-
1 кстати
yeri gelmişken* * *1) ( вовремя) tam zamanındaкста́ти ска́занное сло́во — yerinde söylenmiş bir söz
вы пришли́ о́чень кста́ти — gelmeniz çok isabetli oldu
2) fırsattan bilistifade; aradaкста́ти и го́род посмо́тришь — arada şehri de görmüş olursun
отме́тим кста́ти, что... — bu arada şunu da belirtelim ki...
-
2 irreplaceableness
yeri doldurulamazlık -
3 place of
yeri -
4 αμετάθετος
yeri değiştirilmeyen -
5 irreplaceable
yeri doldurulamaz -
6 irreplaceable
yeri doldurulamaz -
7 irreplaceableness
yeri doldurulamazlık -
8 place of
yeri -
9 место
yer* * *с1) врз yerме́сто и вре́мя — zaman ve mekan
ме́сто происше́ствия — olay yeri
ме́сто рожде́ния — doğum yeri; doğduğu yer ( графа анкеты)
отвести́ ме́сто для строи́тельства — inşaat için yer ayırmak
в гости́нице мест не́ было — otelde boş yer yoktu
кого́ назна́чили на э́то ме́сто? — bu yere kim atandı?
зал на ты́сячу мест — bin kişilik salon
я́сли на сто мест — yüz kapasiteli kreş
получи́ть де́сять мест в парла́менте — parlamentoda on üyelik / temsilcilik kazanmak; on milletvekili çıkarmak
ме́ста́ здесь все равни́нные — buralar hep düzlük
истори́ческие ме́ста́ — tarihsel yerler
в на́ших ме́ста́х — bizim memlekette
2) (отрывок книги и т. п.) parça; yer; pasaj3) (места́) мн. ( периферия) taşra örgütleriделега́ты с мест — taşra delegeleri
4) (занимаемое кем-л. положение) yer; mevki; sıra; dereceзаня́ть пе́рвое ме́сто — спорт. birinci gelmek / olmak; birinciliği almak / kazanmak
они́ раздели́ли пе́рвые два ме́ста — спорт. ilk iki sırayı / dereceyi paylaştılar
5) ( отдельный предмет багажа) parçaско́лько у вас мест? — eşyanız kaç parça?
••де́тское ме́сто — анат. etene
твоё ме́сто в теа́тре — senin yerin tiyatro
здесь не ме́сто для игры́ — burası oynamanın yeri değil
нашёл ме́сто игра́ть! — tam da bulmuşsun oynayacak yeri!
к ме́сту сказа́ть — yerinde söylemek
расста́вь кни́ги по ме́ста́м — kitapları yerli yerine koy
(все) по ме́ста́м! — herkes (yerli) yerine!
стой, ни с ме́ста! — dur, davranma!
дела́ ни с ме́ста — işler yerinde sayıp duruyor
знать своё ме́сто — haddini bilmek
поста́вить кого-л. на (своё) ме́сто — birine haddini bildirmek
будь я на ва́шем ме́сте... — ben sizin yerinizde olsam / olsaydım...
не находи́ть себе́ ме́ста — dokuz doğurmak
э́тому не должно́ быть ме́ста — buna yer verilemez
еди́нство вре́мени и ме́ста — zaman mekan birliği
-
10 стоянка
ж1) durma; mola ( привал)стоя́нка по́езда три мину́ты — tren üç dakika durur
за вре́мя стоя́нки су́дна в порту́ — geminin limanda yattığı süre içinde
2) kampстоя́нка гео́логов — jeolog heyeti kampı
ме́сто, удо́бное для стоя́нки — kamplık yer, kamp yeri
3) park yeri; otopark(пла́тная) стоя́нка на сто автомаши́н — yüz arabalık otopark
на э́той у́лице нет стоя́нки — bu sokakta park yeri yok
стоя́нка такси́ — taksi durak yeri
стоя́нка автотра́нспорта воспреща́ется! — park yapılmaz!
