) peynir ekmek gibi gitmek [o satılmak]
    4) ( fam) ( ignorieren)
    über etw \weggehen bir şeyi es geçmek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > weggehen

  • 4 streak

    n. ışın, şimşek, düzensiz çizgi, damar (ağaç vb.), iz, meç (saç), belirti, kısa süre
    ————————
    v. çizgi çizgi boyamak, acele etmek, hızlı gitmek, çırılçıplak geçmek
    * * *
    1. yol yol boya (v.) 2. düzensiz çizgi (n.)
    * * *
    [stri:k] 1. noun
    1) (a long, irregular mark or stripe: There was a streak of blood on her cheek; a streak of lightning.) çizgi, şerit
    2) (a trace of some quality in a person's character etc: She has a streak of selfishness.) yan, yön, nitelik
    2. verb
    1) (to mark with streaks: Her dark hair was streaked with grey; The child's face was streaked with tears.) yol yol leke yapmak; çizgilerle kaplamak
    2) (to move very fast: The runner streaked round the racetrack.) şimşek gibi gitmek

    English-Turkish dictionary > streak

  • 5 zoom

    n. birden yükselme, fırlama
    ————————
    v. zoom yapmak, yoğunlaşmak, vınlamak, vın diye geçmek, rüzgâr gibi gitmek, fırlamak, birden yükselmek (uçak)
    * * *
    1. zum yap (v.) 2. zum yapma (n.)
    * * *
    [zu:m] 1. noun
    (a loud, low-pitched buzzing noise: the zoom of (an) aircraft.) 'vınnn' sesi
    2. verb
    (to move very quickly with this kind of noise: The motorbike zoomed past us.) 'vınnn' diye hızla gitmek
    - zoom in

    English-Turkish dictionary > zoom

  • 6 spank along

    hızlı gitmek, uçar gibi gitmek

    English-Turkish dictionary > spank along

  • 7 spank along

    hızlı gitmek, uçar gibi gitmek

    English-Turkish dictionary > spank along

  • 8 reibungslos

    pürüzsüz, sorunsuz;
    etw verläuft \reibungslos bir şey tıkırında gitmek, bir şey çorap söküğü gibi gitmek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > reibungslos

  • 9 belt

    kemer, kusak; kayis; bölge, yöre, kusak, kemerle baglamak, kusakla baglamak; kemerle dövmek; (elle) çok sert biçimde vurmak, çakmak, patlatmak; çok hizli gitmek, jet gibi gitmek, uçmak

    English to Turkish dictionary > belt

  • 10 reel

    makara, bobin; çikrik; (teyp) makara; sallanmak, sendelemek, sarhos gibi gitmek, yalpalamak; kafasi karismak, sasirmak; firil firil dönmek, döner gibi olmak; makaraya sarmak

    English to Turkish dictionary > reel

  • 11 skim

    v. kaymağını almak, yağını almak, köpüğünü almak, sıyırmak, sıyırıp geçmek, sektirmek, su üzerinde kaydırmak, göz gezdirmek, sekmek, kayar gibi gitmek
    * * *
    al
    * * *
    [skim]
    past tense, past participle - skimmed; verb
    1) (to remove (floating matter, eg cream) from the surface of (a liquid): Skim the fat off the gravy.) sıyırıp almak
    2) (to move lightly and quickly over (a surface): The skier skimmed across the snow.) üzerinden kaymak
    3) (to read (something) quickly, missing out parts: She skimmed (through) the book.) çabucak gözden geçirmek

    English-Turkish dictionary > skim

  • 12 flitzen

    flitzen v/i <sn> fam ok gibi gitmek

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > flitzen

  • 13 jagen

    jagen ['ja:gən]
    I vt
    1) avlamak;
    sich dat eine Kugel durch den Kopf \jagen ( fam) kafasına bir kurşun sıkmak
    2) (ver\jagen) kovalamak;
    jdn aus dem Haus \jagen birini evden kovmak;
    mit Fleisch kann man ihn \jagen ( fam) eti görünce kaçar
    II vi
    1) ( auf Jagd gehen) ava çıkmak, avlanmak
    2) sein ( rasen) deli gibi gitmek
    nach Geld/Ruhm \jagen paranın/şöhretin peşinden koşmak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > jagen

  • 14 Semmel

    Semmel <-n> ['zɛməl] f
    ( österr, südd, dial) küçük somun, küçük ekmek;
    weggehen wie warme \Semmeln ( fam) peynir ekmek gibi gitmek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Semmel

  • 15 go stag

    bir yere sap gibi gitmek

    English to Turkish dictionary > go stag

  • 16 лететь

    uçmak,
    gitmek,
    geçmek (üzerinden); düşmek,
    yuvarlanmak; çabuk geçmek,
    su gibi akmak
    * * *
    1) uçmak; gitmek; geçmek; sıçramak (об искрах, грязи и т. п.)

    над на́ми лете́ли журавли́ — başımızın üzerinden turnalar geçiyordu

    сего́дня мы лети́м в Ки́ев — bugün Kiev'e uçuyoruz

    мы лети́м самолётом — uçakla gidiyoruz

    2) разг. ( падать) düşmek; uçmak; yuvarlanmak

    лете́ть в про́пасть — uçuruma uçmak / yuvarlanmak

    3) ( мчаться) uçarak gitmek

    лете́ть стрело́й / пу́лей — kurşun gibi / hızıyla gitmek

    лете́ть как на кры́льях — kuş kanadıyla gitmek

    4) ( о времени) çabuk geçmek; su gibi akmak; kovalamak

    как лети́т вре́мя! — vakit ne çabuk geçiyor!

    лете́ли неде́ли, ме́сяцы — haftalar, aylar birbirini kovalıyordu

    Русско-турецкий словарь > лететь

  • 17 like

    adj. benzer, gibi, aynı; olası
    ————————
    adv. benzer, gibi
    ————————
    conj. sanki, güya
    ————————
    n. eş, benzer, aynı, beğeni, zevk
    ————————
    prep. benzer, gibi, aynı; olası; falan
    ————————
    suff. gibi, benzer, imsi
    ————————
    v. hoşuna gitmek, hoşlanmak, sevmek, beğenmek, istemek
    * * *
    1. iste (v.) 2. benzer (adj.)
    * * *
    I 1. adjective
    (the same or similar: They're as like as two peas.) benzer, aynı, eş
    2. preposition
    (the same as or similar to; in the same or a similar way as: He climbs like a cat; She is like her mother.) benzer, gibi
    3. noun
    (someone or something which is the same or as good etc as another: You won't see his like / their like again.) benzeri, eşi
    4. conjunction
    ((especially American) in the same or a similar way as: No-one does it like he does.) gibi, aynı şekilde
    - likelihood
    - liken
    - likeness
    - likewise
    - like-minded
    - a likely story!
    - as likely as not
    - be like someone
    - feel like
    - he is likely to
    - look like
    - not likely!
    II verb
    1) (to be pleased with; to find pleasant or agreeable: I like him very much; I like the way you've decorated this room.) sevmek, beğenmek
    2) (to enjoy: I like gardening.) hoşlanmak, zevk almak
    - likable
    - liking
    - should/would like
    - take a liking to

    English-Turkish dictionary > like

  • 18 вести

    getirmek,
    götürmek; sürmek (araba),
    yönetmek (araba/uçak); gezdirmek; döşemek; gitmek (yol),
    çıkmak (yol); yol açmak,
    neden olmak; önde olmak; yönetmek; yürütmek,
    sürdürmek
    * * *
    1) getirmek; götürmek

    вести́ дете́й на прогулку — çocukları gezmeye götürmek

    он ведёт сюда́ пять челове́к — ardına beş kişi takmış geliyor

    куда́ ты нас ведёшь? — bizi nereye götürüyorsun?

    вести́ ма́ссы за собо́й — yığınları peşinden sürüklemek

    вести́ к побе́де — zafere götürmek

    вести́ от побе́ды к побе́де — zaferden zafere koşturmak

    2) sürmek; yönetmek

    вести́ маши́ну — arabayı sürmek / yönetmek

    вести́ самолёт — uçağı yönetmek

    вести́ утюго́м по тка́ни — ütüyü kumaşın üstünde gezdirmek

    вести́ желе́зную дорогу — demiryolu döşemek

    5) gitmek; açılmak

    доро́га ведёт в лес — yol ormana gider / ulaştırır

    у́лица ведёт к мо́рю — sokak denize çıkar

    следы́ вели́ в лес — izin yönü ormanın içine gidiyordu

    следы́ вели́ в... — перен. izler...a uzanıyordu

    6) перен. yol açmak, neden olmak; vardırmak

    вести́ к во́йнам — savaşlara yol açmak

    вести́ к непра́вильным вы́водам — sakat sonuçlara götürmek / neden olmak

    7) önde olmak; önde götürmek

    вести́ го́нку — спорт. yarışı önde götürmek

    "Дина́мо" ведёт со счётом 2-0 — Dinamo 2-0 öndedir

    8) перен. yönetmek

    вести́ семина́р — semineri yönetmek

    вести́ уро́ки хи́мии — kimya dersleri vermek

    продолжа́ть вести́ уро́к — dersini sürdürmek

    вести́ собра́ние — toplantıya başkanlık etmek

    вести́ програ́мму (на телевидении)programı sunmak

    вести́ переда́чи на (радио)yayın yapmak

    9) yürütmek; sürdürmek; yapmak

    вести́ борьбу́ — savaşım / mücadele yürütmek / yapmak

    вести́ войну́ — savaşı sürdürmek

    вести́ перегово́ры — görüşmeler yapmak

    вести́ перепи́ску — yazışmak

    вести́ ого́нь — ateş etmek

    вести́ приготовле́ния к чему-л.bir şeye hazırlıklar yapmak

    вести́ повседне́вную рабо́ту с ма́ссами — yığınlar arasında günlük çalışma yapmak / yürütmek

