-
21 유지하다
kalmak -
22 dig in
kalmak niyetiyle yerleş -
23 qalmaq
kalmak -
24 bleiben
bleiben <bleibt, blieb, geblieben> ['blaıbən]vi sein\bleiben Sie am Apparat! telefondan ayrılmayın!;hängen \bleiben [o hängenbleiben]; ( an einem Ort) takılıp kalmak; ( Wissen) aklında kalmak; ( Schüler) sınıfta kalmak;an etw hängen \bleiben ( kleben) bir şeye yapışıp kalmak; ( sich verhaken) takılmak;bei jemandem \bleiben birinin yanında kalmak;wo bleibt er nur so lange? bu kadar uzun (zaman) nerede kaldı?;das bleibt unter uns! bu aramızda kalsın!;sieh zu, wo du bleibst! nerede kalacaksan kal!;wo bleibt er nur? nerede kaldı ki?gleich \bleiben değişmez;gleich \bleibend değişmeyen; ( beständig) kalıcı;es bleibt dabei! tamam!, anlaştık!;hier ist alles beim Alten geblieben burada her şey eskisi [o olduğu] gibi, burada her şey eski haman eski tas;die Frage blieb unbeantwortet soru cevapsız [o yanıtsız] kaldı;er ist derselbe geblieben onda hiç değişiklik yok;am Leben \bleiben hayatta kalmak;liegen \bleiben [o liegenbleiben] ( fig) ( nicht verkauft werden) satılmamak; ( Auto) yolda kalmak; ( Arbeit) yüzüstü kalmak;\bleiben Sie doch sitzen! kalkmayınız!;stehen \bleiben istop etmek; ( anhalten) durmak;stecken \bleiben [o steckenbleiben] ( fam) ( beim Sprechen) dili durmak;stecken \bleiben ( festsitzen) takılmak; (im Sand/Schlamm/Schnee) saplanmak, batıp kalmak3) ( anhalten) durmak;das bleibt abzuwarten bekleyelim bakalım, ne olacak;es bleibt mir nichts weiter zu tun, als zu warten beklemekten başka çarem kalmadı -
25 оставаться
несов.; сов. - оста́ться1) врз kalmak; durmakостава́ться до́ма — evde kalmak
оста́ться дово́льным — memnun kalmak
оста́лся оди́н рубль — bir ruble kaldı / arttı
до отхо́да поезда остава́лось три мину́ты — trenin kalkmasına üç dakika kalıyordu
оста́ться без рабо́ты — işsiz kalmak
оста́ться без прогу́лки — gezmeden kalmak
оста́ться на второ́й год (в кла́ссе) — (sınıfta) kalmak
оста́ться кому-л. (в насле́дство) — (miras) kalmak
с тех пор оста́лось то́лько э́то зда́ние — o zamandan bu yana ancak bu yapı ayakta kalıyor / duruyor
у тебя́ оста́лась та кни́га? — o kitabın duruyor mu?
остава́ться в си́ле (о законе и т. п.) — yürürlükte kalmak
положе́ние остается / продолжа́ет остава́ться напряжённым — durum gerginliğini koruyor
они́ оста́лись одни́ — bir başlarına kaldılar; baş başa kaldılar ( наедине)
2) безл.тебе́ остаётся то́лько уе́хать — sana düşen, gitmek oluyor
еди́нственное, что остава́лось сде́лать - уе́хать — yapılacak tek şey gitmekti
в таки́х слу́чаях ему остава́лось то́лько молча́ть — bu gibi hallerde ona düşen, susmak olurdu
когда́ до го́рода остава́лось два киломе́тра... — şehre iki kilometre kala...
ино́го вы́бора не остаётся — başka seçenek yok
••оста́ться ни с чем — cascavlak kalmak
карти́на оста́лась за на́ми (на аукционе) — tablo bizim üstümüze kaldı
оста́лось нача́ть да ко́нчить — iş üç nalla bir ata kaldı
счастли́во остава́ться! — hoşça kal(ın)!
-
26 remain
v. kalmak, durmak, geriye kalmak, aynen kalmak, sürdürmek, artmak* * *1. kal (v.) 2. kalıntı (n.)* * *[rə'mein]1) (to be left: Only two tins of soup remain; Very little remained of the cinema after the fire; A great many things still remain to be done.) kalmak2) (to stay; not to leave: I shall remain here.) kalmak3) (to continue to be: The problem remains unsolved.) kalmak, hâlâ var olmak•- remains -
27 survive
v. hayatta kalmak, sağ kalmak, kalmak, geriye kalmak, daha uzun yaşamak, yadigâr kalmak, dayanmak, göğüs germek* * *hayatta kal* * *1) (to remain alive in spite of (a disaster etc): Few birds managed to survive the bad winter; He didn't survive long after the accident.) hayatta/sağ kalmak2) (to live longer than: He died in 1940 but his wife survived him by another twenty years; He is survived by his wife and two sons.)...-den daha uzun yaşamak•- survival- surviving
- survivor -
28 rester
v i1 demeurer kalmak◊Elle est restée à la maison. — Bayan evde kaldı.
◊Je suis resté deux mois au Japon. — Japonya'da iki ay kaldım.
2 continuer d'être (-de) kalmak◊Ils sont restés debout. — Ayakta kaldılar.
3 kalmak◊Il reste un peu de café. — Biraz kahve kaldı.
◊Il me reste cinq euros. — Beş eurom kaldı.
◊Il me reste encore beaucoup de choses à faire. — Daha yapacak çok işim kaldı.
-
29 обнажаться
несов.; сов. - обнажи́ться1) ( оголяться) soyunup çıplak kalmak; soyunmak; açılmak ( о части тела)2) (лишаться листвы, хвои) çıplanmak; çıplak kalmak3) açık kalmakко́рни де́рева обнажи́лись — ağacın kökleri açık kaldı
4) перен. ( обнаруживаться) açığa çıkmak5) перен. (о фронте, фланге и т. п.) açık kalmak -
30 пересиживать
разг.1) fazla kalmakпересидеть на со́лнце — güneş altında fazla kalmak
он пересиде́л нас на час — bizden bir saat fazla kaldı
2) kalmakпересиде́ть дождь в кафе́ — yağmur durana kadar kahvede kalmak
-
31 lodge
n. kulübe, loca, kızılderili çadırı, merkez bina————————v. oturmak, kiracı olarak kalmak, misafir olmak, yatıya kalmak, misafir etmek, para yatırmak, sunmak, arzetmek, bildirmek, vurmak, saplamak* * *1. konakla (v.) 2. bahçıvan kulübesi (n.)* * *[lo‹] 1. noun1) (a small house, especially one at a gate to the grounds of a large house.) dağ/kır evi2) (a room at a college gate etc for an attendant: the porter's lodge.) kapıcı odası2. verb1) (to live in rooms for which one pays, in someone else's house: He lodges with the Smiths.) pansiyoner olarak kalmak, kirada oturmak2) (to make or become fixed: The bullet was lodged in his spine.) takılıp kalmak, saplanmak3) (to make (an objection, an appeal etc) formally or officially.) başvuruda bulunmak•- lodger- lodging -
32 stick
n. çubuk, sopa, dal parçası, asa, sap, baston, değnek, direk, çıta, sırık, kol, vites kolu, engel (yarış), tokmak, ardarda atılan bombalar, uçaktan ardarda atlayan askerler, kumpas, çam yarması, hödük————————v. sokmak, geçirmek, batırmak, delmek, saplamak, bıçaklamak, uzatmak, takmak, koymak, yapıştırmak, iğnelemek, tutturmak, alıkoymak, tutmak, çakmak, dayanmak, yapışmak, takılmak, takılıp kalmak, saplanıp kalmak, çıkamamak, çakılıp kalmak, ayrılmamak, sadık kalmak, bırakmamak, şaşırtmak, kandırmak, katlanmak, çıkıntı yapmak, çıkmak* * *1. sapla (v.) 2. çubuk (n.)* * *I [stik] past tense, past participle - stuck; verb1) (to push (something sharp or pointed) into or through something: She stuck a pin through the papers to hold them together; Stop sticking your elbow into me!) batırmak2) ((of something pointed) to be pushed into or through something: Two arrows were sticking in his back.) batırılmak3) (to fasten or be fastened (by glue, gum etc): He licked the flap of the envelope and stuck it down; These labels don't stick very well; He stuck (the broken pieces of) the vase together again; His brothers used to call him Bonzo and the name has stuck.) yapış(tır)mak4) (to (cause to) become fixed and unable to move or progress: The car stuck in the mud; The cupboard door has stuck; I'll help you with your arithmetic if you're stuck.) saplanmak, sıkış(tır)mak•- sticker- sticky
- stickily
- stickiness
- sticking-plaster
- stick-in-the-mud
- come to a sticky end
- stick at
- stick by
- stick it out
- stick out
- stick one's neck out
- stick to/with
- stick together
- stick up for II [stik] noun1) (a branch or twig from a tree: They were sent to find sticks for firewood.) çubuk2) (a long thin piece of wood etc shaped for a special purpose: She always walks with a stick nowadays; a walking-stick / hockey-stick; a drumstick.) sopa, değnek3) (a long piece: a stick of rhubarb.) sap•- get hold of the wrong end of the stick- get the wrong end of the stick -
33 держаться
tutunmak,tutmak; dayanmak; durmak; davranmak; ayakta durmak; bağlı kalmak* * *1) tutunmak; tutmakдержа́ться за пери́ла — korkuluğa tutunmak
держа́ться (руко́й) за се́рдце — eliyle kalbini tutmak
на пла́стике кра́ска не де́ржится — plastik, boya tutmaz
де́ржится? (о гвозде и т. п.) — tuttu mu?
2) dayanmakмост де́ржится на быка́х — köprü ayaklar üstüne dayanır
3) врз durmakдержа́ться пря́мо — dik durmak
уве́ренно держа́ться в седле́ — at üstünde güvenli durmak
держа́ться (по)да́льше от кого-чего-л. — uzak durmak
4) ( вести себя) davranmakдержа́ться про́сто — hali tavrı sade olmak
он держа́лся уве́ренно — kendinden emin hali vardı
дом ещё де́ржится — ev halâ ayakta duruyor
держа́ться благодаря́ по́мощи извне́ — dışarıdan aldığı yardım sayesinde ayakta durmak
6) ( не сдаваться) dayanmakдержи́сь сто́йко! — sıkı dur!
7) bağlı kalmakдержа́ться пре́жнего мне́ния — eski fikrine bağlı kalmak
••весь дом держа́лся на нём — evin direği oydu
он кре́пко держа́лся за свою́ зе́млю — toprağına dört elle sarılmıştı
у него́ де́ньги (до́лго) не де́ржатся — para onda durmaz
-
34 жить
yaşamak; geçinmek; oturmak,ikamet etmek* * *1) врз yaşamakры́ба живёт в воде́ — balık suda yaşar
дуб живёт до́лго — meşenin ömrü uzun olur
жить холостяко́м — bekar yaşamak
жить сча́стливо — mutlu yaşamak, mutlu bir hayat sürmek
па́мять о нём в наро́де бу́дет жить ве́чно — onun anısını halk her zaman canlı tutacaktır
да до́лго ли ему́ жить-то оста́лось?! — kaç günlük ömrü kaldı ki?!
ты у меня́ бу́дешь жить как короле́ва — seni kraliçeler gibi yaşatacağım
он без тебя́ жить не мо́жет! — sensiz edemez / yapamaz!
они́ пло́хо живу́т (ме́жду собо́й) — aralarında geçim yok
с сосе́дями он живёт дру́жно — komşularıyla iyi geçiniyor
2) в соч.он жил нау́кой — kendini bilime vermiş gidiyordu
я им (одни́м) живу́ — beni yaşatan, tek
3) (чем, на что) geçinmekжить на зарпла́ту — ücreti / maaşı ile geçinmek
жить свои́м трудо́м — emeğiyle geçinmek / yaşamak
они́ э́тим живу́т — onların geçimi bu yüzden
жить ста́ло трудне́е — geçim zorlaştı
го́род жил торго́влей / за счёт торго́вли — şehir ticaretten geçinirdi
4) yaşamak; oturmak, ikamet etmek; kalmakжить в дере́вне — köyde yaşamak
жить в гости́нице — otelde kalmak
жить в студе́нческом общежи́тии — öğrenci yurdunda yatmak / kalmak
жить в бара́ке — barakada barınmak / oturmak
где вы сейча́с живёте? (постоянно) — şimdi nerede oturuyorsunuz / ikamet ediyorsunuz?
два дня я жил у знако́мых — iki gün tanıdıklarda yattım
5) разг. ( сожительствовать) düşüp kalkmak6) уст.она́ жила́ у них в служа́нках / прислу́гах — onların kapısında hizmetçilik etmişti
••он приказа́л до́лго жить — sizlere ömür
-
35 заедать
paralamak; yiyip bitirmek; sıkışıp kalmak,tutukluk yapmak* * *несов.; сов. - зае́сть1) ( загрызать) paralamak2) ( мучить укусами - о насекомых) yeyip / yiye yiye bitirmek3) в соч.заеда́ть лека́рство конфе́той — ( içilen acı) ilacın üstüne bir şeker yemek
4) перен., разг. (изводить, мучить) yeyip bitirmekеё тоска́ зае́ла — elem onu yeyip bitirdi
5) безл., разг. ( застревать) takılıp kalmak; sıkışıp kalmak; tutukluk yapmakя́корь зае́ло — demir bir şeye takılıp kaldı
6) безл., прост. onuruna dokunmakчто тебя́ зае́ло? — senin onuruna dokunan nedir?
-
36 запоминаться
aklında kalmak* * *несов.; сов. - запо́мнитьсяhatırda / hatırında kalmak; akılda / aklında kalmakрифмо́ванное ле́гче запомина́ется — kafiyeli olan daha kolay akılda kalır
-
37 застревать
saplanmak,takılıp kalmak* * *несов.; сов. - застря́ть1) saplanmak; saplanıp kalmak; takılıp kalmak2) перен., разг.зако́н застря́л в сена́те — yasa Senato'da takılıp kaldı
••застрева́ть в го́рле (о словах) — boğazında düğümlenmek
-
38 оголяться
несов.; сов. - оголи́ться1) разг. soyunup çıplak kalmak; açılmak ( о части тела)2) (лишаться листвы, хвои) çıplanmak; çıplak kalmak3) (о фронте, фланге и т. п.) açık kalmak -
39 отставать
несов.; сов. - отстоя́ть1) врз geri kalmak; geri olmakотстава́ть на не́сколько шаго́в — birkaç adım geri kalmak
отстава́ть от това́рищей по шко́ле / учёбе — okul arkadaşlarından geri kalmak
часы́ отстава́ли на мину́ту — saat bir dakika geri kalıyordu
страна́ отста́ла от сосе́дних госуда́рств — ülke komşu devletlerin gerisine düştü
отстава́ть от вре́мени — zamanına ayak uyduramamak
он и тут / и в э́том от тебя́ не отста́нет! — bunda da senden aşağı kalmaz!
2) kaçırmakотста́ть от по́езда — treni(ni) kaçırmak
3) kalkmak, bırakmakфанеро́вка отста́ла — kaplama bırakmış / kalkık
4) (о пятнах, грязи) çıkmak5) rahat bırakmak; yakasını bırakmakотста́нь (от меня́)! — beni rahat bırak!
я от него́ не отста́ну! — yakasını bırakmayacağım onun!
-
40 повисать
несов.; сов. - пови́снуть1) asılı kalmak; takılı kalmak; asılmak (на руке у кого-л.)возду́шный змей пови́с на телегра́фных провода́х — uçurtma telgraf tellerine dolanmış kalmıştı
подстре́ленная пти́ца пови́сла на де́реве — vurulan kuş ağaç dalına takılmış kalmıştı
2) sarkmakпаруса́ на су́дне пови́сли — gemideki yelkenler sarktı
3) asılı kalmakсо́лнце то́чно пови́сло на не́бе — güneş sanki gökte asılıp kalmış gibiydi
••за́данный им вопро́с пови́с в во́здухе — sorduğu sual havada kaldı
См. также в других словарях:
kalmak — kalmak, bırakmak I, 41, 45, 68, 85, 110, 219, 294, 362, 370, 376, 384, 409, 410; I I, 25, 250; III, 30, 49, 156 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
kalmak — nsz, ır 1) Olduğu yeri ve durumu korumak, sürdürmek Sıkı sıkı kucakladı ve öylece kaldı. T. Buğra 2) Zaman, uzaklık veya nicelik belirtilen miktarda bulunmak Arabada yalnız dört çocuk kalmıştı. O. C. Kaygılı 3) de Konaklamak, konmak Hemen… … Çağatay Osmanlı Sözlük
payidar kalmak (veya olmak) — kalmak, yok olmamak, yaşamak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Atatürk … Çağatay Osmanlı Sözlük
kalmak — çin ve moğul cinsinden bir ulus ismi dir, kalmuk dahi denir … Çağatay Osmanlı Sözlük
arkada kalmak — 1) geriden gelmek, geride kalmak 2) değerce ileride olanların arkasında kalmak, ileri gidememek, geride kalmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
sipsivri kalmak — herkesin çekilmesiyle yalnız kalmak veya ortada kalmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
baş başa kalmak — (bir kimseyle veya şeyle) biriyle veya bir şeyle yalnız kalmak Odanın kapısını sürmeleyip kitaplarımla baş başa kalmak saatini dört gözle beklerdim. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
ortada kalmak — 1) yersiz kalmak, barınacak yer bulamamak 2) güç bir durumda veya iki şey arasında kalmak 3) bir şeyi hiç kimse üzerine almamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
yaya kalmak — 1) istediği şeyi yapamaz duruma gelmek Yetişmiş adamları, pek çok paraları olanlar bile bu yolda yaya kalıyorlar. M. Ş. Esendal 2) binecek bir şeyi olmamak 3) yardımcısız kalmak İddiası sosyal adalet ilkesi bazında oldukça yaya kalmıştı. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
arkaya kalmak — geride kalmak, sonraya kalmak, geriden gelmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
yüzüne hasret kalmak — (bir şeyin) o şeyden yoksun kalmak, hasret kalmak Burada yağdan yumurtadan geçtik, ekmek yüzüne hasret kaldık. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük