-
41 доводить
götürmek; ulaştırmak; sürüklemek* * *несов.; сов. - довести́1) götürmekдоводи́ть кого-л. до угла — köşe başına / köşeye kadar götürmek
2) врз vardırmak; ulaştırmakдовести́ доро́гу до мо́ря — yolu denize ulaştırmak
довести́ борьбу́ до побе́ды — savaşımı zafere ulaştırmak
доводи́ть что-л. до конца́ — sonuna (kadar) vardırmak
если́ довести́ э́ту мысль до логи́ческого вы́вода / конца́... — bu görüş mantıki sonucuna götürülürse...
3) sürüklemekдовести́ кого-л. до тюрьмы́ — hapishaneye kadar sürüklemek
доводи́ть до слёз — ağlatmak
доводи́ть до отча́яния — ümitsizliğe düşürmek
э́то и довело́ его́ до суда́ — onu mahkemenin önüne götüren de buydu
э́то ты довёл его́ до тако́го состоя́ния — adamı bu hallere sokan sendin
4) (до какого-л. предела) çıkarmakдоводи́ть до ми́нимума — asgariye indirmek
довести́ коли́чество ре́йсов до пяти́ в неде́лю — seferleri haftada beşe çıkarmak
••доводи́ть до све́дения кого-л. — birine duyurmak
довожу́ (э́то) до ва́шего све́дения — офиц. keyfiyeti bildiririm
доводи́ть что-л. до созна́ния кого-л. — birini bir şeyin bilincine vardırmak; bir şeyi birine kavratmak
-
42 ввергать
düşürmek,sürüklemek* * *несов.; сов. - вве́ргнутьdüşürmek; sürüklemekвве́ргнуть в отча́яние — ye'se düşürmek
нищета, в кото́рую был вве́ргнут э́тот наро́д — bu halkın içine itildiği yoksulluk
-
43 затаскивать
yıpratmak,canını çıkarmak; sürüklemek* * *I несов.; сов. - затаска́ть, разг.( занашивать) yıpratmak; canını çıkarmakII несов.; сов. - затащи́ть1) (втаскивать куда-л.) (sürükleyerek) sokmak2) перен., разг. sürüklemek -
44 drag
n. tırmık, trol, tarak, kızak; engel; direnç; ağır hareket; el arabası, atlı araba; zahmetli şey; sıkıcı tip; aptal, geri zekâlı tip; etki; bir nefes; koku (av); kadın elbisesi (eşcinsel erkeğin giydiği)————————v. çekmek, sürüklemek, sürümek, sürünmek; ağırdan almak; ağ ile suyun dibini taramak, taramak; söz konusu etmek; bulaştırmak, sokmak; sürüncemede kalmak, geçmek bilmemek; durgunlaşmak; ağır tempoyla çalınmak* * *1. sürükle 2. sürükle (v.) 3. sürükleme (n.)* * *[dræɡ] 1. past tense, past participle - dragged; verb1) (to pull, especially by force or roughly: She was dragged screaming from her car.) sürüklemek, çekip almak2) (to pull (something) slowly (usually because heavy): He dragged the heavy table across the floor.) çekmek, çekerek götürmek3) (to (cause to) move along the ground: His coat was so long it dragged on the ground at the back.) sürükle(n)mek4) (to search (the bed of a lake etc) by using a net or hook: Police are dragging the canal to try to find the body.) taramak5) (to be slow-moving and boring: The evening dragged a bit.) geçmek bilmemek, uzayıp gitmek2. noun1) (something which slows something down: He felt that his lack of education was a drag on his progress.) engel, mâni2) (an act of drawing in smoke from a cigarette etc: He took a long drag at his cigarette.) nefes, fırt3) (something or someone that is dull and boring: Washing-up is a drag.) sıkıcı şey, karın ağrısı4) (a slang word for women's clothes when worn by men.) erkeğin giydiği kadın elbisesi -
45 lug
n. çekiş, kulak, kulp, sap————————v. sürüklemek, çekmek, sürüklenmek* * *1. sürükle 2. sürükle (v.) 3. kulp (n.)* * *past tense, past participle - lugged; verb(to drag with difficulty: She lugged the heavy trunk across the floor.) sürüklemek -
46 sweep
n. tarama, tarayıcı, süpürme, mayın tarama, temizleme, sürükleme, erim, etki alanı, kıvrım, dönemeç, geniş alan, silip süpürme, hepsini alma, çıkrık, baca temizleyicisi, ocakçı, rezil, kerata————————v. süpürmek, süpürüp atmak, temizlemek, sürüklemek, ezip geçmek, önüne katmak, ortadan kaldırmak, silip süpürmek, hepsini almak, taramak, üzerinde gezinmek (parmaklar), sert esmek, hızla yayılmak, azametle yürümek, salınmak, salınarak geçmek, uzamak (sokak), kıvrılmak (sokak), mayın taramak* * *1. süpür (v.) 2. süpürme (n.) 3. tara (v.) 4. tarama (n.)* * *[swi:p] 1. past tense, past participle - swept; verb1) (to clean (a room etc) using a brush or broom: The room has been swept clean.) süpürmek2) (to move as though with a brush: She swept the crumbs off the table with her hand; The wave swept him overboard; Don't get swept away by (= become over-enthusiastic about) the idea!; She swept aside my objections.) temizlemek; sürüklemek3) (to move quickly over: The disease/craze is sweeping the country.) süratle yayılmak4) (to move swiftly or in a proud manner: High winds sweep across the desert; She swept into my room without knocking on the door.) yalamak; çalımla geçmek2. noun1) (an act of sweeping, or process of being swept, with a brush etc: She gave the room a sweep.) süpürme2) (a sweeping movement: He indicated the damage with a sweep of his hand.) sallama, sallayış3) (a person who cleans chimneys.) baca temizleyicisi4) (a sweepstake.) bankoyu kazandıran bahis•- sweeper- sweeping
- sweeping-brush
- at one/a sweep
- sweep someone off his feet
- sweep off his feet
- sweep out
- sweep the board
- sweep under the carpet
- sweep up -
47 trail
n. iz, yol, patika, kuyruk (elbise vb.)————————v. sürüklemek, peşinden sürüklemek, izlemek, sürüklenmek, incecik tütmek, sürünmek, yerde uzamak (bitki), dökülmek (yorgunluktan)* * *1. izle (v.) 2. peşinden sürükle (v.) 3. iz (n.)* * *[treil] 1. verb1) (to drag, or be dragged, along loosely: Garments were trailing from the suitcase.) peşinden sürükle(n)mek2) (to walk slowly and usually wearily: He trailed down the road.) yorgun argın yürümek3) (to follow the track of: The herd of reindeer was being trailed by a pack of wolves.) izini sürmek2. noun1) (a track (of an animal): The trail was easy for the hunters to follow.) iz2) (a path through a forest or other wild area: a mountain trail.) patika3) (a line, or series of marks, left by something as it passes: There was a trail of blood across the floor.) iz•- trailer -
48 zerren
-
49 mitreißen
mit|reißenirr vt2) ( begeistern) sürüklemek;die Musik war sehr \mitreißend müzik çok sürükleyiciydi -
50 treiben
treiben <treibt, trieb, getrieben> ['traıbən]I vtdas Vieh auf die Weide \treiben hayvanları meraya sürmek [o gütmek];den Ball \treiben topu sürmek;sich ( von der Strömung) \treiben lassen (akıntıya) kapılmak, (akıntı ile birlikte) sürüklenmek;die Preise in die Höhe \treiben fiyatların artmasına neden olmak2) (an\treiben) sürüklemek (zu -e) tech, devindirmek, hareket ettirmek;jdn zur Eile \treiben birini acele etmesi için sıkıştırmak;jdn zum Wahnsinn \treiben birini çıldırtmak;jdn in den Tod \treiben birini ölüme sürüklemekMissbrauch mit etw dat \treiben bir şeyi kötüye kullanmak;dummes Zeug \treiben ( fam) aptallık etmek;es zu toll \treiben aşırıya kaçmak;es mit jdm \treiben ( fam) biriyle kırıştırmak, biriyle yatıp kalkmak;er hat es zu weit getrieben ( fam) fazla ileri gitti;etw auf die Spitze \treiben bir şeyi son kertesine vardırmak5) Knospen \treiben tomurcuklanmak;Gemüse in Gewächshäusern \treiben serada sebze yetiştirmekII vi1) sein ( fortbewegt werden) sürüklenmek; ( von der Strömung) sürüklenmek; ( auf Wasser) yüzmek (auf/in -de/-de)2) ( Pflanze) sürmek, bitmek -
51 ziehen
