Перевод: с турецкого на все языки

со всех языков на турецкий

bin

  • 101 yan

    yan
    2. I s
    1) Seite f
    \yanımda para yok ich habe kein Geld bei mir
    benim \yanımda ( oturmak) neben mir; ( çalışmak) bei mir
    her \yanda überall
    her \yandan von allen Seiten, allseitig
    sağ/sol \yanda auf der rechten/linken Seite
    bir şeyin \yanı başında ( olmak) ganz in der Nähe von etw (sein), an etw sehr nah dran (sein)
    \yanına almak zu sich nehmen; ( anahtar) mitnehmen, einstecken; ( iş vermek) einstellen
    \yanına çağırmak zu sich rufen
    paranı/gözlüğünü \yanına almayı unutma vergiss nicht, dein Geld/deine Brille mitzunehmen [o einzustecken]
    \yanına kâr kalmak davonkommen
    2) (-den \yana)
    biri/şans ondan \yana olmak jdn/das Glück auf seiner Seite haben
    şans benden/bizden \yana das Glück ist auf meiner/unserer Seite
    birinden \yana çıkmak sich auf jds Seite stellen
    birinden \yana olmak jdm zur Seite stehen
    bir şeyden \yana olmak etw befürworten
    ben senden \yana olurum ich bin [o stehe] auf deiner Seite
    bir şeyden \yana olduğunu açıkça söylemek sich zu etw bekennen
    ben ondan \yanayım ich bin dafür
    kim bundan \yana, kim buna karşı? wer ist dafür und wer dagegen?; s. a. yanında, yanından
    II adj Neben-, Seiten-
    birine \yan gözle bakmak (\yan bakmak) jdn schräg ansehen; ( göz ucuyla) jdn aus den Augenwinkeln anschauen
    birine \yan bakmak ( fam) jdn schief ansehen
    \yan çizmek ( fam) einen Rückzieher machen; ( bir işten kaçmak) kneifen
    battı balık \yan gider! ( iron) o ( fam) wird schon schiefgehen!

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > yan

  • 102 milyar

    1. بليون [بليون]
    Anlamı: bin milyon
    2. مليار [مِلْيار]
    Anlamı: bin milyon

    Türkçe-Arapça Sözlük > milyar

  • 103 bir

    "1. one (as a number): Bir beyaz manolya yedi pembe manolyaya bedeldir. One white magnolia is worth seven pink magnolias. 2. a, an; a certain, a particular: Bursa´da güzel bir evi var. She has a lovely house in Bursa. Dünkü partide bir kadını gördüm; kim olduğunu sen anlarsın. At yesterday´s party I saw a certain woman; you know who I mean. 3. the same: Emellerimiz bir. Our goals are the same. 4. united; of one mind, of the same opinion: Bu konuda biriz. We´re of one mind on this subject. 5. shared, used in common: Yatak odalarımız ayrı, banyomuz bir. We have separate bedrooms but share a bathroom. 6. only: Bir o bunu yapabilir. Only she can do this. Bunu bir sen bir de ben biliyoruz. You and I are the only ones who know this. 7. used as an emphatic: O hayata bir alıştı ki sorma gitsin! He has really gotten accustomed to that way of life! Bir dene! Just try it! Birdenbire bir feryat! And suddenly there was such a yell! Ah, bir oraya gidebilsem! Ah, if I can just go there! 8. used to add a note of vagueness: Bir zamanlar Arnavutköy´de çilek yetiştirilirdi. There was a time when strawberries were grown in Arnavutköy. Sen bugün bir tuhafsın. You don´t seem quite yourself today. - ağızdan in unison, with one voice. - alan pişman, bir almayan. colloq. It´s the sort of thing that looks good and attracts a lot of interest but is actually of very little use. - alay a great quantity, a large number. - âlem something else, really something, a wonder, amazing: Orası bir âlem! That´s one amazing place! Cüneyt başlı başına bir âlem! Cüneyt is a wonder in his own right! - an at one point: Bir an bir şey söyleyecek gibi oldu. At one point she looked like she was going to say something. - an evvel/önce as soon as possible. - ara/aralık 1. at one point, for a while, for a short period. 2. when one has a free moment, when one has a chance: Bir ara bana uğrayıver. Drop by when you have a free moment. - araba 1. a wagonload of; a truckload of. 2. colloq. a lot of, a slew of. - arada together. - araya gelmek 1. (for people) to come together (in the same place and at the same time). 2. (for events) to happen at the same time, coincide. - araya getirmek /ı/ to bring (people, things) together (in the same place and at the same time). - aşağı bir yukarı (to come and go) aimlessly. - atımlık barutu kalmak/olmak to be almost at the end of one´s resources, be almost at the end of one´s rope; to have played almost all of one´s cards; to have very little energy left. - avuç 1. a handful (of). 2. a handful (of), a very small number or amount (of). - ayağı çukurda olmak to have one foot in the grave. - ayak evvel/önce immediately, at once. - ayak üstünde bin yalan söylemek 1. to tell a whole pack of lies at one go. 2. to be a big liar. - bakıma in one way, in one respect. - baltaya sap olmak to have a job, be employed. - bardak suda fırtına koparmak to raise a tempest in a teapot. - başına all alone, all by oneself. - baştan/uçtan bir başa/uca (traversing, looking at, surveying, filling a place) from one end to the other, from end to end. - ben, bir de Allah bilir. colloq. Only God knows what I´ve gone through. -e beş vermek to yield five times the seed, yield fivefold. -e bin katmak to exaggerate, make much of a trifle. - bir one by one. - boy 1. once. 2. used as an emphatic: Bir boy gidelim, görelim. Let´s just go and see! - boyda of the same height. - bu eksikti. colloq. Nothing but this was lacking!/This was all that was needed! (said sarcastically). - cihetten in one way, in a way. - çatı altında under the same roof, in the same building. - çırpıda at one stretch, without interruption, at once. - çift söz 1. a little advice, a piece of advice: Sana bir çift sözüm var. I have a piece of advice for you. 2. a brief exchange of conversation: Öyle meşguldüm ki kendisiyle bir çift söz bile edemedim. I was so busy that I couldn´t have even a brief conversation with her. - çuval inciri berbat etmek to foul things up but

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > bir

  • 104 zimmet

    ",-ti 1. accounting debit (as opposed to a credit). 2. (a) debt; the totality of debts (owed by a firm). 3. charge, responsibility, obligation, or duty. -ine geçirmek 1. /ı, ın/ to debit (an amount of money) against/to (someone´s) account. 2. /ı/ to debit (an amount of money) against/to (one´s own) account. 3. /ı/ to embezzle. -inde olmak /ın/ 1. to be answerable for, be held accountable for (a specified amount of money): Nesligül´ün zimmetinde beş yüz bin lira var. Nesligül´s answerable for five hundred thousand liras. Bu Nagant zimmetimdedir. I´m responsible for this Nagant revolver. 2. (for one person) to owe (another): Nevin´in zimmetinde yirmi bin lira alacağım var. Nevin owes me twenty thousand liras. - sütunu accounting debit column."

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > zimmet

  • 105 pertavsız

    böyüdücü şüşə, lupa, zərrəbin
    lupa, zərrəbin

    Türkçe-Azerice Sözlük > pertavsız

  • 106 az

    1.
    1) недоста́точный, незначи́тельный, ску́дный, ми́зерный

    az gayretle — незначи́тельными уси́лиями

    az para ile — за небольшу́ю су́мму де́нег

    2) содержащий / имеющий малое количество чего-л.

    az alkollü — слабоалкого́льный

    az gelirli — малоиму́щий

    az miktarda — в ма́лом коли́честве

    az ücretli — низкоопла́чиваемый

    2.
    1) ма́ло, немно́го

    az konuşmak — ма́ло говори́ть

    bugün işimiz az — у нас сего́дня рабо́ты немно́го

    2) - den ме́ньше

    eline geçen para bin liradan az — он получи́л ме́ньше одно́й ты́сячи лир

    ••

    aza sormuşlar nereye, çoğun yanına demiş — посл. ма́лые де́ньги бегу́т к больши́м деньга́м, де́ньги к деньга́м

    az veren candan verir, çok veren maldan verir — посл. кто ма́ло даёт - даёт от души́, кто мно́го даёт - даёт от избы́тка

    az olsun öz olsunпогов. лу́чше ме́ньше, да лу́чше

    az tamah çok zarar getirirпосл. скупо́й пла́тит два́жды

    - az buz olmamak
    - az buz para değildi
    - aza çoğa bakmamak
    - az çok dememek
    - az daha
    - az daha havuza düşecekti
    - az değil!
    - az gelmek
    - az görmek
    - az günün adamı değil
    - az günün adamı değildir
    - az kaldı
    - az kala
    - az kalsın
    - az kaldı boğulacaktı

    Türkçe-rusça sözlük > az

  • 107 baliğ

    1) дости́гший, доше́дший

    borç bin liraya baliğ oldu — долг дости́г ты́сячи лир

    2) зре́лый, совершенноле́тний

    baliğ olmak — а) достига́ть совершенноле́тия, достига́ть полово́й зре́лости; б) достига́ть (какого-л. предела)

    Türkçe-rusça sözlük > baliğ

  • 108 bulmak

    найти́
    * * *
    1) находи́ть, обнару́живать
    2) открыва́ть, изобрета́ть, находи́ть
    3) достига́ть чего, доходи́ть до чего

    borç bin lirayı buldu — долг дости́г ты́сячи лир

    seksenini buldu — он дости́г восьмидесятиле́тнего во́зраста

    4) находи́ть, счита́ть, полага́ть

    bu kumaşı nasıl buluyorsunuz? — как вы нахо́дите э́ту ткань?

    hastayı iyi buldum — я нашёл состоя́ние больно́го хоро́шим

    5) вспо́мнить, припо́мнить

    adını bir türlü bulamıyorum — я ника́к не могу́ вспо́мнить его́ и́мя

    ••

    buldum bilemedim, bildim bulamadım — погов. ≈ что име́ем не храни́м, потеря́вши пла́чем

    - buluğ buluşturmak

    Türkçe-rusça sözlük > bulmak

  • 109 çeşit

    ассортиме́нт (м) разнови́дность (ж) сорт (м)
    * * *
    1. озвонч. -di
    1) сорт, род, вид

    bu çeşit — тако́го ро́да

    her çeşit — вся́кого ро́да

    2) биол. вид
    2. озвонч. -di
    ра́зный, разнообра́зный

    bin bir çeşit şey — вся́кая вся́чина

    çeşit çeşit — разнообра́зные, всевозмо́жные

    Türkçe-rusça sözlük > çeşit

  • 110 eksiksiz

    1.
    1) по́лный, укомплекто́ванный

    eksiksiz sofra takımı — по́лный столо́вый серви́з

    2) без недоста́тка / дефе́кта / изъя́на

    eksiksiz bir yapıt — безупре́чное произведе́ние

    2.
    по́лностью, целико́м

    bugün eksiksiz bin lira harcadı — сего́дня он потра́тил це́лых ты́сячу лир

    Türkçe-rusça sözlük > eksiksiz

  • 111 fare deliği

    1) мыши́ная нора́
    2) перен. ме́сто, куда́ мо́жно спря́таться
    ••

    fare deliği bin altınпогов. всё отда́шь, лишь бы спря́таться

    Türkçe-rusça sözlük > fare deliği

  • 112 haydi haydi

    1) легко́, свобо́дно, за́просто

    onun yapabildiği işi sen haydi haydi yaparsın — ты свобо́дно мо́жешь де́лать то, что он де́лает

    2) са́мое бо́льшее, в кра́йнем слу́чае

    bu mala haydi haydi bin lira versinler — э́тому това́ру кра́сная цена́ ты́сяча лир

    Türkçe-rusça sözlük > haydi haydi

  • 113 kere

    раз
    * * *

    birkaç kere — не́сколько раз

    çok kere — мно́го раз, неоднокра́тно

    iki kere iki — два́жды два

    kaç kere? — ско́лько раз?

    bin kere haklısın — ты ты́сячу раз прав

    Türkçe-rusça sözlük > kere

  • 114 kurtarmak

    избавля́ть спаса́ть
    * * *
    -i
    1) спаса́ть

    denize düşen çocuğu kurtarmak — спасти́ то́нущего ребёнка

    durumu kurtarmak — спасти́ положе́ние

    evi rehinden kurtardı — он спас дом от конфиска́ции

    onu ancak iyi bir avukat kurtarabilir — его́ мо́жет спасти́ то́лько хоро́ший адвока́т

    tehlikeden kurtarmak — изба́вить от опа́сности

    2) опра́вдывать, окупа́ть (затраченные деньги и т. п.)

    bu ayakkabı on bin lirayı kurtarmaz — э́та о́бувь не сто́ит десяти́ ты́сяч лир

    Türkçe-rusça sözlük > kurtarmak

  • 115 küsur

    изъя́н (м)
    * * *
    1.
    оста́ток, оста́тки; избы́ток, изли́шек

    paranın küsuru sizde kalsın — оста́вшиеся де́ньги пусть бу́дут ва́шими

    2.

    on bin küsur lira — де́сять ты́сяч с ли́шним лир

    Türkçe-rusça sözlük > küsur

  • 116 milâttan sonra

    от Рождества́ Христо́ва

    milâttan sonra bin yılında — в ты́сячном году́ на́шей э́ры

    Türkçe-rusça sözlük > milâttan sonra

  • 117 pek pek

    са́мое бо́льшее, максима́льно

    pek pek on bin lira eder — са́мое бо́льшее [э́то] сто́ит де́сять ты́сяч лир

    Türkçe-rusça sözlük > pek pek

  • 118 salmak

    -i, -e
    1) пуска́ть, отпуска́ть

    annem beni dışarı salmıyor — ма́ма не пуска́ет меня́ на у́лицу

    hayvanları çayıra salmak — выпуска́ть скот на па́стбище

    2) сро́чно отпра́вить / посла́ть

    bununla beraber peşine adam salmak gerekir — вме́сте с тем вслед за ним на́до сро́чно посла́ть челове́ка

