-
1 dableiben
kalmak (bir yerde) -
2 verbleiben
kalmak -
3 bleiben
bleiben <bleibt, blieb, geblieben> ['blaıbən]vi sein\bleiben Sie am Apparat! telefondan ayrılmayın!;hängen \bleiben [o hängenbleiben]; ( an einem Ort) takılıp kalmak; ( Wissen) aklında kalmak; ( Schüler) sınıfta kalmak;an etw hängen \bleiben ( kleben) bir şeye yapışıp kalmak; ( sich verhaken) takılmak;bei jemandem \bleiben birinin yanında kalmak;wo bleibt er nur so lange? bu kadar uzun (zaman) nerede kaldı?;das bleibt unter uns! bu aramızda kalsın!;sieh zu, wo du bleibst! nerede kalacaksan kal!;wo bleibt er nur? nerede kaldı ki?gleich \bleiben değişmez;gleich \bleibend değişmeyen; ( beständig) kalıcı;es bleibt dabei! tamam!, anlaştık!;hier ist alles beim Alten geblieben burada her şey eskisi [o olduğu] gibi, burada her şey eski haman eski tas;die Frage blieb unbeantwortet soru cevapsız [o yanıtsız] kaldı;er ist derselbe geblieben onda hiç değişiklik yok;am Leben \bleiben hayatta kalmak;liegen \bleiben [o liegenbleiben] ( fig) ( nicht verkauft werden) satılmamak; ( Auto) yolda kalmak; ( Arbeit) yüzüstü kalmak;\bleiben Sie doch sitzen! kalkmayınız!;stehen \bleiben istop etmek; ( anhalten) durmak;stecken \bleiben [o steckenbleiben] ( fam) ( beim Sprechen) dili durmak;stecken \bleiben ( festsitzen) takılmak; (im Sand/Schlamm/Schnee) saplanmak, batıp kalmak3) ( anhalten) durmak;das bleibt abzuwarten bekleyelim bakalım, ne olacak;es bleibt mir nichts weiter zu tun, als zu warten beklemekten başka çarem kalmadı -
4 sitzen
sitzen v/i <saß, gesessen, h> -de oturmak; (sich befinden) bulunmak; (stecken) takılı/sokulu olmak; (passen) uymak, vücuda oturmak; fam (im Gefängnis) yatmak;sitzen bleiben oturmaya devam etmek, kalmak; Schule sınıfta kalmak;sitzen bleiben auf (D) -i satamamak, … elinde kalmak;sitzen lassen Freundin usw -i yüzüstü bırakmak;das lasse ich nicht auf mir sitzen! ben bu lafın vs altında kalmam! -
5 stecken
stecken <h>1. v/t sokmak; irgendwohin koymak;stecken bleiben takılıp kalmak;tief in Schulden stecken (gırtlağına kadar) borca batmış olmak;wo steckst du denn (so lange)? (bunca zaman) nerelerdeydin?;da steckt er dahinter bunda onun parmağı var -
6 festsitzen
-
7 zurückbleiben
-
8 ausgehen
er ist ausgegangen o (dışarıya) çıktı;auf Abenteuer ausgehen maceraya atılmak;gut ausgehen -in sonu iyi gelmek;leer ausgehen -in eli boş kalmak;straffrei ausgehen cezasız kalmak;ich gehe davon aus, dass … ben -diğinden hareket ediyorum;fam ihm ging die Puste aus onun nefesi tükendi;ihm ging das Geld aus onun parası kalmadı;ausgehen von -den hareket etmek, yola çıkmak -
9 bleiben
bleiben v/i <blieb, geblieben, sn> (sich aufhalten) kalmak;im Bett bleiben yataktan çıkmamak;zu Hause bleiben evde oturmak;TEL bleiben Sie am Apparat! hattan ayrılmayın!;bei der Wahrheit bleiben doğru(yu) söylemek;um bei der Wahrheit zu bleiben eğri oturalım, doğru konuşalım;gesund bleiben sağlıklı kalmak, sağlığını korumak;für sich bleiben insan içine çıkmamak;das bleibt unter uns! bu aramızda kalsın!;bleiben Sie (doch) sitzen! (ne olur) kalkmayın!;ich bleibe dabei, dass -diğinde ısrar ediyorum;bleiben lassen -i (olduğu gibi) bırakmak; (aufhören mit) -i bırakmak;lass das bleiben! bırak!, yapma! -
10 hängen
1. v/i <hing, gehangen, h> (an Wand -de, Decke -den) asılı durmak/olmak;hängen an (D) -e çok bağlı olmak; -siz edememek;hängen bleiben asılı kalmak; takıl(ıp kal)mak;sie blieb mit dem Rock an einem Nagel hängen eteği bir çiviye takıldı;fam im Gedächtnis hängen bleiben hafızada kalmak;hängen lassen asılı bırakmak;fam jemanden hängen lassen b-ni yüzüstü bırakmak;sich hängen lassen kendini koy(u)vermek2. v/t <h> asmak;sich hängen an -e girişmek -
11 kleben
kleben <h>1. v/t yapıştırmak;fam jemandem eine kleben b-ne bir tokat vs yapıştırmakkleben bleiben (an D -e) yapışıp kalmak; -
12 Leben
Leben n <Lebens; Leben> hayat, yaşam;am Leben bleiben hayatta kalmak; (überleben) sağ kalmak;am Leben sein hayatta olmak;sich (D) das Leben nehmen canına kıymak, hayatına son vermek;ums Leben kommen hayatını kaybetmek, ölmek;um sein Leben laufen (kämpfen) hayatını kurtarmak için kaçmak (savaşmak);das tägliche Leben günlük hayat;mein Leben lang hayatım/ömrüm boyunca;ich tanze für mein Leben gern dans etmeye bayılırım;ins Leben rufen gerçekleştirmek, hayata geçirmek;er steht im öffentlichen Leben kamuoyunun gözü onun üstünde;fam nie im Leben! hayatta/dünyada olmaz!;Leben bringen in (A) -e canlılık getirmek -
13 übrig
übrig adj geri kalan;übrig haben elinde fazla olmak;übrig sein geri kalmak, artmak;übrig bleiben (arta) kalmak;es bleibt mir nichts anderes übrig (als zu) bana (-mekten) başka bir şey kalmıyor;übrig lassen artık bırakmak, hepsini tüketmemek;viel zu wünschen übrig lassen çok eksiği var/olmak;nichts zu wünschen übrig lassen hiç eksiği yok/olmamak;die Übrigen pl gerisi sg, ötekiler, diğerleri -
14 Atem
-
15 aufbleiben
-
16 Hintergrund
Hintergrund <-(e) s, -gründe> min den \Hintergrund treten arkaya kalmak;im \Hintergrund bleiben/stehen ( fig) arka planda kalmak/bulunmak;der politische/soziale \Hintergrund (işin) siyasi/toplumsal içyüz(ü);vor dem \Hintergrund dieser Ereignisse bu olayların karşısında2) inform arka fon, art alan -
17 Hintertreffen
( fam)ins \Hintertreffen geraten arka plana düşmek;sich im \Hintertreffen befinden arka planda kalmak, gölgede kalmak -
18 Kurs
Kurs <-es, -e> [kʊrs] m\Kurs auf Hamburg nehmen Hamburg'a doğru yol almak;auf \Kurs bleiben rotada kalmak, izlediği yolda kalmak;den \Kurs wechseln rotayı değiştirmek;vom \Kurs abkommen rotadan sapmak;einen \Kurs besuchen kursa gitmekdie \Kurse fallen/steigen fiyatlar düşüyor/yükseliyor;hoch im \Kurs stehen revaçta olmak -
19 Puste
Puste ['pu:stə] faußer \Puste sein soluğu [o nefesi] kesilmek;aus der \Puste kommen soluk soluğa kalmak, nefes nefese kalmak -
20 sitzen
sitzen <sitzt, saß, gesessen> ['zıtsən]\sitzen Sie bequem? rahat oturuyor musunuz?;am Tisch \sitzen masada oturmak;vor dem Fernseher \sitzen televizyonun karşısında oturmak;( jdm) Modell \sitzen (biri için) model durmak;sie saßen beim Essen yemekte oturuyorlardı;im S\sitzen arbeiten oturarak çalışmak;er hat lange an dieser Arbeit gesessen bu işin başında çok oturdu;\sitzen bleiben ( fam) ( in der Schule) sınıfta kalmak;auf einer Ware \sitzen bleiben ( fam) malı elinde kalmak;auf seinem Geld \sitzen ( fam) parasının üstüne oturmak3) ( Kleidung) oturmakdas saß ( Wirkung erzielen) bu iyi oturdu6) ( fam)einen \sitzen haben kafayı bulmak
См. также в других словарях:
kalmak — kalmak, bırakmak I, 41, 45, 68, 85, 110, 219, 294, 362, 370, 376, 384, 409, 410; I I, 25, 250; III, 30, 49, 156 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
kalmak — nsz, ır 1) Olduğu yeri ve durumu korumak, sürdürmek Sıkı sıkı kucakladı ve öylece kaldı. T. Buğra 2) Zaman, uzaklık veya nicelik belirtilen miktarda bulunmak Arabada yalnız dört çocuk kalmıştı. O. C. Kaygılı 3) de Konaklamak, konmak Hemen… … Çağatay Osmanlı Sözlük
payidar kalmak (veya olmak) — kalmak, yok olmamak, yaşamak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Atatürk … Çağatay Osmanlı Sözlük
kalmak — çin ve moğul cinsinden bir ulus ismi dir, kalmuk dahi denir … Çağatay Osmanlı Sözlük
arkada kalmak — 1) geriden gelmek, geride kalmak 2) değerce ileride olanların arkasında kalmak, ileri gidememek, geride kalmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
sipsivri kalmak — herkesin çekilmesiyle yalnız kalmak veya ortada kalmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
baş başa kalmak — (bir kimseyle veya şeyle) biriyle veya bir şeyle yalnız kalmak Odanın kapısını sürmeleyip kitaplarımla baş başa kalmak saatini dört gözle beklerdim. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
ortada kalmak — 1) yersiz kalmak, barınacak yer bulamamak 2) güç bir durumda veya iki şey arasında kalmak 3) bir şeyi hiç kimse üzerine almamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
yaya kalmak — 1) istediği şeyi yapamaz duruma gelmek Yetişmiş adamları, pek çok paraları olanlar bile bu yolda yaya kalıyorlar. M. Ş. Esendal 2) binecek bir şeyi olmamak 3) yardımcısız kalmak İddiası sosyal adalet ilkesi bazında oldukça yaya kalmıştı. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
arkaya kalmak — geride kalmak, sonraya kalmak, geriden gelmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
yüzüne hasret kalmak — (bir şeyin) o şeyden yoksun kalmak, hasret kalmak Burada yağdan yumurtadan geçtik, ekmek yüzüne hasret kaldık. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük