-
41 сидеть
1) oturmakсиде́ть на сту́ле — sandalyede oturmak
сиде́ть в седле́ — eyerde oturmak / durmak
сиде́ть над уро́ками — derse çalışmak
сиде́ть на вёслах — kürekte olmak, kürek çekmek
на ве́тке сиде́ла пти́ца — dala bir kuş konmuştu
2) врз ( находиться) durmak, kalmak, bulunmakсиде́ть без де́ла — boş durmak / oturmak
сиде́ть до́ма — evinde kalmak
он на одно́м ме́сте до́лго не сиди́т — bir yerde fazla durmaz
сиде́ть под аре́стом — tutuklu bulunmak
сиде́ть в тюрьме́ — hapis(te) yatmak
он мно́го раз сиде́л (в тюрьме́) — birçok kereler hapse / cezaevine girip çıkmıştı
он сиде́л? (в тюрьме) — hapiste yatmışlığı var mı?
сиде́ть без де́нег — разг. parasız kalmak, darda bulunmak
сиде́ть на дие́те — perhiz tutmak
3) ( об одежде) oturmakхорошо́ сиде́ть — güzel oturmak, dökümlü olmak
пиджа́к сиди́т как влито́й — ceket hokka gibi oturdu
4) соч. ( о судне)неглубоко́ / ме́лко сиде́ть — az su çekmek
••сиде́ть сложа́ ру́ки — (eli) boş durmak
не сиде́ть сложа́ ру́ки — boş durmamak
сиде́ть на я́йцах — kuluçkaya oturmuş / yatmış olmak
-
42 сохранять
несов.; сов. - сохрани́ть1) врз korumak, muhafaza etmek; sürdürmek; saklamak; (ayakta) tutmakсохраня́ть существу́ющий поря́док — var olan düzeni sürdürmek
сохраня́ть равнове́сие — dengeyi korumak
сохраня́ть мир — barışı korumak / sürdürmek
сохраня́ть нейтралите́т — tarafsızlığını muhafaza etmek
сохраня́ть вы́держку / споко́йствие — itidalini muhafaza etmek
сохраня́ть ве́рность тради́циям — geleneklere bağlı kalmak
сохраня́ть бди́тельность — uyanık bulunmak
сохраня́ть за собо́й пра́во — hakkını saklı tutmak
что́бы сохрани́ть э́ту организа́цию... — bu örgütü ayakta tutmak / tutabilmek için...
я сохраню́ э́ту фотогра́фию на па́мять о Москве́ — bu fotoğrafı bir Moskova anısı olarak saklarım
чемпио́н сохрани́л своё зва́ние — şampiyon unvanını korudu
мы сохрани́м воспомина́ние об э́том го́роде — bu kenti unutmayacağız
сохраня́ть си́лу (о законе и т. п.) — yürürlükte kalmak
сохраня́ть идеа́льный вес — ideal kiloda kalmak
нафтали́н сохраня́ет оде́жду от мо́ли — naftalin elbiseleri güveden korur
2) тк. несов. ( хранить) saklamakсохраня́ть мя́со в холоди́льнике — etleri buz dolabında saklamak
-
43 удерживаться
tutunmak; ayakta kalmak; kendini tutmak* * *несов.; сов. - удержа́ться1) tutunmakон не удержа́лся на нога́х — ayakları üstünde tutunamadı
2) tutunmak; ayakta kalmak; ayakta durmakудержа́ться у вла́сти — iktidarda tutunmak
уси́лия прави́тельства напра́влены на то, что́бы удержа́ться (у вла́сти) — hükumet ayakta kalmak için çabalar harcamaktadır
он и на э́той рабо́те не удержа́лся — bu işte de tutunamadı / dikiş tutturamadı
3) kendini tutmak, kendini......dan alıkoymakон не удержа́лся от сме́ха — kendini gülmekten alıkoyamadı
я с трудо́м удержа́лся от сме́ха — gülmemek için kendimi zor tuttum
мы не мо́жем удержа́ться от мы́сли, что... —...düşünmekten kendimizi alamıyoruz
я не мог удержа́ться, что́бы не посмотре́ть — bakmaktan kendimi alamadım
-
44 усидеть
yerinde kalmak* * *сов.от волне́ния я не мог усиде́ть на ме́сте — heyecandan yerimde duramıyordum
2) (остаться, пробыть где-л.) kalmak3) прост. (съесть что-л. до конца) silip süpürmek -
45 уцелеть
hayatta kalmak; kurtulmak* * *сов.sağ / hayatta kalmak ( выжить); kurtulmak ( спастись); ayakta kalmak (сохраниться, дойти до наших дней); hasar / zarar görmemek ( остаться неповреждённым)мы чу́дом уцеле́ли — mucize kabilinden kurtulduk
-
46 fall behind
geri kalmak, yetişememek* * *geride kal* * *1) (to be slower than (someone else): Hurry up! You're falling behind (the others); He is falling behind in his schoolwork.) geri kalmak, vadesinde ödeyememek2) ((with with) to become late in regular payment, letter-writing etc: Don't fall behind with the rent!) geri kalmak -
