-
1 ilâç para etmedi
лека́рство не оказа́ло никако́го де́йствия -
2 nasihat tehdit hiç biri kâr etmedi
увещева́ния, угро́зы - ничего́ не поде́йствовало -
3 fayda
по́льза, вы́годаfaydası dokunmak — быть поле́зным, приноси́ть по́льзу
fayda etmek / vermek — быть поле́зным, идти́ на по́льзу
fayda etmemek — быть бесполе́зным
bu da fayda etmedi — и э́то не помогло́
fayda etmez! — бесполе́зно!
faydasını görmek — а) получи́ть по́льзу; б) идти́ на по́льзу; извле́чь по́льзу
ne fayda? — кака́я по́льза?
-
4 kâr
снег (м)* * *1) при́быль, бары́ш, дохо́дkâr bırakmak — приноси́ть при́быль
2) перен. по́льза, вы́годаbundan benim hiçbir kârım yok — мне от э́того никако́й по́льзы нет
3) ком. ра́зница ме́жду себесто́имостью и прода́жной цено́й••- kâr etmemekkâr zararın kardeşidir — погов. при́быль - родна́я сестра́ убы́тка
- nasihat tehdit hiç biri kâr etmedi
- kâr getirmek
- kârı olmamak
- bu benim kârım değil
- kârını tamam etmek -
5 kötülük
озвонч. -ğü1) плохо́е состоя́ние (чего-л.); плоха́я сторона́ (чего-л.)havaların kötülük yüzünden — из-за плохо́й пого́ды
kumaşın kötülüğü — плохо́е ка́чество тка́ни
2) недоброжела́тельность; вред, злоkötülük etmek — причиня́ть / соверша́ть зло
o, kimseye kötülük etmedi — он никому́ не сде́лал зла
-
6 para
де́ньги (мн)* * *1) де́ньги; моне́таpara basmak — печа́тать де́ньги, чека́нить моне́ту
para biriktirmek — копи́ть де́ньги
para bozmak — разменя́ть де́ньги
para çekmek — а) забра́ть де́ньги (из банка и т. п.); б) вымога́ть у кого-л. де́ньги
paraya çevirmek — ком. превраща́ть в де́ньги, реализова́ть акти́вы продава́ть
para çıkarmak — а) печа́тать / выпуска́ть де́ньги; б) отпра́вить де́ньги (кому-л. почтой или через банк)
para sını çıkarmak — оправда́ть расхо́ды
para çıkışmamak — не сходи́ться - с предыду́щей су́ммой ( при подсчёте)
paradan çıkmak — издержа́ться, поистра́титься
parayı denize atmak — расточа́ть, тра́тить зря, мота́ть, транжи́рить
para dökmek — потра́тить де́ньги на что
para dönmek — вести́ дела́ за взя́тку, получа́ть взя́тку
para getirmek — приноси́ть дохо́д / при́быль
para kesmek — а) печа́тать де́ньги; б) загреба́ть больши́е де́ньги, мно́го зарабо́тать
para kırmak разг. — зашиба́ть деньгу́
parasıyla rezil olmak — пропа́сть да́ром - о вло́женных / потра́ченных де́ньгах
para sızdırmak / koparmak — вымога́ть де́ньги
parasını sokağa atmak — выбра́сывать де́ньги на ве́тер
para tutmak — эконо́мить; копи́ть де́ньги
paranın üstü — сда́ча
para üstü kalsın! — сда́чи не на́до!
para yapmak — де́лать де́ньги, нажива́ть состоя́ние
para yatırmak — ком. вкла́дывать де́ньги, инвести́ровать капита́л
para yedirmek — а) зря потра́тить де́ньги; б) потра́тить де́ньги на взя́тки, дава́ть взя́тки
para yemek — а) расточа́ть / прома́тывать де́ньги; б) тра́тить казённые де́ньги, де́лать растра́ту
parasını yemek — жить за чужо́й счёт
bozuk para — ме́лочь
bu işin parasında değilim — меня́ не интересу́ет де́нежная сторона́ э́того де́ла
ufak para — ме́лкие де́ньги
2) уст. пара́ (сороковая часть куруша)••para parayı çeker — посл. де́ньги к деньга́м
- kaç para eder?parayı veren düdüğü çalar — посл. кто пла́тит [де́ньги], тот и зака́зывает му́зыку
- vaatleri kaç para eder ki!
- para etmemek
- beş para etmez
- ilâç para etmedi -
7 hak
1. Anspruch m, Recht nt, Berechtigung f\hak ettiği cezayı bulmak seine gerechte Strafe bekommenbirine \hak vermek jdm Recht geben2., Gravierung f -
8 kâr
kâr [kãr] s1) Gewinn m, Profit m\kâr getirmek/etmek Gewinn bringen/machenumulan \kâr imaginärer Gewinn\kâr etmek nutzen, nützen; ( etkisi iyi olmak) fruchtennasihat, tehdit hiçbiri \kâr etmedi Ratschläge, Drohungen, nichts hat gefruchtet [o genutzt]3) korkusu yanına \kâr kalmak mit dem Schrecken davonkommen -
9 muamele
-
10 iltifat
",-tı 1. treating (someone) with friendliness. 2. colloq. compliment, remark intended to praise or please. 3. popular approval. - etmek /a/ 1. to treat (someone) in a friendly way, be nice to (someone). 2. colloq. to compliment (someone). 3. to want, like, care for (something); to be interested in (something): Bu sene kadınlar kürk mantolara iltifat etmiyorlar. This year women aren´t interested in fur coats. Hamit felsefeye iltifat etmedi. Hamit didn´t concern himself with philosophy. "
См. также в других словарях:
gökten ne yağdı da yer kabul etmedi — büyüklerden gelen şeyleri küçükler geri çeviremezler anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
Fevzi Çakmak — For other Fevzi Pasha, see Fevzi Pasha (disambiguation). Mustafa Fevzi Çakmak 1311 (1895) c P. 7 Mareşal Fevzi Çakmak (October 26, 1923)[1 … Wikipedia
acemilik — is., ği 1) Acemi olma durumu Karısı bırakınca şaşaladı ama acemiliğini fazla belli etmedi. A. İlhan 2) Acemice davranış Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller acemilik çekmek acemilik etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
gök — is., ğü 1) İçinde gök cisimlerinin hareket ettiği sonsuz boşluk, uzay, sema, asuman, feza 2) Yeryüzü üzerine mavi bir kubbe gibi kapanan boşluk, sema Süngülerini, çelikten birer parmak gibi göğe kaldırmışlar. R. E. Ünaydın 3) Gökyüzünün, denizin… … Çağatay Osmanlı Sözlük
hasılı — zf. Sözün kısası, kısacası Hasılı ne söyledikse kâr etmedi. H. Taner Birleşik Sözler hasılıkelam … Çağatay Osmanlı Sözlük
iltifatlı — sf. Yüze gülen, gönül alan Naciye Hanım bu iltifatlı karşılanışa aynı hararetle mukabele etmedi. P. Safa … Çağatay Osmanlı Sözlük
rical — is., li, ç., esk., Ar. ricāl 1) Erkekler 2) Yüksek makamlardaki devlet adamları Kendisi II. Abdülhamit devri ricalinden olmakla beraber bu servete hiçbir şey ilave etmedi. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
sezdirmek — i, e Sezmesine yol açmak, belli etmek, hissettirmek Doktorlar ona bir şey sezdirmediler. O da çektiği acılardan, karısına, kızına hiçbir şey belli etmedi. Y. Z. Ortaç … Çağatay Osmanlı Sözlük
tartışma — is. 1) Birbirine karşıt düşünceleri karşılıklı savunma Karşısındakilerin tartışmaları çabuk bıraktıklarına da dikkat etmedi. T. Buğra 2) Ağız kavgası, münakaşa Belki de komşulardan çekindiğinden tartışmayı kesmek gereğini duyuyor. H. Taner 3) Bir … Çağatay Osmanlı Sözlük
fayda etmemek — etkisi olmamak, işe yaramamak, yararlı olmamak Hekimler epeyce çalıştılar, ilaç verdiler, kan aldılar ise de fayda etmedi. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
inme inmek — vücudun bir yerinde hareket ve hissetme kalmamak, felç gelmek Sağ yanına inme inmiş. Hekimler epeyce çalıştılar, ilaç verdiler, kan aldılar ise de fayda etmedi. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük