-
1 sararmış
adj. yellow, pale, fade, flavescent, sear, sere--------sararmış (kitap)adj. foxed, foxy -
2 sararmış
İnşaat Mühendisliği ve Mimarlık Türkçe-Rusça Sözlük ve Rus-Türkçe Sözlük > sararmış
-
3 sararmış
гъопчагъэ -
4 benzi sararmış
adj. sallow -
5 ucu sararmış sivilce
n. rising -
6 rengi sararmış kimse
zerpiçîn -
7 пожелтелый
-
8 пожелтевший
sararmış, solukТурецко-русский словарь и русско-турецкий словарь по строительству и архитектуре > пожелтевший
-
9 fade
adj. sararmış————————v. solmak, uçmak, rengi atmak, rengi solmak, gözden kaybolmak, unutulup gitmek, zayıflamak, güçten düşmek, gevşemek, sıvışmak, kaçmak, soldurmak, açmak, zayıflatmak, karartmak* * *1. sol (v.) 2. solma (n.)* * *[feid](to (make something) lose strength, colour, loudness etc: The noise gradually faded (away).) zayıflamak -
10 foxy
adj. tilki gibi, kurnaz, kızıl kahverengi, sararmış (kitap)* * *kurnaz* * *1) (clever in a deceitful way: He's a foxy fellow.) kurnaz2) (like a fox: She had rather foxy features.) tilki gibi -
11 pale
adj. sararmış, soluk, solgun, benzi atmış, renksiz, uçuk, açık, sarı————————n. yetki alanı, sınır, kazık, akça————————v. solmak, rengi atmak, rengi solmak, sönük kalmak, soldurmak, kazık çakmak, sınırlandırmak, kazığa oturtmak* * *solgun* * *[peil] 1. adjective1) ((of a person, his face etc) having less colour than normal: a pale face; She went pale with fear.) soluk, benzi uçuk2) ((of a colour) closer to white than black; not dark: pale green.) soluk, açık2. verb(to become pale: She paled at the bad news.) rengi atmak; solmak- paleness -
12 rising
adj. yükselen, doğan, çıkan, gelişen, gitgide yükselen————————n. ayaklanma, isyan, ihtilal, yükselme, artış, doğma, çıkış, doğuş, yükseliş, ilerleme, şiş, şişlik, ucu sararmış sivilce* * *1. yükseliş (n.) 2. yüksel (v.) 3. yükselerek (prep.)* * *1) (the act or rising: the rising of the sun.) yükselme, doğma2) (a rebellion: The king executed those who took part in the rising.) isyan, ayaklanma -
13 sallow
adj. solgun, soluk, renksiz, benzi sararmış————————n. keçisöğüdü, bodur söğüt* * *solgun* * *['sæləu]((of a complexion) pale or yellowish, not pink.) soluk, solgun -
14 white
n. beyaz, ak* * *beyaz* * *1. adjective1) (of the colour of the paper on which these words are printed: The bride wore a white dress.) beyaz2) (having light-coloured skin, through being of European etc descent: the first white man to explore Africa.) beyaz (ırktan)3) (abnormally pale, because of fear, illness etc: He went white with shock.) sararmış, benzi atmış4) (with milk in it: A white coffee, please.) sütlü2. noun1) (the colour of the paper on which these words are printed: White and black are opposites.) beyaz renk2) (a white-skinned person: racial trouble between blacks and whites.) beyaz ırktan olan kimse3) ((also egg-white) the clear fluid in an egg, surrounding the yolk: This recipe tells you to separate the yolks from the whites.) yumurta akı4) ((of an eye) the white part surrounding the pupil and iris: The whites of her eyes are bloodshot.) ak•- whiten- whiteness
- whitening
- whitish
- white-collar
- white elephant
- white horse
- white-hot
- white lie
- whitewash 3. verb(to cover with whitewash.) badanalamak- white wine -
15 yellow
adj. sararmış, sarı, korkak, kıskanç, sansasyon yaratan————————n. sarı, sarılık————————v. sarartmak, sararmak* * *sarı* * *['jeləu] 1. adjective, noun((of) the colour of gold, the yolk of an egg etc: a yellow dress; yellow sands; Yellow is my favourite colour.) sarı2. verb(to make or become yellow: It was autumn and the leaves were beginning to yellow.) sarartmak -
16 sear
adj. kurumuş, sararmış————————n. emniyet tetiği————————v. kurutmak, dağlamak, yakmak, kavurmak, alazlamak, katılaştırmak (vicdan), kurumak, koterize etmek* * *yak -
17 flavescent
adj. sararmış, sarımtırak, sarımsı -
18 foxed
adj. sararmış (kitap) -
19 sere
adj. kurumuş (yaprak), sararmış -
20 flavescent
adj. sararmış, sarımtırak, sarımsı
- 1
- 2
См. также в других словарях:
SARA' — Sararmış hanzal otu … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
bütün bütüne — zf. Bütün olarak, tamamıyla Gönlümü yararak bütün bütüne / Benzedim sararmış yaban gülüne. F. N. Çamlıbel … Çağatay Osmanlı Sözlük
hatıl — is., mim., esk., Ar. ḫaṭīl Ağırlığı yatay olarak dağıtmak ve duvarların düşey doğrultudaki çatlamalarını önlemek için yatay olarak boydan boya yerleştirilen ahşap, tuğla veya beton bağlama ögesi İki saattir eski, sararmış hatılları sayıyordu. Ö.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
hazandide — sf., esk., Far. ḫazāndīde 1) Görmüş geçirmiş 2) Solgun, sararmış, solmuş Sıska ve hazandide söğüt ormancığının içindeki geniş yolu takip ederken, sanki durmak istiyordu. Ö. Seyfettin … Çağatay Osmanlı Sözlük
islenmek — nsz İsli duruma gelmek O gün üzerlerindeki resimleri sökerek sararmış, islenmiş duvarları badanalattım. N. Cumalı … Çağatay Osmanlı Sözlük
şişmek — nsz, er 1) İçi hava veya gazlarla dolarak gerilmek Balon şişti. 2) Bir şey emerek hacmi büyümek, genişlemek Tahta, su emerek şişer. 3) Vücudun bir yeri içine yabancı bir maddenin girmesiyle veya başka bir etkiyle gerilmek, kabarmak İhtiyar kadın… … Çağatay Osmanlı Sözlük
cenaze gibi — benzi sararmış … Çağatay Osmanlı Sözlük
sararıp solmak — 1) giderek daha çok solmak Sokakları dolduran sayılmaz şapkaların zalimce, kurnaz ve namussuz gölgelerinde sararmış solmuş. Ö. Seyfettin 2) mec. sağlığı bozulmak Malı mülkü varken, hiçbir sıkıntısı yokken üzüntüsünden zayıflıyor, sararıp… … Çağatay Osmanlı Sözlük
HAZANDİDE — f. Güz mevsimini görmüş, yaprakları sararmış solmu … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
HAZANLİKA — f. Soluk yüzlü, sararmış, solmuş. Hazân yüzl … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
HÂSİF — (Husuf. dan) Sararmış. Rengi, parlaklığı kalmamış. Husufa uğramı … Yeni Lügat Türkçe Sözlük