-
1 wo
nerede -
2 wo
wo [vo:]I adv1) ( interrogativ) nerede;\wo gibt's denn so was! ( fam) nerede var ki böyle şey!überall, \wo ich war benim bulunduğum her yerde;überall, \wo es Menschen gibt insanların bulunduğu her yerde;\wo auch immer nerede olursa olsun;sie ist wer weiß \wo ( fam) kim bilir nerede;jetzt, \wo ich Zeit habe vaktimin olduğu şu anda;ach \wo! ( fam) nerde!, ne gezer!II konj1) (da) -diği için2) ( obwohl) -diği hâlde, her ne kadar -
3 bleiben
bleiben <bleibt, blieb, geblieben> ['blaıbən]vi sein\bleiben Sie am Apparat! telefondan ayrılmayın!;hängen \bleiben [o hängenbleiben]; ( an einem Ort) takılıp kalmak; ( Wissen) aklında kalmak; ( Schüler) sınıfta kalmak;an etw hängen \bleiben ( kleben) bir şeye yapışıp kalmak; ( sich verhaken) takılmak;bei jemandem \bleiben birinin yanında kalmak;wo bleibt er nur so lange? bu kadar uzun (zaman) nerede kaldı?;das bleibt unter uns! bu aramızda kalsın!;sieh zu, wo du bleibst! nerede kalacaksan kal!;wo bleibt er nur? nerede kaldı ki?gleich \bleiben değişmez;gleich \bleibend değişmeyen; ( beständig) kalıcı;es bleibt dabei! tamam!, anlaştık!;hier ist alles beim Alten geblieben burada her şey eskisi [o olduğu] gibi, burada her şey eski haman eski tas;die Frage blieb unbeantwortet soru cevapsız [o yanıtsız] kaldı;er ist derselbe geblieben onda hiç değişiklik yok;am Leben \bleiben hayatta kalmak;liegen \bleiben [o liegenbleiben] ( fig) ( nicht verkauft werden) satılmamak; ( Auto) yolda kalmak; ( Arbeit) yüzüstü kalmak;\bleiben Sie doch sitzen! kalkmayınız!;stehen \bleiben istop etmek; ( anhalten) durmak;stecken \bleiben [o steckenbleiben] ( fam) ( beim Sprechen) dili durmak;stecken \bleiben ( festsitzen) takılmak; (im Sand/Schlamm/Schnee) saplanmak, batıp kalmak3) ( anhalten) durmak;das bleibt abzuwarten bekleyelim bakalım, ne olacak;es bleibt mir nichts weiter zu tun, als zu warten beklemekten başka çarem kalmadı -
4 bekommen
bekommen <unreg, o -ge-, h>1. v/t <h> almak, MED -e yakalanmak; Zug usw -e yetişmek;sie bekommt ein Kind onun çocuğu olacak;Hunger bekommen acıkmak;Durst bekommen susamak;etwas geschenkt bekommen bş-i hediye (olarak) almak;im Geschäft was bekommen Sie? ne arzu edersiniz?;wo bekommen man …? … nerede bulunur?2. v/i <sn>: jemandem (gut) bekommen b-e iyi gelmek;wohl bekomms! afiyet olsun!, sağlığın(ız)a! -
5 immer
immer adv daima; her zaman;immer mehr gittikçe, gitgide;noch immer hâlâ;noch immer nicht hâlâ değil/yok;immer wenn (her) ne zaman; -dikçe;immer wieder sık sık, defalarca;immer besser gittikçe (daha) iyi;wann (auch) immer (her) ne zaman olursa olsun;was (auch) immer (her) ne olursa olsun;wer (auch) immer (her) kim olursa olsun;wie (auch) immer (her) nasıl olursa olsun; her neyse;wo (auch) immer (her) nerede olursa olsun -
6 Teufel
Teufel m <Teufels; Teufel> şeytan;jemanden zum Teufel jagen b-ni defetmek;der Teufel war los kıyamet koptu;wer (wo, was) zum Teufel …? Allah aşkına, kim (nerede, ne) …? -
7 überall
-
8 wo
wo1. adv nerede;von wo? nereden?2. konj: (da,) wo ich wohne benim oturduğum yerde3. fam int: i wo, ach wo! ne gezer!, nerde! -
9 worin
-
10 zufällig
1. adj rastlantısal, tesadüfî2. adv rastlantıya, tesadüfen;weißt du zufällig, wo er ist? o nerede, biliyor musun acaba? -
11 auch
1) ( ebenfalls) de;\auch nicht (bu) da değil;\auch gut (bu) da iyi;ich \auch ben de;\auch das noch! bir de bu eksikti!;sowohl... als \auch hem... hem de2) ( sogar) bile;ohne \auch nur zu fragen bir kerecik sormadan bile;\auch wenn es regnen sollte yağmur yağacak olsa bile3) ( tatsächlich)das hat \auch niemand behauptet kimse de böyle bir şeyi iddia etmedi ki4) ( außerdem)nicht nur... sondern \auch yalnızca... değil aynı zamanda;\auch wäre es falsch, zu glauben, dass...... olduğuna inanmak da yanlış olur;\auch das noch! bir de bu eksikti!;wo \auch immer nerede olursa olsun;wie dem \auch sei nasıl olursa olsun;solange ich \auch wartete... ne kadar bekledimse de... -
12 denn
denn [dɛn]I part ki;was ist \denn passiert? ne oldu ki?;warum/wo \denn? neden/nerede ki?;wieso \denn nicht? niçin olmasın ki?;kannst du \denn nicht aufpassen? dikkat edemez misin ki?;geschweige \denn şöyle dursun, nerde kaldı ki, bir yana;was soll \denn das heißen? bu da ne demek?II konj1) ( weil) çünkü;ich wollte gehen, \denn es wurde schon dunkel gitmek istedim, çünkü hava kararmaya başlamıştı;es sei \denn, dass... meğerki...mehr \denn je herşeyden çok -
13 fast
neredeyse, nerede ise, az kaldı, az kalsın, hemen hemen;\fast nie neredeyse [o hemen hemen] hiç;\fast nichts neredeyse [o hemen hemen] hiç;\fast alle neredeyse [o hemen hemen] hepsi -
14 gebären
gebären* <gebärt o gebiert, gebar, geboren> [gə'bɛ:rən]lebend \gebärend zool canlı yavrulayan;wo sind Sie geboren? nerede doğdunuz? -
15 immer
1) her zaman, hep, daima; ( unaufhörlich) durmadan, boyuna;es ist \immer dasselbe hep aynı şey;\immer ich! hep ben!;\immer mit der Ruhe! sakin ol(un) !;\immer geradeaus dosdoğru;er ist \immer noch nicht da hâlâ gelmedi;\immer wenn... ne zaman...;wie \immer her zamanki gibi;wer auch \immer... kim olursa olsun;was auch \immer ne olursa olsun;wo/wie auch \immer nerede/nasıl olursa olsun2) \immer wieder tekrar tekrar, ikide bir;alte Geschichten \immer wieder aufwärmen ( fig) temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp öne sürmek;an dieser Ecke renne ich mir \immer wieder das Knie an bu köşeye ikide bir dizimi çarpıyorum;der Motor setzt \immer wieder aus motor ikide bir tekliyor3) ( zunehmend) gittikçe;\immer mehr/weniger gittikçe daha çok/az;\immer schöner/schwieriger werden gittikçe güzelleşmek/zorlaşmak4) ( fam) -
16 liegen
liegen <liegt, lag, gelegen> ['li:gən]vi haben o sein1) ( Person) yatmak;hart/weich \liegen sert/yumuşak yerde yatmak;im Bett \liegen yatakta yatmak;auf dem Rücken/auf dem Bauch \liegen sırtüstü/yüzükoyun yatmak2) ( sich befinden) olmak, bulunmak;das Buch liegt auf dem Tisch kitap masanın üstünde;wo liegt München? Münih nerede?;an der Elbe \liegen Elbe üzerinde bulunmak;das Zimmer liegt nach Süden oda güneye bakıyor;das liegt auf dem Weg bu yolun üstündedir;es lag kein Schnee yerde kar yoktu;das Essen liegt mir schwer im Magen yemek mideme oturdu;die Preise \liegen zwischen 50 und 70 Euro fiyatlar 50 ile 70 euro civarında oynuyor;die Betonung liegt auf der letzten Silbe vurgu, son hecededir;das lag nicht in meiner Absicht bu benim niyetim değildi3) ( interessieren)Englisch liegt mir nicht İngilizce beni çekmiyor, İngilizce'den hoşlanmam;es liegt mir viel/nichts daran bunun benim için çok/hiç önemi var/yok;mir liegt nichts an dem Geld ben parasında değilim4) ( abhängen) bağlı olmak (an/bei -e/-e);die Entscheidung liegt bei euch karar sizin elinizdedir;an wem liegt das? bu kime bağlı(dır) ?, bu kimin elindedir?;woran liegt es? bu, nereden ileri geliyor?, bu, neye bağlı(dır) ?;an mir soll's nicht \liegen buna ben engel olmayayım;die Schuld liegt bei dir kabahat sende;so wie die Dinge \liegen... durum öyle gösteriyor ki... -
17 nur
nur [nu:ɐ]I adv yalnız;\nur noch sadece;\nur sehr schade, dass er nicht kommen kann lakin gelememesi çok yazık;alles, \nur das nicht! her şey olur da bu olmaz!;warum fragst du? — \nur so niçin soruyorsun? — öylesine;es regnete \nur so öylesine yağmur yağdı ki;ich habe das \nur so gesagt bunu öylesine söyledimII part;er kam/lief, so schnell er \nur konnte gelebildiği/koşabildiği kadar çabuk geldi/koştu;wo ist sie \nur? nerede kaldı ki?;sieh \nur! bak hele!;lass ihn \nur machen! bırak da yapsın!;was hat sie \nur? ne si var ki?;wenn sie \nur ( endlich) anriefe! ah bir telefon etse! -
18 Segen
Segen <-s> ['ze:gən] mseinen \Segen zu etw geben ( fam) bir şeyi onamak2) (göttlicher \Segen) inayet, lütfuilâhîes ist ein \Segen, dass es nicht regnet yağmur yağmaması (bir) nimet4) ( reicher Ertrag) bereket;sich regen bringt \Segen ( prov) nerede hareket, orada bereket -
19 Sieben
-
20 stecken
stecken ['ʃtɛkən]1. vt1) (hinein\stecken) sokmak (in -e); ( investieren) yatırmak (in -e);jdn ins Loch \stecken birini deliğe tıkmak2) (auf\stecken) geçirmek (auf/an -e); (fest\stecken, anstecken) takmak (an -e); ( mit Nadeln) tutturmak (an -e);etw in Brand \stecken bir şeyi kundaklamak, bir şeyi ateşe vermek, bir şeyi tutuşturmak;jdm etw \stecken ( fam) birine bir şey sokuşturmak, birinin eline bir şey tutuşturmak3) koymak (in -e);etw in Tasche \stecken bir şeyi cebine koymak1) ( sich befinden) bulunmak (in -de), olmak (in -de);ich stecke mitten in der Arbeit şu anda işim var;tief in Schulden \stecken gırtlağına kadar borca batmış olmak;du musst zeigen, was in dir steckt sende ne yetenekler olduğunu göstermelisin;der Schlüssel steckt im Schloss anahtar kilitte takılıdır;2) ( festsitzen) takılıp kalmak, sıkışıp kalmak
- 1
- 2
См. также в других словарях:
nerede — zf. 1) Hangi yerde? Bu kadın nerede imiş, babası onu nerede görmüş? M. Ş. Esendal 2) ünl. İmkânsız anlamında bir söz Sözde hislerimi, hatıralarımı günü gününe yazacaktım. Nerede! Ö. Seyfettin Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller nerede akşam, orada … Çağatay Osmanlı Sözlük
nerede kaldı — ne yararı oldu? Senin filozofluğun nerede kaldı? Ö. Seyfettin … Çağatay Osmanlı Sözlük
nerede kaldı ki — olacak gibi görülmeyen bir düşünceyi anlatan ifadenin başına getirilen bir söz O kendisi bilmez, nerede kaldı ki başkasına öğretsin … Çağatay Osmanlı Sözlük
... nerede ... orada — söylenilen iki şeyin birlikte olması gerektiği anlatılmak istendiğinde kullanılan bir söz Ben nerede sen orada … Çağatay Osmanlı Sözlük
nerede akşam, orada sabah — bir kimsenin gece kalacak belli bir yeri olmadığını, rastgele bir yerde kalabileceğini anlatan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
nerede bu bolluk — bu işi yapmak sanıldığı kadar kolay değil, imkânlar sınırlı anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
nerede hareket, orada bereket — hareket olan yerde bolluk olur anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
efendim nerede, ben nerede? — ben ne diyorum, siz ne diyorsunuz anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir abam var atarım, nerede olsam yatarım — tek başına bulunan kimsenin istediği yerde barınıp rahat edebileceğini anlatan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
feneri nerede söndürdün — şaka geç kalanlara takılmak için söylenen bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir postum var atarım, nerede olsa yatarım — yalnızım, tek başınayım, istediğim yere gider, istediğim biçimde davranırım anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük