-
21 go smb.'s way
v. aynı yöne gitmek, bildiğini okumak, istediği gibi olmak, kendi yoluna gitmek, tam istediği gibi gelişmek -
22 skitter
v. su sıçratarak gitmek, suda sıçrayarak gitmek, sekerek gitmek, sıçramak, ok gibi fırlamak -
23 skitter
v. su sıçratarak gitmek, suda sıçrayarak gitmek, sekerek gitmek, sıçramak, ok gibi fırlamak -
24 что
I мест. - чего́, чему́, чем, о чём1) вопр. neчто с тобо́й? — neyin / nen var?
что у вас с рука́ми? — ellerinizin hali ne?
что с ним происхо́дит? — ne oluyor ona?
в чём де́ло? — ne var? ne oldu?
что тут смешно́го? — bunda gülünecek ne var?
в чём причи́на неуда́чи? — başarısızlığın nedeni nedir?
что тебе́ (в нём / в ней) понра́вилось? — nesini beğendin?
в чём его́ обвини́ли? — ne yapmakla suçlandı?
за что его́ уво́лили? — neden dolayı azledildi?
2) относ. şuсде́лайте вот что:... — şunu yapın:...
вот что я тебе́ скажу́:... — sana diyeceğim şu:...
что ни де́лай, на него́ не угоди́шь — her ne yapsan ona yaranamazsın
что ни говори́,... — sen ne dersen de,...
3) → сказ. nasılчто больно́й? — hasta nasıl?
что пого́да? - По́ртится — hava nasıl? - Bozuyor
4) вопр., → нареч. ( почему) ne, neye, niye, niçinчто / чего́ ты торо́пишься? — ne acele ediyorsun?
чего́ ты ждёшь / ме́длишь? — ne duruyorsun?
а чего́ его́ ждать? — ne var onu bekleyecek?
и чего́ я его́ не послу́шал? — ne dedim de onu dinlemedim?
что ж ты тогда́ не сообщи́л? — öyle de niye haber vermedin?
что он так кричи́т? — neden böyle bağırıyor?
чего́ ты ле́зешь / вме́шиваешься? — sen ne karışıyorsun?
спроси́, чего́ она́ пла́чет? — neye ağlıyor, bir sor
5) вопр., относ., разг. ( сколько) ne, kaçво что э́то обойдётся? — kaça çıkar (bu)?
что возьмёшь за па́ру? — çiftine ne istiyorsun?
что сто́ят все его́ обеща́ния?! — vaitlerinin tümü kaç para eder ki?!
что бы́ло сил — olanca / var gücü ile
что то́лку / про́ку? — neye yarar?
6) относ. ( который)...dakiдом, что стои́т на углу́ — köşe başındaki ev / apartman
7) неопр., разг. ( что-нибудь) bir şeyчуть что - сра́зу сообщи́ — bir şey olursa derhal haber ver
е́сли что зна́ешь - говори́ — bir bildiğin varsa söyle
8) ( очень многое) nelerчего́ там то́лько нет! — orada neler yok neler! orada yok yok!
чего́ он то́лько не наговори́л! — söylemedik lakırdı bırakmadı
чего́ они́ то́лько не де́лали ра́ди э́того! — bunun için neler yapmazlardı ki!
что наро́ду-то на пло́щади! — meydan mahşer gibi! meydan kalabalık mı kalabalık!
9) относ. neрасска́зывай то, что ви́дел — ne gördüysen onu anlat
всё то, что сде́лано... — yapılanların tümü...
всё то, что им напи́сано... — onun yazdıklarının tümü...
пе́рвое, что прихо́дит на ум,... — ilk akla gelen,...
пе́рвое, что броса́ется в глаза́,... — ilk göze çarpan şey...