ziehen <zieht, zog, gezogen> ['tsi:ən]I vt1) ( allgemein) çekmek (an -den); ( zerren) çekmek, sürüklemek; ( Anhänger) çekmek; ( dehnen) uzatmak;jdn am Ärmel \ziehen birini kolundan çekmek;jdn auf seine Seite \ziehen birini kendinden yana çekmek;alle Blicke/die Aufmerksamkeit auf sich \ziehen herkesin bakışını/dikkatini üstüne çekmek;etw ins Komische/Lächerliche \ziehen bir şeyi komikleştirmek/gülünçleştirmek;Saiten auf ein Instrument \ziehen bir çalgıya tel takmak;der Honig zieht Fäden bal iplik iplik oluyorZigaretten \ziehen (otomattan) sigara çekmek;Fäden \ziehen iplikleri çekmek [o almak];einen Vorteil aus etw \ziehen dat, bir şeyden çıkar sağlamak3) (heran\ziehen) çekmek (an/auf -e/-e);das Boot ans Ufer \ziehen tekneyi kıyıya çekmek;mich zieht überhaupt nichts nach Schweden İsveç beni hiç çekmiyor;es zieht mich nach Hause/in die Ferne canım eve/uzaklara gitmek istiyor4) ( Linie) çekmek;7) math almak;die Wurzel aus einer Zahl \ziehen bir sayının karekökünü almak8) ( im Kartenspiel) çekmekein gezogener Wechsel keşide edilmiş bir poliçeWein auf Flaschen \ziehen şarabı şişelere doldurmakII vi1) a. auto çekmek;das Auto/der Kamin zieht gut ( fam) araba/baca iyi çekiyor;er zog an seiner Pfeife piposunu tüttürdü;lass mich mal \ziehen ( an der Zigarette) bırak bir fırt çekeyimich ziehe nach Aachen Aachen'e taşınıyorum;sie \ziehen aufs Land şehrin dışına taşınıyor3) sein ( gehen, wandern) gitmek (zu/nach -e/-e); ( durchqueren) geçmek ( durch -den); ( Vögel) göç etmek;in den Krieg \ziehen savaşa gitmek;die Jahre zogen ins Land aradan yıllar geçti;4) ( im Spiel) sürmek, hamle yapmak;mit dem Turm \ziehen kaleyi sürmek5) ( Tee) demlenmek;den Tee zwei bis drei Minuten \ziehen lassen çayı iki üç dakika demlemek [o demlendirmek]das zieht bei mir nicht bu bana sökmez;dieser Trick zieht immer bu oyun her zaman söker7) ( schmerzen) sızlamakIII vrsich \ziehendieses Thema zieht sich durch das ganze Buch bu konu bütün kitap boyunca uzar gider2) (sich ver\ziehen) çekilmekes zieht! cereyan [o kurander] yapıyor! -
52 جر
-
53 سحب
Iسَحَبَ1. sürümekAnlamı: sürüklemek2. çekelemekAnlamı: tekrar tekrar çekmek3. sürüklemekIIسَحْب1. ad çekmeAnlamı: ad çekmek ışı, kur'a2. keşideAnlamı: (banka ve her tür piyango ikramiyeleri için) çekme, çekiliş3. çekilişAnlamı: çekilme işi -
54 drag
çekme, sürükleme; sürüklenen sey; tirmik, tarak; engel, ayak bagi; (sigara) firt; can sikici sey, kimse; (erkegin giydigi) kadin kiyafeti, sürüklemek, sürümek, çekmek; (ag, kanca, vb. ile) dibini yoklamak, taramak, sürümek; sürüklemek, sürünmek; geride ka -
55 demagog
1. ديماغوجي [دِيماغُوجِيّ]Anlamı: (kendine çekmek, sürüklemek) demagoji yapan kimse2. غوغائي [غَوْغائِيّ]Anlamı: (kendine çekmek, sürüklemek) demagoji yapan kimse -
56 sürüklenmek
1. انجر [اِنْجَرَّ]Anlamı: sürüklemek işine konu olmak2. انسحب [اِنْسَحَبَ]Anlamı: sürüklemek işine konu olmak -
57 sürümek
-
58 entraîner
-
59 arka
за́дний корешо́к (м) тыл (м) я́годицы (мн)* * *1.1) спина́arkasında palto vardı — на нём бы́ло пальто́
arkası ağrıyor — у него́ боли́т спина́
arkasını çevirmek — отверну́ться; поверну́ться спино́й к...
arkasını vermek — встать спино́й к...; прислони́ться
ateşe arkasını verdi — он встал спино́й к огню́
2) за́дняя сторона́ (чего-л.)evin arkası sıvasız — за́дняя часть до́ма не отштукату́рена
3) продолже́ниеarkasını dinle! — слу́шай, что бы́ло да́льше!
arkası gelecek sayıda — продолже́ние в сле́дующем но́мере
hikâyenin arkası — продолже́ние расска́за
4) перен. покрови́тель, защи́тникarka bulmak — найти́ покрови́теля
arka çıkmak — защити́ть кого
arkası var — а) у него́ име́ется покрови́тель / защи́тник; б) продолже́ние сле́дует
arka vermek — подде́рживать, ока́зывать подде́ржку
5) спи́нка (стула и т. п.)2.1) за́днийarka ayaklar — за́дние но́ги ( у животных)
arka cep — за́дний карма́н
arka kapı — а) чёрный ход; б) за́дняя две́рца ( автомобиля)
arka plan — за́дний план, фон
arka taraf — за́дняя сторона́, оборо́тная сторона́
dağın arka yanı — противополо́жный склон горы́
2) окра́инный3.arka mahalle — окра́инный кварта́л, окра́ина ( города)
в функции служ. имениarkasına — позади́ кого-чего, за кем-чем (поставить, положить и т. п.)