    10) (протокол, дневник и т. п.) tutmak
    ••

    вести́ мяч спорт.top sürmek

    вести́ жизнь, вести́ о́браз жи́зни — bir hayat sürmek

    я к э́тому и веду́ (речь) — sözü oraya götürüyorum zaten

    вести́ себя́ как... —... gibi davranmak

    он вёл себя́ как шко́льник — okul öğrencisi gibi davrandı

    Русско-турецкий словарь > вести

  • 19 хотеть

    istemek,
    dilemek; canı çekmek; içinden gelmek
    * * *
    несов.; сов. - захоте́ть
    istemek; dilemek;...acağı /...ası gelmek; canı çekmek, canı / keyfi istemek içinden gelmek

    хоте́ть учи́ться — okumak / öğrenim görmek istemek

    хоте́ть хоро́шей жи́зни — iyi yaşamak istemek

    хоте́ть ми́ра — barış istemek

    хо́чешь ча́ю? - Спаси́бо, не хочу́ — çay içer misin? - Teşekkür ederim, istemiyorum

    хочу́ ча́ю — canım çay çekiyor

    хочу́ есть — karnım aç

    я захоте́л есть — karnım acıktı, acıktım

    хочу́ пить — susadım

    в э́то вре́мя ребёнок хо́чет спать — bu saatte çocuğun uykusu gelir

    поступа́й как хо́чешь — dilediğin gibi / canının istediği gibi davran

    вы хоте́ли что-то сказа́ть? — bir şey mi diyecektiniz / söyleyecektiniz?

    я э́то и хоте́л спроси́ть — ben de onu soracaktım

    он хо́чет домо́й — evine gitmek istiyor

    что вы от меня́ хоти́те? — ne istiyorsunuz benden?

    что вы э́тим хоти́те сказа́ть? — bunu demekle neyi kastediyorsunuz?

    ра́зве тут захо́чешь писа́ть? — öyle olunca yazmak gelir mi insanın içinden?

    я хоте́л бы́ло возрази́ть, но... — itiraz edecek oldum, ama...

    то́лько я хоте́л бы́ло вы́йти, как... — tam çıkacaktım ki,...

    ••

    его, е́сли хоти́те, мо́жно назва́ть геро́ем — isterseniz ona kahraman diyebiliriz

    как хоти́те — ( как вам угодно) nasıl isterseniz; ( несмотря ни на что) siz ne derseniz deyin

    ищи́ ско́лько хо́чешь, всё равно́ не найдёшь — aradığın kadar ara, bulamazsın gene

    поезжа́й куда́ хо́чешь — nereye gitmek istersen oraya git

    проси́ (у меня́), что хо́чешь — dile benden ne dilersen

    хо́чешь не хо́чешь — ister istemez, çaresiz

    Русско-турецкий словарь > хотеть

  • 20 go smb.'s way

    v. aynı yöne gitmek, bildiğini okumak, istediği gibi olmak, kendi yoluna gitmek, tam istediği gibi gelişmek

    English-Turkish dictionary > go smb.'s way

См. также в других словарях:

  • kağnı gibi gitmek — çok yavaş gitmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • çorap söküğü gibi gitmek (veya gelmek) — başlayan bir iş veya birbirine bağlı birçok iş arka arkaya ve kolayca sürüp gitmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • su gibi gitmek — (bir şey) bol bol harcanmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • badi badi yürümek (veya gitmek veya koşmak) — ördek gibi iki yana sallanarak yürümek (gitmek, koşmak) Hani biz bir çayırda arabayla geçerken bir boğa çıkageldi, köylü korkudan nasıl badi badi koşmaya başlamıştı? A. Ş. Hisar …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • sel gibi akmak — 1) sıvılar için bol ve gür akmak Durmaz akar gözüm yaşı sel gibi. Âşık Veysel 2) zaman çabuk ve hızla geçmek 3) insanlar kalabalık bir yığın hâlinde gitmek, yürümek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ok gibi (yerinden) fırlamak — çok hızlı gitmek Affedersiniz, beni burada görürse kızar, diye ok gibi fırladı. B. Felek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kuş gibi uçup gitmek (veya uçmak) — 1) çok kısa süren bir hastalıkla ölmek 2) çok kısa sürmek, geçmek Baktım seneler kuş gibi uçuyor / Baktım sonum bir avuç toprak. B. Necatigil …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • sürüp gitmek — eskiden olduğu gibi, eskiden nasılsa gene öyle olmak, öyle devam etmek Fakat bereket ki bu nevi duygular ancak masal ve romanlarda sürüp gider. R. N. Güntekin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • tesbihe dizer gibi dizmek — sp. futbolda, rakip takımın oyuncuları arasından birer birer geçip gitmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yuvarlanıp gitmek — 1) eldeki imkânlarla geçinmek Biz işte aile gibi bir şeyiz burada, büyük hanımı da kendimize uydurduk, yuvarlanıp gidiyoruz. R. N. Güntekin 2) birdenbire ölmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • tersine gitmek — 1) (bir iş veya durum) istenildiği gibi gerçekleşmemek, iyi sonuç vermemek 2) (bir iş veya durum) bir işten veya bir durumdan hoşlanmamak Kızların keman çalması benim o zamanlar bir tersime giderdi. H. Taner …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»