он сде́лал всё, что мог — yapabileceğini yaptı, elinden ne geldiyse yaptı
здесь есть всё, что ну́жно — ne lazımsa burada hepsi var
он трудолюби́в, чего́ нельзя́ сказа́ть о его́ бра́те — kendisi çalışkandır, kardeşi için ise aynı şey söylenemez
бери́ что хо́чешь — istediğini al, ne istiyorsan onu al
с ним произошло́ то, чего́ он бо́льше всего́ опаса́лся — en çok korktuğu başına geldi
э́то все, что я могу́ сказа́ть — söyleyeceklerim bundan ibaret
и что са́мое ва́жное,... — en önemlisi de,...
и что ещё ху́же,... — daha da kötüsü,...
10) вопр. ( при переспросе) efendim?что ты?, что вы? — efendim?
••э́то ты писа́л? - Да, а что? — sen mi yazdın bunları? - Evet, ne olmuş?
а что, ра́зве непра́вильно? — ne olmuş, yanlış mı?
на что тебе́ э́ти де́ньги? — ne yapacaksın bu parayı?
а адвока́т-то на что? — avukat ne güne duruyor?
уж на что он терпели́в, и то не вы́держал — her ne kadar sabırlıysa da dayanamadı
остава́ться здесь не́ к чему — burada kalmakta bir mana yok, burada kalmaya gerek yok
ни за что не прощу́! — asla affetmeyeceğim!
ни за что на све́те — dünyada
поги́бнуть ни за́ что ни про́ что — güme gitmek
э́то совсе́м ни к чему́ — buna hiç gerek yok
верну́ться ни с чем — eli boş dönmek
при чём тут маши́на? — arabanın bununla ne ilgisi var?
что поде́лаешь / де́лать,... — ne yaparsın,...
что э́то за стано́к? — bu ne tezgahı?
что э́то за стано́к? — bu ne biçim tezgah (böyle)?
ну что ты за челове́к?! — sen ne adamsın be!
ты до́ктор, что ли? — sen doktor musun, nesin?
да что ты?! что ты говори́шь?! — yok canım? deme!
пойти́ (мне) в кино́, что ли? — sinemaya mı gitsem (ne etsem?)
II союзс чего́ бы э́то? — sebebi ne ola ki?
1) kiя хочу́ сказа́ть, что... — şunu söylemek isterim ki,...
изве́стие о том, что он прие́хал — (onun) geldiği haberi
ду́маю, что он вернётся — döner sanırım
я так уста́л, что... — o kadar yoruldum ki,...
река́ така́я широ́кая, что... — nehir o kadar geniştir ki,...
тот факт / то обстоя́тельство, что рабо́та завершена... — işin tamamlanmış olması...
2) kiчто ни день, то дождь — gün geçmez ki yağmur yağmasın
что ни уви́дит, про́сит — her ne görse ister
у него́ что ни удар, то ве́рный гол — bir şut çekti mi sağlam gol
3) уст. ( словно) gibiлёгкий, что пёрышко — tüy gibi hafif
4) (ли... ли) ha... ha...;... olsun,... olsunчто так, что э́так- всё равно́ — ha öyle ha böyle, ikisi de bir
что до́ма, что на рабо́те... — evde olsun, işte olsun...
-
25 бывать
olmak: bulunmak,olmak; gitmek,uğramak; gelmek* * *1) (происходить, случаться) olmakбыва́ет и ху́же — beteri de olur
быва́ет (и так), что... —...dığı (da) oluyor / olur
все э́то быва́ло и ра́ньше — bütün bunlar önceleri de oluyordu
с кем не быва́ло! — kimin başından geçmemiş ki!