47 keep
n. iç kale, kale, geçim, yiyecek, bakım, himaye————————v. tutmak, bulundurmak, sağlamak, korumak, temelli almak, sürdürmek, devam ettirmek, alıkoymak, bakmak, gözkulak olmak, işletmek, uymak, kalmak, durmak, kutlamak* * *1. konumunda tut (v.) 2. elde tut 3. erzak (n.)* * *[ki:p] 1. past tense, past participle - kept; verb1) (to have for a very long or indefinite period of time: He gave me the picture to keep.) saklamak, elinde tutmak2) (not to give or throw away; to preserve: I kept the most interesting books; Can you keep a secret?) saklamak, atmamak3) (to (cause to) remain in a certain state or position: I keep this gun loaded; How do you keep cool in this heat?; Will you keep me informed of what happens?) kalmak, tutmak, sürdürmek4) (to go on (performing or repeating a certain action): He kept walking.) yapmaya devam etmek5) (to have in store: I always keep a tin of baked beans for emergencies.) saklamak, bulundurmak6) (to look after or care for: She keeps the garden beautifully; I think they keep hens.) bakmak, tutmak7) (to remain in good condition: That meat won't keep in this heat unless you put it in the fridge.) taze kalmak, dayanmak8) (to make entries in (a diary, accounts etc): She keeps a diary to remind her of her appointments; He kept the accounts for the club.) tutmak9) (to hold back or delay: Sorry to keep you.) tutmak, alıkoymak10) (to provide food, clothes, housing for (someone): He has a wife and child to keep.) bakmak, geçindirmek11) (to act in the way demanded by: She kept her promise.) tutmak, durmak, yerine getirmek12) (to celebrate: to keep Christmas.) kutlamak2. noun(food and lodging: She gives her mother money every week for her keep; Our cat really earns her keep - she kills all the mice in the house.) (günlük) harcamalar, masraflar, geçim- keeper- keeping
- keep-fit
- keepsake
- for keeps
- in keeping with
- keep away
- keep back
- keep one's distance
- keep down
- keep one's end up
- keep from
- keep going
- keep hold of
- keep house for
- keep house
- keep in
- keep in mind
- keep it up
- keep off
- keep on
- keep oneself to oneself
- keep out
- keep out of
- keep time
- keep to
- keep something to oneself
- keep to oneself
- keep up
- keep up with the Joneses
- keep watch -
48 stay
n. ikamet, kalma, oturma, durma, ziyaret, engel, alıkoyma, erteleme, dayanma, destek, gergi, istralya, destekçi————————v. kalmak, durmak, ikamet etmek, beklemek, oyalanmak, dayanmak, durdurmak, alıkoymak, bırakmamak, önlemek, ertelemek, sabitlemek, germek* * *1. kal (v.) 2. kalma (n.)* * *[stei] 1. verb1) (to remain (in a place) for a time, eg while travelling, or as a guest etc: We stayed three nights at that hotel / with a friend / in Paris; Aunt Mary is coming to stay (for a fortnight); Would you like to stay for supper?; Stay and watch that television programme.) kalmak2) (to remain (in a particular position, place, state or condition): The doctor told her to stay in bed; He never stays long in any job; Stay away from the office till your cold is better; Why won't these socks stay up?; Stay where you are - don't move!; In 1900, people didn't realize that motor cars were here to stay.) kalmak2. noun(a period of staying (in a place etc): We had an overnight stay / a two days' stay in London.) kalma- stay in
- stay out
- stay put
- stay up -
49 sitzen
sitzen v/i <saß, gesessen, h> -de oturmak; (sich befinden) bulunmak; (stecken) takılı/sokulu olmak; (passen) uymak, vücuda oturmak; fam (im Gefängnis) yatmak;sitzen bleiben oturmaya devam etmek, kalmak; Schule sınıfta kalmak;sitzen bleiben auf (D) -i satamamak, … elinde kalmak;sitzen lassen Freundin usw -i yüzüstü bırakmak;das lasse ich nicht auf mir sitzen! ben bu lafın vs altında kalmam! -
50 stecken
stecken <h>1. v/t sokmak; irgendwohin koymak;stecken bleiben takılıp kalmak;tief in Schulden stecken (gırtlağına kadar) borca batmış olmak;wo steckst du denn (so lange)? (bunca zaman) nerelerdeydin?;da steckt er dahinter bunda onun parmağı var -
51 festsitzen
-
52 zurückbleiben
-
53 تبقى
تَبَقَّى1. artmak2. artakalmakAnlamı: geriye kalmak, elde kalmak, artmak -
54 سئر
سَئِرَ1. artmak2. artakalmakAnlamı: geriye kalmak, elde kalmak, artmak -
55 ظل
Iظَلَّ1. artmak2. artakalmakAnlamı: geriye kalmak, elde kalmak, artmakIIظِلّgölgeAnlamı: ışıklı yerde oluşan karanlık -
56 безучастный
ilgisiz,umursamaz* * *ilgisiz; umursamazбезуча́стное отноше́ние — ilgisizlik, umursamazlık
остава́ться безуча́стным к чему-л. — (bir şeye) ilgisiz kalmak
быть безуча́стным зри́телем чего-л. — (bir şeye) seyirci kalmak
-
57 бодрствовать
-
58 выживать
hayatta kalmak* * *I несов.; сов. - вы́жить( оставаться в живых) hayatta / sağ kalmakбольно́й вряд ли вы́живет — hastanın kurtulabilmesi şüpheli
••II несов.; сов. - вы́жить, разг., в соч.вы́жить из ума́ — bunamak
выжива́ть кого-л. и́з дому — evi terketmeye zorlamak
-
59 вылежать
-
60 высвобождаться
kurtulmak,serbest kalmak* * *несов.; сов. - вы́свободиться1) kurtulmak2) (о средствах, людях) serbest kalmak
См. также в других словарях:
kalmak — kalmak, bırakmak I, 41, 45, 68, 85, 110, 219, 294, 362, 370, 376, 384, 409, 410; I I, 25, 250; III, 30, 49, 156 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
kalmak — nsz, ır 1) Olduğu yeri ve durumu korumak, sürdürmek Sıkı sıkı kucakladı ve öylece kaldı. T. Buğra 2) Zaman, uzaklık veya nicelik belirtilen miktarda bulunmak Arabada yalnız dört çocuk kalmıştı. O. C. Kaygılı 3) de Konaklamak, konmak Hemen… … Çağatay Osmanlı Sözlük
payidar kalmak (veya olmak) — kalmak, yok olmamak, yaşamak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Atatürk … Çağatay Osmanlı Sözlük
kalmak — çin ve moğul cinsinden bir ulus ismi dir, kalmuk dahi denir … Çağatay Osmanlı Sözlük
arkada kalmak — 1) geriden gelmek, geride kalmak 2) değerce ileride olanların arkasında kalmak, ileri gidememek, geride kalmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
sipsivri kalmak — herkesin çekilmesiyle yalnız kalmak veya ortada kalmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
baş başa kalmak — (bir kimseyle veya şeyle) biriyle veya bir şeyle yalnız kalmak Odanın kapısını sürmeleyip kitaplarımla baş başa kalmak saatini dört gözle beklerdim. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
ortada kalmak — 1) yersiz kalmak, barınacak yer bulamamak 2) güç bir durumda veya iki şey arasında kalmak 3) bir şeyi hiç kimse üzerine almamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
yaya kalmak — 1) istediği şeyi yapamaz duruma gelmek Yetişmiş adamları, pek çok paraları olanlar bile bu yolda yaya kalıyorlar. M. Ş. Esendal 2) binecek bir şeyi olmamak 3) yardımcısız kalmak İddiası sosyal adalet ilkesi bazında oldukça yaya kalmıştı. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
arkaya kalmak — geride kalmak, sonraya kalmak, geriden gelmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
yüzüne hasret kalmak — (bir şeyin) o şeyden yoksun kalmak, hasret kalmak Burada yağdan yumurtadan geçtik, ekmek yüzüne hasret kaldık. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük