Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

zorlukla

  • 1 zorlukla

    zorlukla mit knapper Not

    Türkçe-Almanca sözlük > zorlukla

  • 2 zorlukla

    mit Mühe und Not

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > zorlukla

  • 3 zorlukla

    с трудо́м, наси́лу; е́ле-е́ле, едва́

    Türkçe-rusça sözlük > zorlukla

  • 4 zorlukla

    adv. hardly
    * * *
    hardly

    Turkish-English dictionary > zorlukla

  • 5 zorlukla


    ерагъэу, егъэзыгъэу

    Малый турецко-адыгский словарь > zorlukla

  • 6 zorlukla

    with difficulty

    İngilizce Sözlük Türkçe > zorlukla

  • 7 zorlukla soluma

    n. gasp

    Turkish-English dictionary > zorlukla soluma

  • 8 zorlukla solumak

    v. gasp

    Turkish-English dictionary > zorlukla solumak

  • 9 zorlukla yürüme

    n. wade

    Turkish-English dictionary > zorlukla yürüme

  • 10 zorla, zorlukla

    КЪИНКIЭ, ЛIЫГЪЭКIЭ, лъэшыгъэкIэ, лъэщыгъэкIэ

    Турецко-адыгский словарь > zorla, zorlukla

  • 11 büyük zorlukla


    ерагъо-псэра-гъоу, нэпсiупсыкIэ

    Малый турецко-адыгский словарь > büyük zorlukla

  • 12 hardly

    zorlukla

    English-Turkish new dictionary > hardly

  • 13 lug

    zorlukla çekmek, sürüklemek, tasimak, kulak; kulp, sap

    English to Turkish dictionary > lug

  • 14 hardly

    adv. zorla, ancak, zorlukla, güç belâ, hemen hemen hiç, neredeyse hiç, sertçe, acımasızca
    * * *
    zorlukla
    * * *
    1) (almost no, none, never etc: Hardly any small businesses are successful nowadays; I hardly ever go out.) hemen hemen hiç
    2) (only just; almost not: My feet are so sore, I can hardly walk; I had hardly got on my bicycle when I got a puncture.) ancak, zorlukla, güçlükle
    3) (probably not: He's hardly likely to forgive you after what you said about him.) çok az ihtimalle, pek olası değil

    English-Turkish dictionary > hardly

  • 15 труд

    emek,
    çalışma; zahmet; çaba; yapıt
    * * *
    м
    1) emek, çalışma; iş

    ручно́й труд — el emeği

    физи́ческий труд — kol emeği

    у́мственный труд — kafa emeği

    ли́чный труд — kişisel emek

    обще́ственный труд — toplumsal / sosyal emek

    живо́й труд — canlı emek

    испо́льзование / примене́ние же́нского и де́тского труда́ — kadın ve çocukların çalıştırılması / istihdamı

    труд и капита́л — emek ve sermaye

    усло́вия труда́ — çalışma koşulları

    разделе́ние труда́ — iş bölümü

    сто́имость труда́ — emeğin değeri

    проце́сс труда́ — çalışma / iş süreci

    пра́во на труд — çalışma hakkı

    2) çaba; zahmet

    чте́ние - прия́тный труд — okumak, zevkli bir çabadır

    все мои́ труды́ пошли́ впусту́ю — tüm çabalarım boşa gitti

    без труда́ — zahmetsizce, kolaylıkla, kolayca

    вы без труд а́ заме́тите, что... —... görmekte güçlük çekmezsiniz

    с трудо́м — güç, zor, güçlükle, zorlukla

    с больши́м трудо́м — güçbela, zor bela

    с огро́мным трудо́м — bin bir zahmetle

    мы с трудо́м понима́ли, что он говори́т — ne dediğini anlamakta güçlük çekiyorduk

    он с трудо́м поднима́лся по ле́стнице — merdiveni zor çıkıyordu

    ребёнка с трудо́м удало́сь спасти́ — çocuk zorlukla kurtarılabildi

    3) ( произведение) yapıt, eser, çalışma
    ••

    взять на себя́ труд —......mak zahmetine girmek

    без труда́ не вы́нешь и ры́бку из пруда́ — посл. zahmetsiz rahmet olmaz

    Русско-турецкий словарь > труд

  • 16 gasp

    n. zorlukla soluma, soluğu kesilme, nefesini tutma
    ————————
    v. nefesini tutmak, zorlukla solumak, nefesi kesilmek
    * * *
    1. nefes nefese kal (v.) 2. soluma (n.)
    * * *
    1. noun
    (the sound made by suddenly breathing in, eg because of surprise or sudden pain: a gasp of fear.) kısa/kesik kesik nefes/soluma
    2. verb
    He gasped with pain.) soluğu/nefesi kesilmek

    English-Turkish dictionary > gasp

  • 17 trudge

    n. yorgun argın yürüme, yorucu yürüyüş
    ————————
    v. zorla yürümek, yorgun argın yürümek
    * * *
    1. yorularak yürü (v.) 2. yorucu yürüyüş (n.)
    * * *
    1. verb
    (to walk with slow, tired steps: He trudged wearily up the hill.) zorlukla/yorgun argın yürümek
    2. noun
    (such a walk or way of walking.) zorlukla/yorgun argın yürüme