э́та боле́знь быва́ет и у дете́й — bu hastalık çocuklarda da olur / görülür
ле́гче / про́ще не быва́ет — daha kolayı can sağlığı
2) (находиться, быть) olmak, bulunmakпо утра́м я быва́ю до́ма — sabahları (hep) evdeyim
днём нас до́ма не быва́ет — gündüzleri evde yokuz
в го́роде он быва́ет ре́дко — şehre seyrek iner
••боле́зни как не быва́ло — hastalıktan eser kalmadı
смотрю́: сосе́да - как не быва́ло — bir de baktım ki yanımdaki sır olup gitmiş
как ни в чём не быва́ло — hiç bir şey olmamış gibi; bozuntuya vermeden, istifini bozmadan ( не смутившись)
-
26 гора
dağ* * *ж1) dağсне́жные го́ры — karlı dağlar
жи́тели гор — dağlılar
уйти́ в го́ры — dağa çıkmak
2) yığın(це́лая) гора́ пи́сем — bir yığın / yığınla mektup
го́ры арбу́зов — yığın yığın karpuz
••горо́й (положить, насыпать) — doruklama, tepeleme
в го́ру — yokuş yukarı
по́д гору — yokuş aşağı
идти́ / кати́ться по́д гору — baş aşağı gitmek, yokuş aşağı yuvarlanıp gitmek
горо́й стоя́ть за что-л. — bir şeyin hararetli savunucusu olmak, canla başla bir şeyden yana olmak
сули́ть золоты́е го́ры — dünyaları vaadetmek
у меня́ то́чно / бу́дто гора́ с плеч свали́лась — sırtımdan dağlar devrilmiş gibi oldum
гора́ родила́ мышь — погов. dağ (doğura doğura) bir fare doğurdu
гора́ с горо́й не схо́дятся, а челове́к с челове́ком сойдётся — посл. dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur
-
27 рассеиваться
несов.; сов. - рассе́ятьсятума́н рассе́ялся — sis dağıldı / kalktı
ста́рые друзья́ рассе́ялись по всей стране́ — eski dostlar ülkenin dört bir yanına dağılmıştı
рассе́яться как дым — duman gibi dağılıp gitmek
проти́вник рассе́ялся — düşman dağıldı
2) перен. ( проходить) geçmekтрево́га ее не рассе́ялась — endişesi geçmedi
3) (отвлекаться от чего-л. неприятного) oyalanıp dinlenmek -
28 halten
halten <hält, hielt, gehalten, h>halten für -i … saymak; irrtümlich -i … sanmak;sich halten für kendini … sanmak;nach Süden halten güney yönünü tut(tur)mak;mehr nach links halten biraz daha sola doğru gitmek;viel (wenig) halten von -e çok (az) önem vermek;er war nicht zu halten o tutulacak gibi değildi2. v/r: sich halten sürmek, devam etmek; Essen bozulmamak; Richtung, Zustand korumak, muhafaza etmek;sich halten an (A) -e bel bağlamakhalten zu jemandem b-ni tutmak -
29 mögen
mögen <mag, mochte, gemocht> ['mø:gən]1. I vt1) ( Gefallen finden) sevmek, hoşlanmak (-den);ich mag ihn nicht onu sevmiyorum, ondan hoşlanmıyorum;lieber \mögen daha çok sevmek, tercih etmekich mag nicht weggehen gitmek istemiyorum;was möchten Sie? ne arzu edersiniz?II vi (irgendwohin \mögen)ich möchte gern nach Hause eve gitmek istiyorum2. <mag, mochte, mögen> modal vb1) ( wollen) istemek;ich möchte lieber hierbleiben gitmektense burada kalmayı tercih ederim2) ( sollen)Sie möchten zu Hause anrufen eve telefon edecekmişsiniz;was mag das wohl heißen? acaba bu ne demek oluyor?;man möchte meinen, dass... sanki...3) ( können) olabilmek;es mag wohl sein, dass er es tun will, aber... onu yapmak isteyebilir ama...4) ( möglich sein) olabilmek;mag sein olabilir;es \mögen etwa fünf Stunden vergangen sein aşağı yukarı beş saat geçmiş olabilir;wie dem auch sein mag her neyse [o ne ise], ne olursa olsun, her nasılsa;wie er auch heißen mag adı ne olursa olsun;so schön sie auch sein mag ne kadar güzel olursa olsunja, ich möchte sagen, alles ist wie früher evet, diyebilirim ki, her şey eskisi gibi -
