-
21 i want to go sightseeing
bir gezi yapmak istiyorum. -
22 unify
bir örnek yapmak, tekbiçimli kilmak; bütünlestirmek, birlestirmek, bütün haline getirmek -
23 el birliği
1. إسهام [إِسْهام]Anlamı: bir ış yapmak için birleşme2. إعانة [إِعَانَة]Anlamı: bir ış yapmak için birleşme3. إمداد [إِمْداد]Anlamı: bir ış yapmak için birleşme4. إمدادات [إِمْدادات]Anlamı: bir ış yapmak için birleşme5. تآزر [تآزر]Anlamı: bir ış yapmak için birleşme6. ترافد [تَرَافُد]Anlamı: bir ış yapmak için birleşme7. تضافر [تَضَافُر]Anlamı: bir ış yapmak için birleşme8. تظافر [تَظَافُر]Anlamı: bir ış yapmak için birleşme9. تعاضد [تَعَاضُد]Anlamı: bir ış yapmak için birleşme10. تعاون [تَعَاوُن]Anlamı: bir ış yapmak için birleşme11. خدمة [خِدْمَة]Anlamı: bir ış yapmak için birleşme12. رفد [رِفْد]Anlamı: bir ış yapmak için birleşme13. محاصة [مُحَاصَّة]Anlamı: bir ış yapmak için birleşme14. مدد [مَدَد]Anlamı: bir ış yapmak için birleşme15. مساعدة [مُسَاعَدَة]Anlamı: bir ış yapmak için birleşme16. مساندة [مُسَانَدَة]Anlamı: bir ış yapmak için birleşme17. مساهمة [مُسَاهَمَة]Anlamı: bir ış yapmak için birleşme18. مشاركة [مُشَارَكَة]Anlamı: bir ış yapmak için birleşme19. مظاهرة [مُظَاهَرَة]Anlamı: bir ış yapmak için birleşme20. معاضدة [مُعَاضَدَة]Anlamı: bir ış yapmak için birleşme21. معاونة [مُعَاوَنَة]Anlamı: bir ış yapmak için birleşme22. معونة [مَعُونَة]Anlamı: bir ış yapmak için birleşme23. يد [يَد]Anlamı: bir ış yapmak için birleşme24. عون [عَوْن]Anlamı: bir ış yapmak için birleşme -
24 gereç
1. أجهزة [أَجْهِزَة]2. أغراض [أَغْراض]3. احتياج [اِحْتِيَاج]4. تجهيزات [تَجْهِيزات]5. حاجة [حاجَة]6. حاجيات [حَاجِيَات]7. عدة [عُدَّة]8. غرض [غَرَض]9. مستلزمات [مُسْتَلْزمات]10. معدات [مُعَدَّات] -
25 mecbur
1. راغم [راغِم]Anlamı: bir şeyi yapmak zorunda olan2. مجبر [مُجْبَر]Anlamı: bir şeyi yapmak zorunda olan3. مجبور [مَجْبُور]Anlamı: bir şeyi yapmak zorunda olan4. مدفوع [مَدْفُوع]Anlamı: bir şeyi yapmak zorunda olan5. مرغم [مُرْغَم]Anlamı: bir şeyi yapmak zorunda olan6. مزجى [مُزْجًى]Anlamı: bir şeyi yapmak zorunda olan7. مضطر [مُضْطَرّ]Anlamı: bir şeyi yapmak zorunda olan8. مغصوب [مَغْصُوب]Anlamı: bir şeyi yapmak zorunda olan9. مقهور [مَقْهُور]Anlamı: bir şeyi yapmak zorunda olan10. مكره [مُكْرَه]Anlamı: bir şeyi yapmak zorunda olan -
26 izin
1. إباحة [إِبَاحَة]Anlamı: bir şeyi yapmak için verilen ruhsat, müsaade2. إجازة [إِجَازَة]Anlamı: bir şeyi yapmak için verilen ruhsat, müsaade3. إذن [إِذْن]Anlamı: bir şeyi yapmak için verilen ruhsat, müsaade4. براءة [بَرَاءَة]Anlamı: bir şeyi yapmak için verilen ruhsat, müsaade5. ترخيص [تَرْخِيص]Anlamı: bir şeyi yapmak için verilen ruhsat, müsaade6. تسويغ [تَسْوِيغ]Anlamı: bir şeyi yapmak için verilen ruhsat, müsaade7. جواز [جَوَاز]Anlamı: bir şeyi yapmak için verilen ruhsat, müsaade8. رخصة [رُخْصَة]Anlamı: bir şeyi yapmak için verilen ruhsat, müsaade9. سماح [سَمَاح]Anlamı: bir şeyi yapmak için verilen ruhsat, müsaade -
27 faire
Iv t1 fabriquer yapmak2 mesurer ölçüm değeri◊Cette table fait deux mètres de long. — Bu masa iki metre uzunluğundadır.
◊Ça fait vingt euros. — Yirmi euro ediyor.
3 égaler eder [e'deɾ]◊Deux et deux font quatre. — İki, iki daha dört eder.
4 exécuter bir şey yapmak5 effectuer meşgul olmak◊Je ne sais pas quoi faire. — Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.
6 accomplir gerçekleştirmek7 avoir comme activité bir faaliyet, bir iş yapmak8 neden olmak◊Ce gâteau fait envie. — Bu pasta arzular uyandırıyor.
◊Ces vacances m'ont fait du bien. — Bu tatil bana iyi geldi.
♦ cela ne fait rien bir şey değil9 avoir comme aspect yapmak10 davranış [davɾa'nɯʃ]11 exprimer ifade etmek12 yol almak◊Nous avons déjà fait vingt kilomètres. — Şimdiden yirmi kilometre yol aldık.
IIv iyapmak, etmek◊Il a bien fait. — İyi etti.
◊Vous feriez mieux de rentrer. — Evinize dönseniz dha iyi edersiniz.
v imperszaman veya iklim gösterir◊Il fait nuit. — Gece oldu.
◊Il fait beau. — Hava güzel.
IVv auxcauser (suivi d'un inf.) neden olmak◊Fais-moi penser à lui téléphoner. — Ona telefon etmemi hatırlat.
-
28 girişimci
1. متشبث [مُتَشَبِّث]2. مجترئ [مُجْتَرِئ]3. محاول [مُحَاوِل]4. مغاوير [مَغَاوِير]5. مغوار [مِغْوار]6. مقدام [مِقْدام] -
29 çatmak
1. ألف [أَلَّفَ]2. ركب [رَكَّبَ]3. ضم [ضَمَّ]4. ولف [وَلَّفَ] -
30 проводить
I несов.; сов. - провести́1) geçirmekпроводи́ть суда́ по каналу — gemileri kanaldan geçirmek
вас проведу́т по всему́ го́роду — size tüm kenti gezdirecekler
2) gezdirmek; dolaştırmakпровести́ ладо́нью по лбу — elini alnında gezdirmek
3) ( обозначать) çizmekпровести́ черту́ — bir çizgi çizmek / çekmek
провести́ границу по бе́регу реки́ — sınırı nehir kıyısından geçirmek
4) yapmak, kurmak ( сооружать); döşemek, çekmek (прокладывать, тянуть)проводи́ть желе́зную доро́гу — bir demiryolu yapmak / döşemek
в дере́вню провели́ электри́чество — köye elektrik getirildi
дире́ктор провёл на фе́рму газ — müdür çiftliğe havagazı getirtti
5) ( добиваться утверждения) geçirmek; çıkarmak; kabul ettirmekпровести́ законопрое́кт через парла́мент — yasa tasarısını parlamentodan geçirmek
провести́ свое предложе́ние — önerisini kabul ettirmek
6) ( осуществлять) yapmak, düzenlemek; uygulamakпроводи́ть интере́сные наблюде́ния — ilginç gözlemlerde bulunmak
предложе́ние провести́ матч / встре́чу — maç teklifi
проводи́ть поли́тику ми́ра — barış politikası gütmek / izlemek
прави́тельства, проводя́щие поли́тику ра́совой дискримина́ции — ırk ayırımı politikasını uygulayan hükumetler
провести́ ми́тинг — bir miting yapmak / düzenlemek
проводи́ть перегово́ры — görüşmeler yapmak, görüşmelerde bulunmak
премье́р-мини́стр провел пресс-конфере́нцию — başbakan bir basın toplantısı yaptı
проводи́ть кампа́нию — bir kampanya yürütmek
7) ( время) geçirmekгде он прово́дит свобо́дное вре́мя? — boş zamanlarını nerede geçiriyor?
как он прово́дит свобо́дное вре́мя? — boş zamanlarını nasıl değerlendiriyor?
Но́вый год проведе́м вме́сте — yılbaşını birlikte geçiririz
8) тк. несов. iletmek, geçirmekстекло́ не прово́дит электри́чество — cam elektrik geçirmez
9) разг. ( обманывать) aldatmak, yutturmakII сов., см. провожатьего́ не проведе́шь — onu aldatamazsın, ona yutturamazsın, oyuna gelmez, zokayı yutmaz
-
31 hazır
1. عتيد [عَتِيد]2. متأهب [مُتَأَهِّب]3. متحفز [مُتَحَفِّز]4. متهيئ [مُتَهَيِّئ]5. مستعد [مُسْتَعِدّ] -
32 pratiquer
-
33 عمل
Iعَمَل1. işlevAnlamı: yetki, görev, fonksiyon2. eylemAnlamı: iş, fiil, aksiyon3. görev4. yapıt5. yapmaAnlamı: yapmak işi6. amelAnlamı: yapılan ış, fiil, edimIIعَمِلَ1. eylemekAnlamı: etmek, yapmak2. etmekAnlamı: bir işi yapmak3. görmekAnlamı: yapmak, etmek -
34 etmek
1. اشتغل [اِشْتَغَلَ]Anlamı: bir işi yapmak2. جعل [جَعَلَ]Anlamı: bir işi yapmak3. فعل [فَعَلَ]Anlamı: bir işi yapmak4. عمل [عَمِلَ]Anlamı: bir işi yapmak -
35 refaire
v t1 de nouveau yeniden, bir daha yapmak2 en changeant değiştirerek yapmak3 restaurer yenileştirmek -
36 abhalten
ab|haltenirr vt1) ( fernhalten) uzak tutmak2) ( hindern) alıkoymak, engel olmak (-e);jdn davon \abhalten, etw zu tun birini bir şey yapmaktan alıkoymak, birinin bir şey yapmasına engel olmak;3) ( Sitzung) yapmak;ein Seminar \abhalten bir seminer yapmak4) ( Unterricht) yapmak6) die Mutter hielt das Kleine ab annesi küçüğü aptese tuttu -
37 совершать
несов.; сов. - соверши́тьyapmak, etmek; işlemekсоверши́ть путеше́ствие — bir seyahat yapmak
соверши́ть прогу́лку на ка́тере — motorla bir gezi yapmak
соверши́ть преступле́ние — suç işlemek
соверши́ть оши́бку — hata işlemek
соверша́ть чудеса́ — harikalar / mucizeler yaratmak
соверша́ть поса́дку (о самолёте и т. п.) — iniş yapmak
-
38 выступать
ilerlemek; çıkmak,hareket etmek; söz almak,konuşmak* * *несов.; сов. - вы́ступить1) ( выходить вперёд) çıkmak; ilerlemek2) (отправляться в путь и т. п.) çıkmak; hareket etmekвыступа́ть в похо́д — geziye çıkmak; sefere çıkmak
3) тк. несов., ирон. ( важно шагать) fıstıki makam yürümek4) тк. несов. ( выдаваться) çıkıntı oluşturmakдом выступа́ет на метр вперёд — ev caddeye bir metre tecavüz ediyor
ба́лка выступа́ет из стены́ на 30 см — putrel duvardan 30 sm dışarı çıkık / çıkmış
5) в соч.выступа́ть из берего́в — taşmak
6) (появляться, проступать - о сыпи, пятнах и т. п.) dökmekу неё вы́ступили слёзы на глаза́х — gözlerinden yaş geldi
у него́ на лбу́ вы́ступил кру́пный пот — alnı boncuk boncuk terledi
у неё на губа́х вы́ступила лихора́дка — dudağı uçukladı
7) ( публично) söz almak, konuşmak; (sahneye) çıkmakвыступа́ть по ра́дио — radyoda konuşmak
выступа́ть на собра́нии — toplantıda söz almak
выступа́ть с отчётным докла́дом — rapor okumak
вы́ступить по телеви́дению — televizyondan bir konuşma yapmak
вы́ступить в печа́ти со статьёй — basında bir yazı yayınlamak
выступа́ть с проте́стом — protestoda bulunmak
выступа́ть за мир — barıştan yana olmak
выступа́ть про́тив войны́ — savaşa karşı çıkmak
выступа́ть в соревнова́ниях — yarışmalara katılmak
выступа́ть в тяжёлом ве́се (о борце) — ağır sıklette güreşmek
выступа́ть за национа́льную сбо́рную (кома́нду) — milli formayı giymek, milli olmak
выступа́ть с ле́кциями — konferans(lar) vermek
выступа́ть с конце́ртами — konser(ler) vermek
выступа́ть в ро́ли Га́млета — Hamlet rolüne çıkmak
выступа́ть в ро́ли / в ка́честве адвока́та кого-чего-л. — avukatlığını yapmak
под како́й бы личи́ной он ни выступа́л... — hangi kisveye bürünürse bürünsün...
••вы́ступить в похо́д про́тив чего-л. — bir şeye karşı sefer açma
-
39 Zugzwang
-
40 mettre
v t1 placer koymak♦ mettre à part ayırmak♦ mettre de coté kenara koymak2 eklemek3 un vêtement giymek4 du temps vakit koymak♦ mettre du temps à faire qqch bir şeyi yavaş yapmak5 allumer çalıştırmak6 changer l'état de qqn birini değiştirmek
См. также в других словарях:
bir şey yapmak — iyilik veya kötülükte bulunmak O size hiçbir şey yapamaz. Ben ona bir şey yaptım mı? … Çağatay Osmanlı Sözlük
Yaradana sığınıp (bir iş yapmak) — bütün gücünü kullanarak (o işi yapmak) Yaradana sığınıp Osmanlı tokadını çarptık mı adamı lobut yemişe çeviren biz değil miydik? A. İlhan … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir işaretine bakmak — bir işi yapmak için hazır beklemek … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir — is. 1) Sayıların ilki 2) Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı 3) sf. Bu sayı kadar olan Bir kalem. 4) sf. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) Bir adam sizi arıyor. 5) sf. Tek Allah birdir. 6) sf. Beraber Hep biriz, ayrılmayız … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir olmak — bir araya gelmek, iş birliği yapmak Baba oğul bir oldular, ilkin çerçeveleri söküp düzelttiler. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
yapmak — i, ar 1) Ortaya koymak, gerçekleştirmek, oluşturmak, meydana getirmek Her görevi ayrım gözetmeden aynı titizlikle yapmak başarının sırrıdır. Ç. Altan 2) nsz Olmasına yol açmak Durgun sular sıtma yapar. 3) nsz Yol almak 4) Onarmak, tamir etmek… … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir dediğini iki etmemek — (birinin) her istediğini hemen yapmak Bu adamın bir dediğini iki etmediği genç bir sevgilisi varmış. A. Kulin … Çağatay Osmanlı Sözlük
nefis muhasebesi yapmak — insan isteklerini, hırslarını ve yaptıklarını gözden geçirmek, doğru veya yanlışlarını vicdanının süzgecinden geçirip bir değerlendirme yapmak Normal yaşamının çekişmeleri içinde tekerlenip giden insan, bayramlarda bir nefis muhasebesi yapmak… … Çağatay Osmanlı Sözlük
şike yapmak — 1) danışık spor karşılaşması yapmak 2) mec. bir çıkar karşılığı anlaşarak bir işi yapmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
gösteriş yapmak — başkalarını aldatmak, şaşırtmak, korkutmak veya kendini beğendirmek için yapay davranmak Salih de tam bir gösteriş yapmak hevesiyle boşanmış bir yay gibi kalktı ayağa. T. Buğra … Çağatay Osmanlı Sözlük
alavere dalavere yapmak (veya çevirmek) — hileli, düzenli bir iş yapmak, yalanla dolanla iş görmek … Çağatay Osmanlı Sözlük