-
41 по-своему
они́ по-сво́ему пра́вы — onlar kendilerine göre haklıdır
он всё равно́ сде́лает по-сво́ему — o gene dediğini / bildiğini yapacak
-
42 примелькаться
сов., разг.sıkça göre göre / raslaya raslaya alışmak -
43 разбирать
несов.; сов. - разобра́ть1) (birer birer) almak; kapışmakклубни́ку разобра́ли за полчаса́ — yarım saat sonra çilek satılmış / tükenmiş bulunuyordu
разбира́ть сва́ленные в ку́чу кни́ги — yığılmış kitapları çeşidine göre ayırmak
3) sökmekразбира́ть винто́вку — tüfeği sökmek
разбира́ть часы́ — saati sökmek
4) ( рассматривать) görüşmek; incelemekразбира́ть но́вый расска́з — yeni öykünün dökümünü yapmak
5) грам. çözümlemek, tahlil etmek6) ( различать) seçmek; sökmekя не разобра́л, что тут напи́сано — bu yazıyı sökemedim / çıkaramadım
в темноте́ я не разобра́л, кто э́то — karanlıkta kim olduğunu seçemedim
7) разг. (о чувствах, страстях) tutmakменя́ разобра́л смех — beni bir gülmedir tuttu / aldı
тут её совсе́м разобра́ло любопы́тство — büsbütün meraklandı
-
44 рассказ
м1) anlatmaпо расска́зам —... anlatılana göre
по расска́зам свиде́телей — tanıkların anlattığına / anlatımına göre
а́втор начина́ет статью́ с расска́за о — yazar, yazısına...ı anlatarak başlar
2) лит. öykü, hikayeма́стер коро́ткого расска́за — kısa öykücülük ustası
-
45 сведение
I св`едениес1) haber, bilgiпо полу́ченным сведениям — alınan bilgiye / haberlere göre
по сведениям из дипломати́ческих исто́чников — diplomatik kaynaklardan edinilen bilgilere göre
2) (све́дения) мн. ( знания) bilgi; haberоблада́ть больши́ми сведениями — geniş bilgisi olmak
••доводи́ть до чьего-л. сведения — birine duyurmak
II свед`ениек ва́шему сведению — → вводн. сл. haberiniz olsun
сçıkarma; indirgeme•• -
46 смотреть
несов.; сов. - посмотре́ть1) bakmakсмотре́ть в окно́ — pencereden bakmak
смотре́ть в бино́кль — dürbünle bakmak
он удивлённо посмотре́л на меня́ — yüzüme hayretle baktı
2) тк. несов., в соч. bakmakо́кна смо́трят во двор — pencereler avluya bakar
3) görmek, seyretmek, izlemekсмотре́ть но́вый фильм — yeni filmi seyretmek
матч смотре́ли ты́сячи — maçı binlerce kişi izledi / seyretti
мы идём смотре́ть Кремль — Kremlin Sarayını gezmeye gidiyoruz
посмотре́л бы ты на эту дере́вню сейча́с! (об изменении в лучшую или худшую сторону) — bu köyü şimdi görme!
4) muayene etmek; bakmakсмотре́ть больно́го — hastayı muayene etmek
посмотри́ и ты э́ти счета́ — bu faturalara sen de bak
мо́жет, посмо́трим и ста́рые пи́сьма? — eski mektupları da gözden geçirsek?
5) bakmak, gözetmekсмотре́ть за са́дом — bahçeye bakmak
смотре́ть за ребёнком — çocuğa bakmak, çocuğu gözetmek
6) разг. ( брать пример) örnek almakты смотри́ на ста́рших — (yaşça) büyüklerden örnek al
7) перен. görmek; karşılamakкак вы смо́трите на э́то собы́тие? — bu olayı nasıl görüyorsunuz?
как посмо́трит на э́то дире́ктор? — müdür bunu nasıl karşılar? müdür buna ne gözle bakar?
что ж, так и бу́дем смотре́ть на э́ти беззако́ния?! — bu yolsuzluklara seyirci mi kalacağız?!
8) перен. gözü ile bakmak; sanmakон смотре́л на Вас как на отца́ — Size baba gözü ile bakıyordu
на него́ смотре́ли, как на пья́ного — onu sarhoş sanıyorlardı
••смотри́, никому́ не говори́! — sakın kimseye söyleme!
смотри́, что выде́лывает! — bak bak, neler kıvırıyor!
смо́тришь, а он уже́ здесь (пришёл) — bir de bakmışsın, gelivermiş
смотря́ кто — adamına göre
смотря́ по пого́де — havasına göre
а ты куда́ смотре́л?! — senin gözün neredeydi?!
вы смотри́те за свое́й соба́кой! — köpeğinize sahip olun!
смотрю́, и он молчи́т... — baktım ki o da ağzını açmıyor...
смотре́ть за собо́й — kendine (iyi) bakmak
посмо́трим, разбира́ется ли он в те́хнике — teknikten anlayıp anlamadığını görelim
-
47 сообщать
несов.; сов. - сообщи́ть1) bildirmek, haber vermek, ihbar etmekкак сообщи́ла газе́та — gazetenin haber verdiğine göre / bildirdiğine göre
кто сообщи́л эту но́вость? — haberi veren kim?
она сообщи́ла о преступле́нии в мили́цию — cinayeti milice ihbar etti
2) в соч.сообща́ть чему-л. водонепроница́емость — bir şeyi su geçirmez kılmak
-
48 судить
1) hüküm vermek; yargılamakсуди́те са́ми — kendiniz hüküm verin
не тебе́ суди́ть об э́том — bu hususta hüküm vermek sana düşmez
суди́ть о лю́дях по их положе́нию в о́бществе — insanları toplum içindeki yerlerine göre yargılamak
2) yargılamakего́ суди́ли и оправда́ли — yargılanmış ve beraat etmişti
его́ уже́ три́жды суди́ли за воровство́ — hırsızlıktan artık üç sabıkası var
3) спорт. yönetmek; hakemlik yapmak / etmekсуди́ть игру́ / матч — oyunu / maçı yönetmek
4) безл.ви́дно, так суждено́ — takdir böyle imiş
зна́чит, и э́то суждено́ — demek kaderde bu da varmış
е́сли ему́ не суждено́ верну́ться,... — (onun) kaderinde dönmek yoksa,...
••су́дя по чему-л. — bir şeye göre / bakılırsa
су́дя по её слова́м — onun sözlerine bakılırsa
су́дя по всему́, э́то не так — herşey bunun böyle olmadığını gösterir
-
49 таять
erimek; çözülmek* * *1) erimek; çözülmekморо́женое та́яло — dondurma eriyordu
лёд стал та́ять — buz çözülmeye / erimeye başladı
2) безл.та́ет — karlar çözülüyor
3) перен. erimekде́ньги та́яли на глаза́х — paralar göz göre göre eriyordu
4) перен. (худеть, чахнуть) erimek -
50 accordingly
adv. göre, gereğince, bu yüzden, bu nedenle* * *1. buna göre 2. bundan dolayı* * *1) (in agreement (with the circumstances etc): Find out what has happened and act accordingly.) (buna) uygun olarak2) (therefore: He was very worried about the future of the firm and accordingly he did what he could to help.) bu nedenle -
51 apparently
adv. belli ki, anlaşılan, görünürde, görünen o ki, görünüşe göre* * *1. görünüşe göre 2. görünüşte* * *adverb (it seems that; I hear that: Apparently he is not feeling well.) galiba, herhâlde, görünüşe bakılırsa -
52 by
adv. yakın, geçişli biçimde, geçecek biçimde, bir kenara————————pref. yan, ikincil, ikinci derecede, tâli, ek, takma————————prep. yanında, kenarında, başında, yakınında, yanından, yakınından, yoluyla, yolundan, tarafından, kadar (süre), vasıtasıyla, ile, göre* * *1. preposition1) (next to; near; at the side of: by the door; He sat by his sister.) yakında, yanında2) (past: going by the house.) yanından, önünden3) (through; along; across: We came by the main road.) ile, yolu ile4) (used (in the passive voice) to show the person or thing which performs an action: struck by a stone.) tarafından5) (using: He's going to contact us by letter; We travelled by train.) ile, vasıtasıyla6) (from; through the means of: I met her by chance; by post.)...ile, vasıtasıyla7) ((of time) not later than: by 6 o'clock.)...-e kadar8) (during the time of.) esnasında, sırasında9) (to the extent of: taller by ten centimetres.)...-e kadar10) (used to give measurements etc: 4 metres by 2 metres.) (şu kadar) a (şu kadar metre vb.)11) (in quantities of: fruit sold by the kilo.) (bir şey) hesabı ile, ölçüsü ile12) (in respect of: a teacher by profession.)...- e göre2. adverb1) (near: They stood by and watched.) yakında, yanı başında2) (past: A dog ran by.) yanından, yakınından3) (aside; away: money put by for an emergency.) kenara, bir yana, bir tarafa•- bypass 3. verb(to avoid (a place) by taking such a road.) yanından geçmek, uğramamak- bystander
- by and by
- by and large
- by oneself
- by the way -
53 for
conj. dolayı, nedeniyle, çünkü, zira————————prep. için, göre, amacıyla, doğru, uygun, yönünde, yarayan, karşı, dolayı, sebebiyle* * *[fo:] 1. preposition1) (to be given or sent to: This letter is for you.) için,...-e/-a2) (towards; in the direction of: We set off for London.)...-e/-a3) (through a certain time or distance: for three hours; for three miles.) süresince,...-dir/-dır4) (in order to have, get, be etc: He asked me for some money; Go for a walk.)...-mek/-mak için5) (in return; as payment: He paid $2 for his ticket.)...-e/-a,...-in karşılığında6) (in order to be prepared: He's getting ready for the journey.) için7) (representing: He is the member of parliament for Hull.) için, adına8) (on behalf of: Will you do it for me?) için, adına9) (in favour of: Are you for or against the plan?) taraftar, lehinde10) (because of: for this reason.) için, yüzünden11) (having a particular purpose: She gave me money for the bus fare.) için, amacıyla12) (indicating an ability or an attitude to: a talent for baking; an ear for music.)...-e/-a13) (as being: They mistook him for someone else.)...olarak14) (considering what is used in the case of: It is quite warm for January (= considering that it is January when it is usually cold).)...-e/-a göre, göz önüne alınırsa15) (in spite of: For all his money, he didn't seem happy.)...-e rağmen2. conjunction(because: It must be late, for I have been here a long time.) çünkü, zira -
54 formal
adj. resmi, biçimsel, geleneklere göre, kanuna göre, düzgün, muntazam————————n. gece elbisesi, tuvalet* * *1. biçimsel 2. resmi* * *['fo:məl]1) (done etc according to a fixed and accepted way: a formal letter.) resmî2) (suitable or correct for occasions when things are done according to a fixed and accepted way: You must wear formal dress.) resmî, törensel3) ((of behaviour, attitude etc) not relaxed and friendly: formal behaviour.) resmî, ciddî4) ((of language) exactly correct by grammatical etc rules but not conversational: Her English was very formal.) resmî5) ((of designs etc) precise and following a fixed pattern rather than occuring naturally: formal gardens.) muntazam, belli, biçimli•- formally- formality -
55 stream
n. akarsu, çay, dere, akıntı, nehir, sel, akım————————v. akıp gitmek, akmak, aralıksız sürmek, sürmek, dalgalanmak, uçuşmak, akıtmak* * *1. akıntı (n.) 2. ak (v.) 3. akış (n.)* * *[stri:m] 1. noun1) (a small river or brook: He managed to jump across the stream.) çay, dere2) (a flow of eg water, air etc: A stream of water was pouring down the gutter; A stream of people was coming out of the cinema; He got into the wrong stream of traffic and uttered a stream of curses.)... seli,... akıntısı; akıntı3) (the current of a river etc: He was swimming against the stream.) akıntı4) (in schools, one of the classes into which children of the same age are divided according to ability.) öğrencilerin yetenek düzeylerine göre kümelere ayrıldıkları sınıf2. verb1) (to flow: Tears streamed down her face; Workers streamed out of the factory gates; Her hair streamed out in the wind.) sel gibi akmak/boşanmak2) (to divide schoolchildren into classes according to ability: Many people disapprove of streaming (children) in schools.) öğrencileri yeteneklerine göre sınıflandırmak•- streamer- streamlined -
56 tact
n. incelik, ortama göre davranma, nabza göre şerbet verme, dokunma* * *zarafet* * *[tækt](care and skill in one's behaviour to people, in order to avoid hurting or offending them: He showed tact in dealing with difficult customers.) incelik, diplomasi- tactful- tactfully
- tactfulness
- tactless
- tactlessly
- tactlessness -
57 trim
adj. düzgün, derli toplu, biçimli————————n. düzen, durum, süsleme, süs, vitrin düzeni, araba döşemesi, yelkenleri rüzgâra göre ayarlama————————v. karıştırmak (ateş), düzeltmek, uçlarından almak (saç), budamak, süslemek, azarlamak, yenmek, ayarlamak* * *1. kırp 2. keserek düzelt (v.) 3. kesme (n.)* * *[trim] 1. past tense, past participle - trimmed; verb1) (to cut the edges or ends of (something) in order to make it shorter and/or neat: He's trimming the hedge; She had her hair trimmed.) kesip düzeltmek, uçlarını almak2) (to decorate (a dress, hat etc, usually round the edges): She trimmed the sleeves with lace.) biye/kenarına süs geçirmek3) (to arrange (the sails of a boat etc) suitably for the weather conditions.) yelkenleri rüzgara göre düzeltmek2. noun(a haircut: She went to the hairdresser's for a trim.) kesip düzeltme, ucundan alma3. adjective(neat and tidy: a trim appearance.) derli toplu, zarif- trimly- trimness
- trimming
- in good trim
- in trim -
58 with respect to
gelince, konusunda, ilgili olarak, göre* * *e göre* * *(about; concerning: With respect to your request, we regret that we are unable to assist you in this matter.)... ile ilgili olarak -
59 customize
v. müşteri isteğine göre değiştirmek* * *1. ihtiyaca göre düzenle 2. uyarla -
60 metrically
adv. metre sistemine göre, ölçüyle* * *metre sistemine göre
См. также в других словарях:
Gore Vidal — Vidal in New York City to discuss his 2009 book, Gore Vidal: Snapshots in History s Glare Born Eugene Luther Gore Vidal October 3, 1925 (1925 10 03) (age 86) … Wikipedia
Gore — may refer to: Contents 1 Violence 2 Used as a verb 3 Company 4 Triangular segments 5 Places … Wikipedia
Gore, New Zealand — Gore Maruawai (Māori) … Wikipedia
Gore-Tex — is a waterproof/breathable fabric, and a registered trademark of W. L. Gore and Associates. It was co invented by Wilbert L. Gore, Rowena Taylor, and Gore s son, Robert W. Gore. Robert Gore was granted U.S. Patent 3,953,566 on April 27, 1976, for … Wikipedia
Gore Vidal — (2009) Gore Vidal (* 3. Oktober 1925 als Eugene Luther Vidal jr. in West Point, New York) ist ein US amerikanischer Schriftsteller, der gelegentlich als Schauspieler und Politiker aktiv ist. Er schrieb auch unter den Pseudonymen Edgar Box,… … Deutsch Wikipedia
Gore (Begriffsklärung) — Gore bezeichnet: Gore, ein Filmgenre allgemein und spezielle blutrünstige Effekte in der Filmtechnik Gore ist der Familienname folgender Personen: Al Gore (* 1948), US amerikanischer Politiker und Friedensnobelpreisträger Albert Gore senior… … Deutsch Wikipedia
Gore Gore Girls — live in Mondragón, 2008. Background information Origin Detroit, Michigan, U.S … Wikipedia
Gore Mountain (ski resort) — Gore Mountain Resort Location North Creek, New York Nearest city Glens Falls, New York … Wikipedia
Gore-tex — Le Gore tex® est un tissu breveté par la société WL Gore Associates en 1969. Le Gore Tex est souvent mis en avant dans des publicités pour des vêtements de sport. En effet, le Gore tex possède principalement deux propriétés : être… … Wikipédia en Français
Gore, Oklahoma — Town Location of Gore, Oklahoma Coordinates … Wikipedia
Gore, Ethiopia — Gore ጎሬ … Wikipedia