şemsiyeyi kapının arkasına koydu — он поста́вил зо́нтик за дверь
arkasında — позади́, за кем-чем (находиться, стоять и т. п.)
evin arkasında bir bahçe var — за до́мом име́ется сад
arkasından — вслед за..., по́сле кого-чего
arkasından koşmak — бежа́ть позади́ кого, бежа́ть за кем
••arkasında yumurta küfesi yok ya! — погов. ему́ не́чего теря́ть, он во́лен в свои́х посту́пках
- arkada- arkada bırakmak
- arkada bıraktığımız yıllar
- üç evlâdını arkada bırakıp gitti
- arkada kalanlar
- arkadakiler
- arkada kalmak
- arkadan
- arkadan görünüş
- arkasına almak
- arka arkaya
- arka arkaya vermek
- arkadan arkaya
- arkasına bakmadan gitmek
- arkasını bırakmak
- arkaya bırakmak
- arkaya koymak
- arkasında dolaşmak
- arkasında gezmek
- arkasına düşmek
- arkasına takılmak
- arkası gelmek
- arkasını getirmek
- arkası kesilmek
- arkasından koşmak
- arkası sıra
- arkanız sıra oğlunuz da geldi
- arkasını sıvamak
- arkadan söylemek
- arkasından söylemek
- arkasından konuşmak
- arkadan konuşmak
- arkasından sürüklemek
- arkadan vurmak
- arkası yere gelmemek
- arkası yufka -
60 sürükletmek
-i, -e понуд. от sürüklemek
См. также в других словарях:
sürüklemek — i 1) Bir şeyi yerden kaldırmadan iterek veya çekerek götürmek Prenses koluma girdi, sürüklercesine büfeye götürdü. A. Gündüz 2) Akarsu alıp götürmek Sakarya nehri kırılmış söğüt dallarını, saman çöplerini sürüklüyordu. A. İlhan 3) mec. İstekli… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kötü yola sürüklemek — yasa dışı, uygunsuz veya hoşa gitmeyen bir yaşayış içine sokmak Kız kardeşini kötü yola sürükledi diye babası reddetmişti. S. F. Abasıyanık … Çağatay Osmanlı Sözlük
peşinden sürüklemek — birinin veya birçoklarının arkasından gelmesini sağlamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
arkasından sürüklemek — arkasından gelmesini sağlamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
sürkemek — sürüklemek, imhal etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
sürümek — i 1) Bir şeyi yerden kaldırmaksızın çekerek, iterek götürmek, sürüklemek 2) Hafif bir şeyi sürüklemek Eteğini sürümek. Duvağını sürümek. 3) Herhangi bir sebepten dolayı güçlükle yürümek 4) Bir şeyi peşine takmak, alıp götürmek Diyar diyar beni… … Çağatay Osmanlı Sözlük
afyonlamak — i 1) Afyon vererek uyuşturmak, uyutmak 2) mec. Telkin yoluyla doğru düşünmeyi önleyerek zararlı bir yola sürüklemek … Çağatay Osmanlı Sözlük
aldatmak — i 1) Beklenmedik bir davranışla yanıltmak Genç kızı aldatmak için dil dökmeye başlamıştır. P. Safa 2) Karşısındakinin dikkatsizliğinden, ilgisizliğinden yararlanarak onun üzerinden kazanç sağlamak Üç defadır bu yezit beni aldatıyor. B. Felek 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
arka — is. 1) Bir şeyin temel tutulan yüzünün tam ters yanı, ön karşıtı Evin arkasında bahçe var. 2) Bir şeyin sırt durumunda olan yüzeyi Çocuğun arkası ağrıyormuş. 3) Geri kalan bölüm, kısım Masalın arkası. Yazının arkası. 4) Art, peş 5) Otururken… … Çağatay Osmanlı Sözlük
azdırmak — i 1) Azmasına sebep olmak Merhem yarayı azdırdı. 2) Azgın duruma getirmek Taş atarak köpeği azdırdı. 3) Şımartmak Yüz verip çocukları azdırdı. 4) Kötü davranış veya alışkanlıklara sürüklemek, yoldan çıkarmak Arkadaşları çocuğu azdırdılar … Çağatay Osmanlı Sözlük
itmek — i, er 1) Bir şeyi güç uygulayarak ileri götürmek Erzak yüklü arabayı arkadan iten iki uşak, sırtı tırmandılar. H. E. Adıvar 2) Kapı, pencere vb.ni güç uygulayarak açmak veya kapamak Yavaşça kapıyı itti, elinde yoğurt bakracıyla girdi. H. E.… … Çağatay Osmanlı Sözlük