-
1 berth
n. yatak, ranza, kuşet; palamar yeri, manevra alanı (gemi); açıklık————————v. yatacak yer bulmak, rıhtıma yanaşmak, rıhtıma bağlamak* * *1. ranza 2. yatak yeri ver (v.) 3. kamara (n.)* * *[bə:Ɵ] 1. noun1) (a sleeping-place in a ship etc.) kuşet, ranza, yatak2) (a place in a port etc where a ship can be moored.) palamar yeri2. verb(to moor (a ship): The ship berthed last night.) rıhtıma yanaş(tır)mak -
2 dock
n. dok, gemi havuzu, tersane, rıhtım, yük rampası; kesinti; kuyruğun kemikli kısmı, kısa kesilmiş kuyruk; eyer kuskunu; sanık yeri (mahkemede); karabuğday benzeri bir ot————————v. doka çekmek; uzayda başka gemiye kenetlemek, uzayda kenetlenmek; rıhtıma yanaşmak; kuyruğunu kısaltmak, kesmek, kısaltmak; azaltmak* * *1. rıhtıma yanaş (v.) 2. tersane (n.)* * *I 1. [dok] noun1) (a deepened part of a harbour etc where ships go for loading, unloading, repair etc: The ship was in dock for three weeks.) dok, rıhtım2) (the area surrounding this: He works down at the docks.) rıhtım, doklar3) (the box in a law court where the accused person sits or stands.) sanık yeri2. verb(to (cause to) enter a dock and tie up alongside a quay: The liner docked in Southampton this morning.) rıhtıma yanaş(tır)mak- docker- dockyard II [dok] verb(to cut short or remove part from: The dog's tail had been docked; His wages were docked to pay for the broken window.) kısa kesmek, kesinti yapmak -
3 пока
1) нареч. şimdilik; henüzэ́того пока́ доста́точно — şimdilik bu kadarı yeter
(э́то) пока́ не изве́стно — henüz belli değil
пока́ есть вре́мя,... — henüz vakit varken...
на́до сде́лать э́то, пока́ не по́здно — bunu geç kalmadan yapmalı
он пока́ не прие́хал — henüz / daha gelmedi
я пока́ ещё не реши́л — daha bir karar vermedim
2) союз ( в то время как)...dıkça;...dığı süreceпока́ су́дно швартова́лось, у нас бы́ло 15 мину́т свобо́дного вре́мени — gemi rıhtıma yanaşadursun 15 dakika vaktimiz vardı
как же он вы́рос, пока́ я его́ не ви́дел! — ne kadar da büyümüş ben (onu) görmiyeli!
3) союз ( до тех пор как)...ıncaya /...ana kadar / dek;...madanя рабо́тал, пока́ не уста́л — yorulana kadar çalıştım
пока́ существу́ет госуда́рство,... — devlet varolduğu sürece / varoldukça
(до тех по́р) пока́ не бу́дет сформиро́ван но́вый кабине́т (мини́стров) — yeni kabine kurulana dek
пока́ не похолода́ло,... — havalar soğumadan...
пока́ ты побре́ешься, за́втрак бу́дет гото́в — sen tıraş olana kadar kahvaltı hazır olacak
••пока́ (что) всё — şimdilik bu kadar
ну, пока́! — haydi Allahaısmarladık! haydi güle güle!
-
4 стоять
1) врз durmak; dikilmekстоя́ть на нога́х — ayakta durmak
стоя́ть на рука́х — eller üstünde durmak, amuda kalkmış olmak
шкаф стои́т на ме́сте — dolap yerinde duruyor
ча́йник стои́т на столе́ — çaydanlık masadadır / masada duruyor
ребёнок уже́ стои́т / научи́лся стоя́ть — bebek basıyor / tay duruyor artık
часть пассажи́ров стоя́ла — yolcuların bir kısmı ayakta idi
ну что ты стои́шь передо мно́й?! — ne dikilip duruyorsun karşımda?!
стоя́ть на посту́ / на часа́х — nöbet beklemek
у них там стои́т часово́й — oraya bir nöbetçi dikmişlerdi
он стоя́л к нам спино́й — sırtı bize dönüktü
су́дно стоя́ло на я́коре — gemi demirli bulunuyordu / demirlemişti
суда́, стоя́щие у прича́ла — rıhtıma yanaşık gemiler
кора́бль стои́т в порту́ — gemi limanda yatıyor
стоя́ть на чьем-л. пути́ — перен. birinin yolu üstüne dikilmiş olmak
он всё ещё стоя́л у двере́й — halâ kapı önünde dikiliyordu
2) ( бездействовать) durmakчасы́ стоя́ли — saat durmuştu
стро́йка стои́т — yapı tatil edilmiş durumdadır
дела́ стоя́т — işler yerinde sayıyor
те́хника не стои́т на ме́сте — teknik yerinde saymaz
3) врз (находиться, существовать) olmak, bulunmak; durmakперед до́мом стои́т то́поль — evin önünde bir servi var
го́род стои́т на Во́лге — şehir Volga üzerindedir
до тех пор, пока́ стои́т э́тот го́род... — bu şehir durdukça...
