-
1 olmak
1. أصبح [أَصْبَحَ]Anlamı: bir görev ve makama, san veya nitelik kazanmak2. تحول [تَحَوَّلَ]3. كان [كانَ]Anlamı: varlık kazanmak4. ناسب [ناسَبَ]Anlamı: uygun düşmek -
2 darılmak
1. احتد [اِحْتَدَّ]Anlamı: hoşa gitmeyen bir tutum, davranış veya söz dolayısıyla gücenip görüşmez olmak2. احتفظ [اِحْتَفَظَ]Anlamı: hoşa gitmeyen bir tutum, davranış veya söz dolayısıyla gücenip görüşmez olmak3. استشاط [اِسْتَشَاطَ]Anlamı: hoşa gitmeyen bir tutum, davranış veya söz dolayısıyla gücenip görüşmez olmak4. برطم [بَرْطَمَ]Anlamı: hoşa gitmeyen bir tutum, davranış veya söz dolayısıyla gücenip görüşmez olmak5. حد [حَدَّ]Anlamı: hoşa gitmeyen bir tutum, davranış veya söz dolayısıyla gücenip görüşmez olmak6. مرمر [مَرْمَرَ]Anlamı: hoşa gitmeyen bir tutum, davranış veya söz dolayısıyla gücenip görüşmez olmak -
3 davranmak
1. استعد [اِسْتَعَدَّ]Anlamı: bir işi yapmaya hazır olmak, hazırlamak2. انتهج [اِنْتَهَجَ]3. تأهب [تَأَهَّبَ]Anlamı: bir işi yapmaya hazır olmak, hazırlamak4. تجهز [تَجَهَّزَ]Anlamı: bir işi yapmaya hazır olmak, hazırlamak5. تصرف [تَصَرَّفَ]6. تعامل [تَعَامَلَ]7. سار [سارَ]8. سلك [سَلَكَ]9. نهج [نَهَجَ] -
4 göçertmek
1. انخسف [اِنْخَسَفَ]Anlamı: bir şeyin çökmesine sebep olmak2. انهدم [اِنْهَدَمَ]Anlamı: bir şeyin çökmesine sebep olmak3. تداعى [تَدَاعَى]Anlamı: bir şeyin çökmesine sebep olmak4. تقوض [تَقَوَّضَ]Anlamı: bir şeyin çökmesine sebep olmak5. خسف [خَسَفَ]Anlamı: bir şeyin çökmesine sebep olmak -
5 kapamak
1. أخفى [أَخْفَى]2. آصد [آصَدَ]Anlamı: bir açıklığı örtmek için, bir şeyi, açık yerin üzerine getirmek3. أصد [أَصَّدَ]Anlamı: bir açıklığı örtmek için, bir şeyi, açık yerin üzerine getirmek4. أغلق [أَغْلَقَ]Anlamı: bir açıklığı örtmek için, bir şeyi, açık yerin üzerine getirmek5. أقفل [أَقْفَلَ]Anlamı: bir açıklığı örtmek için, bir şeyi, açık yerin üzerine getirmek6. أوصد [أَوْصَدَ]Anlamı: bir açıklığı örtmek için, bir şeyi, açık yerin üzerine getirmek7. دربس [دَرْبَسَ]Anlamı: bir açıklığı örtmek için, bir şeyi, açık yerin üzerine getirmek8. سد [سَدَّ]Anlamı: tıkamak, içini doldurmak9. سكر [سَكَرَ]Anlamı: bir açıklığı örtmek için, bir şeyi, açık yerin üzerine getirmek10. صك [صَكَّ]Anlamı: bir açıklığı örtmek için, bir şeyi, açık yerin üzerine getirmek11. غلق [غَلَقَ]Anlamı: bir açıklığı örtmek için, bir şeyi, açık yerin üzerine getirmek12. قفل [قَفَّلَ]Anlamı: bir açıklığı örtmek için, bir şeyi, açık yerin üzerine getirmek13. كتم [كَتَمَ] -
6 sıkıştırmak
1. اعتصر [اِعْتَصَرَ]2. رص [رَصَّ]3. ضغط [ضَغَطَ]4. عصر [عَصَرَ] -
7 gitmek
1. أطاق [أَطَاقَ]Anlamı: dayanmak2. احتمل [اِحْتَمَلَ]Anlamı: dayanmak3. ارتحل [اِرْتَحَلَ]Anlamı: bir yer doğru yönelmek4. انصرف [اِنْصَرَفَ]Anlamı: bir yer doğru yönelmek5. بلغ [بَلَغَ]Anlamı: bir duruma, bir sonuca ulaşmak6. تجلد [تَجَلَّدَ]Anlamı: dayanmak7. تحمل [تَحَمَّلَ]Anlamı: dayanmak8. تمشى [تَمَشَّى]Anlamı: yürümek, yol almak9. تناسب [تَنَاسَبَ]Anlamı: yakışmak, yaraşmak10. توصل [تَوَصَّلَ]Anlamı: bir duruma, bir sonuca ulaşmak11. خرج [خَرَجَ]Anlamı: yürümek, yol almak12. خطا [خَطَا]Anlamı: yürümek, yol almak13. درج [دَرَجَ]Anlamı: yürümek, yol almak14. دلف [دَلَفَ]Anlamı: yürümek, yol almak15. ذهب [ذَهَبَ]Anlamı: bir yer doğru yönelmek16. راح [راحَ]Anlamı: bir yer doğru yönelmek17. رجل [رَجَلَ]Anlamı: yürümek, yol almak18. رحل [رَحَلَ]Anlamı: bir yer doğru yönelmek19. زاح [زاحَ]Anlamı: bir yer doğru yönelmek20. زال [زالَ]Anlamı: yok olmak, elden çıkmak21. سار [سارَ]Anlamı: yürümek, yol almak22. طاق [طاقَ]Anlamı: dayanmak23. غرب [غَرَبَ]Anlamı: bir yer doğru yönelmek24. غرب [غَرَّبَ]Anlamı: bir yer doğru yönelmek25. كفى [كَفَى]Anlamı: yeter olmak, yetmek, yetişmek26. مشى [مَشَى]Anlamı: yürümek, yol almak27. مضى [مَضَى]Anlamı: bir yer doğru yönelmek -
8 ağrımak
1. أوجع [أَوْجَعَ]Anlamı: vücudun bir yeri ağrılı olmak, acımak2. مض [مَضَّ]Anlamı: vücudun bir yeri ağrılı olmak, acımak3. وجع [وَجِعَ]Anlamı: vücudun bir yeri ağrılı olmak, acımak -
9 kolaylamak
1. تسهل [تَسَهَّلَ]Anlamı: bir işi bitirmek üzere olmak2. تيسر [تَيَسَّرَ]Anlamı: bir işi bitirmek üzere olmak -
10 lâçkalaşmak
1. تراخى [تَرَاخَى]Anlamı: herhangi bir düzen iyi ışlemez olmak, gevşemek2. تكاسل [تَكَاسَلَ]Anlamı: herhangi bir düzen iyi ışlemez olmak, gevşemek -
11 önlemek
1. أوقف [أَوْقَفَ]2. منع [مَنَعَ] -
12 sırrolmak
1. تلاشى [تَلَاشَى]2. غاب [غابَ] -
13 erginleşmek
احتلم [اِحْتَلَمَ]Anlamı: ergin bir duruma gelmek, reşit olmak -
14 kamaşmak
بهر [بُهِرَ]
См. также в других словарях:
bir olmak — bir araya gelmek, iş birliği yapmak Baba oğul bir oldular, ilkin çerçeveleri söküp düzelttiler. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir — is. 1) Sayıların ilki 2) Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı 3) sf. Bu sayı kadar olan Bir kalem. 4) sf. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) Bir adam sizi arıyor. 5) sf. Tek Allah birdir. 6) sf. Beraber Hep biriz, ayrılmayız … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir hoşluğu olmak — bir rahatsızlığı, bir neşesizliği olmak Bir hoşluğu var üstünde bugün / Dursun Ağa nın / Biraz başı ağrıyor / Biraz dişi ağrıyor. O. Rifat … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir atımlık barutu olmak (veya kalmak) — bir konuda yapabileceği çok az şeyi bulunmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
olmak — nsz, ur 1) Meydana gelmek, varlık kazanmak, vuku bulmak En şiddetli münakaşa, kumpanyanın ismi için oldu. S. F. Abasıyanık 2) Gerçekleşmek veya yapılmak 3) Bir görev, makam, san veya nitelik kazanmak Okumak, eczacı olmak bu sayılı inatlarından… … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir eli yağda bir eli balda (olmak) — varlık ve bolluk içinde (olmak) Burada bir hocanım vardı. Ceza reisi kendine nikâh etti. Şimdi bir eli yağda bir eli balda. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir şeyler (veya bir şey) olmak — 1) huyu, durumu, tutumu değişmek, yeni huylar edinmek Son zamanlarda ona bir şeyler oldu. 2) bayılır gibi olmak, birden fenalık gelmek Bana bir şeyler oluyor dedi ve bayıldı. 3) ölmek Bana bir şey olursa çocuklar size emanet … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir sıkımlık canı olmak — çok cılız ve güçsüz olmak Bir sıkımlık canın var. Bu boyla bir de adam korkutmaya kalkarsın ha diye ensesine iki tokat attım. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir çift — sf. 1) İki adet Bakın çantasında acep nesi var / Bir çift kundurayla bir de fesi var. Halk türküsü 2) Biraz, bir iki Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller bir çift lakırtı etmek bir çift sözü olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir deri bir kemik (kalmak) — çok zayıf (olmak) Zaten bir deri bir kemik, zayıf bir adamdı. S. Birsel … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir avuç — sf., cu 1) Az sayıda, çok az Bu bir avuç insandan hemen hiçbiri, bugün tanıtma alanında çalışmamaktadır. T. Halman 2) Bir avucu dolduracak kadar Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller bir avuç toprak olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük