-
61 iki
iki ahbap çavuşlar scherzh zwei unzertrennliche Freunde m/pl;iki arada kalmak sich zwischen zwei Stühle gesetzt haben;iki ayağını bir pabuca sokmak fig jemandem das Messer an die Kehle setzen;iki çift laf ein paar Worte;iki kat doppelt; verdoppelt;iki misli doppelt (so viel);iki misli artmak verdoppeln;iki misli fazla mehr als das Doppelte;iki nokta Doppelpunkt m;-i iki paralık etmek mit Schmutz bewerfen (A);iki satır laf etmek ein paar Worte miteinander wechseln;iki ucunu bir araya getirememek (wirtschaftlich) nicht zurechtkommen können;ikide bir(de) jede(r) zweite; häufig;ikimiz wir beide;ikisi bir kapıya çıkmak auf dasselbe hinauslaufen;ikiye bölmek in zwei Teile teilen -
62 ikmal
ikmal [aː] <- li> Vollendung f; TECH Belieferung f; Vervollständigung f; Versorgungs- (Stützpunkt); MIL Versorgungsdienst m; Beseitigung f (von Mängeln);fizikten ikmale kalmak in Physik eine Nachprüfung machen müssen -
63 kâğıt
kâğıt [kĭaːt] <- dı> Papier n; Schreiben n; Bericht m, Papier n; Formular n; (Spiel)Karte f; Schule schriftliche Arbeit; Tüte f;kâğıt açmak die Karten aufdecken;kâğıt gibi olmak leichenblass sein;kâğıt oynamak Karten spielen;kâğıt oyunu Kartenspiel n;kâğıt para Papiergeld n;kâğıt üzerinde kalmak fig nur auf dem Papier stehen;-i kağıda dökmek zu Papier bringen A;kağıda kaleme sarılmak sofort aufschreiben A;ambalaj kağıdı Einwickelpapier n;sigara kağıdı Zigarettenpapier n;tuvalet kağıdı Toilettenpapier n;yazı kağıdı Schreibpapier n -
64 kakılmak
kakılmak: kakılıp kalmak wie angewurzelt dastehen -
65 kalınmak
-
66 kalır
-
67 kapalı
kapalı verschlossen; geschlossen (Sitzung, Stromkreis, Silbe, Kleid); fig vage; Frau mit Kopfbedeckung; Wetter trübe, bedeckt;kapalı bir hayat yaşamak ein zurückgezogenes Leben führen, sehr abgeschlossen leben;kapalı devre televizyon Kabelfernsehen n;-i kapalı geçmek (mit Stillschweigen usw) übergehen A;kapalı kalmak eingeschlossen sein;kapalı kutu Person verschlossen, zugeknöpft; (ein) Rätsel n; Heimlichtuer m, -in f;kapalı yüzme havuzu Hallenschwimmbad n;üstü kapalı Hallen- -
68 karanlık
karanlık basmak Wetter dunkel werden;-i karanlık etmek verdunkeln;karanlık işler fig dunkle Geschäfte n/pl;karanlık oda FOTO Dunkelkammer f;karanlığa kalmak von der Dunkelheit überrascht werden -
69 kaza
kaza etmek Gebet usw nachholen;kaza geçirmek einen Unfall haben;kaza ve kader Vorsehung f;kaza ile zufällig; unerwartet;kaza sigortası Unfallversicherung f;kaza yeri Unfallort m;kazaya kalmak (Gebets)Zeit versäumen;kazaya uğramak verunglücken -
70 kenar
1. subst Rand m (der Straße, des Buches); Ufer n des Meeres; Saum m des Kleides; Bordüre f; Krempe f des Hutes; MATH Seite f eines Dreiecks;kenar gezmek sich entfernen;-i kenara atmak fig hinweggehen (über A); beiseite legen;-i bir kenara bırakmak vernachlässigen; außer Acht lassen;kenara çekilmek zurücktreten; sich zurückziehen, sich abkapseln;kenarda kalmak beiseite stehen (besonders fig);kenarda köşede ganz zurückgezogen, verborgen2. adj abgelegen; öde;kenar mahalle Stadtrand m -
71 kıl
kıl Körperhaar n; (Pferde- usw) Haar n; (Tier)Wolle f; BOT Flaumhärchen n; adj hären, Haar-; Rosshaar-;kıl gibi haarfein;kıl payı zafer usw ein hauchdünner Sieg usw;-e kıl payı kalmak: -e kıl payı kaldı fast wäre es gekommen (zu); um Haaresbreite;kılı kıpırdamamak keine Miene verziehen;kılı kırk yarmak haarscharf untersuchen;-in kılına dokunmamak jemandem kein Härchen krümmen -
72 kıtlık
kıtlıkta kalmak knapp sein;kıtlık yılı Hungerjahr n -
73 kuru
kuru trocken; getrocknet, Trocken-; Blume vertrocknet; Boden nackt; Brunnen ausgetrocknet; Kind schwächlich, mager; Person nüchtern; Sitz, Stuhl ungepolstert, hart; leer (z.B. Wahn); fig trocken, müde, schwunglos (erzählen);kuru fasulye weiße Bohnen f/pl;kuru gürültü Lärm m um nichts;kuru kahve Kaffeebohnen f/pl;kuru başına kalmak ganz allein bleiben;kuru ekmek trocken Brot n (ohne Zubrot);kuru kalabalık bloße, unnütze Menge (von Menschen) -
74 mahrum
mahrum [uː] ohne (-den A);mahrum olmak (oder kalmak) nicht haben A, entbehren (müssen) -
75 mecbur
mecbur [uː] gezwungen (-e zu D);-e mecbur etmek (oder tutmak) zwingen (zu D; zu …);itirafa mecburuz ki … wir müssen gestehen, dass …; -
76 mesai
mesai [-sɑːiː] Bemühungen f/pl; Arbeit f;mesai saatleri Arbeitsstunden f/pl, Arbeitszeit f;(fazla) mesai yapmak (oder mesaiye kalmak) Überstunden machen -
77 minnettar
-
78 miras
miras [miːrɑːs] Erbschaft f; Hinterlassenschaft f; Erbe n;-e miras kalmak jemandem als Erbschaft zufallen;miras yemek das Erbe durchbringen; eine Erbschaft ergattern;mirasa konmak eine Erbschaft machen -
79 misafir
misafir [ɑː] Gast m; Besuch m;misafir ağırlamak Gäste bewirten, Besuch haben;misafir odası Gästezimmer n; -
80 mutabık
1. adj übereinstimmend;… hususunda mutabık kalmak sich einig werden über A2. postp -e gemäß D, entsprechend D
См. также в других словарях:
kalmak — kalmak, bırakmak I, 41, 45, 68, 85, 110, 219, 294, 362, 370, 376, 384, 409, 410; I I, 25, 250; III, 30, 49, 156 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
kalmak — nsz, ır 1) Olduğu yeri ve durumu korumak, sürdürmek Sıkı sıkı kucakladı ve öylece kaldı. T. Buğra 2) Zaman, uzaklık veya nicelik belirtilen miktarda bulunmak Arabada yalnız dört çocuk kalmıştı. O. C. Kaygılı 3) de Konaklamak, konmak Hemen… … Çağatay Osmanlı Sözlük
payidar kalmak (veya olmak) — kalmak, yok olmamak, yaşamak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Atatürk … Çağatay Osmanlı Sözlük
kalmak — çin ve moğul cinsinden bir ulus ismi dir, kalmuk dahi denir … Çağatay Osmanlı Sözlük
arkada kalmak — 1) geriden gelmek, geride kalmak 2) değerce ileride olanların arkasında kalmak, ileri gidememek, geride kalmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
sipsivri kalmak — herkesin çekilmesiyle yalnız kalmak veya ortada kalmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
baş başa kalmak — (bir kimseyle veya şeyle) biriyle veya bir şeyle yalnız kalmak Odanın kapısını sürmeleyip kitaplarımla baş başa kalmak saatini dört gözle beklerdim. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
ortada kalmak — 1) yersiz kalmak, barınacak yer bulamamak 2) güç bir durumda veya iki şey arasında kalmak 3) bir şeyi hiç kimse üzerine almamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
yaya kalmak — 1) istediği şeyi yapamaz duruma gelmek Yetişmiş adamları, pek çok paraları olanlar bile bu yolda yaya kalıyorlar. M. Ş. Esendal 2) binecek bir şeyi olmamak 3) yardımcısız kalmak İddiası sosyal adalet ilkesi bazında oldukça yaya kalmıştı. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
arkaya kalmak — geride kalmak, sonraya kalmak, geriden gelmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
yüzüne hasret kalmak — (bir şeyin) o şeyden yoksun kalmak, hasret kalmak Burada yağdan yumurtadan geçtik, ekmek yüzüne hasret kaldık. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük