Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

aç+kalmak

  • 21 유지하다

    kalmak

    Korece-Türkçe Sözlük (한국어 - 터키어 사전) > 유지하다

  • 22 dig in

    kalmak niyetiyle yerleş

    English-Turkish new dictionary > dig in

  • 23 qalmaq

    kalmak

    Azərbaycan-Türkiyə lüğət > qalmaq

  • 24 bleiben

    bleiben <bleibt, blieb, geblieben> ['blaıbən]
    vi sein
    1) ( nicht weggehen) kalmak; ( sich aufhalten) kalmak;
    \bleiben Sie am Apparat! telefondan ayrılmayın!;
    hängen \bleiben [o hängenbleiben]; ( an einem Ort) takılıp kalmak; ( Wissen) aklında kalmak; ( Schüler) sınıfta kalmak;
    an etw hängen \bleiben ( kleben) bir şeye yapışıp kalmak; ( sich verhaken) takılmak;
    bei jemandem \bleiben birinin yanında kalmak;
    wo bleibt er nur so lange? bu kadar uzun (zaman) nerede kaldı?;
    das bleibt unter uns! bu aramızda kalsın!;
    sieh zu, wo du bleibst! nerede kalacaksan kal!;
    wo bleibt er nur? nerede kaldı ki?
    2) ( nicht ändern) değiştirmemek; ( beharren) ısrar etmek;
    gleich \bleiben değişmez;
    gleich \bleibend değişmeyen; ( beständig) kalıcı;
    es bleibt dabei! tamam!, anlaştık!;
    hier ist alles beim Alten geblieben burada her şey eskisi [o olduğu] gibi, burada her şey eski haman eski tas;
    die Frage blieb unbeantwortet soru cevapsız [o yanıtsız] kaldı;
    er ist derselbe geblieben onda hiç değişiklik yok;
    am Leben \bleiben hayatta kalmak;
    liegen \bleiben [o liegenbleiben] ( fig) ( nicht verkauft werden) satılmamak; ( Auto) yolda kalmak; ( Arbeit) yüzüstü kalmak;
    liegen \bleiben ( Person) kalkmamak; ( Schnee) tutmak;
    offen \bleiben ( Tür, Fenster) açık kalmak;
    \bleiben Sie doch sitzen! kalkmayınız!;
    stehen \bleiben istop etmek; ( anhalten) durmak;
    stecken \bleiben [o steckenbleiben] ( fam) ( beim Sprechen) dili durmak;
    stecken \bleiben ( festsitzen) takılmak; (im Sand/Schlamm/Schnee) saplanmak, batıp kalmak
    3) ( anhalten) durmak;
    das bleibt abzuwarten bekleyelim bakalım, ne olacak;
    es bleibt mir nichts weiter zu tun, als zu warten beklemekten başka çarem kalmadı

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > bleiben

  • 25 оставаться

    несов.; сов. - оста́ться
    1) врз kalmak; durmak

    остава́ться до́ма — evde kalmak

    оста́ться дово́льным — memnun kalmak

    оста́лся оди́н рубль — bir ruble kaldı / arttı

    до отхо́да поезда остава́лось три мину́ты — trenin kalkmasına üç dakika kalıyordu

    оста́ться без рабо́ты — işsiz kalmak

    оста́ться без прогу́лки — gezmeden kalmak

    оста́ться на второ́й год (в кла́ссе) — (sınıfta) kalmak

    оста́ться кому-л. (в насле́дство) — (miras) kalmak

    с тех пор оста́лось то́лько э́то зда́ние — o zamandan bu yana ancak bu yapı ayakta kalıyor / duruyor

    у тебя́ оста́лась та кни́га? — o kitabın duruyor mu?

    остава́ться в си́ле (о законе и т. п.)yürürlükte kalmak

    положе́ние остается / продолжа́ет остава́ться напряжённым — durum gerginliğini koruyor

    они́ оста́лись одни́ — bir başlarına kaldılar; baş başa kaldılar ( наедине)

    2) безл.

    тебе́ остаётся то́лько уе́хать — sana düşen, gitmek oluyor

    еди́нственное, что остава́лось сде́лать - уе́хать — yapılacak tek şey gitmekti

    в таки́х слу́чаях ему остава́лось то́лько молча́ть — bu gibi hallerde ona düşen, susmak olurdu

    когда́ до го́рода остава́лось два киломе́тра... — şehre iki kilometre kala...

    ино́го вы́бора не остаётся — başka seçenek yok

    ••

    оста́ться ни с чем — cascavlak kalmak

    карти́на оста́лась за на́ми (на аукционе)tablo bizim üstümüze kaldı

    оста́лось нача́ть да ко́нчить — iş üç nalla bir ata kaldı

    счастли́во остава́ться! — hoşça kal(ın)!

    Русско-турецкий словарь > оставаться

  • 26 remain

    v. kalmak, durmak, geriye kalmak, aynen kalmak, sürdürmek, artmak
    * * *
    1. kal (v.) 2. kalıntı (n.)
    * * *
    [rə'mein]
    1) (to be left: Only two tins of soup remain; Very little remained of the cinema after the fire; A great many things still remain to be done.) kalmak
    2) (to stay; not to leave: I shall remain here.) kalmak
    3) (to continue to be: The problem remains unsolved.) kalmak, hâlâ var olmak
    - remains

    English-Turkish dictionary > remain

  • 27 survive

    v. hayatta kalmak, sağ kalmak, kalmak, geriye kalmak, daha uzun yaşamak, yadigâr kalmak, dayanmak, göğüs germek
    * * *
    hayatta kal
    * * *
    1) (to remain alive in spite of (a disaster etc): Few birds managed to survive the bad winter; He didn't survive long after the accident.) hayatta/sağ kalmak
    2) (to live longer than: He died in 1940 but his wife survived him by another twenty years; He is survived by his wife and two sons.)...-den daha uzun yaşamak
    - surviving
    - survivor

    English-Turkish dictionary > survive

  • 28 rester

    v i
    1 demeurer kalmak

    Elle est restée à la maison. — Bayan evde kaldı.

    Je suis resté deux mois au Japon. — Japonya'da iki ay kaldım.

    2 continuer d'être (-de) kalmak

    Ils sont restés debout. — Ayakta kaldılar.

    3 kalmak

    Il reste un peu de café. — Biraz kahve kaldı.

    Il me reste cinq euros. — Beş eurom kaldı.

    Il me reste encore beaucoup de choses à faire. — Daha yapacak çok işim kaldı.

    Dictionnaire Français-Turc > rester

  • 29 обнажаться

    несов.; сов. - обнажи́ться
    1) ( оголяться) soyunup çıplak kalmak; soyunmak; açılmak ( о части тела)
    2) (лишаться листвы, хвои) çıplanmak; çıplak kalmak

    ко́рни де́рева обнажи́лись — ağacın kökleri açık kaldı

    4) перен. ( обнаруживаться) açığa çıkmak
    5) перен. (о фронте, фланге и т. п.) açık kalmak

    Русско-турецкий словарь > обнажаться

  • 30 пересиживать

    разг.

    пересидеть на со́лнце — güneş altında fazla kalmak

    он пересиде́л нас на час — bizden bir saat fazla kaldı

    пересиде́ть дождь в кафе́ — yağmur durana kadar kahvede kalmak

    Русско-турецкий словарь > пересиживать

  • 31 lodge

    n. kulübe, loca, kızılderili çadırı, merkez bina
    ————————
    v. oturmak, kiracı olarak kalmak, misafir olmak, yatıya kalmak, misafir etmek, para yatırmak, sunmak, arzetmek, bildirmek, vurmak, saplamak
    * * *
    1. konakla (v.) 2. bahçıvan kulübesi (n.)
    * * *
    [lo‹] 1. noun
    1) (a small house, especially one at a gate to the grounds of a large house.) dağ/kır evi
    2) (a room at a college gate etc for an attendant: the porter's lodge.) kapıcı odası
    2. verb
    1) (to live in rooms for which one pays, in someone else's house: He lodges with the Smiths.) pansiyoner olarak kalmak, kirada oturmak
    2) (to make or become fixed: The bullet was lodged in his spine.) takılıp kalmak, saplanmak
    3) (to make (an objection, an appeal etc) formally or officially.) başvuruda bulunmak
    - lodging