храм стои́т с деся́того ве́ка — tapınak onuncu yüzyıldan beri ayaktadır
4) (быть, иметь место) olmak; geçmekстоя́л тума́н — sis vardı
стоя́ло ле́то — mevsim yazdı
ле́то стоя́ло сухо́е — yaz kurak geçiyordu
стоя́ла хоро́шая пого́да — havalar iyi geçiyordu
стоя́л по́лдень — vakit öğle idi
со́лнце стоя́ло у нас над голово́й — güneş tepemize dikildi
в до́ме стоя́ла тишина́ — ev sessizlik içindeydi
по вечера́м там стои́т шум, гвалт — akşamları orada bağırma çağırmadır gider
5) перен. karşı karşıya / yüz yüze olmak; karşısında olmakстоя́ть перед диле́ммой — ikilem karşısında olmak
перед на́ми стои́т тру́дная зада́ча — zorlu bir görevle karşı karşıyayız
стоя́щие перед на́ми тру́дности — yüz yüze olduğumuz güçlükler
стоя́щие перед на́ми зада́чи — önümüzdeki görevler, yüz yüze olduğumuz görevler
6) перен. ( защищать) korumak, savunmak; bir şeyden yana olmakстоя́ть за де́ло ми́ра — barış davası için savaşım vermek
••стоя́ть во главе́ — başında olmak, başını çekmek
стоя́ть у вла́сти — iktidar başında olmak / bulunmak
кто стои́т за э́тим преступле́нием? — bu cinayetin ardında / arkasında kimler var?
стоя́ть на своём — ayak diremek
он до сих пор стои́т у меня́ перед глаза́ми — halâ gözümün önünden gitmiyor
стоя́ть у поро́га — eşikte beklemek
на докуме́нте стои́т и твоя́ по́дпись — belgede senin de imzan var
на пове́стке стоя́т два вопро́са — gündemde iki sorun var
у неё в глаза́х стоя́ли слезы — gözleri dolu dolu idi
-
5 anlegen
anlegen <-ge- h>jemandem einen Verband anlegen b-ne sargı yapmak; Garten düzenlemek; Akte açmak; Vorräte depolamak; Kapital ( für için) yatırmak;es anlegen auf (A) -i göze almak2. v/i MAR yanaşmak;anlegen auf (A) -e tüfeği doğrultmak3. v/r: sich anlegen mit ile dalaşmak -
6 Bollwerk
Bollwerk <-(e) s, -e> ['bɔlvɛrk] ntdie Schiffe legten am \Bollwerk an gemiler rıhtıma rampa etti -
7 quai
n m1 d'une gare rıhtım, peron [pe'ɾon]2 d'une rivière rıhtım [ɾɯh'tɯm]3 dans un port rıhtım [ɾɯh'tɯm] -
8 dock
v.rıhtıma yanaş:n.tersane
См. также в других словарях:
aborda — is., den., İt. abborda Bir deniz teknesinin başka bir tekneye, bir iskeleye veya bir rıhtıma yanını vererek yanaşması Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller aborda etmek aborda olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
bindirmek — i, e 1) Bir kimseyi bir şeyin üzerine çıkartmak, oturtmak veya içine yerleştirmek, binmesini sağlamak Kadınlar çocuklarını bayram yerinde bir salıncağa, bir atlıkarıncaya bindirmişlerdi. O. C. Kaygılı 2) e Taşıt, ön tarafından başka bir taşıta… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dalga — is. 1) Deniz veya göl gibi geniş su yüzeylerinde genellikle rüzgâr, deprem vb.nin etkisiyle oluşan kıvrımlı hareket Rıhtıma vuran dalgaların temposu da içimdeki ölçüye uyuyor. H. Taner 2) Sıcak, soğuk, moda için belli bir süre etkili olan dönem… … Çağatay Osmanlı Sözlük
iki geçeli — zf. Karşılıklı iki sıra olarak ... ve derhâl erkek hizmetçiler rıhtıma seğirtir, iki geçeli dizilir, divan durur. H. E. Adıvar … Çağatay Osmanlı Sözlük
ipekli — sf. İpekten yapılmış veya içinde ipek bulunan (kumaş) İpekli bir kumaş yırtar gibi suları yararak rıhtıma doğru geliyordu. H. E. Adıvar … Çağatay Osmanlı Sözlük
iskele babası — is. 1) Yanaşan gemileri bağlamak için rıhtıma konmuş dökme demir veya betondan silindir 2) argo İşe yaramaz, sorumsuz … Çağatay Osmanlı Sözlük
karınlamak — e, den. Gemi yanını dayamak Gemi rıhtıma karınlamış … Çağatay Osmanlı Sözlük
koltuk — is., ğu 1) Omuz başının altında, kolun gövde ile birleştiği yer Gazetelerini bir koltuğunun altına koydu, zayıf kollarıyla kutulara sarıldı. H. E. Adıvar 2) Kol dayayacak yerleri olan geniş ve rahat sandalye Ta yan beline kadar gömüldüğü… … Çağatay Osmanlı Sözlük
motor — is., Fr. moteur 1) Herhangi bir enerjiyi mekanik enerjiye dönüştüren düzenek Taşındıkları kamyon önünde durunca motorun patırtısı kesildi. N. Cumalı 2) Akaryakıtla işleyen deniz aracı Rıhtıma varabildiği zaman vapura gidecek olan son motor… … Çağatay Osmanlı Sözlük
vermek — i, e, ir 1) Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek Okumadığım zaman tavukların bahçesindeyim, yemlerini ben veririm. Ö. Seyfettin 2) Bırakmak veya bağışlamak Hırsımdan bazılarına bedava verdim, alın götürün,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yelken — is., den. 1) Rüzgâr gücünden yararlanarak geniş bir yüzey oluşturacak biçimde yan yana dikilen ve teknenin direğine uygun bir biçimde takılarak onu hareket ettiren kumaş veya şeritlerin tümü Rıhtıma kurumak üzere yelkenler serilmişti. S. F.… … Çağatay Osmanlı Sözlük