-
1 закалывать
-
2 зарядить
doldurmak,şarj etmek; tutturmak* * *I сов., см. заряжать II сов., разг.ну, опя́ть заряди́ла одно́ и то́ же — tutturma gene!
он заряди́л: "Дай да дай!" — ver diyor da başka bir şey demiyor
••похо́же дождь заряди́л надо́лго — şu yağmur çabuk dineceğe benzemiyor
-
3 попадать
I поп`адатьсов.II попад`ать1) isabet etmek, raslamak; bulmak; vurmak; isabet ettirmek, tutturmakпу́ля попа́ла в цель — kurşun hedefe isabet etti / hedefini buldu
он вы́стрелил, но не попа́л — attı ama isabet ettiremedi / tutturamadı
он це́лился в ру́ку, а попа́л в плечо́ — eline nişan alıp omuzunu vurdu
он попа́л (мячо́м) в шта́нгу — topu direğe çarptırdı
попа́сть ного́й в стре́мя — ayağını üzengiye geçirmek
2) (проникать, пробираться) girmek; sokulmakкак он суме́л попа́сть в дом? — eve nasıl girebildi?
дождь туда́ не попада́л — oraya yağmur işlemiyordu / vurmuyordu
3) (оказываться где-л.) gelmek; kendini bulmak, düşmekмы, наве́рно, не туда́ попа́ли — biz yanlış yere gelmişiz
мы (с ним) попа́ли в оди́н ваго́н — aynı vagona düştük
он попа́л в чёрные спи́ски — kara listeye alınmıştı
Вы не туда́ попа́ли (ответ по телефону) — yanlış açmışsınız efendim
4) (достигать какого-л. места) varmak; bulmakра́ньше трёх домо́й не попадём — üçten önce eve varamayız
как туда́ попа́сть? — oraya hangi yoldan gidilir?
письмо́ ему́ (в ру́ки) не попа́ло — mektup eline geçmedi
5) ( быть принятым) girmek; alınmakон не попа́л в институ́т — enstitüye / yüksek okula giremedi
6) kaçmakему́ в у́хо попа́ла вода́ — kulağına su kaçtı
7) basmakпопа́сть (ного́й) в грязь — çamura basmak
попа́сть ного́й в капка́н — ayağını kapana kaptırmak / tutturmak
8) düşmek;...lık olmakпопа́сть под суд — mahkemeye düşmek, mahkemelik olmak
попа́сть в больни́цу — hastaneye düşmek; hastanelik olmak
попа́сть под маши́ну — araba altında kalmak
попа́сть в плен — esir düşmek
попа́сть в беду́ — başı belaya girmek
попа́сть под дождь — yağmura tutulmak / yakalanmak, yağmur yemek
попа́сть в бу́рю — fırtınaya yakalanmak, fırtına yemek
попа́сть в тюрьму́ — hapse girmek
попа́сть в ру́ки поли́ции — polisin eline düşmek
9) безл., разг., в соч.••где попа́ло — rasgele yerde
куда́ попа́ло — rasgele yere
как попа́ло — gelişigüzel
чем (ни) по́падя — eline / ellerine ne geçerse... Onunla
-
4 прикалывать
несов.; сов. - приколо́тьiğnelemek, (toplu) iğne ile tutturmak (булавкой, иголкой); tutturmak (кнопкой, шпилькой и т. п.) -
5 прикреплять
несов.; сов. - прикрепи́ть1) saptamak, tesbit etmek; tutturmak; iliştirmek; iğnelemek (булавкой, иголкой)прикрепля́ть зе́ркало к стене́ — aynayı duvara saptamak / tesbit etmek
прикрепля́ть бума́гу кно́пками — kağıdı pünezle tutturmak
прикрепля́ть скре́пкой фотогра́фию к заявле́нию — fotoğrafı dilekçeye raptiyelemek
2) ( принимать на учёт) kaydını yapmak -
6 выбивать
kırmak; patlatmak; atmak,kovmak; basmak (damga vs.)* * *несов.; сов. - вы́бить1) kırmak (зуб, стёкла); patlatmak ( глаз); zorlayıp kırmak ( дверь); tutturmak ( при стрельбе)2) ( неприятеля) atmak, tardetmek3) разг. çubuklamakвыбива́ть ковёр — halıyı çubuklamak
4) (медаль, монету и т. п.) darpetmek, basmakвыбива́ть клеймо́ — damga vurmak
5) в соч.посе́вы вы́било гра́дом — ekinleri dolu vurdu
••выбива́ть мяч за бокову́ю (ли́нию) — topu taça çıkarmak
-
7 заклинивать
несов.; сов. - закли́нить1) ( вбивать клин) kama çakmakзакли́нить топори́ще — baltanın sapını kama çakıp tutturmak
2) в соч.взры́вом снаря́да закли́нило руль — patlayan mermi dümeni hareketsizleştirdi
капка́н закли́нило — kapan kilitlenmiş
-
8 заладить
сов., разг.он зала́дил - уе́ду да уе́ду — gideceğim diye tutturdu, gideceğim diyor da başka bir şey demiyor
-
9 зареветь
-
10 затвердить
ezberlemek* * *I сов., разг.( заучить) ezberlemekII сов., разг.( начать твердить)... diye tutturmak -
11 затягивать
sıkmak; kaplamak; içine çekmek; uzatmak,geciktirmek* * *I несов.; сов. - затяну́ть I1) sıkmakзатя́гивать реме́нь — kayışını sıkmak
