-
41 рабайсыз
düzensiz, uygunsuz -
42 irregular topography
düzensiz topografya -
43 irregular variable star
düzensiz değişen yıldız -
44 ragged edge
düzensiz kenar -
45 irregular
adj. bozuk, kuralsız, düzensiz, düzgün olmayan, çarpık, yamuk, başıbozuk* * *düzensiz* * *[i'reɡjulə]1) (not happening etc regularly: His attendance at classes was irregular.) düzensiz2) (not formed smoothly or evenly: irregular handwriting.) çarpık3) (contrary to rules.) usulsüz, kurallara aykırı4) ((in grammar) not formed etc in the normal way: irregular verbs.) kuralsız, düzensiz•- irregularity -
46 беспорядочный
dağınık,karışık,düzensiz* * *dağınık; karışık; düzensizбеспоря́дочная жизнь — düzensiz yaşam
беспоря́дочная груда бума́г — karmakarışık kağıtlar / evraklar yığını
беспоря́дочные за́писи — sistemsiz olarak tutulan notlar
откры́ть беспоря́дочную стрельбу́ — sağa sola rasgele ateş etmeye başlamak
-
47 by fits and starts
adv. düzensiz surette, gelişigüzel, düzensiz bir şekilde* * *(irregularly; often stopping and starting again: He did his work by fits and starts.) düzensiz biçimde, gelişigüzel -
48 untidy
adj. düzensiz, dağılmış, dağınık, pasaklı, derbeder, kılıksız, savruk* * *düzensiz* * *(disordered; in a mess: His room is always very untidy; an untidy person.) dağınık, düzensiz -
49 irregular
(biçim) çarpik, egri, yamuk; (zaman) düzensiz, esit olmayan; düzensiz, kuralsiz, basibozuk, usulsüz; kural disi, düzensiz -
50 irrégulier
1 pas régulier düzensiz [dyzen'siz]2 illégal yasaya aykırı3 gramm kurala aykırı◊en français, un pluriel irrégulier — Fransızca'da kurala aykırı bir çoğul
-
51 irrégulière
1 pas régulier düzensiz [dyzen'siz]2 illégal yasaya aykırı3 gramm kurala aykırı◊en français, un pluriel irrégulier — Fransızca'da kurala aykırı bir çoğul
-
52 нестройный
1) namütenasipнестро́йная фигу́ра — namütenasip endam
2) düzensizнестро́йные ряды́ — düzensiz sıralar / saflar
3) ( неслаженный) uyumsuz -
53 перебой
-
54 disorderly
adv. karışık, düzensiz, gürültülü, taşkın, açık saçık, ahlaksız, serkeş* * *düzensiz* * *1) (not neatly arranged; in confusion: His clothes lay in a disorderly heap.) darmadağınık, karmakarışık2) (lawless; causing trouble: a disorderly group of people.) olay çıkaran -
55 disorganized
adj. düzensiz, karışık, altüst olmuş, dağınık* * *1. karıştır (v.) 2. karıştırılmış (adj.)* * *(in confusion or not organized: a disorganized person; The meeting was very disorganized.) düzensiz -
56 erratic
adj. gezen, düzensiz, değişken, kararsız, tuhaf* * *kararsız* * *[i'rætik](inclined to be irregular; not dependable: His behaviour/work is erratic.) düzensiz, kararsız -
57 haywire
adj. bozuk, karmakarışık, düzensiz, sapıtmış, üşütük————————n. balya bağlama teli* * *düzensiz* * *adjective (in a state of disorder; crazy: Our computer has gone haywire.) kontroldan çıkmış, sapıtmış -
58 sprawl
n. yayılma, dağılma, serilme, gelişigüzel yayılan topluluk————————v. yayılmak, yayılarak oturmak, serilmek, sereserpe uzanmak, uzanmak, genişlemek* * *yayılarak otur* * *[spro:l] 1. verb1) (to sit, lie or fall with the arms and legs spread out widely and carelessly: Several tired-looking people were sprawling in armchairs.) yayılıp oturmak2) ((of a town etc) to spread out in an untidy and irregular way.) düzensiz şekilde yayılmak2. noun1) (an act of sprawling: He was lying in a careless sprawl on the sofa.) yayılma2) (an untidy and irregular area (of houses etc): She lost her way in the grimy sprawl of the big city.) düzensiz bölge• -
59 streak
n. ışın, şimşek, düzensiz çizgi, damar (ağaç vb.), iz, meç (saç), belirti, kısa süre————————v. çizgi çizgi boyamak, acele etmek, hızlı gitmek, çırılçıplak geçmek* * *1. yol yol boya (v.) 2. düzensiz çizgi (n.)* * *[stri:k] 1. noun1) (a long, irregular mark or stripe: There was a streak of blood on her cheek; a streak of lightning.) çizgi, şerit2) (a trace of some quality in a person's character etc: She has a streak of selfishness.) yan, yön, nitelik2. verb1) (to mark with streaks: Her dark hair was streaked with grey; The child's face was streaked with tears.) yol yol leke yapmak; çizgilerle kaplamak2) (to move very fast: The runner streaked round the racetrack.) şimşek gibi gitmek•- streaky -
60 fitful
adj. düzensiz, aralıklı, değişken* * *düzensiz
См. также в других словарях:
düzensiz — sf. 1) Düzeni olmayan veya düzeni bozuk, karışık, tertipsiz, intizamsız, gayrimuntazam Düzensiz nüfus artışı sadece yoksulluğu artırmaya yarıyor. H. Taner 2) Sistemsiz … Çağatay Osmanlı Sözlük
zallazort — düzensiz … Beypazari ağzindan sözcükler
galdır guldur — düzensiz, plansız, rastgele … Beypazari ağzindan sözcükler
ağır aksak — sf., ğı 1) Yavaş 2) zf. Yavaş ve düzensiz bir biçimde 3) mec. Kesintili, düzensiz 4) is., müz. Klasik Türk müziğinde bir usul Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller … Çağatay Osmanlı Sözlük
dersiz topsuz — sf. 1) Düzensiz, karmakarışık 2) zf. Düzensiz, karmakarışık bir biçimde Zihni disiplinden yoksundur, işine geldiği gibi dersiz topsuz, çelişki içinde konuşur. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
plansız programsız — sf. 1) Düzensiz, belli bir yönteme bağlı kalmayan 2) zf. Düzensiz, belli bir yönteme bağlı kalmaksızın Bu sefer plansız programsız hareket edelim. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
tertipsiz — sf. 1) Dağınık, düzene konmamış, düzensiz 2) Savruk, dağınık, intizamsız (kimse) 3) zf. Düzensiz bir biçimde … Çağatay Osmanlı Sözlük
helictite — 1. Generally small variety of stalactitic calcite growth that is twisted and contorted with no apparent regard for gravity. Helictites form on cave walls, ceilings, and on stalactites. The growth develops as seepage water loses carbon dioxide… … Lexicon of Cave and Karst Terminology
ahenksiz — sf. 1) Uyumsuz, düzensiz 2) Eğlencesiz … Çağatay Osmanlı Sözlük
alaturka — sf., İt. alla turca 1) Eski Türk gelenek, görenek, töre ve hayatına uygun, Doğuluca, alafranga karşıtı Alaturka yemek. 2) Bu töre ve hayatı benimsemiş (kimse) 3) is. Alaturka saat Biz, alaturka 10 sularında mektepten çıkardık. F. R. Atay 4) mec.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
aritmik — sf., ği, Fr. arythmique Ritimli olmayan, düzensiz … Çağatay Osmanlı Sözlük