-
41 zayıflatmak
-
42 изнемогать
несов.; сов. - изнемо́чьbitmek; halsiz / bitap / kuvvetten düşmek; zayıf düşmek; zayıflamak ( слабеть)изнемога́я от жа́лости — yorgun argın
-
43 исхудать
сов. -
44 ослабевать
несов.; сов. - ослабе́ть1) zayıflamak; zayıf düşmek; güçten / kuvvetten düşmekослабе́ть от боле́зни — hastalıktan (zayıf) düşmek
у него́ ослабе́ла па́мять — hafızası zayıfladı
2) gevşemek; yumuşamak; hafiflemek; güçsüzleşmekве́тер ослабева́л — rüzgar gevşiyordu / düşüyordu
напряжённость не ослабева́ла — gerginlik hafiflemiyordu / yumuşamıyordu
интере́с обще́ственности к э́тому вопро́су не ослабева́л — kamuoyunun bu konuya ilgisi azalmıyordu
что́бы э́то движе́ние не ослабе́ло... — bu hareket zayıf düşmesin / güçsüzleşmesin diye...
дисципли́на ослабе́ла — disiplin gevşedi
3) (о канате, струне и т. п.) gevşemek -
45 осунуться
сов.yüzü zayıflamak; avurdu avurduna göçmek -
46 падать
несов.; сов. - упа́сть, па́сть1) сов. упа́сть düşmekупа́сть на зе́млю — yere düşmek
упа́сть с кры́ши — damdan (yere) düşmek
упа́сть в кре́сло — koltuğa çökmek
он поскользну́лся и упа́л в грязь — ayağı kaydı, çamura yattı
2) тк. несов. ( об осадках) yağmakпа́дает снег — kar yağıyor
3) сов. уст. пасть düşmek, çökmekпа́ла роса́ — çiy düştü
на́ мо́ре пал тума́н — denize sis çöktü
4) сов. упа́сть dökülmekво́лосы, па́дающие на пле́чи — omuzlara dökülen saçlar
5) сов. упа́сть (о тени и т. п.) düşmek6) тк. несов. bulunmakударе́ние па́дает на после́дний слог — vurgu son hecede bulunur, vurgu son hece üzerindedir
7) сов. уст. пасть düşmek тж. перен.отве́тственность падёт на тебя́ — sorumluluğu sana düşecek, sorumlusu sen olacaksın
8) сов. упа́сть düşmekве́тер па́дает — rüzgar düşüyor
давле́ние упа́ло — basınç düştü
9) сов. пасть, упасть düşmek, zayıflamakавторите́т его́ совсе́м упа́л — büsbütün itibardan düştü
10) сов. упасть - о настроении, боевом духе bozulmak11) сов. пасть - о скоте kırılmakста́ли пасть о́вцы — koyuna kıran girdi
••звёздочка / звезда́ упа́ла — bir yıldız aktı
па́дать от уста́лости — yorgunluktan ayakta duracak hali olmamak
-
47 притупляться
несов.; сов. - притупи́ться1) körlenmek, körleşmek, kütleşmek2) перен. körlenmek, körelmek; zayıflamakпа́мять у него́ совсе́м притупи́лась — belleği körlendi
-
48 сбавлять
несов.; сов. - сба́вить, врзindirmek; azaltmakсбавля́ть ско́рость — hızını azaltmak / düşürmek
сбавля́ть в ве́се — kilo vermek / eritmek, zayıflamak
сбавля́ть шаг — yavaşlamak, adımlarını yavaşlatmak
он сба́вил ещё рубль — bir ruble daha indi
••сба́вить спе́си кому-л. — birinin burnunu kırmak
-
49 zayıflamamak
v. (neg. form of zayıflamak) decay, decline, fade, loose flesh, grow lean, grow thin, peak, reduce, slim, thin, thin down, thin of, thin out, be on the wane, weaken -
50 decay
n. bozulma, çürüme, çürük, çürütme; zayıflama; ayrışma; çöküş, yıkılma, yıkılış; düşkünlük;————————v. çürütmek, çürümek, bozmak, bozulmak; zayıflamak, halsiz düşmek; parçalanmak, dağılmak; azalmak* * *1. çürü 2. bozul (v.) 3. bozulma (n.) 4. düş (v.) 5. düşüş (n.)* * *[di'kei] 1. verb(to (cause to) become rotten or ruined: Sugar makes your teeth decay.) çürümek2. noun(the act or process of decaying: tooth decay; in a state of decay.) çürüme -
51 decline
n. çökme, çöküş, gerileme, batma, düşüş; güçten düşüren hastalık; azalma, yolun sonu————————v. çökmek, zayıflamak, düşmek, batmak, çürümek, bozulmak; azalmak; çevirmek, geri çevirmek; çekilmek, çekmek [dilb.]; kabul etmemek; eğimi olmak, eğmek* * *1. sap (v.) 2. sapma (n.)* * *1. verb1) (to say `no' to (an invitation etc); to refuse: We declined his offer of a lift.) reddetmek, geri çevirmek2) (to become less strong or less good etc: His health has declined recently; Our profits have temporarily declined.) düşmek, azalmak2. noun(a gradual lessening or worsening (of health, standards, quantity etc): There has been a gradual decline in the birthrate.) düşüş, gerileme -
52 peak
adj. zirve, uç, tepe, en yoğun olan————————n. zirve, doruk, tepe, şapka siperi, tepe noktası, en yoğun olduğu durum————————v. zayıflamak, doruğa ulaşmak* * *1. tepe 2. tepeye ulaş (v.) 3. tepe noktası (n.)* * *[pi:k] 1. noun1) (the pointed top of a mountain or hill: snow-covered peaks.) doruk, zirve2) (the highest, greatest, busiest etc point, time etc: He was at the peak of his career.) doruk, zirve3) (the front part of a cap which shades the eyes: The boy wore a cap with a peak.) siperlik2. verb(to reach the highest, greatest, busiest etc point, time etc: Prices peaked in July and then began to fall.) en üst düzeye erişmek- peaked- peaky -
53 thin
adj. ince, zayıf, seyrek, verimsiz, sudan, boş————————v. incelmek, inceltmek, zayıflamak, seyrekleşmek, seyrelmek* * *1. ince 2. incelt (v.) 3. ince (adj.)* * *[Ɵin] 1. adjective1) (having a short distance between opposite sides: thin paper; The walls of these houses are too thin.) zayıf, ince2) ((of people or animals) not fat: She looks thin since her illness.) zayıf3) ((of liquids, mixtures etc) not containing any solid matter; rather lacking in taste; (tasting as if) containing a lot of water or too much water: thin soup.) sulu, koyu değil4) (not set closely together; not dense or crowded: His hair is getting rather thin.) seyrek, kalabalık değil5) (not convincing or believable: a thin excuse.) zayıf, sudan2. verb(to make or become thin or thinner: The crowd thinned after the parade was over.) azal(t)mak, seyrel(t)mek- thinly- thinness
- thin air
- thin-skinned
- thin out -
54 thin out
inceltmek, zayıflatmak, seyreltmek, incelmek, zayıflamak, seyrelmek* * *(to make or become less dense or crowded: The trees thinned out near the river.) incel(t)mek, seyrel(t)mek -
55 waste
adj. boş, ıssız, harap, kasvetli, sıkıcı, boşa harcanan, ekilmemiş, atık, artık, kullanılmış————————n. atık, artık, boşa harcama, israf, sarfiyat, boş arazi, ekilmemiş toprak, çöp, döküntü, değer kaybı————————v. boşa geçirmek, boşa harcamak, israf etmek, çarçur etmek, harcamak, heba etmek, harap etmek, tüketmek, öldürmek [amer.], aşınmak, tükenmek, aşırı zayıflamak* * *1. boşa harca (v.) 2. çöp (n.) 3. israf et (v.) 4. atık (n.)* * *[weist] 1. verb(to fail to use (something) fully or in the correct or most useful way: You're wasting my time with all these stupid questions.) boşa harcamak2. noun1) (material which is or has been made useless: industrial waste from the factories; ( also adjective) waste material.) atık madde, çöp2) ((the) act of wasting: That was a waste of an opportunity.) israf, ziyan3) (a huge stretch of unused or infertile land, or of water, desert, ice etc: the Arctic wastes.) ıssız yer, boş arazi•- wastage- wasteful
- wastefully
- wastefulness
- waste paper
- wastepaper basket
- waste pipe
- waste away -
56 weaken
v. zayıflatmak, cansızlaştırmak, güçsüzleştirmek, hafifletmek, zayıflamak, gücünü azaltmak, kuvvetsizleşmek* * *zayıflat* * *verb (to (cause to) become weak, especially in physical strength or character: The patient has weakened; The strain of the last few days has weakened him.) zayıfla(t)mak -
57 be on the wane
azalmak, küçülmek, zayıflamak, batmak, sönmek -
58 grow lean
v. zayıflamak -
59 loose flesh
v. zayıflamak, kilo kaybetmek -
60 thin down
inceltmek, zayıflatmak, seyreltmek, incelmek, zayıflamak, seyrelmek
См. также в других словарях:
zayıflamak — nsz Zayıf duruma gelmek Paşa, kendisini görenleri tanımayacak kadar zayıflamıştı. Ö. Seyfettin … Çağatay Osmanlı Sözlük
vücuttan düşmek — zayıflamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
MUKAVERE — Zayıflamak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
NAHŞ — Zayıflamak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
TEHELLÜS — Zayıflamak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
kewremek — zayıflamak; gevşemek III, 41, 282bkz: kefremek, köwremek, kilfremek … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
çirozlaşmak — nsz 1) Uskumru, yumurtasını atarak zayıflamak 2) mec. Çok zayıflamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
bitmek — 1. nsz, er 1) Bitki, tüy, saç vb. şeyler çıkıp yetişmek Buğdayla arpadan başka ne biter bu topraklarda? F. R. Atay 2) Beklenmedik zamanda ortaya çıkmak Aynı anda sahnenin her yerinde birden bitiyor, bir şarkıcıdan çok bir göz bağcıya benziyordu.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
bozulmak — nsz 1) Bozma işine konu olmak Pazarlık bozulur, nişan bozulur, makine bozulur, mal bozulur. B. Felek 2) Yiyecek kokmak, yenilemeyecek duruma gelmek, ekşimek Et bozulmuş. 3) Dağılmak, bozguna uğramak Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez den… … Çağatay Osmanlı Sözlük
cılızlaşmak — nsz 1) Zayıf ve güçsüz düşmek, zayıflamak 2) Basitleşmek, değersizleşmek, önemsizleşmek 3) mec. Gücünü, değerini yitirmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
daralmak — nsz 1) Dar duruma gelmek, küçülmek 2) Azalmak Yıllar geçer, bir gün bakarsınız vakitler daralmış. R. N. Güntekin 3) Zayıflamak Hafızası o kadar daralmış, bir sene evvelini hatırlamıyor gibi. S. F. Abasıyanık 4) mec. Güçleşmek, zorlaşmak Geçimi… … Çağatay Osmanlı Sözlük