Перевод: со всех языков на немецкий

с немецкого на все языки

bir+olmak

  • 1 bir

    bir
    I s
    1) Eins f
    \bir olmak sich zusammentun, sich verbünden
    2) iki/üç/dört günde \bir jeden zweiten/dritten/vierten Tag
    II adj
    1) \bir araba eine Fuhre; ( fig) ( pek çok) eine Menge
    \bir ayağı çukurda olmak ( fig) o ( fam) mit einem Bein im Grab stehen
    \bir ayak üstünde kırk yalanın belini bükmek ( fam) lügen, dass sich die Balken biegen
    \bir çırpıda ( fam) auf einen Hieb, auf Anhieb, im Handumdrehen
    \bir el \bir eli yıkar, iki el \bir yüzü yıkar ( prov) eine Hand wäscht die andere
    \bir elmanın yarısı o, yarısı bu ( fig) o ( fam) sich gleichen wie ein Ei dem anderen
    \bir gecelik für eine Nacht
    \bir musibet bin nasihatten yeğdir ( prov) durch Schaden wird man klug
    \bir taşla iki kuş vurmak ( fig) o ( fam) zwei Fliegen mit einer Klappe schlagen
    o benim \bir tanem sie [o er] ist mein Ein und Alles
    2) \bir şey etwas
    \bir şey değil! nichts zu danken!, keine Ursache!, macht nichts!
    \bir şey söylemeden ohne etwas zu sagen
    bu bambaşka \bir şey das ist etwas ganz anderes
    3) \bir akşam/gün/sabah eines Abends/Tages/Morgens
    günün \birinde eines Tages
    saat \bir es ist ein Uhr
    4) \bir yanda(n) ..., \bir yanda(n) ... einerseits..., andererseits...
    \bir yanda(n) merak ediyorum, \bir yanda(n) korkuyorum einerseits bin ich neugierig, andererseits habe ich Angst davor
    5) ( herhangi) irgend
    \bir yerde irgendwo
    dün çantamı \bir yere koydum gestern habe ich meine Tasche irgendwohin gestellt
    1) ( yalnız, ancak) nur
    \bir deri bir kemik olmak ( fam) nur Haut und Knochen sein
    bunu \bir sen yapabilirsin nur du kannst das tun
    2) ( fam) mal
    kafanı \bir işletsene! denk doch mal scharf nach!
    3) einmal
    \bir daha ( bir kez daha) noch einmal; ( olumsuz cümlede) nicht mehr
    \bir varmış, \bir yokmuş lit ( masallarda) es war einmal, es war keinmal
    \bir yağmur yağdı, \bir güneş açtı einmal regnete es, einmal schien die Sonne
    burada ( sakın) \bir daha görünmeyin! lassen Sie sich hier (bloß) nicht mehr blicken!
    4) \bir aşağı \bir yukarı gezinmek/gitmek auf und ab schlendern/gehen
    \bir zamanlar einstmals
    yerle \bir etmek dem Erdboden gleichmachen

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > bir

  • 2 bir

    bir ein; Eins f; Artikel ein, eine; einzig (z.B. Gott); (nicht verschieden) gleich; gemeinsam (z.B. Kasse); nur allein ich, du; ein Mal; adv einmal; mal;
    bir araba eine Fuhre; fig eine Menge;
    bir araya zusammen;
    bir araya gelmek zusammenkommen;
    bir aşağı bir yukarı dolaşmak hin- und herspazieren;
    bir bakıma bei näherem Hinsehen;
    bir bir einer nach dem Anderen; eins nach dem Anderen;
    bir çift ein paar Worte;
    bir daha noch (ein)mal;
    bir de und auch; noch dazu; und da …; nun; mal nachsehen usw;
    bir defa (oder kere) nun (ein)mal; schließlich; erstens, vor allem;
    bir derece (oder dereceye kadar) bis zu einem (gewissen) Grad;
    -i bir etmek vereinen; vereinheitlichen;
    bir gelmek sich ausgleichen;
    bir gün eines Tages;
    -e bir hal olmak einen Unfall haben; nicht geheuer zumute sein D; sich seltsam aufführen;
    bir hoş seltsam, merkwürdig;
    bir içim su Mädchen bildhübsch;
    bir iki einige; ein- zweimal;
    bir iki derken im Handumdrehen;
    bir iyi(ce) gehörig, ordentlich;
    1 Nisan şakası Aprilscherz m;
    1 Mayıs Tag m der Arbeit;
    bir nice eine ganze Menge;
    bir numaralı Nummer eins, hervorragend;
    bir o kadar noch einmal so viel;
    bir olmak oder kalmak identisch sein; fam ganz hin (erschöpft) sein;
    bir örnek uniform, unisex; einheitlich;
    bir şeyler, bir şeyler und so weiter, und so weiter;
    bir türlü ein und derselbe;
    bir türlü olmuyor es klappt einfach nicht;
    yapsam bir türlü, yapmasam bir türlü ob ich es tue oder lasse, habe ich Nachteile;
    bir vakit damals; (der)einst;
    bir varmış bir yokmuş Märchen es war einmal;
    bir yastığa baş koymak Mann und Frau sein;
    bir yerde irgendwo, gewissermassen;
    bir yere getirmek ansammeln, konzentrieren;
    bir yığın eine Masse; viel (Zeit);
    bire bin katmak maßlos übertreiben;
    günün birinde eines schönen Tages;
    bir tuhaf bakıyor er sieht so seltsam herüber;
    gitmesiyle gelmesi bir oldu kaum war sie gegangen, als sie wieder kam

    Türkçe-Almanca sözlük > bir

  • 3 olmak

    olmak <- ur>
    vi
    1) sein
    olamaz! das kann nicht sein!
    annesi olamaz sie kann nicht seine Mutter sein
    annesi oluyor sie ist seine Mutter
    annesi oluyormuş sie soll seine Mutter sein
    insan sabırlı olmalı der Mensch sollte geduldig sein
    neredeyse burada olur er wird gleich hier sein
    öğleden sonra orada olmalıyım ich muss nachmittags dort sein
    2) geschehen, sich ereignen stattfinden; ( fam) passieren; ( panik) ausbrechen
    hiçbir şey olmamış gibi als ob nichts geschehen wäre
    ne olursa olsun egal was passiert
    olan oldu es kam, wie es kommen musste
    olan olmuş was geschehen ist, ist geschehen
    ne oldu ki? was ist denn passiert?
    3) werden
    bu nasıl belli oldu? wie ist das bekannt geworden?
    iki yıl oldu es sind zwei Jahre geworden
    4) ( fam) gehen, klappen, hinhauen
    oldu mu? hat es geklappt?
    olmaz! das [o es] geht nicht!
    başka türlü olmaz es geht nicht anders
    böyle olmaz so geht es nicht
    daha erken olmaz früher geht's nicht
    5) ( olgunlaşmak) reifen, reif werden
    üzümler daha olmadı die Trauben sind noch nicht reif
    çay/kahve oldu der Tee/Kaffee ist fertig
    pilav oldu mu? ist der Reis fertig?
    7) (bir şeyi \olmak) haben
    parmağı tetikte \olmak den Finger am Abzug haben
    iştahı/parası \olmak Appetit/Geld haben
    randevusu \olmak eine Verabredung haben
    8) ( bulunmak) sein, sich befinden
    burnunun dibinde \olmak sich direkt vor seiner Nase befinden
    imkân dâhilinde \olmak im Bereich des Möglichen liegen
    9) ( çocuğu) bekommen
    10) ( yitirmek) verlieren (- den)
    işinden \olmak seine Arbeit verlieren; s. a. olur

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > olmak

  • 4 el

    el s
    1. 1) Hand f
    \el \ele Hand in Hand
    \el çırpmak in die Hände klatschen
    bir şeye \el koymak etw beschlagnahmen [o einziehen], etw sicherstellen
    bir şeyi \el altından satmak etw unter der Hand verkaufen
    \elde etmek ( bir şeyi) erlangen/erreichen/bekommen; ( bir kimseyi) (für sich) gewinnen, erobern; ( kendi hizmetine almak) abwerben
    birini bir şey için \elde etmek jdn für etw gewinnen
    bir şeyi \elde tutmak etw besitzen
    \elden ağıza yaşamak von der Hand in den Mund leben
    \elden çıkmak abhandenkommen
    bir şeyi \ele almak ( fig) etw in die Hand nehmen, etw anpacken, etw ergreifen; ( konuyu, sorunu) behandeln
    birini/kendini \ele vermek jdn/sich verraten
    \eli ayağı yatağa bağlı olmak ( fig) o ( fam) ans Bett gefesselt sein
    \eli dar(da) olmak ( fam) knapp bei Kasse sein
    \elim kolum bağlı ( fig) o ( fam) mir sind die Hände gebunden
    \elimde değil es liegt nicht in meiner Hand, ich kann nichts dafür
    \elinde olmak/olmamak etwas/nichts dafürkönnen
    \elinden geleni yapmak sein Bestes [o Bestmögliches] tun, sein Äußerstes tun, alles Menschenmögliche tun
    \elinden gelmek können
    \elinden gelmemek nicht anders können
    \elinden gelmiyormuş gibi yapma! stell dich nicht so ungeschickt an!
    \elinden iyi iş gelmek geschickt sein
    bir şeyi \eline almak etw in [o auf] die Hand nehmen
    birinin \eline su dökemez olmak ( fig) jdm nicht das Wasser reichen können
    bir şeyde \elini çabuk tutmak ( fam) mit etw schnell bei der Hand sein
    \elini kolunu sallaya sallaya mit leeren Händen
    birinin \elini sıkmak jdm die Hand schütteln [o drücken]
    bir şeyden \elini ayağını çekmek sich zurückziehen von etw
    \elini ayağını öpeyim ich flehe dich an
    birine \elini uzatmak jdm die Hand reichen
    bir \el bir \eli yıkar, iki \el bir yüzü yıkar ( prov) eine Hand wäscht die andere
    birinci/ikinci \elden aus erster/zweiter Hand
    çek \elini! Hände weg!
    sol/sağ \el(de) linke(r) /rechte(r) Hand
    \elle tutulur gözle görülür greifbar, handgreiflich; ( çok belirgin) deutlich erkennbar
    bu \el das liegt auf der Hand
    2) ( güç) Macht f
    \elinden geleni yapmak alles tun, was in seiner Macht steht, sein Bestes geben
    \elinden gelmek können
    \elinden gelmemek nicht anders können
    3) ( iskambilde)
    iyi bir \eli olmak ein gutes Blatt (auf der Hand) haben
    2. s
    1) ( yabancı) Fremde(r) f(m)
    \el için çukur [o kuyu] kazan, kendisi içine düşer ( prov) wer andern eine Grube gräbt, fällt selbst hinein
    \el kazanıyla aş kaynatmak ( fig) sich mit fremden Federn schmücken
    2) ( ülke) Land nt; ( yurt) Heimat f
    3) ( halk) Volk nt
    4) ( reg) ( aşiret) Volksstamm m

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > el

  • 5 göz

    göz s
    1) Auge nt
    \göz açıp kapayıncaya kadar ( fig) o ( fam) in null Komma nichts
    \göz alabildiğine so weit das Auge reicht
    \göz almak blenden
    bir şeyi \göz ardı etmek etw ignorieren [o nicht beachten], etw außer Betracht lassen, etw unberücksichtigt lassen
    biriyle \göz \göze Auge in Auge mit jdm
    \göz göre göre vor aller Augen
    \göz görmeyince gönül katlanır ( fig) was ich nicht weiß, macht mich nicht heiß
    \göz kırpmak mit den Augen zwinkern
    bir şeye \göz koymak es auf etw abgesehen haben
    bir kimseye/şeye \göz kulak olmak auf jdn/etw aufpassen, auf jdn/etw achten
    bir şeyi \göz önüne almak ( fig) etw ins Auge fassen; ( dikkate almak) etw berücksichtigen, etw in Betracht ziehen
    \göz yummak ( fam) ein Auge zudrücken, dulden (-e)
    \gözden geçirmek durchsehen
    birini \gözden gönülden çıkarmak ( fig) jdn abschreiben
    \gözden ırak olan gönülden de ırak olur ( prov) aus den Augen, aus dem Sinn
    birini \gözden kaybetmek jdn aus den Augen verlieren
    \göze \göz, dişe diş Auge um Auge, Zahn um Zahn
    \göze almak wagen, riskieren
    \göze batmak ins Auge stechen
    \göze çarpmak ins Auge fallen, auffallen
    \gözleri iyi görmek/görmemek gute/schlechte Augen haben
    \gözlerim karardı mir wurde schwarz vor Augen
    \gözlerine inanamadı er traute seinen Augen nicht
    \gözlerini bir şeye/kimseye dikmek sein Augenmerk auf etw/jdn richten
    birini \gözü çok tutmak/hiç tutmamak viel/nichts von jdm halten
    bir şeyi \gözü kapalı yapabilmek ( fig) etw im Schlaf können
    \gözü morarmış olmak ein blaues Auge haben
    bir şeyde \gözü olmak ( fig) etw im Auge haben
    \gözü sönmek das Augenlicht verlieren
    bir işi \gözü ye(me) mek sich etw (nicht) trauen
    \gözü yükseklerde olmak ( fig) hoch hinauswollen
    \gözümden kaçmadı es ist mir nicht entgangen
    birini \gözünden kaçırmamak jdn nicht aus den Augen verlieren
    bir şey \gözüne kaçmış olmak etw im Auge haben
    \gözüne uyku girmemek ( fig) kein Auge zutun
    \gözünü açık tutmak die Augen offen halten
    birinin \gözünü açmak ( fig) jdm die Augen öffnen
    \gözünü dört açmak ( fig) gut aufpassen, wachsam sein
    \gözünü kırpmadan ( fig) ohne mit der Wimper zu zucken
    birinin \gözünü korkutmak ( fig) jdn einschüchtern
    bir şeyi \gözünün önünden geçirmek ( fig) etw Revue passieren lassen, etw durchspielen
    bir şeyi \gözünün önüne getirmek ( fig) sich etw vor Augen führen
    bütün gece \gözüme uyku girmedi ( fig) ich habe die ganze Nacht kein Auge zugetan
    çıplak \gözle mit bloßem Auge
    herkesin \gözü önünde vor aller Augen
    onu \gözüm ısırıyor ( fig) o ( fam) er kommt mir bekannt vor
    onu kendi \gözümle gördüm ich habe es mit eigenen Augen gesehen
    2) Blick m
    \göz atmak einen Blick werfen (-e auf)
    geçerken içeriye bir \göz attı beim Vorbeigehen warf er einen Blick hinein
    haberlere bir \göz atmak einen Blick auf die Nachrichten werfen
    kem \göz der böse Blick
    3) (torpido \gözü) Fach nt

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > göz

  • 6 yan

    yan
    2. I s
    1) Seite f
    \yanımda para yok ich habe kein Geld bei mir
    benim \yanımda ( oturmak) neben mir; ( çalışmak) bei mir
    her \yanda überall
    her \yandan von allen Seiten, allseitig
    sağ/sol \yanda auf der rechten/linken Seite
    bir şeyin \yanı başında ( olmak) ganz in der Nähe von etw (sein), an etw sehr nah dran (sein)
    \yanına almak zu sich nehmen; ( anahtar) mitnehmen, einstecken; ( iş vermek) einstellen
    \yanına çağırmak zu sich rufen
    paranı/gözlüğünü \yanına almayı unutma vergiss nicht, dein Geld/deine Brille mitzunehmen [o einzustecken]
    \yanına kâr kalmak davonkommen
    2) (-den \yana)
    biri/şans ondan \yana olmak jdn/das Glück auf seiner Seite haben
    şans benden/bizden \yana das Glück ist auf meiner/unserer Seite
    birinden \yana çıkmak sich auf jds Seite stellen
    birinden \yana olmak jdm zur Seite stehen
    bir şeyden \yana olmak etw befürworten
    ben senden \yana olurum ich bin [o stehe] auf deiner Seite
    bir şeyden \yana olduğunu açıkça söylemek sich zu etw bekennen
    ben ondan \yanayım ich bin dafür
    kim bundan \yana, kim buna karşı? wer ist dafür und wer dagegen?; s. a. yanında, yanından
    II adj Neben-, Seiten-
    birine \yan gözle bakmak (\yan bakmak) jdn schräg ansehen; ( göz ucuyla) jdn aus den Augenwinkeln anschauen
    birine \yan bakmak ( fam) jdn schief ansehen
    \yan çizmek ( fam) einen Rückzieher machen; ( bir işten kaçmak) kneifen
    battı balık \yan gider! ( iron) o ( fam) wird schon schiefgehen!

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > yan

  • 7 açık

    I s <- ğı>
    1) wirtsch, fin Defizit nt, Fehlbetrag m
    \açık vermek Defizit aufweisen, in den roten Zahlen stehen
    kasa açığı der Fehlbetrag in der Kasse
    ülkenin doktor açığı der Ärztemangel des Landes
    2) Lücke f
    3) ( gemi)
    \açıklarda auf offenem Meer
    4) açığa almak aus dem Dienst entfernen; ( tren) ausrangieren
    açığa vurmak ( ortaya çıkarmak) enthüllen, aufdecken; ( belli etmek) verraten, offenbaren
    yüzündeki ifade sevincini açığa vuruyordu der Ausdruck auf seinem Gesicht verriet seine Freude
    II adj <- ğı>
    1) ( kapalı olmayan) offen, geöffnet, auf
    \açık bırakmak offen lassen, auflassen
    \açık kapı bırakmak ( fig) sich einen Ausweg offenhalten, sich eine Hintertür offen halten
    \açık pencere önünde vor dem offenen Fenster
    \açık şehir pol offene Stadt
    gözünü \açık tutmak die Augen offen halten
    2) ( yol) frei
    yolu \açık olmak freie Bahn haben
    3) fin defizitär; ( çek) ungedeckt
    çek \açıktır der Scheck ist nicht gedeckt
    4) ( örtüsüz) unbedeckt; ( yara) offen; ( çıplak) bloß, frei; ( film, kitap) freizügig
    çok \açık bir film ein sehr freizügiger Film
    5) ( boş) leer, frei
    kâğıtta \açık yer kalmadı es gab keinen leeren [o freien] Platz mehr auf dem Blatt
    6) ( görevlisi olmayan) unbesetzt; ( boş) offen, frei
    7) ( vazıh) offen
    \açık konuşma zamanı artık gelmişti die Zeit war nun gekommen, offen zu reden
    8) aufgeschlossen
    her çeşit yeniliklere \açık olmak aufgeschlossen sein gegenüber allerlei Neuigkeiten
    9) ( renk için) hell
    \açık bir renk eine helle Farbe
    \açık sarı saçlı bir kadın eine Frau mit hellblondem Haar
    \açık tenli hellhäutig
    10) ( gökyüzü, hava) heiter, klar; ( hava) frei
    11) ( sarılmamış) lose
    12) (kamuya \açık, halka \açık, gizli olmayan) öffentlich
    \açık duruşma/oturum öffentliche Verhandlung/Sitzung
    13) \açık farkla önde olmak mit großem Abstand führen
    1) ( açıkça) offen
    \açık söylemek offen sagen
    \açık söylemek gerekirse, ... offen gesagt [o gestanden],...
    \açık vermek ( fig) sich verraten, sich anmerken lassen
    hiç \açık vermedi er ließ sich nichts anmerken
    birine \açık olmak jdm offen sein
    kapım sana her zaman \açıktır meine Tür ist immer für dich offen
    2) ( dükkân) offen, auf
    \açık tutmak ( kapıyı) aufhalten; ( gözlerini) aufbehalten, offen halten
    bu dükkân pazarları da \açıktır dieser Laden hat [o ist] auch sonntags offen
    dükkân \açık mı? hat das Geschäft auf?
    gözlerini \açık tutmak (a. fig) die Augen offen halten
    3) ( fam) ( radyo, ışıklar) eingeschaltet, an
    ışığı \açık bırakma! lass das Licht nicht an!
    radyo \açık mı? ist das Radio an?

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > açık

  • 8 hal

    hal1 <- li>
    1. subst durum; Zustand m, Lage f; Auftreten n, Benehmen n, Verhalten n einer Person; Gegenwart f; Kraft f (etwas zu tun); GR Indikativ m; Fall m, Kasus m (z.B. -i hali Akkusativ);
    hal hatır sormak nach dem Befinden fragen;
    … bir hal almak in ein … Stadium treten;
    hal olmak in Verzückung sein, im Trancezustand sein;
    -e (bir) hal olmak unp jemandem stößt etwas zu (= er stirbt);
    -i hal(e) yola koymak richtig stellen, in Ordnung bringen;
    hal(in)den anlamak (oder bilmek) Anteilnahme zeigen;
    hale bak! Donnerwetter! (positiv und negativ);
    -in hali duman olmak, -in hali harap olmak übel dran sein;
    hali olmamak nicht mehr die Kraft haben; sich nicht wohl fühlen;
    hali tavrı yerinde olmak anständig aussehen, sich anständig benehmen;
    hali vakti yerinde olmak begütert sein;
    benim halim ne olacak? was wird aus mir werden?;
    halim kalmadı ich bin ganz hinüber, fam ich bin geschafft;
    … halinde in Form (G); im Falle (G), bei (D);
    atom savaşı halinde im Falle eines Atomkrieges;
    gruplar halinde gruppenweise;
    öğüt halinde in Form eines Ratschlages;
    (kendi) haline bakmamak seine Kräfte überschätzen;
    … haline gelmek werden (N; zu D); (negativ) ausarten (in A);
    … haline getirmek auf den Stand (G) bringen, reif machen (für A);
    … halini almak werden (zu D); ausarten (in A); den Zustand (G) annehmen, erzeugen, sich entwickeln (zu D)
    2. konj -diği halde obwohl, obgleich, wenn … auch, (adversativ) während;
    hasta olduğu halde … obwohl sie krank ist, …;
    her halde, her halükârda auf jeden Fall; unter allen Umständen; (höchst) wahrscheinlich; her (her halde);
    ihtar ettiğim halde … obwohl ich warnte, …;
    o halde, şu halde in diesem Fall, demnach, das heißt;
    yola çıktığı halde … während sie sich auf den Weg machte
    hal2 <- li> Markthalle f
    hal3 <- lli> Lösung f
    hal4 <- li> HIST Entthronung f; Raub m

    Türkçe-Almanca sözlük > hal

  • 9 baş

    baş s
    1) ( kafa) Kopf m; ( ser) Haupt m
    \baş döndürücü Schwindel erregend
    \baş göstermek sich zeigen; ( ortaya çıkmak) auftreten
    birini \baş göz etmek ( fam) jdn unter die Haube bringen
    \baş kaldırmak sich auflehnen (-e gegen), revoltieren (-e gegen); ( isyan etmek) rebellieren (-e gegen)
    \başım dönüyor mir ist schwindelig
    birinin \başına bir hâl gelmek jdm stößt etw zu
    bir şeyden \başını alamamak sich vor etw nicht retten können
    birinin \başını bağlamak ( fam) jdn unter die Haube bringen
    \başını sokacak bir yeri olmak ( fig) o ( fam) ein Dach über dem Kopf haben
    \başını taştan taşa çarpmak ( fig) (etw) bitter bereuen
    işi \başından aşkın olmak ( fig) o ( fam) bis über beide Ohren in Arbeit stecken
    2) ( topluluğu yöneten kimse) Oberhaupt m
    bir devletin \başı der Oberhaupt eines Staates
    3) ( başlangıç) Anfang m, Beginn m
    \başından beri/itibaren von Anfang an
    \başından sonuna kadar von Anfang bis Ende
    \baştan von Anfang an
    \baştan \başa von Anfang bis Ende
    gelecek haftanın \başında Anfang nächster Woche
    mayıs \başında Anfang Mai
    yılın \başında am Anfang des Jahres
    4) anat (meme \başşı) Warze f
    5) naut Bug m
    geminin \başı bocaya/orsaya kaçıyor der Bug des Schiffes dreht nach Lee/Luv
    6) (\başbakan) Präsident(in) m(f); (\başhekim) Chef m; (\başmakale) Leit-; (\başmüfettiş) Ober-; (\başsavcı) Ober-, General-; (\başrol) Haupt-
    7) ( unpers)
    bir şeye \baş almak für etw Zeit finden
    bir kimseyle/şeyle \baş edebilmek ( fam) mit jdm/etw fertig werden
    bir kimseyle/şeyle \başa çıkmak mit jdm/etw fertig werden
    \başı belaya girmek ( fam) in Teufels Küche kommen
    \başı dara düşmek in Not geraten
    \başımla beraber! ( seve seve) gern(e) !; ( memnuniyetle) mit Vergnügen!
    \başın sağ olsun! mein aufrichtiges Beileid!
    birinin \başına binmek [o çıkmak] ( fig) o ( fam), jdm aufs Dach steigen
    birinin \başına bir şey gelmek jdm etw passieren
    birinin \başını belaya sokmak ( fam) jdn in Teufels Küche bringen
    dün \başıma bir şey geldi gestern ist mir etw passiert

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > baş

  • 10 dil

    dil s
    1) anat Zunge f
    birine \dil çıkarmak jdm die Zunge herausstrecken
    \dili dolaşmak sich verhaspeln
    \dili kılıçtan keskin olmak ( fig) o ( fam) eine spitze Zunge haben
    \dilimin ucunda ( fam) es liegt mir auf der Zunge
    \dilini tutmak ( fig) seine Zunge im Zaun halten
    \dilinin altında bir şey olmak ( fam) mit etw hinterm Busch halten
    \dilinin altındaki baklayı çıkarmak ( fig) o ( fam) die Katze aus dem Sack lassen
    \dilinin belasını bulmak ( fig) o ( fam) sich die Zunge verbrennen
    \dilinin cezasını çekmek ( fig) o ( fam) sich die Zunge verbrennen
    \dilinin ucunda olmak ( fam) auf der Zunge liegen
    2) Sprache f
    bir şeyi \dile getirmek etw zur Sprache bringen; ( ifade etmek) etw ausdrücken, etw äußern
    3) geo ( kıstak) Landzunge f
    4) (toka \dili) Dorn m
    5) \dil sürçmek sich versprechen, sich im Ausdruck vergreifen
    \dil( ler) e düşmek in aller Munde sein
    \dile kolay leichter gesagt als getan
    bir şeyi \dile vermek ( gizli bir şeyi) etw ausplaudern; ( duyurmak) etw publik machen
    \dilini tutamamak nicht den Mund halten können
    söyleye söyleye \dilinde tüy bitmek ( fam) sich den Mund fuss(e) lig reden
    \dillerde dolaşmak von sich Rede machen

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > dil

  • 11 başka

    I adj
    1) andere(r, s)
    \başka bir arabaya çarpmak auf einen anderen Wagen aufprallen
    \başka birisi jemand anderes
    \başka fikirde olmak anderer Meinung sein
    bir \başkası ein anderer, eine andere
    yapacak \başka bir şeyim kalmadı es blieb mir nichts anderes übrig
    2) anders
    \başka türlü olmaz es geht nicht anders
    3) noch
    \başka bir arzunuz var mı? haben Sie noch einen Wunsch?
    \başka kimler/neler wer/was noch alles
    4) \başka yerde anderweitig, woanders, anderswo
    \başka yere asmak umhängen
    \başka yere koymak umstellen, umsetzen; ( yerini değiştirmek) versetzen
    birini \başka yere oturtmak jdn umsetzen
    \başka yere taşınmak wegziehen
    \başka yere taşınmış olmak umgezogen [o verzogen] sein
    \başka yere verilmek anderweitig vergeben werden
    bir kabloyu \başka yerden geçirmek ein Kabel umlegen
    5) (-den \başka)
    benden/senden/bizden \başka außer mir/dir/uns
    bu...den \başka bir şey değil das ist nichts anderes als...
    bundan \başka außerdem
    balıktan \başka her şeyi yerim ich esse alles außer Fisch
    II adv sonst
    \başka bir arzunuz var mı? haben Sie sonst noch einen Wunsch?
    \başka bir şey olmadı sonst ist nichts passiert
    \başka kimse var mıydı orada? war sonst noch jemand da?
    \başka başka soru( nuz) var mı? (haben Sie) sonst noch Fragen?

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > başka

  • 12 sahip

    sahip <- bi> [sa:hip] s
    1) Inhaber(in) m(f); ( iye) Eigentümer(in) m(f)
    bir şeye \sahip çıkmak etw beanspruchen, einen Anspruch auf etw geltend machen
    bir şeye \sahip olmak etw besitzen, etw haben
    ev/araba/çocuk sahibi olmak ein Haus/ein Auto/Kinder haben
    2) ( arazi, emlak sahibi) Besitzer(in) m(f)
    3) ( rekor sahibi) Inhaber(in) m(f), Halter(in) m(f)
    4) (ev, yapı sahibi) Herr(in) m(f)
    5) ( fig) ( koruyan kimse) Beschützer(in) m(f)
    bir şeye \sahip çıkmak sich etw gen annehmen
    6) deneyim sahibi olmak über Erfahrung verfügen

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > sahip

  • 13 keskin

    1) scharf
    \keskin bir zekâ ein scharfer Verstand
    dili kılıçtan \keskin olmak ( fig) o ( fam) eine spitze Zunge haben
    ustura gibi \keskin scharf wie ein Rasiermesser
    2) ( tiz) schrill
    ince ve \keskin bir kadın sesi eine hohe und schrille Frauenstimme
    3) ( fig) ( rüzgâr) scharf
    gözü \keskin olmak scharfe Augen haben
    4) ( fig) ( yüz hatları) markant
    5) ( fig) ( etkili) aufdringlich, penetrant
    \keskin bir ağrı/koku/zekâ ein durchdringender Schmerz/Geruch/Verstand
    6) ( fig) ( sert) streng
    \keskin bir koku ein strenger Geruch
    7) ( fig) ( viraj) scharf
    \keskin dönüş yapmak scharf abbiegen

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > keskin

  • 14 ateş

    ateş s
    1) Feuer nt
    \ateş almak Feuer fangen
    \ateş püskürmek ( fam) Gift und Galle spucken
    birine \ateş vermek jdm Feuer geben
    \ateşiniz var mı? haben Sie Feuer?
    \ateşle oynamak (a. fig) mit dem Feuer spielen
    Olimpiyat A\ateşi das olympische Feuer
    2) ( silah atma) Feuer nt
    \ateş! mil feuer!
    \ateş açmak/kesmek das Feuer eröffnen/einstellen
    \ateş etmek feuern, schießen
    bir el \ateş etmek einen Schuss abfeuern
    3) Flamme f
    \ateş olmayan yerden duman çıkmaz ( prov) kein Rauch ohne Flamme
    bir şeyi kısık \ateşte pişirmek etw auf kleiner Flamme kochen
    4) Fieber nt, Temperatur f
    \ateş düşürmek das Fieber senken
    \ateşi çıkmak Fieber bekommen
    ( hafif) \ateşi olmak (erhöhte) Temperatur haben
    ( yüksek) \ateşi olmak (hohes) Fieber haben
    40 derece \ateşi olmak 40 Grad Fieber haben
    çocuğun \ateşi var das Kind hat Fieber
    dışarısı \ateş gibi ( fam) draußen ist es glühend heiß

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > ateş

  • 15 arka

    I s
    1) Hinterseite f, Rückseite f
    \arkada müzik çalıyordu im Hintergrund spielte die Musik
    \arkaya geçmek ( kuyrukta) sich hinten anstellen
    bir şeyi \arkada bırakmak etw hinter sich lassen; ( ölen kimseye göre) etw hinterlassen
    evin \arkasında bahçe var hinter dem Haus ist ein Garten, auf der Rückseite des Hauses befindet sich ein Garten
    Muğla'nın üç kilometre \arkasında drei Kilometer hinter Muðla
    2) ( sırt) Rücken m
    birine \arka çevirmek jdm den Rücken zukehren
    birine \arka olmak jdm den Rücken stärken
    birini \arkadan vurmak ( fig) jdm in den Rücken fallen
    birinin \arkasından hinter jds Rücken
    3) ( geri kalan bölüm) Rest m
    bir şeyin \arkasını getirememek etw nicht bis zum Ende führen können
    4) ( art, peş)
    \arkasından koşmak hinterherlaufen
    bir işin \arkasına düşmek [o takılmak] eine Sache verfolgen, sich hinter eine Sache klemmen
    birinin \arkasına düşmek jdn verfolgen
    5) Rückenlehne f
    6) ( insan için) Körper m
    \arkasındaki giysiler çok eskiydi die Kleidung, die er (am Körper) trug, war sehr alt
    7) ( fig) ( koruyucu) Rückendeckung f, Beschützer(in) m(f); ( kayırıcı) Gönner(in) m(f)
    \arka bulmak sich Rückendeckung schaffen
    \arkası ol(ma) mak (keine) Rückendeckung haben
    birine \arka çıkmak ( korumak) jdn beschützen; ( kayırmak) jdn begünstigen
    birine \arka olmak jdm Rückendeckung geben
    II adj Hinter- Rück-; auto (\arka cam) Heck-

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > arka

  • 16 haber

    haber s
    1) Ahnung f
    çırağın bir şeyden \haberi yok der Lehrling hat keine Ahnung
    sanattan \haberi yok er hat keine Ahnung von Kunst
    2) Nachricht f, Botschaft f
    \haber almak eine Nachricht erhalten
    dün akşam/sabah geldiğinizi \haber aldık wir haben erfahren, dass Sie gestern Abend/Morgen gekommen sind
    \haber vermek benachrichtigen; ( bildirmek) mitteilen; ( belirtisi olmak) ein Anzeichen sein
    birine \haber vermek jdn benachrichtigen
    iştahsızlığı ve yorgunluğu yakında hasta olacağını \haber veriyordu seine Appetitlosigkeit und seine Müdigkeit waren Anzeichen dafür, dass er bald krank würde
    3) verlag Nachricht f
    \haber atlamak eine Nachricht auslassen
    4) Bescheid m
    \haber vermeden ohne Bescheid zu geben
    birine bir şeyi \haber vermek jdm über etw Bescheid geben
    bana yarın \haber verebilir misin? kannst du mir morgen Bescheid geben?
    bir şeyden \haberi olmak über etw Bescheid wissen
    \haberim var ich weiß Bescheid
    \haberin olsun! damit du Bescheid weißt!
    bundan \haberin var mı? weißt du darüber Bescheid?
    5) ling ( yüklem) Prädikat nt

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > haber

  • 17 kulak

    kulak <- ğı> s
    1) Ohr nt
    \kulak kabartmak aufhorchen, die Ohren spitzen
    \kulak kesilmek ganz Ohr sein
    \kulak vermek lange Ohren machen
    birine \kulak vermek jdm sein Ohr leihen
    kulağına inanmamak ( fam) seinen Ohren nicht trauen
    kulağı duvar olmak ( fig) o ( fam) taub werden
    birinin kulağını çekmek ( fig) o ( fam) jdm die Ohren lang ziehen
    \kulaklarını tıkamak sich die Ohren zuhalten
    ağzı \kulaklarına varmak ( fam) von einem Ohr zum anderen strahlen
    bu sözümü kulağına küpe et! ( fam) schreib dir das hinter die Ohren!
    bir kulağından girip öbür kulağından çıkmak ( fig) o ( fam) zum einen Ohr herein-, zum anderen wieder hinausgehen
    bir kimseye/şeye göz \kulak olmak auf jdn/etw aufpassen, auf jdn/etw achten
    kepçe \kulak abstehende Ohren
    2) mus Wirbel m
    3) ( fig) Gehör nt
    \kulak asmak hinhören
    \kulakla algılamak mit dem Gehör wahrnehmen
    kulağa hoş/komik gelmek angenehm/komisch klingen
    bir şey kulağına çalınmak von etw läuten hören

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > kulak

  • 18 hemfikir

    einig
    \hemfikir olmak sich einig sein/werden; ( aynı görüşte olmak) der gleichen Ansicht [o Meinung] sein, einer Meinung sein; ( oydaş olmak) übereinstimmen
    bir şeyde \hemfikir olmak sich über etw einig sein/werden

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > hemfikir

  • 19 hayat

    hayat1 <- > Leben n (a = Lebewesen);
    hayat adamı Lebenskünstler m;
    hayat arkadaşı Lebensgefährte m, -gefährtin f;
    hayat dolu lebenslustig;
    hayat düzeyi Lebensstandard m;
    (parlak bir) hayat geçirmek (ein glänzendes) Leben führen;
    hayat kadını Prostituierte f;
    hayat memat meselesi eine Frage auf Leben und Tod;
    hayat mücadelesi Kampf m ums Dasein;
    hayat sigortası Lebensversicherung f;
    … bir hayat sürmek ein … Leben führen;
    hayat şartları Lebensbedingungen f/pl;
    -e hayat vermek beleben (A);
    hayata atılmak ins Leben treten;
    hayata gözlerini yummak (oder kapamak) fig seine Augen für immer schließen;
    hayata küsmek mit dem Leben nicht zurechtkommen;
    -in hayatı kaymak fam ruiniert werden;
    -e hayatını borçlu olmak jemandem sein Leben ( oder seinen Lebensunterhalt) verdanken;
    hayatını kazanmak seinen Lebensunterhalt verdienen;
    hayatta olmak am Leben sein, (noch) leben;
    özel hayat Privatleben n
    hayat2 <- > Vordach n; Vorgarten m; überdachte(r) Vorraum

    Türkçe-Almanca sözlük > hayat

  • 20 var

    var vorhanden; existierend; Vorhandene(s); (alles), was man hat; es gibt A; zur Wiedergabe von haben, z.B. sizde … var mı? haben Sie …?;
    (senin) vaktin var mı? hast du Zeit?;
    var kuvvetiyle (oder gücüyle) mit aller Kraft;
    var olmak existieren;
    var olmak ya da olmamak sein oder nicht sein;
    ben (bu işte) varım! ich bin dabei!;
    yarışa var mısın? machst du den Wettlauf mit?;
    -in İngilizcesi var mı? kann er ( oder sie) Englisch?;
    gibt es das in Englisch? var yok etwa, annähernd; in geringer Menge;
    ha var ha yok gleichsam nicht vorhanden;
    vara yoğa alles, jede Kleinigkeit; drauflos (schlagen);
    -in varı yoğu all seine Habe; alles, was … (man, er usw) hat;
    varla yok arası kaum merklich;
    … varsa … yoksa immer nur: varsa kızı yoksa kızı (es geht) immer nur um die Tochter;
    ne var ki jedoch; immerhin;
    bir varmış, bir yokmuş in Märchen es war einmal

    Türkçe-Almanca sözlük > var

См. также в других словарях:

  • bir olmak — bir araya gelmek, iş birliği yapmak Baba oğul bir oldular, ilkin çerçeveleri söküp düzelttiler. M. Ş. Esendal …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir — is. 1) Sayıların ilki 2) Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı 3) sf. Bu sayı kadar olan Bir kalem. 4) sf. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) Bir adam sizi arıyor. 5) sf. Tek Allah birdir. 6) sf. Beraber Hep biriz, ayrılmayız …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir hoşluğu olmak — bir rahatsızlığı, bir neşesizliği olmak Bir hoşluğu var üstünde bugün / Dursun Ağa nın / Biraz başı ağrıyor / Biraz dişi ağrıyor. O. Rifat …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir atımlık barutu olmak (veya kalmak) — bir konuda yapabileceği çok az şeyi bulunmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • olmak — nsz, ur 1) Meydana gelmek, varlık kazanmak, vuku bulmak En şiddetli münakaşa, kumpanyanın ismi için oldu. S. F. Abasıyanık 2) Gerçekleşmek veya yapılmak 3) Bir görev, makam, san veya nitelik kazanmak Okumak, eczacı olmak bu sayılı inatlarından… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir eli yağda bir eli balda (olmak) — varlık ve bolluk içinde (olmak) Burada bir hocanım vardı. Ceza reisi kendine nikâh etti. Şimdi bir eli yağda bir eli balda. R. N. Güntekin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir şeyler (veya bir şey) olmak — 1) huyu, durumu, tutumu değişmek, yeni huylar edinmek Son zamanlarda ona bir şeyler oldu. 2) bayılır gibi olmak, birden fenalık gelmek Bana bir şeyler oluyor dedi ve bayıldı. 3) ölmek Bana bir şey olursa çocuklar size emanet …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir sıkımlık canı olmak — çok cılız ve güçsüz olmak Bir sıkımlık canın var. Bu boyla bir de adam korkutmaya kalkarsın ha diye ensesine iki tokat attım. R. N. Güntekin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir çift — sf. 1) İki adet Bakın çantasında acep nesi var / Bir çift kundurayla bir de fesi var. Halk türküsü 2) Biraz, bir iki Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller bir çift lakırtı etmek bir çift sözü olmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir deri bir kemik (kalmak) — çok zayıf (olmak) Zaten bir deri bir kemik, zayıf bir adamdı. S. Birsel …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir avuç — sf., cu 1) Az sayıda, çok az Bu bir avuç insandan hemen hiçbiri, bugün tanıtma alanında çalışmamaktadır. T. Halman 2) Bir avucu dolduracak kadar Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller bir avuç toprak olmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»