Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

aç+kalmak

  • 101 stop

    interj. dur
    ————————
    n. durma, duraksama, duraklama, stop etme, durak, istasyon, mola yeri, mercek perdesi [fot.], noktalama işareti, nokta, ünsüz ses, engel
    ————————
    v. durmak, son vermek, bırakmak, dindirmek, durdurmak, stop ettirmek, kesmek, alıkoymak, savmak, dolgu yapmak, kapamak, tıkamak, noktalamak, bitmek, kesilmek, kalmak, devam etmemek
    * * *
    [stop] 1. past tense, past participle - stopped; verb
    1) (to (make something) cease moving, or come to rest, a halt etc: He stopped the car and got out; This train does not stop at Birmingham; He stopped to look at the map; He signalled with his hand to stop the bus.) dur(dur)mak
    2) (to prevent from doing something: We must stop him (from) going; I was going to say something rude but stopped myself just in time.) durdurmak
    3) (to discontinue or cease eg doing something: That woman just can't stop talking; The rain has stopped; It has stopped raining.) durmak
    4) (to block or close: He stopped his ears with his hands when she started to shout at him.) kapamak, tıkamak
    5) (to close (a hole, eg on a flute) or press down (a string on a violin etc) in order to play a particular note.) kapamak, tıkamak
    6) (to stay: Will you be stopping long at the hotel?) kalmak
    2. noun
    1) (an act of stopping or state of being stopped: We made only two stops on our journey; Work came to a stop for the day.) durma
    2) (a place for eg a bus to stop: a bus stop.) durak
    3) (in punctuation, a full stop: Put a stop at the end of the sentence.) nokta
    4) (a device on a flute etc for covering the holes in order to vary the pitch, or knobs for bringing certain pipes into use on an organ.) tıkaç
    5) (a device, eg a wedge etc, for stopping the movement of something, or for keeping it in a fixed position: a door-stop.) tıpa
    - stopper
    - stopping
    - stopcock
    - stopgap
    - stopwatch
    - put a stop to
    - stop at nothing
    - stop dead
    - stop off
    - stop over
    - stop up

    English-Turkish dictionary > stop

  • 102 tie

    n. bağ, kravat, boyunbağı, düğüm, bağlantı, ayak bağı, engel, kiriş, lata, oy eşitliği, beraberlik, berabere kalma
    ————————
    v. bağlamak, düğümlemek, evlendirmek, sınırlamak, berabere kalmak, eşit oy almak
    * * *
    1. bağla (v.) 2. bağ (n.)
    * * *
    1. present participle - tying; verb
    1) ((often with to, on etc) to fasten with a string, rope etc: He tied the horse to a tree; The parcel was tied with string; I don't like this job - I hate being tied to a desk.) bağlamak
    2) (to fasten by knotting; to make a knot in: He tied his shoelaces.) düğümlenmek, düğümleyip bağlamak
    3) (to be joined by a knot etc: The belt of this dress ties at the front.) bağlanmak
    4) (to score the same number of points etc (in a game, competition etc): Three people tied for first place.) berabere kalmak
    2. noun
    1) (a strip of material worn tied round the neck under the collar of a shirt: He wore a shirt and tie.) kravat
    2) (something that joins: the ties of friendship.) bağ, ilişki
    3) (an equal score or result (in a game, competition etc); a draw.) beraberlik, berabere kalma
    4) (a game or match to be played.) oynanacak maç
    - tie someone down
    - tie down
    - tie in/up

    English-Turkish dictionary > tie

  • 103 sojourn

    n. geçici olarak kalma, bir süre için kalma
    ————————
    v. geçici olarak kalmak, bir süre kalmak
    * * *
    1. geçici olarak otur (v.) 2. oturma (n.)

    English-Turkish dictionary > sojourn

  • 104 be nonplused

    v. hayret etmek, şaşıp kalmak, apışıp kalmak

    English-Turkish dictionary > be nonplused

  • 105 be orphaned

    v. kimsesiz kalmak, öksüz kalmak

    English-Turkish dictionary > be orphaned

  • 106 be up late

    v. geç vakte kalmak, geç vakte kadar ayakta kalmak

    English-Turkish dictionary > be up late

  • 107 keep cold

    v. soğuk tutmak, serin kalmak, soğukkanlı kalmak

    English-Turkish dictionary > keep cold

  • 108 outstay

    v. fazla kalmak, geçirmek (tatil vb.), gereğinden fazla kalmak

    English-Turkish dictionary > outstay

  • 109 overstay

    v. çok uzun kalmak, gereğinden fazla kalmak

    English-Turkish dictionary > overstay

  • 110 seesaw between two opinions

    v. kararsız kalmak, iki arada bir derede kalmak

    English-Turkish dictionary > seesaw between two opinions

  • 111 straddle

    n. bacaklarını açarak durma, ata biner gibi oturma, bacakları ayırma, çift opsiyon işlemi
    ————————
    v. ata biner gibi oturmak, bacaklarını ayırarak yürümek, bacaklarını açarak durmak, iki tarafı da idare etmek, apışıp kalmak, iki arada bir derede kalmak, eline bakmadan potu iki katına çıkarmak (poker)

    English-Turkish dictionary > straddle

  • 112 be nonplused

    v. hayret etmek, şaşıp kalmak, apışıp kalmak

    English-Turkish dictionary > be nonplused

  • 113 be orphaned

    v. kimsesiz kalmak, öksüz kalmak

    English-Turkish dictionary > be orphaned

  • 114 be up late

    v. geç vakte kalmak, geç vakte kadar ayakta kalmak

    English-Turkish dictionary > be up late

  • 115 keep cold

    v. soğuk tutmak, serin kalmak, soğukkanlı kalmak

    English-Turkish dictionary > keep cold

  • 116 outstay

    v. fazla kalmak, geçirmek (tatil vb.), gereğinden fazla kalmak

    English-Turkish dictionary > outstay

  • 117 overstay

    v. çok uzun kalmak, gereğinden fazla kalmak

    English-Turkish dictionary > overstay

  • 118 seesaw between two opinions

    v. kararsız kalmak, iki arada bir derede kalmak

    English-Turkish dictionary > seesaw between two opinions

  • 119 straddle

    n. bacaklarını açarak durma, ata biner gibi oturma, bacakları ayırma, çift opsiyon işlemi
    ————————
    v. ata biner gibi oturmak, bacaklarını ayırarak yürümek, bacaklarını açarak durmak, iki tarafı da idare etmek, apışıp kalmak, iki arada bir derede kalmak, eline bakmadan potu iki katına çıkarmak (poker)

    English-Turkish dictionary > straddle

  • 120 ausgehen

    ausgehen v/i <unreg, -ge-, sn> (dışarıya) çıkmak; (enden) sonuçlanmak; Geld bitmek, kalmamak;
    er ist ausgegangen o (dışarıya) çıktı;
    auf Abenteuer ausgehen maceraya atılmak;
    gut ausgehen -in sonu iyi gelmek;
    leer ausgehen -in eli boş kalmak;
    straffrei ausgehen cezasız kalmak;
    ich gehe davon aus, dass … ben -diğinden hareket ediyorum;
    fam ihm ging die Puste aus onun nefesi tükendi;
    ihm ging das Geld aus onun parası kalmadı;
    ausgehen von -den hareket etmek, yola çıkmak

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > ausgehen

См. также в других словарях:

  • kalmak — kalmak, bırakmak I, 41, 45, 68, 85, 110, 219, 294, 362, 370, 376, 384, 409, 410; I I, 25, 250; III, 30, 49, 156 …   Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini

  • kalmak — nsz, ır 1) Olduğu yeri ve durumu korumak, sürdürmek Sıkı sıkı kucakladı ve öylece kaldı. T. Buğra 2) Zaman, uzaklık veya nicelik belirtilen miktarda bulunmak Arabada yalnız dört çocuk kalmıştı. O. C. Kaygılı 3) de Konaklamak, konmak Hemen… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • payidar kalmak (veya olmak) — kalmak, yok olmamak, yaşamak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Atatürk …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kalmak — çin ve moğul cinsinden bir ulus ismi dir, kalmuk dahi denir …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • arkada kalmak — 1) geriden gelmek, geride kalmak 2) değerce ileride olanların arkasında kalmak, ileri gidememek, geride kalmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • sipsivri kalmak — herkesin çekilmesiyle yalnız kalmak veya ortada kalmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • baş başa kalmak — (bir kimseyle veya şeyle) biriyle veya bir şeyle yalnız kalmak Odanın kapısını sürmeleyip kitaplarımla baş başa kalmak saatini dört gözle beklerdim. Y. K. Karaosmanoğlu …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ortada kalmak — 1) yersiz kalmak, barınacak yer bulamamak 2) güç bir durumda veya iki şey arasında kalmak 3) bir şeyi hiç kimse üzerine almamak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yaya kalmak — 1) istediği şeyi yapamaz duruma gelmek Yetişmiş adamları, pek çok paraları olanlar bile bu yolda yaya kalıyorlar. M. Ş. Esendal 2) binecek bir şeyi olmamak 3) yardımcısız kalmak İddiası sosyal adalet ilkesi bazında oldukça yaya kalmıştı. H. Taner …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • arkaya kalmak — geride kalmak, sonraya kalmak, geriden gelmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yüzüne hasret kalmak — (bir şeyin) o şeyden yoksun kalmak, hasret kalmak Burada yağdan yumurtadan geçtik, ekmek yüzüne hasret kaldık. M. Ş. Esendal …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»