    English-Turkish dictionary > trudge

  • 18 kalabalık

    гу́ща (ж)
    * * *
    1. озвонч. -ğı
    толпа́, многолю́дие

    kalabalık içinde zorlukla boş bir masa bularak oturdum — среди́ толпы́ я с трудо́м нашёл свобо́дный стол

    2. озвонч. -ğı
    многолю́дный, многочи́сленный

    kalabalık bir aile — больша́я семья́

    kalabalık etmek — загроможда́ть, захламля́ть

    Türkçe-rusça sözlük > kalabalık

  • 19 çekmek

    v. pull, draw, magnetize, attract; pull over, pull away, suffer, go through, undergo, bear; shrink; tow, tow away; take after, carry, engross, hold, inhale, sip, abide, absorb, bear with, brook, captivate, catch, charm, drag, draw off, draw on
    --------
    çekmek (ağırlık)
    v. turn the scale at, scale in, go to scale at, scale out
    --------
    çekmek (bandıra)
    v. pull up
    --------
    çekmek (bayrak)
    v. hoist, run up
    --------
    çekmek (bıçak)
    v. whisk
    --------
    çekmek (dikkat)
    v. arrest
    --------
    çekmek (fiil)
    v. conjugate
    --------
    çekmek (kürek)
    v. toss
    --------
    çekmek (silah)
    v. up with
    --------
    çekmek (yayın)
    v. receive
    --------
    çekmek (zorlukla)
    v. claw
    --------
    çekmek (çorap vb.)
    v. stretch
    * * *
    pull

    Turkish-English dictionary > çekmek

  • 20 claw

    n. pençe, tırnak; kıskaç, tırnaklı ayak; kavrama
    ————————
    v. pençe atmak; yırtmak, tırmalamak, kapışmak, çekmek (zorlukla), el uzatmak, el atmak
    * * *
    1. pençele (v.) 2. tırmala (v.) 3. pençe (n.)
    * * *
    [klo:] 1. noun
    1) (one of the hooked nails of an animal or bird: The cat sharpened its claws on the tree-trunk.) pençe tırnağı
    2) (the foot of an animal or bird with hooked nails: The owl held the mouse in its claw.) pençe
    3) ((the pointed end of) the leg of a crab etc.) kıskaç
    2. verb
    (to scratch or tear (at something) with claws or nails: The two cats clawed at each other.) tırmalamak, pençe atmak/ vurmak

    English-Turkish dictionary > claw

См. также в других словарях:

  • zorlukla — zf. Zor bir biçimde, güçlükle Zorlukla kımıldattıktan sonra beni sahiden sürüklemeye başladı. H. C. Yalçın …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • İBTİLA' — Zorlukla yutmak. * Gelini gerdeğe koymak …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • Deep state — The Deep state (Turkish: derin devlet) is alleged to be a group of influential anti democratic coalitions within the Turkish political system, composed of high level elements within the intelligence services (domestic and foreign), Turkish… …   Wikipedia

  • bata çıka — zf. Güçlükle, zorlukla Tekrar başlayan tipinin içinde bata çıka, bir iki sokak geçtik. R. N. Güntekin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • belli belirsiz — sf. 1) Yarı belli 2) zf. Zorlukla seçilerek, yarı bellisiz olarak, duyularak, çok az belli olarak Dere içinde eylül sabahının ışığı yavaş yavaş, belli belirsiz yayılmaktadır. S. F. Abasıyanık …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bin — is. 1) Dokuz yüz doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı 2) Bu sayıyı gösteren 1000, M rakamlarının adı 3) sf. On kere yüz, dokuz yüz doksan dokuzdan bir artık 4) sf., mec. Pek çok, çok sayıda Taşlar, topraklar kaydırarak bin zorlukla iniyorlardı …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • güç — 1. sf. 1) Ağır ve yorucu emekle yapılan, çetin, müşkül Eski yazıyı öğrenmek güç bir işti. 2) zf. Zorlukla Kendini yatağa güç atmış ve sızıp kalmıştı. Y. K. Karaosmanoğlu Birleşik Sözler gücü gücüne güçbeğenir güç bela Atasözü, Deyim ve Birleşik… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • güç bela — zf. Zorlukla, güçlük çekerek Güç bela bir iş buldun, onu da elden kaptırıp gene düşeceksin. M. Ş. Esendal …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • güçbeğenir — sf. Her şeyden hoşlanmayan, zorlukla karar veren, müşkülpesent Güçbeğenir bir yaradılışta olan Celal in bana ilk gün kanı kaynayıverdi. H. Taner …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • güçlükle — zf. Güç, kolay olmayan bir biçimde, zar zor Kuş biraz havalanıp başka bir kayaya kadar güçlükle, zorlukla uçtu. S. F. Abasıyanık …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • havalanmak — nsz 1) Temiz hava alması sağlanmak, havası değiştirilmek Oda her gün havalanmalı. 2) Yerden ayrılıp göğe uçmak Kuş biraz havalanıp başka bir kayaya kadar güçlükle, zorlukla uçtu. S. F. Abasıyanık 3) Bir şey hava akımıyla yer değiştirmek 4) mec.… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»