Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

zayıflamak

  • 41 zayıflatmak

    ослабля́ть
    * * *
    - i понуд. от zayıflamak

    Türkçe-rusça sözlük > zayıflatmak

  • 42 изнемогать

    несов.; сов. - изнемо́чь
    bitmek; halsiz / bitap / kuvvetten düşmek; zayıf düşmek; zayıflamak ( слабеть)

    изнемога́я от жа́лости — yorgun argın

    Русско-турецкий словарь > изнемогать

  • 43 исхудать

    Русско-турецкий словарь > исхудать

  • 44 ослабевать

    несов.; сов. - ослабе́ть
    1) zayıflamak; zayıf düşmek; güçten / kuvvetten düşmek

    ослабе́ть от боле́зни — hastalıktan (zayıf) düşmek

    у него́ ослабе́ла па́мять — hafızası zayıfladı

    2) gevşemek; yumuşamak; hafiflemek; güçsüzleşmek

    ве́тер ослабева́л — rüzgar gevşiyordu / düşüyordu

    напряжённость не ослабева́ла — gerginlik hafiflemiyordu / yumuşamıyordu

    интере́с обще́ственности к э́тому вопро́су не ослабева́л — kamuoyunun bu konuya ilgisi azalmıyordu

    что́бы э́то движе́ние не ослабе́ло... — bu hareket zayıf düşmesin / güçsüzleşmesin diye...

    дисципли́на ослабе́ла — disiplin gevşedi

    3) (о канате, струне и т. п.) gevşemek

    Русско-турецкий словарь > ослабевать

  • 45 осунуться

    сов.
    yüzü zayıflamak; avurdu avurduna göçmek

    Русско-турецкий словарь > осунуться

  • 46 падать

    несов.; сов. - упа́сть, па́сть
    1) сов. упа́сть düşmek

    упа́сть на зе́млю — yere düşmek

    упа́сть с кры́ши — damdan (yere) düşmek

    упа́сть в кре́сло — koltuğa çökmek

    он поскользну́лся и упа́л в грязь — ayağı kaydı, çamura yattı

    2) тк. несов. ( об осадках) yağmak

    па́дает снег — kar yağıyor

    3) сов. уст. пасть düşmek, çökmek

    па́ла роса́ — çiy düştü

    на́ мо́ре пал тума́н — denize sis çöktü

    4) сов. упа́сть dökülmek

    во́лосы, па́дающие на пле́чи — omuzlara dökülen saçlar

    5) сов. упа́сть (о тени и т. п.) düşmek
    6) тк. несов. bulunmak

    ударе́ние па́дает на после́дний слог — vurgu son hecede bulunur, vurgu son hece üzerindedir

    7) сов. уст. пасть düşmek тж. перен.

    отве́тственность падёт на тебя́ — sorumluluğu sana düşecek, sorumlusu sen olacaksın

    8) сов. упа́сть düşmek

    ве́тер па́дает — rüzgar düşüyor

    давле́ние упа́ло — basınç düştü

    9) сов. пасть, упасть düşmek, zayıflamak

    авторите́т его́ совсе́м упа́л — büsbütün itibardan düştü

    10) сов. упасть - о настроении, боевом духе bozulmak
    11) сов. пасть - о скоте kırılmak

    ста́ли пасть о́вцы — koyuna kıran girdi

    ••

    звёздочка / звезда́ упа́ла — bir yıldız aktı

    па́дать от уста́лости — yorgunluktan ayakta duracak hali olmamak

    Русско-турецкий словарь > падать

  • 47 притупляться

    несов.; сов. - притупи́ться
    1) körlenmek, körleşmek, kütleşmek
    2) перен. körlenmek, körelmek; zayıflamak

    па́мять у него́ совсе́м притупи́лась — belleği körlendi

    Русско-турецкий словарь > притупляться

  • 48 сбавлять

    несов.; сов. - сба́вить, врз
    indirmek; azaltmak

    сбавля́ть ско́рость — hızını azaltmak / düşürmek

    сбавля́ть в ве́се — kilo vermek / eritmek, zayıflamak

    сбавля́ть шаг — yavaşlamak, adımlarını yavaşlatmak

    он сба́вил ещё рубль — bir ruble daha indi

    ••

    сба́вить спе́си кому-л. birinin burnunu kırmak

    Русско-турецкий словарь > сбавлять

  • 49 zayıflamamak

    v. (neg. form of zayıflamak) decay, decline, fade, loose flesh, grow lean, grow thin, peak, reduce, slim, thin, thin down, thin of, thin out, be on the wane, weaken

    Turkish-English dictionary > zayıflamamak

  • 50 decay

    n. bozulma, çürüme, çürük, çürütme; zayıflama; ayrışma; çöküş, yıkılma, yıkılış; düşkünlük;
    ————————
    v. çürütmek, çürümek, bozmak, bozulmak; zayıflamak, halsiz düşmek; parçalanmak, dağılmak; azalmak
    * * *
    1. çürü 2. bozul (v.) 3. bozulma (n.) 4. düş (v.) 5. düşüş (n.)
    * * *
    [di'kei] 1. verb
    (to (cause to) become rotten or ruined: Sugar makes your teeth decay.) çürümek
    2. noun
    (the act or process of decaying: tooth decay; in a state of decay.) çürüme

    English-Turkish dictionary > decay

  • 51 decline

    n. çökme, çöküş, gerileme, batma, düşüş; güçten düşüren hastalık; azalma, yolun sonu
    ————————
    v. çökmek, zayıflamak, düşmek, batmak, çürümek, bozulmak; azalmak; çevirmek, geri çevirmek; çekilmek, çekmek [dilb.]; kabul etmemek; eğimi olmak, eğmek
    * * *
    1. sap (v.) 2. sapma (n.)
    * * *
    1. verb
    1) (to say `no' to (an invitation etc); to refuse: We declined his offer of a lift.) reddetmek, geri çevirmek
    2) (to become less strong or less good etc: His health has declined recently; Our profits have temporarily declined.) düşmek, azalmak
    2. noun
    (a gradual lessening or worsening (of health, standards, quantity etc): There has been a gradual decline in the birthrate.) düşüş, gerileme

    English-Turkish dictionary > decline

  • 52 peak

    adj. zirve, uç, tepe, en yoğun olan
    ————————
    n. zirve, doruk, tepe, şapka siperi, tepe noktası, en yoğun olduğu durum
    ————————
    v. zayıflamak, doruğa ulaşmak
    * * *
    1. tepe 2. tepeye ulaş (v.) 3. tepe noktası (n.)
    * * *
    [pi:k] 1. noun
    1) (the pointed top of a mountain or hill: snow-covered peaks.) doruk, zirve
    2) (the highest, greatest, busiest etc point, time etc: He was at the peak of his career.) doruk, zirve
    3) (the front part of a cap which shades the eyes: The boy wore a cap with a peak.) siperlik
    2. verb
    (to reach the highest, greatest, busiest etc point, time etc: Prices peaked in July and then began to fall.) en üst düzeye erişmek
    - peaky

    English-Turkish dictionary > peak

  • 53 thin

    adj. ince, zayıf, seyrek, verimsiz, sudan, boş
    ————————
    v. incelmek, inceltmek, zayıflamak, seyrekleşmek, seyrelmek
    * * *
    1. ince 2. incelt (v.) 3. ince (adj.)
    * * *
    [Ɵin] 1. adjective
    1) (having a short distance between opposite sides: thin paper; The walls of these houses are too thin.) zayıf, ince
    2) ((of people or animals) not fat: She looks thin since her illness.) zayıf
    3) ((of liquids, mixtures etc) not containing any solid matter; rather lacking in taste; (tasting as if) containing a lot of water or too much water: thin soup.) sulu, koyu değil
    4) (not set closely together; not dense or crowded: His hair is getting rather thin.) seyrek, kalabalık değil
    5) (not convincing or believable: a thin excuse.) zayıf, sudan
    2. verb
    (to make or become thin or thinner: The crowd thinned after the parade was over.) azal(t)mak, seyrel(t)mek
    - thinness
    - thin air
    - thin-skinned
    - thin out

    English-Turkish dictionary > thin

  • 54 thin out

    inceltmek, zayıflatmak, seyreltmek, incelmek, zayıflamak, seyrelmek
    * * *
    (to make or become less dense or crowded: The trees thinned out near the river.) incel(t)mek, seyrel(t)mek

    English-Turkish dictionary > thin out

  • 55 waste

    adj. boş, ıssız, harap, kasvetli, sıkıcı, boşa harcanan, ekilmemiş, atık, artık, kullanılmış
    ————————
    n. atık, artık, boşa harcama, israf, sarfiyat, boş arazi, ekilmemiş toprak, çöp, döküntü, değer kaybı
    ————————
    v. boşa geçirmek, boşa harcamak, israf etmek, çarçur etmek, harcamak, heba etmek, harap etmek, tüketmek, öldürmek [amer.], aşınmak, tükenmek, aşırı zayıflamak
    * * *
    1. boşa harca (v.) 2. çöp (n.) 3. israf et (v.) 4. atık (n.)
    * * *
    [weist] 1. verb
    (to fail to use (something) fully or in the correct or most useful way: You're wasting my time with all these stupid questions.) boşa harcamak
    2. noun
    1) (material which is or has been made useless: industrial waste from the factories; ( also adjective) waste material.) atık madde, çöp
    2) ((the) act of wasting: That was a waste of an opportunity.) israf, ziyan
    3) (a huge stretch of unused or infertile land, or of water, desert, ice etc: the Arctic wastes.) ıssız yer, boş arazi
    - wasteful
    - wastefully
    - wastefulness
    - waste paper
    - wastepaper basket
    - waste pipe
    - waste away

    English-Turkish dictionary > waste

  • 56 weaken

    v. zayıflatmak, cansızlaştırmak, güçsüzleştirmek, hafifletmek, zayıflamak, gücünü azaltmak, kuvvetsizleşmek
    * * *
    zayıflat
    * * *
    verb (to (cause to) become weak, especially in physical strength or character: The patient has weakened; The strain of the last few days has weakened him.) zayıfla(t)mak

    English-Turkish dictionary > weaken

  • 57 be on the wane

    azalmak, küçülmek, zayıflamak, batmak, sönmek

    English-Turkish dictionary > be on the wane

  • 58 grow lean

    v. zayıflamak

    English-Turkish dictionary > grow lean

  • 59 loose flesh

    v. zayıflamak, kilo kaybetmek

    English-Turkish dictionary > loose flesh

  • 60 thin down

    inceltmek, zayıflatmak, seyreltmek, incelmek, zayıflamak, seyrelmek

    English-Turkish dictionary > thin down

См. также в других словарях:

  • zayıflamak — nsz Zayıf duruma gelmek Paşa, kendisini görenleri tanımayacak kadar zayıflamıştı. Ö. Seyfettin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • vücuttan düşmek — zayıflamak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • MUKAVERE — Zayıflamak …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • NAHŞ — Zayıflamak …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • TEHELLÜS — Zayıflamak …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • kewremek — zayıflamak; gevşemek III, 41, 282bkz: kefremek, köwremek, kilfremek …   Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini

  • çirozlaşmak — nsz 1) Uskumru, yumurtasını atarak zayıflamak 2) mec. Çok zayıflamak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bitmek — 1. nsz, er 1) Bitki, tüy, saç vb. şeyler çıkıp yetişmek Buğdayla arpadan başka ne biter bu topraklarda? F. R. Atay 2) Beklenmedik zamanda ortaya çıkmak Aynı anda sahnenin her yerinde birden bitiyor, bir şarkıcıdan çok bir göz bağcıya benziyordu.… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bozulmak — nsz 1) Bozma işine konu olmak Pazarlık bozulur, nişan bozulur, makine bozulur, mal bozulur. B. Felek 2) Yiyecek kokmak, yenilemeyecek duruma gelmek, ekşimek Et bozulmuş. 3) Dağılmak, bozguna uğramak Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez den… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • cılızlaşmak — nsz 1) Zayıf ve güçsüz düşmek, zayıflamak 2) Basitleşmek, değersizleşmek, önemsizleşmek 3) mec. Gücünü, değerini yitirmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • daralmak — nsz 1) Dar duruma gelmek, küçülmek 2) Azalmak Yıllar geçer, bir gün bakarsınız vakitler daralmış. R. N. Güntekin 3) Zayıflamak Hafızası o kadar daralmış, bir sene evvelini hatırlamıyor gibi. S. F. Abasıyanık 4) mec. Güçleşmek, zorlaşmak Geçimi… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»