-
11 шов
dikiş yeri; dikiş,ek yeri; yiv* * *м1) dikiş (yeri)ло́пнуть по шву — dikiş yerinden kopmak / atmak
наложи́ть швы (на рану) — yaranın ağzını dikmek
2) dikiş; birleşme / ek yeri; yiv; derz ( каменной и иной кладки)швы че́репа — kafatasının yivleri
сварно́й шов — тех. kaynak dikişi
-
12 joint
adj. müşterek, ortaklaşa, birlikte, ortak, birleşik, birleşmiş————————n. birleşme yeri, esrar, ek yeri, eklem, ot, mafsal, batakhane, esrarlı sigara————————v. birleştirmek, bitiştirmek, eklemek* * *1. bağlantı 2. mafsal 3. birleştir (v.) 4. birleşme yeri (n.)* * *[‹oint] 1. noun1) (the place where two or more things join: The plumber tightened up all the joints in the pipes.) ek yeri, eklenti2) (a part of the body where two bones meet but are able to move in the manner of eg a hinge: The shoulders, elbows, wrists, hips, knees and ankles are joints.) mafsal, eklem3) (a piece of meat for cooking containing a bone: A leg of mutton is a fairly large joint.) but2. adjective1) (united; done together: the joint efforts of the whole team.) ortak, müşterek2) (shared by, or belonging to, two or more: She and her husband have a joint bank account.) ortak, müşterek3. verb(to divide (an animal etc for cooking) at the, or into, joints: Joint the chicken before cooking it.) eklemlerinden ayırmak, kesmek- jointed- jointly
- out of joint See also:- join -
13 resort
n. dinlenme yeri, mesire, tatil yeri, başvurma, yardımına başvurulacak kimse, çare, uğrak, sık sık gidilen yer, ikinci adres————————v. başvurmak, gitmek* * *tatil yeri* * *[rə'zo:t] 1. verb((with to) to begin to use, do etc as a way of solving a problem etc when other methods have failed: He couldn't persuade people to do what he wanted, so he resorted to threats of violence.) başvurmak2. noun(a place visited by many people (especially for holidays): Brighton is a popular (holiday) resort.) tatil yeri -
14 seam
n. dikiş yeri, dikiş, bağlantı yeri, armuz, yara izi, kırışık, kırışıklık, maden damarı, yatak (maden)————————v. dikmek, ters ilmikle örmek, dikiş gibi iz bırakmak, tırmıklamak, faça yapmak, façasını bozmak* * *dikiş* * *[si:m] 1. noun1) (the line formed by the sewing together of two pieces of cloth etc.) dikiş yeri2) (the line where two things meet or join: Water was coming in through the seams of the boat.) ek/bağlantı yeri3) (a thin line or layer of coal etc in the earth: a coal seam.) damar, yatak2. verb(to sew a seam in: I've pinned the skirt together but I haven't seamed it yet.) dikmek- the seamy side of life
- the seamy side -
15 venue
n. cinayet mahalli, olay yeri, mahkeme yeri, buluşma yeri, yarış alanı* * *mahkeme yeri -
16 مقبض
مِقْبَض1. pırazvanaAnlamı: kılıç, bıçak gibi aletlerin sap içinde kalan bölümü2. tutamakAnlamı: bir şeyin tutulacak yeri3. tutakAnlamı: bir şeyin tutulacak yeri4. tutamaçAnlamı: bir şeyin tutulacak yeri5. kabzaAnlamı: tutulacak yer, tutak6. kulpAnlamı: kapların, sap gibi halka biçiminde olan tutulacak yeri -
17 предприятие
с1) iş yeri, işletme; fabrika, tesisпромы́шленное предприя́тие — sanayi işletmesi / tesisi
комме́рческое предприя́тие — ticaret işletmesi
нефтехими́ческие предприя́тия — petrokimya tesisleri
совреме́нное капиталисти́ческое предприя́тие — modern kapitalist iş yeri
захва́т предприя́тии (басту́ющими) — iş yeri işgali
2) ( дело) girişim -
18 anchorage
n. demirleme yeri, dayanak, demirleme, destek; güven kaynağı* * *demirleme yeri* * *[-ri‹]noun (a place which is safe, or used, for anchoring boats: a sheltered anchorage.) demirleme yeri -
19 berth
n. yatak, ranza, kuşet; palamar yeri, manevra alanı (gemi); açıklık————————v. yatacak yer bulmak, rıhtıma yanaşmak, rıhtıma bağlamak* * *1. ranza 2. yatak yeri ver (v.) 3. kamara (n.)* * *[bə:Ɵ] 1. noun1) (a sleeping-place in a ship etc.) kuşet, ranza, yatak2) (a place in a port etc where a ship can be moored.) palamar yeri2. verb(to moor (a ship): The ship berthed last night.) rıhtıma yanaş(tır)mak -
20 birthplace
n. doğum yeri* * *doğum yeri* * *noun (the place where a person etc was born: Shakespeare's birthplace.) doğum yeri
См. также в других словарях:
Yeri — may refer to:*Geri (Cyprus) *Yeri, Tajikistan … Wikipedia
Yeri — Yeri, Berg, so v.w. Chieri 5) … Pierer's Universal-Lexikon
Yeri, Tajikistan — Infobox Settlement official name =PAGENAME native name = imagesize = image caption = image map caption = pushpin pushpin label position =bottom pushpin mapsize = 300 pushpin map caption =Location in Tajikistan subdivision type = Country… … Wikipedia
Yeri — Original name in latin Yeri Name in other language Geri, Yeri, Гери State code CY Continent/City Asia/Nicosia longitude 35.1 latitude 33.41667 altitude 173 Population 7639 Date 2012 01 17 … Cities with a population over 1000 database
yeri başka — daha başka bir değeri olan, önemi olan anlamında kullanılan bir söz Bu kadın da iyi kadındır. Bunu da seviyorum ama Naime ilk göz ağrısıydı. Yeri başkadır. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
yeri gelmek — sırası gelmek, zamanı uygun olmak Yeri gelmişken delikanlılara bir öğüt notu daha düşeyim. R. Erduran … Çağatay Osmanlı Sözlük
yeri göğü inletmek — yüksek sesle ve olanca güçle bağırmak Havayı kokladı, sonra bütün gücüyle yeri göğü inleten bir kişnemeyle kişnedi. Y. Kemal … Çağatay Osmanlı Sözlük
yeri göğü tutmak — her tarafı ele geçirmek, denetim altında bulundurmak Müttefikler yeri göğü ve bütün köşe başlarını tutmuştur. T. Buğra … Çağatay Osmanlı Sözlük
yeri öpmek — alay yere düşmek, yere serilmek Ayağı kayınca yeri öptü … Çağatay Osmanlı Sözlük
yeri yurdu belirsiz olmak — belli bir yeri olmamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
yeri — nar·rin·yeri; … English syllables