    English-Turkish dictionary > lodge

  • 32 stick

    n. çubuk, sopa, dal parçası, asa, sap, baston, değnek, direk, çıta, sırık, kol, vites kolu, engel (yarış), tokmak, ardarda atılan bombalar, uçaktan ardarda atlayan askerler, kumpas, çam yarması, hödük
    ————————
    v. sokmak, geçirmek, batırmak, delmek, saplamak, bıçaklamak, uzatmak, takmak, koymak, yapıştırmak, iğnelemek, tutturmak, alıkoymak, tutmak, çakmak, dayanmak, yapışmak, takılmak, takılıp kalmak, saplanıp kalmak, çıkamamak, çakılıp kalmak, ayrılmamak, sadık kalmak, bırakmamak, şaşırtmak, kandırmak, katlanmak, çıkıntı yapmak, çıkmak
    * * *
    1. sapla (v.) 2. çubuk (n.)
    * * *
    I [stik] past tense, past participle - stuck; verb
    1) (to push (something sharp or pointed) into or through something: She stuck a pin through the papers to hold them together; Stop sticking your elbow into me!) batırmak
    2) ((of something pointed) to be pushed into or through something: Two arrows were sticking in his back.) batırılmak
    3) (to fasten or be fastened (by glue, gum etc): He licked the flap of the envelope and stuck it down; These labels don't stick very well; He stuck (the broken pieces of) the vase together again; His brothers used to call him Bonzo and the name has stuck.) yapış(tır)mak
    4) (to (cause to) become fixed and unable to move or progress: The car stuck in the mud; The cupboard door has stuck; I'll help you with your arithmetic if you're stuck.) saplanmak, sıkış(tır)mak
    - sticky
    - stickily
    - stickiness
    - sticking-plaster
    - stick-in-the-mud
    - come to a sticky end
    - stick at
    - stick by
    - stick it out
    - stick out
    - stick one's neck out
    - stick to/with
    - stick together
    - stick up for
    II [stik] noun
    1) (a branch or twig from a tree: They were sent to find sticks for firewood.) çubuk
    2) (a long thin piece of wood etc shaped for a special purpose: She always walks with a stick nowadays; a walking-stick / hockey-stick; a drumstick.) sopa, değnek
    3) (a long piece: a stick of rhubarb.) sap
    - get hold of the wrong end of the stick
    - get the wrong end of the stick

    English-Turkish dictionary > stick

  • 33 держаться

    tutunmak,
    tutmak; dayanmak; durmak; davranmak; ayakta durmak; bağlı kalmak
    * * *
    1) tutunmak; tutmak

    держа́ться за пери́ла — korkuluğa tutunmak

    держа́ться (руко́й) за се́рдце — eliyle kalbini tutmak

    на пла́стике кра́ска не де́ржится — plastik, boya tutmaz

    де́ржится? (о гвозде и т. п.)tuttu mu?

    мост де́ржится на быка́х — köprü ayaklar üstüne dayanır

    3) врз durmak

    держа́ться пря́мо — dik durmak

    уве́ренно держа́ться в седле́ — at üstünde güvenli durmak

    держа́ться (по)да́льше от кого-чего-л.uzak durmak

    4) ( вести себя) davranmak

    держа́ться про́сто — hali tavrı sade olmak

    он держа́лся уве́ренно — kendinden emin hali vardı

    дом ещё де́ржится — ev halâ ayakta duruyor

    держа́ться благодаря́ по́мощи извне́ — dışarıdan aldığı yardım sayesinde ayakta durmak

    держи́сь сто́йко! — sıkı dur!

    держа́ться пре́жнего мне́ния — eski fikrine bağlı kalmak

    ••

    весь дом держа́лся на нём — evin direği oydu

    он кре́пко держа́лся за свою́ зе́млю — toprağına dört elle sarılmıştı

    у него́ де́ньги (до́лго) не де́ржатся — para onda durmaz

    Русско-турецкий словарь > держаться

  • 34 жить

    yaşamak; geçinmek; oturmak,
    ikamet etmek
    * * *
    1) врз yaşamak

    ры́ба живёт в воде́ — balık suda yaşar

    дуб живёт до́лго — meşenin ömrü uzun olur

    жить холостяко́м — bekar yaşamak

    жить сча́стливо — mutlu yaşamak, mutlu bir hayat sürmek

    па́мять о нём в наро́де бу́дет жить ве́чно — onun anısını halk her zaman canlı tutacaktır

    да до́лго ли ему́ жить-то оста́лось?! — kaç günlük ömrü kaldı ki?!

    ты у меня́ бу́дешь жить как короле́ва — seni kraliçeler gibi yaşatacağım

    он без тебя́ жить не мо́жет! — sensiz edemez / yapamaz!

    они́ пло́хо живу́т (ме́жду собо́й) — aralarında geçim yok

    с сосе́дями он живёт дру́жно — komşularıyla iyi geçiniyor

    2) в соч.

    он жил нау́кой — kendini bilime vermiş gidiyordu

    я им (одни́м) живу́ — beni yaşatan, tek

    3) (чем, на что) geçinmek

    жить на зарпла́ту — ücreti / maaşı ile geçinmek

    жить свои́м трудо́м — emeğiyle geçinmek / yaşamak

    они́ э́тим живу́т — onların geçimi bu yüzden

    жить ста́ло трудне́е — geçim zorlaştı

    го́род жил торго́влей / за счёт торго́вли — şehir ticaretten geçinirdi

    4) yaşamak; oturmak, ikamet etmek; kalmak

    жить в дере́вне — köyde yaşamak

    жить в гости́нице — otelde kalmak

    жить в студе́нческом общежи́тии — öğrenci yurdunda yatmak / kalmak

    жить в бара́ке — barakada barınmak / oturmak

    где вы сейча́с живёте? (постоянно) — şimdi nerede oturuyorsunuz / ikamet ediyorsunuz?

    два дня я жил у знако́мых — iki gün tanıdıklarda yattım

    5) разг. ( сожительствовать) düşüp kalkmak
    6) уст.

    она́ жила́ у них в служа́нках / прислу́гах — onların kapısında hizmetçilik etmişti

    ••

    он приказа́л до́лго жить — sizlere ömür

    Русско-турецкий словарь > жить

  • 35 заедать

    paralamak; yiyip bitirmek; sıkışıp kalmak,
    tutukluk yapmak
    * * *
    несов.; сов. - зае́сть
    1) ( загрызать) paralamak
    3) в соч.

    заеда́ть лека́рство конфе́той — ( içilen acı) ilacın üstüne bir şeker yemek

    4) перен., разг. (изводить, мучить) yeyip bitirmek

    её тоска́ зае́ла — elem onu yeyip bitirdi

    5) безл., разг. ( застревать) takılıp kalmak; sıkışıp kalmak; tutukluk yapmak

    я́корь зае́ло — demir bir şeye takılıp kaldı

    6) безл., прост. onuruna dokunmak

    что тебя́ зае́ло? — senin onuruna dokunan nedir?

    Русско-турецкий словарь > заедать

  • 36 запоминаться

    aklında kalmak
    * * *
    несов.; сов. - запо́мниться
    hatırda / hatırında kalmak; akılda / aklında kalmak

    рифмо́ванное ле́гче запомина́ется — kafiyeli olan daha kolay akılda kalır

    Русско-турецкий словарь > запоминаться

  • 37 застревать

    saplanmak,
    takılıp kalmak
    * * *
    несов.; сов. - застря́ть
    1) saplanmak; saplanıp kalmak; takılıp kalmak
    2) перен., разг.

    зако́н застря́л в сена́те — yasa Senato'da takılıp kaldı

    ••

    застрева́ть в го́рле (о словах)boğazında düğümlenmek

    Русско-турецкий словарь > застревать

  • 38 оголяться

    несов.; сов. - оголи́ться
    1) разг. soyunup çıplak kalmak; açılmak ( о части тела)
    2) (лишаться листвы, хвои) çıplanmak; çıplak kalmak
    3) (о фронте, фланге и т. п.) açık kalmak

    Русско-турецкий словарь > оголяться

  • 39 отставать

    несов.; сов. - отстоя́ть
    1) врз geri kalmak; geri olmak

    отстава́ть на не́сколько шаго́в — birkaç adım geri kalmak

    отстава́ть от това́рищей по шко́ле / учёбе — okul arkadaşlarından geri kalmak

    часы́ отстава́ли на мину́ту — saat bir dakika geri kalıyordu

    страна́ отста́ла от сосе́дних госуда́рств — ülke komşu devletlerin gerisine düştü

    отстава́ть от вре́мени — zamanına ayak uyduramamak

    он и тут / и в э́том от тебя́ не отста́нет! — bunda da senden aşağı kalmaz!

    отста́ть от по́езда — treni(ni) kaçırmak

    3) kalkmak, bırakmak

    фанеро́вка отста́ла — kaplama bırakmış / kalkık

    4) (о пятнах, грязи) çıkmak
    5) rahat bırakmak; yakasını bırakmak

    отста́нь (от меня́)! — beni rahat bırak!

    я от него́ не отста́ну! — yakasını bırakmayacağım onun!

    Русско-турецкий словарь > отставать

  • 40 повисать

    несов.; сов. - пови́снуть
    1) asılı kalmak; takılı kalmak; asılmak (на руке у кого-л.)

    возду́шный змей пови́с на телегра́фных провода́х — uçurtma telgraf tellerine dolanmış kalmıştı

    подстре́ленная пти́ца пови́сла на де́реве — vurulan kuş ağaç dalına takılmış kalmıştı

    паруса́ на су́дне пови́сли — gemideki yelkenler sarktı

    со́лнце то́чно пови́сло на не́бе — güneş sanki gökte asılıp kalmış gibiydi

    ••

    за́данный им вопро́с пови́с в во́здухе — sorduğu sual havada kaldı

    Русско-турецкий словарь > повисать

См. также в других словарях:

  • kalmak — kalmak, bırakmak I, 41, 45, 68, 85, 110, 219, 294, 362, 370, 376, 384, 409, 410; I I, 25, 250; III, 30, 49, 156 …   Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini

  • kalmak — nsz, ır 1) Olduğu yeri ve durumu korumak, sürdürmek Sıkı sıkı kucakladı ve öylece kaldı. T. Buğra 2) Zaman, uzaklık veya nicelik belirtilen miktarda bulunmak Arabada yalnız dört çocuk kalmıştı. O. C. Kaygılı 3) de Konaklamak, konmak Hemen… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • payidar kalmak (veya olmak) — kalmak, yok olmamak, yaşamak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Atatürk …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kalmak — çin ve moğul cinsinden bir ulus ismi dir, kalmuk dahi denir …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • arkada kalmak — 1) geriden gelmek, geride kalmak 2) değerce ileride olanların arkasında kalmak, ileri gidememek, geride kalmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • sipsivri kalmak — herkesin çekilmesiyle yalnız kalmak veya ortada kalmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • baş başa kalmak — (bir kimseyle veya şeyle) biriyle veya bir şeyle yalnız kalmak Odanın kapısını sürmeleyip kitaplarımla baş başa kalmak saatini dört gözle beklerdim. Y. K. Karaosmanoğlu …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ortada kalmak — 1) yersiz kalmak, barınacak yer bulamamak 2) güç bir durumda veya iki şey arasında kalmak 3) bir şeyi hiç kimse üzerine almamak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yaya kalmak — 1) istediği şeyi yapamaz duruma gelmek Yetişmiş adamları, pek çok paraları olanlar bile bu yolda yaya kalıyorlar. M. Ş. Esendal 2) binecek bir şeyi olmamak 3) yardımcısız kalmak İddiası sosyal adalet ilkesi bazında oldukça yaya kalmıştı. H. Taner …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • arkaya kalmak — geride kalmak, sonraya kalmak, geriden gelmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yüzüne hasret kalmak — (bir şeyin) o şeyden yoksun kalmak, hasret kalmak Burada yağdan yumurtadan geçtik, ekmek yüzüne hasret kaldık. M. Ş. Esendal …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»