-
1 BiRini
m -s, -s бикини, трусики и лифчикgewagter, toller, frecher, scharfer Bikinihalber Bikini шутл. одни трусики без лифчикаBikini bis auf die Knie шутл. "без ничего", без купальника.Spärlich mit einem Bikini bekleidet wagt sie sich in ein weit vom Strand entfernt liegendes Lokal.Deutsch-Russisches Woerterbuch der umgangssprachlichen und saloppen > BiRini
-
2 bringen
bringen <bringt, brachte, gebracht> ['brıŋən]vtdas Essen auf den Tisch \bringen yemeği sofraya getirmek;etw in Ordnung \bringen bir şeyi yoluna koymak;jdn vor Gericht \bringen biriyle mahkemelik olmak;Glück \bringen şans getirmek;jdn in Verlegenheit \bringen birini bozmak [o mahcup etmek];etw an den Tag \bringen bir şeyi ortaya çıkarmak;jdn auf die Palme \bringen ( fig) birini çileden [o zıvanadan] çıkarmak;jdn auf Touren \bringen birini harekete geçirmek;jdn auf etw \bringen birinin aklına bir şey getirmek;jdn aus dem Konzept \bringen birinin aklını karıştırmak;etw zur Sprache \bringen bir şeyi dile getirmek;etw zu Papier \bringen bir şeyi kâğıda dökmek;etw auf den Markt \bringen bir şeyi pazara çıkarmak;ein Kind zur Welt \bringen dünyaya bir çocuk getirmek;es weit \bringen (hayatta) yükselmeketw an sich \bringen üstüne geçirmeketw mit sich \bringen; ( zur Folge haben) bir şeyi beraberinde getirmek, bir şeyi doğurmak [o neden olmak]etw hinter sich \bringen bir şeyi bitirmek, bir işi hâlletmek;sie wollen sie unbedingt unter die Haube \bringen onun başını ille bağlamak istiyorlar, onu ille baş göz etmek istiyorlar;seine Schäfchen ins Trockene \bringen ( fig) küpünü doldurmak;jdn um die Ecke \bringen ( fam) birini öldürmekwas bringt das? bu ne getirir?;das bringt doch überhaupt nichts! bu hiçbir şey getirmez ki!4) ( wegnehmen)jdn um etw \bringen birini bir şeyden etmek;jdn ums Leben \bringen birinin canına kıymak;jdn um den Verstand \bringen birinin aklını başından almak5) jdn zum Lachen \bringen birini güldürmek;etw nicht übers Herz \bringen bir şeye gönlü razı olmamak, bir şeye kıyamamak;du bringst mich nicht dazu, das zu tun bunu bana yaptırtamazsın -
3 abbringen
ab|bringenirr vtjdn vom rechten Weg \abbringen birini doğru yoldan saptırmak, birini kötü yola saptırmakjdn vom Rauchen \abbringen birini sigara içmekten vazgeçirmek;jdn von seinem Vorsatz \abbringen birini niyetinden vazgeçirmek [o caydırmak];ich lasse mich von meiner Meinung nicht \abbringen fikrimden caydırtmam kendimi -
4 Finger
Finger <-s, -> ['fıŋɐ] mparmak;der kleine \Finger serçe parmak, serçe parmağı, küçük parmak;mit dem \Finger auf jdn zeigen birini parmakla göstermek;\Finger weg! çek parmağını!;da solltest du lieber die \Finger von lassen ( fig) o ( fam) ondan [o o sevdadan] vazgeçsen iyi olur;jdn in die \Finger bekommen birini eline geçirmek;jdn um den \Finger wickeln ( fam) birini parmağında oynatmak;sich dat die \Finger nach etw lecken ( fam) bir şey için içi gitmek; ( beim Essen) parmaklarını birlikte yemek;keinen \Finger krumm machen ( fam) parmağını bile kıpırdatmamak [o oynatmamak] -
5 Arm
Arm <-(e) s, -e> m1) ( Körperteil) kol;\Arm in \Arm gehen kol kola gitmek;jdn in die \Arme nehmen birini kollarının arasına almak, birini kucaklamak;jdn mit offenen \Armen aufnehmen birine kollarına açmak;jdn auf den \Arm nehmen ( fig) birini kafa kola [o gır gıra] almak, biriyle dalga [o matrak] geçmek;jdn unter den \Arm nehmen ( fam) birinin koluna girmek;jds verlängerter \Arm sein ( fig) birinin sağ kolu olmak;jdm in die \Arme laufen birine rast gelmek;jdm unter die \Arme greifen birine kol kanat olmak, birine yardım etmek;einen langen \Arm haben kolu uzun olmak, sözü geçer olmak, nüfuzlu olmak2) tech kol3) ( eines Flusses) kol4) ( Ärmel) kol -
6 aufmuntern
auf|muntern ['aʊfmʊntɐn]vt ( fam)jdn \aufmuntern ( ermutigen) birini cesaretlendirmek, birini isteklendirmek; ( ermuntern) birine moral vermek; ( fröhlich machen) birini neşelendirmek -
7 beibringen
bei|bringenirr vt1) ( lehren)jdm etw \beibringen birine bir şey öğretmek2) ( mitteilen) haber vermekDokumente \beibringen belgeler getirmek [o tedarik etmek]4) ( zufügen)jdm eine Niederlage \beibringen birini hezimete [o yenilgiye] uğratmak, birini yenmek;jdm eine Wunde \beibringen birini yaralamak -
8 halten
halten <hält, hielt, gehalten> ['haltən]I vi2) ( festsitzen) tutmak3) ( widerstandsfähig sein) dayanıklı olmak, sağlam olmak;Sport hält jung spor insanı genç tutarzu jdm \halten birini tutmakII vt1) (fest\halten) tutmak;die Beine ins Wasser \halten bacaklarını suya tutmak;etw offen \halten (a. fig) bir şeyi açık tutmak;halt den Mund! ( fam) çeneni tut!2) (zurück\halten) tutmak (auf\halten); durdurmak; sport tutmak3) ( besitzen) sahip olmak (-e)ein Land besetzt \halten bir ülkeyi işgal altında tutmaksein Wort \halten sözünü tutmak, sözünde durmak;was man verspricht, muss man auch \halten verilen söz tutulur6) ( gestalten)das Zimmer ganz in Weiß \halten odayı bembeyaz yapmak7) ( erachten)etw/jdn für etw \halten bir şeyi/kimseyi bir şey sanmak;jdn für blöd \halten birini enayi yerine koymak;etw für gut/richtig \halten bir şeyi iyi/doğru bulmak;ich halte ihn für ziemlich intelligent onun oldukça zeki olduğunu sanıyorum;viel/nichts von jdm \halten birini gözü çok tutmak/hiç tutmamak;wofür \halten Sie mich? beni ne sanıyorsunuz?;was \halten Sie davon? buna ne diyorsunuz?III vrsich \halten2) ( sich orientieren) tutmak (an -);\halten Sie sich links/Richtung Norden solu/kuzey yönünü tutunuz;sich an die Regeln \halten kurallara uymak3) (fest\halten) tutunmak; (sich aufrecht \halten) kendini dik tutmak;sich auf den Beinen \halten kendini ayakta tutmak -
9 Leib
Leib <-(e) s, -er> [laıp] m( geh)1) ( Körper) beden, vücut;er schlotterte am ganzen \Leib bütün vücudu zangır zangır titriyordu;bei lebendigem \Leibe canlı canlı;etw am eigenen \Leibe erfahren bir şeyi bizzat yaşamak;jdm auf den \Leib rücken ( fam) birini sıkıştırmak;mit \Leib und Seele canla başla;diese Rolle ist ihr wie auf den \Leib geschrieben bu rol onun için biçilmiş kaftan;einer Aufgabe zu \Leibe rücken bir görevi üstlenmek2) ( Bauch) karın;nichts im \Leib haben karnı aç olmak -
10 treiben
treiben <treibt, trieb, getrieben> ['traıbən]I vtdas Vieh auf die Weide \treiben hayvanları meraya sürmek [o gütmek];den Ball \treiben topu sürmek;sich ( von der Strömung) \treiben lassen (akıntıya) kapılmak, (akıntı ile birlikte) sürüklenmek;die Preise in die Höhe \treiben fiyatların artmasına neden olmak2) (an\treiben) sürüklemek (zu -e) tech, devindirmek, hareket ettirmek;jdn zur Eile \treiben birini acele etmesi için sıkıştırmak;jdn zum Wahnsinn \treiben birini çıldırtmak;jdn in den Tod \treiben birini ölüme sürüklemekMissbrauch mit etw dat \treiben bir şeyi kötüye kullanmak;dummes Zeug \treiben ( fam) aptallık etmek;es zu toll \treiben aşırıya kaçmak;es mit jdm \treiben ( fam) biriyle kırıştırmak, biriyle yatıp kalkmak;er hat es zu weit getrieben ( fam) fazla ileri gitti;etw auf die Spitze \treiben bir şeyi son kertesine vardırmak5) Knospen \treiben tomurcuklanmak;Gemüse in Gewächshäusern \treiben serada sebze yetiştirmekII vi1) sein ( fortbewegt werden) sürüklenmek; ( von der Strömung) sürüklenmek; ( auf Wasser) yüzmek (auf/in -de/-de)2) ( Pflanze) sürmek, bitmek -
11 Verlegenheit
1. kein pl sıkılganlık, mahcupluk, mahcubiyet, bozum havası;jdn in \Verlegenheit bringen birini bozmak, birini bozum [o mahcup] etmek2. ( unangenehme Lage) sıkıntı, kötü durum, bozum havası;in \Verlegenheit geraten kötü [o mahcup] bir duruma düşmek;jdm aus einer \Verlegenheit helfen birini sıkıntıdan kurtarmak -
12 weisen
weisen <weist, wies, gewiesen> ['vaızən]I viauf etw \weisen birine işaret etmek, birini göstermekII vtjdm etw \weisen birine bir şeyi göstermek;etw von sich dat \weisen bir şeyi üstüne almamak;jdn aus dem Saal \weisen birini salondan kapı dışarı etmek;jdn von der Schule \weisen birini okuldan atmak [o uzaklaştırmak] -
13 werfen
werfen <wirft, warf, geworfen> ['vɛrfən]I vtnicht \werfen! atmayınız!;jdn zu Boden \werfen birini yere atmak;die Tür ins Schloss \werfen kapıyı çarpmak;etw auf den Markt \werfen bir şeyi pazara sürmek;eine Münze \werfen yazı tura atmak;jdn ins Gefängnis \werfen birini hapse atmak;jdn aus etw dat \werfen birini bir şeyden atmak2) ( bilden) yapmak, oluşturmak;die Flüssigkeit wirft Blasen sıvı kabarcık yapıyorII vrsich \werfensie warf sich aufs Bett kendini yatağa attı3) ( sich verziehen) esnemek, yamulmak, çarpılmakIII vi1) a. sport atmak;wie weit kannst du \werfen? ne kadar uzağa atabilirsin?;mit Geld um sich \werfen paraları saçıp savurmak -
14 abgöttisch
abgöttisch ['apgœtıʃ]I adj perestişkârII adv taparcasına;jdn \abgöttisch lieben birini perestiş etmek, birini taparcasına sevmek -
15 abschreiben
ab|schreibenI vt2) wirtsch aşınma payı olarak ayırmak [o hesaptan düşmek], amorti etmek4) jdn \abschreiben ( fig) birini defterden silmek, birini gözden gönülden çıkarmak;das können wir \abschreiben! ( fam) bunu aklımızdan çıkarabiliriz!;sich die Finger \abschreiben ( fig) yazmaktan parmakları kopmak, yaza yaza bir hâl olmak -
16 anmelden
an|meldenI vt1) bildirmek;Konkurs \anmelden iflas ilan etmek2) ( für Abgaben) bildirmek, beyan etmek; ( für Zoll) bildirmek, deklare etmek; ( Fahrzeug) tescil ettirmek;jdn bei einer Schule \anmelden birini okula kaydettirmek [o yazdırmak];jdn zu einem Kurs \anmelden birini bir kursa kaydetmek [o yazdırmak]II vrsich \anmelden1) geldiğini bildirmek [o haber vermek]2) ( für einen Kurs) kendini kaydettirmek [o yazdırmak];sich polizeilich \anmelden polise kaydını yaptırmak -
17 Anstoß
Anstoß <-es, -stöße> m\Anstoß erregen rezalet çıkarmak;\Anstoß erregen bei jdm birini gıcık etmek;an etw \Anstoß nehmen bir şeyden gıcık almakjdm den \Anstoß geben, etw zu tun bir şey yapması için birini dürtüklemek;den \Anstoß zu etw geben bir şeye neden olmak -
18 Auge
Auge <-s, -n> ['aʊgə] nt\Auge in \Auge mit jdm biriyle göz göze;mit den \Augen zwinkern göz kırpmak;ich habe es mit eigenen \Augen gesehen onu kendi gözümle gördüm;ein blaues \Auge haben gözü morarmış olmak;vor aller \Augen göz göre göre, herkesin gözü önünde;ein \Auge zudrücken ( fam) göz yummak, görmezden gelmek;beide \Augen zudrücken ( fig) görmezden gelmek;die \Augen offen halten gözünü açık tutmak;jdm die \Augen öffnen ( fig) birinin gözünü açmak;jdn aus den \Augen verlieren birini gözden kaybetmek;jdn nicht aus den \Augen lassen birini gözünden kaçırmamak;in meinen \Augen... benim gözümde...;jdn unter vier \Augen sprechen biriyle ağız ağıza konuşmak, biriyle kulak kulağa konuşmak, biriyle baş başa vererek konuşmak;ins \Auge fallen göze çarpmak;etw springt ins \Auge ( fig) bir şey göze çarpar;etw ins \Auge fassen ( fig) bir şeyi göz önüne almak;gute/schlechte \Augen haben gözleri iyi görmek/görmemek;große \Augen machen ( fam) gözlerini belertmek;kein \Auge zutun gözüne uyku girmemek;mit bloßem \Auge çıplak gözle;so weit das \Auge reicht göz alabildiğine, göz görebildiği kadar;sie traute ihren \Augen nicht gözlerine inanamadı;ich habe die ganze Nacht kein \Auge zugetan ( fig) bütün gece gözüme uyku girmedi;mir wurde schwarz vor \Augen gözlerim karardı;\Auge um \Auge, Zahn um Zahn göze göz, dişe diş;aus den \Augen, aus dem Sinn ( prov) gözden ırak olan gönülden de ırak olur2) ( Punkt beim Spiel) puan, sayı3) ( beim Würfel) benek -
19 auslassen
aus|lassenI vt1) ( herauslaufen lassen) dışarı bırakmak, dışarı salmak2) ( herausfließen lassen) akıttırmak4) ( Butter) eritmek5) ( Kleidung) dikişini açmak(-in)6) radio açmamakII vrsich über etw \auslassen bir şey hakkında fikrini söylemek;sich an jdm \auslassen birini çekiştirmek, birisi için demediğini bırakmamak -
20 ausliefern
aus|liefernvt1) ( übergeben) devretmek2) (Waren \ausliefern) teslim etmekjdm ausgeliefert sein bir kimsenin insafına maruz kalmak
См. также в других словарях:
al birini, vur ötekine (veya birine) — hiçbiri işe yaramaz, hepsi bir ayarda … Çağatay Osmanlı Sözlük
musallat etmek — (birini veya bir şeyi) birini, bir başkasının başına bela etmek Oyundan alıntıladığı bir iki sahne, belleğimizin bize musallat ettiği iz düşümlerden oluşmadır. S. İleri … Çağatay Osmanlı Sözlük
on paralık etmek — (birini) birine hakarette bulunmak, birini kötü duruma düşürmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
rezil etmek — (birini) isteyerek veya istemeyerek birini çok utanacak güç bir duruma sokmak Sadece rezil etmekle kalmayacağım, hapse de tıktıracağım. P. Safa … Çağatay Osmanlı Sözlük
altı okka etmek — (birini) birini kollarından ve bacaklarından tutup yukarı kaldırarak sallamak veya götürmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
çamurdan çekip çıkarmak — (birini) birini kötü veya onurunu tehlikeye düşüren bir durumdan kurtarmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
demire vurmak — (birini) birini demir zincirle bağlamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
dağa kaldırmak — (birini) birini, herhangi bir amaçla, zorla dağa veya ıssız bir yere götürüp orada tutmak Yalnız Efe den kimsenin şikâyeti yokmuş. Ne kimseyi dağa kaldırırmış ne de fidye istermiş. Ö. Seyfettin … Çağatay Osmanlı Sözlük
burnundan yakalamak — (birini) birini yönetimi altına almak, kaçamak bulamayacağı duruma getirmek Muhasebe ile defter tutma işlerini de üzerine aldığından milleti burnundan yakalamıştı. T. Dursun K … Çağatay Osmanlı Sözlük
içine sokacağı gelmek — (birini) birini çok sevmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
...-ına (veya ...-ine) getirmek — birini, istediğini yaptıracak duruma getirmek … Çağatay Osmanlı Sözlük