-
101 sit
v. oturmak, poz vermek, modellik yapmak, sınava girmek, konmak, tünemek, kuluçkaya yatmak, toplanmak, oturuma katılmak, tam oturmak, yola getirmek, burnunu sürtmek, binmek, oturtmak* * *otur* * *[sit]present participle - sitting; verb1) (to (cause to) rest on the buttocks; to (cause to) be seated: He likes sitting on the floor; They sat me in the chair and started asking questions.) oturmak2) (to lie or rest; to have a certain position: The parcel is sitting on the table.) durmak, bulunmak3) ((with on) to be an official member of (a board, committee etc): He sat on several committees.) üye olmak, bulunmak4) ((of birds) to perch: An owl was sitting in the tree by the window.) tünemek5) (to undergo (an examination).) sınava girmek6) (to take up a position, or act as a model, in order to have one's picture painted or one's photograph taken: She is sitting for a portrait/photograph.) poz vermek7) ((of a committee, parliament etc) to be in session: Parliament sits from now until Christmas.) toplanmak, oturum hâlinde olmak•- sitter- sitting
- sit-in
- sitting-room
- sitting target, sitting duck
- sit back
- sit down
- sit out
- sit tight
- sit up -
102 wager
n. bahis, bahse girme————————v. bahse girmek, riske atmak* * *1. bahse gir (v.) 2. bahis (n.)* * *['wei‹ə] 1. noun(a bet: We made a wager that he would win.) bahis2. verb(to bet (something) on the chance of something happening: I'll wager (ten dollars) that I can jump further than you.) bahse girmek -
103 wrong
adj. haksız, yanlış, hatalı, uygunsuz, ters, bozuk————————adv. yanlış, ters, ters olarak————————n. haksızlık, hata, suç, yanlış yol————————v. haksızlık etmek, günahına girmek, eziyet etmek* * *FALSE* * *[roŋ] 1. adjective1) (having an error or mistake(s); incorrect: The child gave the wrong answer; We went in the wrong direction.) yanlış2) (incorrect in one's answer(s), opinion(s) etc; mistaken: I thought Singapore was south of the Equator, but I was quite wrong.) yanlış, hatalı3) (not good, not morally correct etc: It is wrong to steal.) yanlış, kötü4) (not suitable: He's the wrong man for the job.) uygun değil5) (not right; not normal: There's something wrong with this engine; What's wrong with that child - why is she crying?) yolunda gitmeyen, bozuk2. adverb(incorrectly: I think I may have spelt her name wrong.) yanlış biçimde/olarak3. noun(that which is not morally correct: He does not know right from wrong.) yanlış, kötülük, günah4. verb(to insult or hurt unjustly: You wrong me by suggesting that I'm lying.) haksızlık etmek, günahına girmek- wrongful- wrongfully
- wrongfulness
- wrongly
- wrongdoer
- wrongdoing
- do someone wrong
- do wrong
- do wrong
- go wrong
- in the wrong -
104 get a job by push
v. torpille işe girmek, araya adam koyup işe girmek -
105 get into hot water
başı derde girmek, belâya bulaşmak, başını belâya sokmak, sıkıntıya girmek -
106 hole up
deliğe girmek, yuvasına girmek, kapanmak, köşesine çekilmek -
107 key in
kilitlemek, girmek [bilg.], data girmek -
108 link arms
v. koluna girmek, kolkola girmek -
109 shoot it out
v. çatışmaya girmek, silâhları konuşturmak, tartışmaya girmek, hırlaşmak -
110 sleep with
v. cinsel ilişkiye girmek, yatmak, sevişmek, ilişkiye girmek -
111 get a job by push
v. torpille işe girmek, araya adam koyup işe girmek -
112 get into hot water
başı derde girmek, belâya bulaşmak, başını belâya sokmak, sıkıntıya girmek -
113 hole up
deliğe girmek, yuvasına girmek, kapanmak, köşesine çekilmek -
114 key in
kilitlemek, girmek [bilg.], data girmek -
115 link arms
v. koluna girmek, kolkola girmek -
116 shoot it out
v. çatışmaya girmek, silâhları konuşturmak, tartışmaya girmek, hırlaşmak -
117 sleep with
v. cinsel ilişkiye girmek, yatmak, sevişmek, ilişkiye girmek -
118 eingehen
eingehen <unreg, -ge-, sn>1. v/i Post, Waren gelmek, alınmak; Pflanze, Tier ölmek; Stoff çekmek;eingehen auf (A) -e yanaşmak, razı olmak; Einzelheiten -e girmek, inmek;eingehen in (A) -e geçmek;bei jemandem ein- und ausgehen b-nin evine girip çıkmak2. v/t Vertrag usw yapmak, akdetmek; Risiko, Wette -e girmek -
119 einlaufen
einlaufen v/i <unreg, -ge-, sn> girmek, varmak; MAR (limana) girmek; aufs Spielfeld (sahaya) çıkmak;Badewasser einlaufen lassen banyo küvetini doldurmak; Stoff çekmek -
120 einordnen
einordnen <-ge-, h>1. v/t ( nach D -e göre) sınıflandırmak;(in, unter A bir gruba/sınıfa) sokmaksich links einordnen sol şerite girmek
См. также в других словарях:
girmek — e, er 1) Dışarıdan içeriye geçmek İçeri girdiklerinde birinci film çoktan başlamıştı. H. Taner 2) Sığmak Elim bu eldivene girmiyor. 3) Katılmak, iltihak etmek Bugün edebiyat imtihanına girdim. Y. Z. Ortaç 4) Almak, fethetmek Ordularımız İstanbul… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çene yarışına girmek — 1) karşı tarafı dinlemeksizin, susmamacasına tartışmak Arif gibi bir adamla çene yarışına girmek istememekle beraber susup oturamazdı. M. Ş. Esendal 2) çok konuşmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
damardan girmek — argo karşısındaki kişiyi en fazla etkileyebilecek noktadan konuya girmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
damat girmek — aileye güveyi olarak katılmak Öyle bir aileye damat girmek isterim. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
dünyaevine girmek — evlenmek Yaşları daha genç görünüyor fakat buralarda yapılan ilk iş eli ekmek tutar tutmaz dünyaevine girmek olduğu için kim bilir kaç sene evvel evlendiler. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
geyik etine girmek — genç kız, erginlik çağına girmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
içeri girmek — 1) bir iş veya alışverişte zarar etmek Bu işte bir milyar lira içeri girdim. 2) hapse girmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
devreye girmek — ilgilenmek, karışmak, araya girmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
kafese girmek — argo 1) aldatılıp kendisinden çıkar sağlanmak 2) hapse girmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
kuyruğa girmek — ayakta arka arkaya durulan diziye girmek İki kişinin arkasından kuyruğa girdiği sırada, seyis biletlerini alıyordu. N. Cumalı … Çağatay Osmanlı Sözlük
çileye girmek — dervişlerin kırk gün süre ile kendilerine uyguladıkları zorlu ve perhizli döneme girmek … Çağatay Osmanlı Sözlük