-
1 куда-то
-
2 таçта
bir yere, bir yerde, bir yer -
3 somewhere
bir yere; bir yerde; bir yer -
4 გულაღმა
bir yere, bir şeye sırtını dönme -
5 up to some extend
bir yere kadar -
6 frequenter
bir yere sik sik giden kimse, müdavim -
7 go stag
bir yere sap gibi gitmek -
8 sink one's teeth into
bir yere kapagi atmak -
9 up to some extend
bir yere kadar -
10 نقل
Iنَقَل1. örenAnlamı: eski yapı veya şehir kalıntısı2. döküntüAnlamı: dökülmüş, saçılmış şeyler3. enkazAnlamı: yıkıntı, döküntü4. molozAnlamı: yapı döküntüsüIIنَقَلَ1. atmak2. aktarmakAnlamı: bir dilden bir dile nakletmekنَقْل1. transportAnlamı: taşımacılık2. taşımacılıkAnlamı: nakliyecilik3. sevkAnlamı: gönderme4. nakliyeAnlamı: taşıma işi5. nakliyatAnlamı: taşıma işleri6. taşımaAnlamı: taşımak işi7. tercümanlıkAnlamı: çeviricilik8. transferAnlamı: bir yerden başka yere götürme9. tercümeAnlamı: çevirme10. taşımak11. nakilIVنُقْلçerez -
11 انتقال
اِنْتِقال1. geçişAnlamı: herhangi bir durumdaki değişme, intikal2. intikalAnlamı: bir yere geçme3. alavereAnlamı: elden el geçme4. nakil5. transferAnlamı: bir yerden başka yere götürme6. becayişAnlamı: yer değiştirme -
12 تجمع
Iتَجَمَّعَ1. yuvalanmakAnlamı: bir yerde birikmek, toplanmak2. kümelenmekAnlamı: bir yere toplanmak3. toparlanmakAnlamı: toparlama işi yapılmak4. derilmekAnlamı: derme ışine konu olmak5. toplanmakAnlamı: toplamak işine konu olmak6. çöküşmekAnlamı: bir şeyin başına toplanmak7. bileşmek8. birikmekAnlamı: toplanıp yığılmakIIتَجَمُّع1. yığınak2. hücumAnlamı: üşüşme, bir yere toplanma -
13 down
adj. aşağıya doğru, düşen; neşesiz, keyifsiz, morali bozuk; şehir merkezine giden; çarşı doğrultusunda olan; londra'ya giden————————adv. aşağı, aşağıda, aşağıya, altına, altında, geride, kayıpta, çökmüş, yıkılmış, şehir merkezine, güneye, londra'nın dışına, programlanmış, peşin olarak, azalarak, düşerek, yüzükoyun, hüzünle, bunalımlı bir şekilde, aşınmış bir şekilde, sulandırılmış olarak————————n. kuştüyü, tüy, ayva tüyü; hav; tepe; kumul; şansın ters dönmesi; bunalım, depresyon; nefret; garez; bağlanma————————prep. aşağıya doğru, aşağısına doğru, aşağısında; boyunca; beri————————v. devirmek, yere sermek; yenmek; indirmek (uçak); mideye indirmek* * *1. aşağı (adv.) 2. aşağı (adj.)* * *I 1. adverb1) (towards or in a low or lower position, level or state: He climbed down to the bottom of the ladder.) aşağıya, aşağıya doğru, aşağı bir yere2) (on or to the ground: The little boy fell down and cut his knee.) yere3) (from earlier to later times: The recipe has been handed down in our family for years.) geçmiş zamandan bu güne4) (from a greater to a smaller size, amount etc: Prices have been going down steadily.) aşağı(ya)5) (towards or in a place thought of as being lower, especially southward or away from a centre: We went down from Glasgow to Bristol.) güneye doğru, güneyde2. preposition1) (in a lower position on: Their house is halfway down the hill.) aşağıya, aşağı doğru2) (to a lower position on, by, through or along: Water poured down the drain.) aşağıya3) (along: The teacher's gaze travelled slowly down the line of children.) boyunca, yönünde3. verb(to finish (a drink) very quickly, especially in one gulp: He downed a pint of beer.) kafaya dikmek- downward- downwards
- downward
- down-and-out
- down-at-heel
- downcast
- downfall
- downgrade
- downhearted
- downhill
- downhill racing
- downhill skiing
- down-in-the-mouth
- down payment
- downpour
- downright 4. adjectiveHe is a downright nuisance!) tam anlamıyla, bütünüyle- downstream
- down-to-earth
- downtown
- downtown
- down-trodden
- be/go down with
- down on one's luck
- down tools
- down with
- get down to
- suit someone down to the ground
- suit down to the ground II noun(small, soft feathers: a quilt filled with down.) kuş tüyü- downie®- downy -
14 دعم
Iدَعَّمَ1. berkitmekAnlamı: sağlamlaştırmak, takviye etmek2. güçlendirmekAnlamı: güçlü duruma getirmek3. geçindirmekAnlamı: geçinmesini sağlamak4. arkalamakAnlamı: arkasına almak, desteklemek, yardım etmek5. dayaklamak6. dayamakAnlamı: bir şeyi bir yere dokunur duruma getirmek ve bu durumda bırakmak veya tutmak7. desteklemekAnlamı: destek koymakIIدَعَمَ1. berkitmekAnlamı: sağlamlaştırmak, takviye etmek2. güçlendirmekAnlamı: güçlü duruma getirmek3. arkalamakAnlamı: arkasına almak, desteklemek, yardım etmek4. dayamakAnlamı: bir şeyi bir yere dokunur duruma getirmek ve bu durumda bırakmak veya tutmak5. dayaklamak6. desteklemekAnlamı: destek koymakدَعْمtakviyeAnlamı: sağlamlaştırma, kuvvetlendirme -
15 somewhere
adv. bir yerde, bir yere, herhangi bir yerde* * *bir yerde* * *adverb ((American someplace) (in or to) some place not known or not named: They live somewhere in London; I won't be at home tonight - I'm going somewhere for dinner.) bir yerde/yere -
16 دفق
Iدَفَقَ1. fışkırmak2. harıldamak3. akıtmakAnlamı: akmasını sağlamak, dökmek, akmasına yol açmak4. gelmekAnlamı: akmak, cereyan etmek5. akmakAnlamı: (sıvı veya ince taneli maddeler için) bir yerden başka bir yere doğru gitmek6. dökülmekAnlamı: dökmek işi yapılmak7. dökmekIIدَفْق1. seyelanAnlamı: akma, akıntı2. galebeAnlamı: üstünlük, çokluk3. bollukAnlamı: bol olma durumu -
17 وضع
Iوَضَعَ1. aşağısamakAnlamı: bir şeyi veya bir kimseyi aşağılık ve değersız göstermek, hafifsemek2. koymakAnlamı: bir şeyi bir yere bırakmak3. atmakAnlamı: bir şeyi yere doğru bırakmak4. aşağılamakAnlamı: değerinden düşük göstermekIIوَضْع1. keyfiyetAnlamı: durum2. yerAnlamı: konum, vaziyet3. mevkiAnlamı: yer, mahal4. hâlAnlamı: durum, vaziyet5. mevziAnlamı: yer, mahal6. konumAnlamı: durum, vaziyet7. pozisyonAnlamı: durum, konum8. ahvalAnlamı: durumlar, hâller ve vaziyetler9. tavırAnlamı: durum, davranış, vaziyet10. vaziyetAnlamı: durum, tavır, hal11. kurtulmakAnlamı: doğurmak12. doğumAnlamı: doğmak fiili, tevellüt -
18 anywhere
adv. herhangi bir yere, bir yere, hiçbir yerde* * *herhangi bir yerde* * *adverb (in any place at all: Have you seen my gloves anywhere?; I can't find them anywhere; `Where will I put these?' `Anywhere will do.') herhangi bir yer(d)e -
19 بعث
Iبَعَثَ1. göndermekAnlamı: bir yere doğru yola çıkarmak, yollamak2. sevketmekAnlamı: göndermek, götürmek3. yollamakAnlamı: göndermekIIبَعْث1. uyarımAnlamı: bir uyaran, karşısında organizmanın gösterdiği tepki, tembih2. elçi3. sevkAnlamı: gönderme4. sevkıyat5. kışkırtıcılıkAnlamı: kışkırtıcı olma durumu6. kışkırtıAnlamı: kışkırtmak işi, tahrikât7. tahrikAnlamı: hareket ettirme8. dirilişAnlamı: dirilmek işi veya biçimi -
20 سجم
سَجَمَ1. gelmekAnlamı: akmak, cereyan etmek2. akıtmakAnlamı: akmasını sağlamak, dökmek, akmasına yol açmak3. akmakAnlamı: (sıvı veya ince taneli maddeler için) bir yerden başka bir yere doğru gitmek4. dökmek5. dökülmekAnlamı: dökmek işi yapılmak
См. также в других словарях:
canını (bir yere) dar atmak — bir tehlikeden güçlükle kurtularak bir yere sığınmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir köşeye atmak — (bir şeyi) gerektiğinde kullanılmak için bir yere koymak … Çağatay Osmanlı Sözlük
kafayı (bir yere) vurmak — 1) hastalanıp yatağa düşmek 2) uyumak için yatmak Ahmet de bize varır varmaz kafayı yere vurdu. S. F. Abasıyanık … Çağatay Osmanlı Sözlük
başını bir yere bağlamak — birini bir işe yerleştirmek, işsizlikten, başıboşluktan kurtarmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
yere yönelim — is., bit. b. Bitkilerde kök ve sapların, yer çekimi etkisi ile belli bir doğrultu almaları özelliği, yere doğrulum, jeotropizma … Çağatay Osmanlı Sözlük
yere batasıca (veya yere batsın) — yok olsun anlamında bir ilenme sözü … Çağatay Osmanlı Sözlük
yere sermek — 1) kötü bir duruma sokmak, yenmek Sen beni yere seren darbenin ne olduğunu anlıyor musun? Ö. Seyfettin 2) vurup öldürmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
yere vurmak — 1) kötü bir duruma sokmak Bu askerlik oyununda yere vurduğu adama, kaideye uygun olan hareketi muhafaza ediyor. H. E. Adıvar 2) yenmek, alt etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
soluğu (bir yerde) almak — bir yere hemen gitmek veya sığınmak Ben, Falih in tavsiyesi üzerine o gün saat üçe doğru soluğu başyaver Celal in yanında almıştım. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir arpa boyu (gitmek veya yol almak) — çok az (gitmek veya yol almak) Süfli gayeler, kütleleri ya oldukları yere mıhlayan ve bir arpa boyu ileri götürmeyen sefil isteklerdir. S. Ayverdi … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir o yana, bir bu yana — rastgele, birçok yere, çeşitli yönlere … Çağatay Osmanlı Sözlük