    3) добавля́ть, прибавля́ть; класть

    pilâvın pirincini salmak — доба́вить рис в плов

    4) дава́ть побе́ги, появля́ться ( о побегах);; разраста́ться
    5) навлека́ть беду́ / несча́стье

    başını derde salmak — нажи́ть себе́ неприя́тности / беду́ / несча́стье

    6) породи́ть, наводи́ть

    korku salmak — наводи́ть страх на кого

    7) облага́ть нало́гом, взима́ть нало́г

    ona beş bin lira salmışlar — с него́ взыска́ли нало́г в пять ты́сяч лир

    8) натра́вливать

    tazıyı tavşana salmak — натра́вливать борзу́ю на за́йца

    9) -e броса́ться, набра́сываться, напада́ть

    aç kurt, yılana da salar, taşa da — голо́дный волк набра́сывается и на змею́ и на ка́мень

    10) опуска́ть

    soğutmak için kuyuya su kabı salmak — опуска́ть сосу́д с водо́й в коло́дец для охлажде́ния

    11) мор. кружи́ться на я́коре ( о судне)
    12) -i не обраща́ть внима́ния, не интересова́ться

    Türkçe-rusça sözlük > salmak

  • 119 su içinde

    са́мая ни́зкая цена́

    bu masa su içinde on bin lira eder — э́тот стол са́мое ме́ньшее сто́ит де́сять ты́сяч лир

    Türkçe-rusça sözlük > su içinde

  • 120 şükür

    выпад. -krü
    благода́рность, призна́тельность; благодаре́ние бо́гу

    Allaha şükür — сла́ва Алла́ху, сла́ва Бо́гу

    tanrıya bin şükürler olsun — ты́сячу благода́рностей всевы́шнему

    ••

    Türkçe-rusça sözlük > şükür

См. также в других словарях:

  • bin — bin·aural; bin·auricular; bin·di eye; bin·dle; bin·gee; bin·io·dide; bin·man; bin·na; bin·ny; bin·oculate; bin·oc·u·lus; bin·o·kid; bin·ovular; bin·oxalate; bin·oxide; bin·tang·or; bin·tu·rong; bob·bin; ca·bin·da; can·na·bin; car·a·bin;… …   English syllables

  • Bin — Cette page d’homonymie répertorie les différents sujets et articles partageant un même nom. {{{image}}}   Sigles d une seule lettre   Sigles de deux lettres > Sigles de trois lettres …   Wikipédia en Français

  • bin — /bin/, n., v., binned, binning. n. 1. a box or enclosed place for storing grain, coal, or the like. v.t. 2. to store in a bin. [bef. 950; ME binne, OE binn(e) crib, perh. < Celt; cf. Welsh benn cart] * * * (as used in expressions) bin Laden Osama …   Universalium

  • Bin — Bin, n. [OE. binne, AS. binn manager, crib; perh. akin to D. ben, benne, basket, and to L. benna a kind of carriage ( a Gallic word), W. benn, men, wain, cart.] A box, frame, crib, or inclosed place, used as a receptacle for any commodity; as, a… …   The Collaborative International Dictionary of English

  • Bin — Bin: /bin .bin См. также Бин …   Википедия

  • Bin — Bin, v. t. [imp. & p. p. {Binned}; p. pr. & vb. n. {Binning}.] To put into a bin; as, to bin wine. [1913 Webster] …   The Collaborative International Dictionary of English

  • bin — Vunr std. (8. Jh.), mhd. bin, ahd. bim, as. bium, afr. bim Stammwort. Die Formen des Verbums sein sind nicht nur suppletiv (s. ist, sein2 und Wesen für die unvermischten Formen), sondern teilweise auch aus verschiedenen Grundlagen verschmolzen: 1 …   Etymologisches Wörterbuch der deutschen sprache

  • Binə — may refer to: *Binə, Baku, Azerbaijan *Binə, Khojavend, Azerbaijan …   Wikipedia

  • bin — biñ interj. verksmo garsui žymėti: Vienas biñ, kitas biñ – ir paleido visi vaikai dūdas (pradėjo verkti) Kp …   Dictionary of the Lithuanian Language

  • bin — short for waste bin, has given rise in BrE to a transitive verb to bin, meaning ‘to throw away’ or (figuratively) ‘to reject’: • Who remembers the kind of middle class good behaviour, thrift and modesty that have been binned along with Bromo, the …   Modern English usage

  • bin — [bin] n. [ME < OE, manger, crib < Celt, as in Welsh benn, cart, orig., cart with woven wicker body < IE base * bhendh : see BIND] a box or other receptacle, or an enclosed space, esp. for storing foods or other articles for a time vt.… …   English World dictionary

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»