-
1 kapalı
kapalı verschlossen; geschlossen (Sitzung, Stromkreis, Silbe, Kleid); fig vage; Frau mit Kopfbedeckung; Wetter trübe, bedeckt;kapalı bir hayat yaşamak ein zurückgezogenes Leben führen, sehr abgeschlossen leben;kapalı devre televizyon Kabelfernsehen n;-i kapalı geçmek (mit Stillschweigen usw) übergehen A;kapalı kalmak eingeschlossen sein;kapalı kutu Person verschlossen, zugeknöpft; (ein) Rätsel n; Heimlichtuer m, -in f;kapalı yüzme havuzu Hallenschwimmbad n;üstü kapalı Hallen- -
2 kapalı
-
3 kapalı kutu
\kapalı kutu olmak ein Buch mit sieben Siegeln seinbütün şiirleri benim için birer \kapalı kutu alle seine Gedichte sind für mich ein Rätsel2) ( şey) rätselhaft -
4 kapalı tohumlular
-
5 kapalı yer korkusu
-
6 kapalı yüzme havuzu
Hallenbad nt -
7 üstü kapalı
-
8 çarşı
çarşı Markt m, Basar m; Geschäftsstraße f;kapalı çarşı Basar m -
9 hece
hece Silbe f;açık hece offene Silbe;kapalı hece geschlossene Silbe;hece ölçüsü (türk.) Silbenversmaß n;hece yutumu GR Haplologie f, Silbenausfall m -
10 kazan
kazan Kessel m;kazan kaldırmak meutern, sich empören;-in kazanı kapalı kaynamak Person zugeknöpft sein -
11 manej
manej Manege f;kapalı manej Reitsaal m -
12 açık
\açık vermek Defizit aufweisen, in den roten Zahlen stehenkasa açığı der Fehlbetrag in der Kasseülkenin doktor açığı der Ärztemangel des Landes2) Lücke f3) ( gemi)\açıklarda auf offenem Meeraçığa çıkarmak entlassenyüzündeki ifade sevincini açığa vuruyordu der Ausdruck auf seinem Gesicht verriet seine Freude1) ( kapalı olmayan) offen, geöffnet, auf\açık bırakmak offen lassen, auflassen\açık kapı bırakmak ( fig) sich einen Ausweg offenhalten, sich eine Hintertür offen halten\açık pencere önünde vor dem offenen Fenster\açık şehir pol offene Stadtgözünü \açık tutmak die Augen offen halten2) ( yol) freiyolu \açık olmak freie Bahn habençek \açıktır der Scheck ist nicht gedecktçok \açık bir film ein sehr freizügiger Film5) ( boş) leer, freikâğıtta \açık yer kalmadı es gab keinen leeren [o freien] Platz mehr auf dem Blatt7) ( vazıh) offen\açık konuşma zamanı artık gelmişti die Zeit war nun gekommen, offen zu reden8) aufgeschlossenher çeşit yeniliklere \açık olmak aufgeschlossen sein gegenüber allerlei Neuigkeiten9) ( renk için) hell\açık bir renk eine helle Farbe\açık sarı saçlı bir kadın eine Frau mit hellblondem Haar\açık tenli hellhäutig11) ( sarılmamış) lose12) (kamuya \açık, halka \açık, gizli olmayan) öffentlich\açık duruşma/oturum öffentliche Verhandlung/Sitzung13) \açık farkla önde olmak mit großem Abstand führen1) ( açıkça) offen\açık söylemek offen sagen\açık söylemek gerekirse, ... offen gesagt [o gestanden],...\açık vermek ( fig) sich verraten, sich anmerken lassenhiç \açık vermedi er ließ sich nichts anmerkenbirine \açık olmak jdm offen seinkapım sana her zaman \açıktır meine Tür ist immer für dich offen2) ( dükkân) offen, aufbu dükkân pazarları da \açıktır dieser Laden hat [o ist] auch sonntags offendükkân \açık mı? hat das Geschäft auf?gözlerini \açık tutmak (a. fig) die Augen offen haltenışığı \açık bırakma! lass das Licht nicht an!radyo \açık mı? ist das Radio an? -
13 alan korkusu
-
14 art
ardında bırakmak hinterlassenhemen ardından gleich hinterher [o danach]kapalı kapı ardında hinter verschlossenen TürenII adj hintere(r, s) -
15 bağlı
-
16 çepel
çepel s -
17 göz
göz s1) Auge nt\göz alabildiğine so weit das Auge reicht\göz almak blendenbir şeyi \göz ardı etmek etw ignorieren [o nicht beachten], etw außer Betracht lassen, etw unberücksichtigt lassenbiriyle \göz \göze Auge in Auge mit jdm\göz göre göre vor aller Augen\göz görmeyince gönül katlanır ( fig) was ich nicht weiß, macht mich nicht heiß\göz kırpmak mit den Augen zwinkernbir şeye \göz koymak es auf etw abgesehen habenbir kimseye/şeye \göz kulak olmak auf jdn/etw aufpassen, auf jdn/etw achtenbir şeyi \göz önüne almak ( fig) etw ins Auge fassen; ( dikkate almak) etw berücksichtigen, etw in Betracht ziehen\göz yummak ( fam) ein Auge zudrücken, dulden (-e)\gözden geçirmek durchsehenbirini \gözden gönülden çıkarmak ( fig) jdn abschreiben\gözden ırak olan gönülden de ırak olur ( prov) aus den Augen, aus dem Sinnbirini \gözden kaybetmek jdn aus den Augen verlieren\göze \göz, dişe diş Auge um Auge, Zahn um Zahn\göze almak wagen, riskieren\göze batmak ins Auge stechen\göze çarpmak ins Auge fallen, auffallen\gözleri iyi görmek/görmemek gute/schlechte Augen haben\gözlerim karardı mir wurde schwarz vor Augen\gözlerine inanamadı er traute seinen Augen nicht\gözlerini bir şeye/kimseye dikmek sein Augenmerk auf etw/jdn richtenbirini \gözü çok tutmak/hiç tutmamak viel/nichts von jdm haltenbir şeyi \gözü kapalı yapabilmek ( fig) etw im Schlaf können\gözü morarmış olmak ein blaues Auge habenbir şeyde \gözü olmak ( fig) etw im Auge haben\gözü sönmek das Augenlicht verlierenbir işi \gözü ye(me) mek sich etw (nicht) trauen\gözü yükseklerde olmak ( fig) hoch hinauswollen\gözümden kaçmadı es ist mir nicht entgangenbirini \gözünden kaçırmamak jdn nicht aus den Augen verlierenbir şey \gözüne kaçmış olmak etw im Auge haben\gözüne uyku girmemek ( fig) kein Auge zutun\gözünü açık tutmak die Augen offen haltenbirinin \gözünü açmak ( fig) jdm die Augen öffnen\gözünü dört açmak ( fig) gut aufpassen, wachsam sein\gözünü kırpmadan ( fig) ohne mit der Wimper zu zuckenbirinin \gözünü korkutmak ( fig) jdn einschüchternbir şeyi \gözünün önünden geçirmek ( fig) etw Revue passieren lassen, etw durchspielenbir şeyi \gözünün önüne getirmek ( fig) sich etw vor Augen führenbütün gece \gözüme uyku girmedi ( fig) ich habe die ganze Nacht kein Auge zugetançıplak \gözle mit bloßem Augeherkesin \gözü önünde vor aller Augenonu kendi \gözümle gördüm ich habe es mit eigenen Augen gesehen2) Blick m\göz atmak einen Blick werfen (-e auf)geçerken içeriye bir \göz attı beim Vorbeigehen warf er einen Blick hineinhaberlere bir \göz atmak einen Blick auf die Nachrichten werfenkem \göz der böse Blick3) (torpido \gözü) Fach nt -
18 güneşsiz
-
19 kıpık
( yarı kapalı) halb geschlossen\kıpık gözleri seine halb geschlossenen Augen -
20 meydan korkusu
См. также в других словарях:
kapalı — sf. 1) Kapanmış olan, açılmamış, mestur, açık karşıtı 2) Geçilmez durumda olan 3) Çalışma süresi sona ermiş (iş yeri) 4) Başı örtülü (kadın) 5) Açık ve kesin söz kullanmadan söylenen, müphem 6) Gizli, saklı Meclisler, iç tüzük hükümlerine uygun… … Çağatay Osmanlı Sözlük
Kapalı Çarşı — Das Beyazit Tor, Eingang zum Großen Basar Hauptweg ( … Deutsch Wikipedia
Kapali Carsi — Das Beyazit Tor, Eingang zum Großen Basar Hauptweg (Kalpakçılar Başı Caddesi) vom Großen Basar Der Kapalı Çarşı (etwa „überdachter Markt“), im Deutschen „Großer Basar“ oder „Großer ged … Deutsch Wikipedia
kapalı kutu — sf. 1) İçindekini belli etmeyen, sır saklayan (kimse) Bu kızdan şirket hakkında malumat almak kolay olmayacak. Kâfir kapalı kutu. H. Taner 2) Niteliği gizli kalan Ne dediği bilinmez, anlaşılmaz kapalı kutu şiirleri öpüp başımıza koymak lazım… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kapalı duruşma — is., huk. Mahkemede görevlilerden ve orada bulunmak üzere özel izin alanlardan başkasının bulunmadığı duruşma Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller kapalı duruşma yapmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
kapalı oturum — is., huk. Gizli celse Türkiye Büyük Millet Meclisi ... kapalı oturumlar yapabilir... Anayasa … Çağatay Osmanlı Sözlük
kapalı toplum — is., top. b. Dış dünya ile her türlü ilişkisini kesmiş olan kendine yeterli insan topluluğu Bizim ilk romancılarımız, kapalı toplum düzeninin çelişkilerini ancak bilinçsizce saptayabiliyorlardı. S. İleri … Çağatay Osmanlı Sözlük
kapalı tribün — is., sp. Spor karşılaşmalarında seyircileri yağmurdan ve güneşten korumak için üstü kapalı olarak yapılmış bölüm … Çağatay Osmanlı Sözlük
kapalı yer korkusu — is., tıp Dar ve kapalı yerlerde duyulan kaygı veya korku, klostrofobi … Çağatay Osmanlı Sözlük
kapalı yüzme havuzu — is. Kapalı bir mekân içine alınmış, suyu ısıtılan, yüzme sporunun yapıldığı havuz … Çağatay Osmanlı Sözlük
kapalı olmak — 1) iş yapmamak 2) ilgisiz kalmak Nedim i beğenmeyenler bu şenlikli dünyaya kapalı olanlardır. S. Birsel … Çağatay Osmanlı Sözlük