затяну́ть по́яс (поту́же) — перен. kemeri sıkmak
2) kaplamakне́бо затя́нуто ту́чами — gök kara bulutlarla kapanık / kaplı
бе́рег затяну́ло тума́ном — kıyı sislendi / sise büründü
3) безл.ра́ну затяну́ло — yara kabuk bağladı
4) ( засасывать) içine çekmek5) uzatmak; geciktirmekзатя́гивать с отве́том — cevabı geciktirmek
затяну́ть собра́ние — toplantıyı uzatmak
II несов.; сов. - затяну́ть IIзатя́гивать де́ло — işi sürüncemede bırakmak
( песню) söylemeye başlamak; tutturmak -
12 зашпиливать
-
13 кнопка
tuş* * *ж1) ( канцелярская) pünezприкрепи́ть что-л. кно́пкой — pünezle tutturmak
2) (звонка и т. п.) düğmeнажа́ть кно́пку — düğmeye basmak
3) ( застежка) çıtçıt -
14 обвязывать
несов.; сов. - обвяза́тьобвя́зывать коро́бку ле́нтой — kutuyu kurdele sarıp bağlamak
обвя́зывать го́лову ша́рфом — başına eşarp sarıp tutturmak
-
15 припускать
несов.; сов. - припусти́ть1) разг. ( побежать быстрее) hızlanmak, bir koşu tutturmakон так припусти́л, что... — bir koştu, bir koştu ki...
2) ( при раскрое) makas payı / pay bırakmak3) разг. ( о дожде) hızlanmak -
16 пришпиливать
несов.; сов. - пришпи́литьtoplu iğne ile / firkete ile tutturmak -
17 разреветься
сов., разг. -
18 расплакаться
сов.bir ağlama tutturmak; göz yaş(lar)ına boğulmakона́ гото́ва была́ распла́каться — ağlamaklı olmuştu
-
19 рёв
-
20 цель
hedef; maksat,amaç* * *ж1) hedefстреля́ть в цель — nişan atmak
попа́сть в цель — hedefi tutturmak
возду́шные це́ли — воен. hava hedefleri
его́ уда́ры пра́вой дости́гли це́ли (о боксёре) — savurduğu sağlar, yerini buldu
2) amaç (-cı), maksat (-dı), gaye, hedef, erek (-ği)дости́чь свое́й це́ли — amacına varmak / ulaşmak
ста́вилось це́лью стабилизи́ровать обстано́вку — amaçlanan, durumu istikrara kavuşturmaktı
в ми́рных и вое́нных це́лях — barışçı ve askeri amaçlarla
какова́ цель э́тих перегово́ров? — bu görüşmeler neyi amaçlıyor?
••с како́й це́лью? — ne amaçla?
с э́той це́лью — bu amaçla
с це́лью продолже́ния перегово́ров — görüşmeleri sürdürmek amacıyla
- 1
- 2
См. также в других словарях:
tutturmak — tutturmak, yakalatmak II, 174 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
tutturmak — i, e 1) Tutmasını sağlamak 2) nsz Bir işe başlayıp sürdürmek, bir şeyi yapmakta olmak Urumeli Hisarı na oturmuşum / Oturmuş da bir türkü tutturmuşum. O. V. Kanık 3) nsz Aklına koyup direnmek, ısrar etmek Sakal diye tutturmuş, başka laf dinlemiyor … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağıt yakmak (veya düzmek veya tutturmak) — ağıt söylemek Çadırı önünde, kanlı gömleği ortaya alıp ağıt yaktılar sabaha kadar. Y. Kemal … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir yol tutturmak — bir davranış, bir tutum biçimi belirlemek Herkes bir yol tutturmuş kendince / Bir düzen kurmuş iyi kötü. B. Necatigil … Çağatay Osmanlı Sözlük
gazel tutturmak — yüksek sesle şarkı veya türkü söylemek Sonra makinelerin gemiyi sarsan temposuna uyarak yanık bir gazel tuttururdu. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
şarkı tutturmak — bir şarkının sözlerini veya sadece bestesini seslendirmek Eğlenmek için derin bir heves doğdu, ıslıkla bir şarkı tutturdu. P. Safa … Çağatay Osmanlı Sözlük
türkü tutturmak — türkü söylemek Dikişine başlarken güzel bir türkü tutturmuştu. R. Enis … Çağatay Osmanlı Sözlük
puan tutturmak — 1) gereken sayıda puan kazanmak 2) sınavlarda istenen yere girebilmek için gerekli puanı elde etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
işi işe tutturmak — bir yerde birkaç işi bir arada görmek … Beypazari ağzindan sözcükler
iliştirmek — i, e 1) İlişmesini sağlamak Seni bahçeye bir kenara iliştiririz. F. R. Atay 2) Bağlamak, tutturmak, eğreti takmak, hafifçe tutturmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
mandallamak — i 1) Kapı, pencere kanadını mandalla tutturmak 2) Çamaşırı mandalla tutturmak 3) Telsizlerde konuşmaları anlaşılmaz duruma getirmek için sürekli olarak düğmelere basmak … Çağatay Osmanlı Sözlük