-
61 strait
adj. dar, sıkı, sınırlı, kısıtlı————————n. boğaz, geçit, darboğaz, sıkıntı, yokluk, üzüntü* * *dar* * *[streit]1) ((often in plural) a narrow strip of sea between two pieces of land: the straits of Gibraltar; the Bering Strait.) boğaz2) ((in plural) difficulty; (financial) need.) sıkıntı, zor durum•- strait-laced -
62 tightness
n. sıkılık, gerginlik, darlık, azlık, yokluk, kesatlık, zorluk, geçirmezlik, sızdırmazlık* * *sıkılık* * *noun sıkılık -
63 exiguity
n. azlık, kıtlık, darlık, yokluk* * *kıtlık -
64 lacking
adj. eksik, siz* * *1. eksik (n.) 2. yokluğu çek (v.) 3. yokluk çekerek (prep.) -
65 nihilism
n. hiççilik, yokçuluk, nihilizm* * *yokluk -
66 penury
n. yoksulluk, yokluk, para sıkıntısı, kıtlık, cimrilik* * *aşırı yoksulluk -
67 famish
v. açlıktan ölmek, sıkıntıda olmak, yokluk çekmek, aç bırakmak, açlıktan öldürmek -
68 neediness
n. muhtaçlık, yokluk, yoksulluk -
69 poverty struck
adj. yokluk çeken, yoksul, sefil, zavallı -
70 straits
n. cebelitarık boğazı————————n. yokluk, darlık, üzüntü, sıkıntı -
71 famish
v. açlıktan ölmek, sıkıntıda olmak, yokluk çekmek, aç bırakmak, açlıktan öldürmek -
72 neediness
n. muhtaçlık, yokluk, yoksulluk -
73 poverty struck
adj. yokluk çeken, yoksul, sefil, zavallı -
74 straits
n. cebelitarık boğazı————————n. yokluk, darlık, üzüntü, sıkıntı -
75 احتياج
açlık; amaç; donatı; ekipman; erek; garaz; gaye; gereksinim; gereç; hedef; kasıt; maksat; meram; murat; sefalet; teçhizat; yokluk; yoksulluk -
76 افتقار
açlık; fakirlik; sefalet; yokluk; yoksulluk -
77 حاجة
açlık; donatı; ekipman; gereç; hacet; ihtiyaç; sefalet; şey; yokluk; yoksulluk -
78 حوج
açlık; hacet; ihtiyaç; sefalet; yokluk; yoksulluk -
79 حوجاء
açlık; hacet; ihtiyaç; sefalet; yokluk; yoksulluk -
80 خصاصة
açlık; fakirlik; sefalet; yokluk; yoksulluk
См. также в других словарях:
yokluk — is., ğu 1) Yok olma, bulunmama durumu, adem, ademiyet, fıkdan, gaybubet, varlık karşıtı Bin bu derde, yokluğa ve tehlikeye rağmen, gönül avlayan bir Bursa baharı idi. T. Buğra 2) mec. Fakirlik, yoksulluk Doksan yaşına kadar yaşamış, yokluk yüzü… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yokluk eki — is., dbl. 1) Ad soylu kelimelere gelerek herhangi bir nesne veya özelliğe sahip olmama anlamı katan sız, siz eki Ev siz, kalem siz. 2) Bir adın önüne gelerek yok olma durumunu belirten yabancı kökenli ek Namevcut (mevcut olmayan), bipayan (sonu… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ADEM-İ SIRF — Yokluk. Mutlak yokluk … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
ADEM — Yokluk, olmama, bulunmama. * Fakirlik. (Vücudun zıddı)(Bir zaman küçüklüğümde hayalimden sordum: Sana bir milyon sene ömür ve dünya saltanatı verilmesini, fakat sonra ademe ve hiçliğe düşmesini mi istersin? Yoksa, bâki, fakat âdi ve meşakkatli… … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
ADEM-İ MEVCUDİYYET — Yokluk. Olmama … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
FIKDAN — Yokluk. * Bir şeyin belirsiz olması. Yitirmek … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
GAVR-I İN'İDAM — Yokluk çukurunun dibi … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
KAHT Ü GALÂ — Yokluk. Kıtlık. Fakirlik. * Pahalılık … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
MA'DUMİYET — Yokluk, ma dumluk, yok olma … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
aç köpek fırın duvarı yıkar — yokluk insana her şey yaptırır … Beypazari ağzindan sözcükler
tecillik — yokluk sıkıntı darlık … Beypazari ağzindan sözcükler