30 rudern
rudern ['ru:dɐn]vi1) ( Ruder bewegen) kürek çekmek;beim Gehen mit den Armen \rudern ( fam) yürürken kürek çeker gibi elini kolunu sallamak -
31 حبر
IحَبَّرَbezemekAnlamı: süslemek, donatmakIIحَبَر1. kıvançAnlamı: sevinç2. neşeAnlamı: üzüntüsü olmamaktan doğan, dışa vuran sevinç3. mürüvvet4. ferahAnlamı: sıkıntısız, sevinçli olma durumu5. hazAnlamı: hoşa giden duygulanma, hoşlanma6. keyifAnlamı: canlılık, tasasızlık, hoş vakit geçirme7. mutlulukAnlamı: ongunluk, saadet8. memnuniyetAnlamı: sevinç, sevinme, kıvanç9. memnunlukAnlamı: sevinç, sevinme, kıvanç10. ferahlıkAnlamı: ferah olma durumu11. sevinç12. zevkAnlamı: hoşa giden ve çekici bir şeyin elde edilmesinden, düşünülmesinden doğan hoş duyguحَبَرَ1. ferahlanmakAnlamı: sıkıntısız, tassası dağılmak2. hazzetmekAnlamı: hoşlanmak, hoşuna gitmek3. ferahlamakAnlamı: sıkıntısız, tassası dağılmak4. hoşlanmakAnlamı: hoşuna gitmek5. kıvanmakAnlamı: iftihar etmek, memnun olmak6. hoşlaşmak7. açılmakAnlamı: biraz iyiyleşmek ve ferahlamak8. bezemekAnlamı: süslemek, donatmak9. coşmakIVحَبْر1. malumatlıAnlamı: bilgili2. arifAnlamı: çok anlayışlı ve sezgili kişi3. âlimAnlamı: bilginVحِبْر1. âlimAnlamı: bilgin2. malumatlıAnlamı: bilgili3. arifAnlamı: çok anlayışlı ve sezgili kişi4. mürekkep -
32 полететь
сов.1) см. лететь2) uçmak; gitmekполете́ть на Луну́ — Aya uçmak
он полети́т самолётом — uçakla gidecek
4) ( помчаться) çok hızlı gitmeye başlamakон стрело́й полете́л на вокза́л — yaydan çıkmış ok gibi gara koştu
5) ( о времени) birbirini kovalamak; su gibi akmak6) (о письмах, донесениях, пулях и т. п.) yağmakв него́ полетели ка́мни — üstüne taş(lar) yağdı
7) (об искрах, грязи и т. п.) sıçramak8) ( быстро распространиться) yayılıvermek9) перен., разг. (лишиться должности и т. п.) yuvarlanmakполетел ещё оди́н дикта́тор — bir diktatör daha yuvarlandı
10) перен., разг. (сломаться, нарушиться) kırılmak, bozulmakполете́ли все мои́ пла́ны — tüm planlarım altüst oldu
-
33 следовать
несов.; сов. - после́довать1) в соч. izlemekсле́довать по пята́м за кем-л. — birini adım adım izlemek; birinin izine basmak
сле́дуй за мной! — peşime düş!
2) izlemek; kovalamakза э́тим пожа́ром после́довали други́е — bu yangını başka yangınlar izledi
собы́тия сле́довали одно́ за други́м — olaylar birbirini kovalıyordu
с его́ стороны́ никако́й реа́кции не после́довало — ondan hiç bir tepki gelmedi
3) uymak; izlemekсле́довать тради́циям — geleneklere uymak
е́сли сле́довать э́той ло́гике... —... bu mantık izlense...
он не после́довал моему́ сове́ту — verdiğim öğüdü tutmadı
он в любо́м де́ле сле́довал отцу́ — her işte babasından örnek alırdı
после́довать призы́ву — çağrıya uymak
4) тк. несов. gitmek; yürümek; geçmekпо́езд сле́дует через Ки́ев — tren Kiev'den geçer
куда́ сле́дует э́тот эшело́н? — bu (askeri) katar nereye gidiyor?
5) тк. несов. çıkmakотсю́да сле́дует вы́вод, что... — bundan şu sonuç çıkar ki...
6) тк. несов.с вас сле́дует пять рубле́й — beş ruble ödeyeceksiniz
ско́лько с меня́ сле́дует? — borcum ne (kadar)?
он получи́л, что ему́ сле́довало — alacağını almıştır
7) тк. несов., безл. gerekir,...malıне сле́дует забыва́ть, что... — şunu unutmamak gerekir ki..., şunu unutmamalı ki...
фа́кты, на кото́рые сле́дует обрати́ть внима́ние — dikkat edilmesi gereken olaylar
как и сле́довало ожида́ть — beklenildiği gibi
••как сле́дует — gereği gibi, adamakıllı; doğru dürüst
ему́ как сле́дует всы́пали — ona bir temiz dayak attılar
отчита́й его́ как сле́дует — onu bir güzel haşla
-
34 смерть
жölüm; ecelсмерть (его́) пришла́ — ecelli geldi
незадо́лго до сме́рти он... — öleceğine yakın...
он не хо́чет твое́й сме́рти — senin ölmeni istemez
идти́ на смерть — ölüme gitmek
умереть голо́дной сме́ртью — açlıktan ölmek
до са́мой сме́рти не забу́ду — ömrüm oldukça unutmam
он до самой сме́рти был кузнецо́м — ölünceye kadar demircilik etmişti
••я до́ смерти уста́л — ölürcesine yorgunum
мы до́ смерти уста́ли в доро́ге — yol bizi öldürdü
мне до́ смерти хо́чется пить — ölesiye susadım, susuzluktan ölüyorum
до́ смерти ненави́деть что-л. — bir şeyden ölesiye nefret etmek
его́ изби́ли чуть не до́ смерти — onu döve döve az kalsın öldüreceklerdi
поги́бнуть сме́ртью геро́я — kahramanlar gibi ölmek
она была́ бледна́ как смерть — yüzü ölü yüzü gibi sararmıştı
смотре́ть / гляде́ть сме́рти в глаза́ — ölümle yüz yüze gelmek
смерть изме́ннику / преда́телю! — haine ölüm!
от сме́рти нет зе́лья — погов. ecele çare yoktur
-
35 хотеться
несов.; сов. - захоте́ться; безл., см. хотетьмне хо́чется есть — karnım aç
мне захоте́лось есть — açlık duydum
мне хоте́лось есть — karnım acıkmıştı
мне захоте́лось покури́ть — bir sigara içesim geldi
хоте́лось встать и уйти́ — insanın / adamın kalkıp gideceği geliyordu
нам хоте́лось послу́шать хоро́шую пе́сню — canımız iyi bir şarkı çekiyordu
мне не хо́чется сего́дня говори́ть об э́том — bundan sözetmeği içim çekmiyor bugün
ему́ хо́чется домо́й — evine gitmek istiyor
живи́ (так), как тебе́ хо́чется — dilediğin gibi yaşa
он не суме́л написа́ть так, как ему́ хоте́лось — dilediği gibi yazamadı
мне не удало́сь найти́ пальто́ тако́го цве́та, как хоте́лось — istediğim renkte bir palto bulamadım
мне хоте́лось кри́кнуть "Сто́йте! " — "Durun!" diye bağırmak geliyordu içimden
дай тебе́ бог, чего́ (тебе́) хо́чется — Allah ne muradın varsa versin
чего́ же тебе́ (тогда́) хо́чется? — nedir istediğin öyleyse?
чего́ вам хо́чется бо́льше всего́? — en fazla istediğiniz nedir / nelerdir?
тебе́ хо́чется, что́бы он пришёл? — gelmesini istiyor musun? ister misin gelsin?
мне хоте́лось бы / хо́чется подчеркну́ть сле́дующее — şunu vurgulamak isterim
хо́чется ве́рить, что... — insanın... inanacağı geliyor
хоте́лось бы / хо́чется, что́бы... — gönül ister ki,...
-
36 swirl
n. girdap, anafor, karışıklık, saç tepesi————————v. girdap gibi dönmek, fırıl fırıl dönmek, döne döne gitmek, fırıl fırıl döndürmek* * *1. girdap gibi dön (v.) 2. girdap (n.)* * *[swə:l] 1. verb(to (cause to) move quickly, with a whirling or circling motion: The leaves were swirled along the ground by the wind.) fırıl fırıl dön(dür)mek2. noun(a whirling or circling motion or shape: The dancers came on stage in a swirl of colour.) fırıl fırıl dön(dür)me -
37 Kopf
1) ( Körperteil, Nagel\Kopf, Nadel\Kopf) kafa, baş;zehn Euro pro \Kopf adam başına on euro;\Kopf an \Kopf kafa kafaya, başa baş;aus dem \Kopf kafadan;\Kopf hoch! üzme tatlı canını!;etw auf den \Kopf stellen bir şeyi altüst etmek;sie stellten das ganze Haus auf den \Kopf bütün evi altüst ettiler;\Kopf und Kragen riskieren kellesini koltuğuna almak, başını ortaya koymak;das will mir nicht in den \Kopf bunu aklım almıyor;das kann ich im \Kopf rechnen bunu kafamdan hesaplayabilirim;mit rotem \Kopf dastehen kıpkırmızı kesilmek;von \Kopf bis Fuß baştan aşağı;sie ist ein kluger \Kopf o akıllı birisidir;sie hat ihren eigenen \Kopf o kendi bildiğini okur;er ist nicht auf den \Kopf gefallen kafası boş değil;den \Kopf in den Sand stecken deve kuşu gibi başını kuma sokmak [o gömmek];mit dem \Kopf durch die Wand wollen kafasının dikine gitmek;es kann nicht immer nur nach deinem \Kopf gehen her şey senin istediğin gibi olamaz;einen kühlen \Kopf bewahren serin kanlı olmak;nicht ganz richtig im \Kopf sein ( fam) kafadan kontak olmak, aklından zoru olmak;das geht mir durch den \Kopf bu, aklımdan geçiyor;mir brummt der \Kopf ( fam) başım çok ağrıyor;mir raucht der \Kopf ( fam) kafam dumanlandı;der Erfolg ist ihm zu \Kopf(e) gestiegen başarı onun başına vurdu;ich war wie vor den \Kopf gestoßen beynimden vurulmuşa döndüm;jdm den \Kopf verdrehen ( fam) birinin beynine girmek, birini baştan çıkarmak;das kann dich den \Kopf kosten (a. fig) bu, senin başını yakabilir;er hat sein ganzes Geld auf den \Kopf gehauen ( fam) bütün parasını har vurup harman savurdu;was man nicht im \Kopf hat, das hat man in den Beinen ( fig) o ( fam) akılsız başın cezasını ayak çeker, akılsız iti [o köpeği] yol kocatır2) (Brief\Kopf) başlık; ( bei Münze) tu(ğ) ra;\Kopf oder Zahl? tura mı yazı mı? -
38 Strom
Strom <-(e) s, Ströme> [ʃtro:m] min Strömen gießen/regnen bardaktan boşanırcasına yağmak/yağmur yağmak;der Wein floss in Strömen şarap su gibi aktı [o akardı], su gibi şarap içildi;gegen den \Strom schwimmen ( fig) akıntıya kürek çekmek;mit dem \Strom schwimmen ( fig) suyuna gitmek2) elek akım, cereyan, elektrik;der \Strom ist ausgefallen elektrik [o cereyan] kesildi3) (Menschen\Strom) akın -
39 درج
IدَرَجmerdivenIIدَرَجَ1. gitmekAnlamı: yürümek, yol almak2. gezmekAnlamı: hava almak, hoş vakit geçirmek için seyran etmek3. sarmakAnlamı: çevresini çevirmek4. dolamakAnlamı: iplik, şerit, tel gibi nesneleri bir şey üzerine döndürerek sarmak5. dürmekدَرْجtopAnlamı: belli miktardaki kumaş bağıIVدُرْجçekmeceVدَرَّجَ1. sarmakAnlamı: çevresini çevirmek2. dürmek3. dolamakAnlamı: iplik, şerit, tel gibi nesneleri bir şey üzerine döndürerek sarmak -
40 гибель
yıkılış,yıkım,batma; ölüm,can verme* * *ж1) yıkılış; yıkım; batma тж. перен.; ölüm; can verme; kırılma (от болезней, голода и т. п.)ги́бель су́дна — geminin batması
ги́бель наде́жд — umutların kırılması
траги́ческая ги́бель (кого-л.) — feci ölüm
ги́бель скота́ от эпиде́мии — hayvanların salgından kırılması
узна́ть о чьей-л. ги́бели — birinin öldüğünü / can verdiğini öğrenmek, ölüm haberini almak
идти́ навстре́чу свое́й ги́бели — (kendi) yıkımına doğru gitmek
спасти́ цивилиза́цию от ги́бели — uygarlığı batıp gitmekten kurtarmak
2) → сказ., прост. kıyamet kadarу меня́ ги́бель вся́ких дел — kıyamet kadar işim var
там ги́бель наро́ду — orası mahşer gibi
См. также в других словарях:
kağnı gibi gitmek — çok yavaş gitmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
çorap söküğü gibi gitmek (veya gelmek) — başlayan bir iş veya birbirine bağlı birçok iş arka arkaya ve kolayca sürüp gitmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
su gibi gitmek — (bir şey) bol bol harcanmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
badi badi yürümek (veya gitmek veya koşmak) — ördek gibi iki yana sallanarak yürümek (gitmek, koşmak) Hani biz bir çayırda arabayla geçerken bir boğa çıkageldi, köylü korkudan nasıl badi badi koşmaya başlamıştı? A. Ş. Hisar … Çağatay Osmanlı Sözlük
sel gibi akmak — 1) sıvılar için bol ve gür akmak Durmaz akar gözüm yaşı sel gibi. Âşık Veysel 2) zaman çabuk ve hızla geçmek 3) insanlar kalabalık bir yığın hâlinde gitmek, yürümek … Çağatay Osmanlı Sözlük
ok gibi (yerinden) fırlamak — çok hızlı gitmek Affedersiniz, beni burada görürse kızar, diye ok gibi fırladı. B. Felek … Çağatay Osmanlı Sözlük
kuş gibi uçup gitmek (veya uçmak) — 1) çok kısa süren bir hastalıkla ölmek 2) çok kısa sürmek, geçmek Baktım seneler kuş gibi uçuyor / Baktım sonum bir avuç toprak. B. Necatigil … Çağatay Osmanlı Sözlük
sürüp gitmek — eskiden olduğu gibi, eskiden nasılsa gene öyle olmak, öyle devam etmek Fakat bereket ki bu nevi duygular ancak masal ve romanlarda sürüp gider. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
tesbihe dizer gibi dizmek — sp. futbolda, rakip takımın oyuncuları arasından birer birer geçip gitmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
yuvarlanıp gitmek — 1) eldeki imkânlarla geçinmek Biz işte aile gibi bir şeyiz burada, büyük hanımı da kendimize uydurduk, yuvarlanıp gidiyoruz. R. N. Güntekin 2) birdenbire ölmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
tersine gitmek — 1) (bir iş veya durum) istenildiği gibi gerçekleşmemek, iyi sonuç vermemek 2) (bir iş veya durum) bir işten veya bir durumdan hoşlanmamak Kızların keman çalması benim o zamanlar bir tersime giderdi. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük