-
1 zorlukla
zorlukla mit knapper Not -
2 zorlukla
-
3 zorlukla
с трудо́м, наси́лу; е́ле-е́ле, едва́ -
4 zorlukla
adv. hardly* * *hardly -
5 zorlukla
ерагъэу, егъэзыгъэу -
6 zorlukla
with difficulty -
7 zorlukla soluma
n. gasp -
8 zorlukla solumak
v. gasp -
9 zorlukla yürüme
n. wade -
10 zorla, zorlukla
КЪИНКIЭ, ЛIЫГЪЭКIЭ, лъэшыгъэкIэ, лъэщыгъэкIэ -
11 büyük zorlukla
ерагъо-псэра-гъоу, нэпсiупсыкIэ -
12 hardly
zorlukla -
13 lug
zorlukla çekmek, sürüklemek, tasimak, kulak; kulp, sap -
14 hardly
adv. zorla, ancak, zorlukla, güç belâ, hemen hemen hiç, neredeyse hiç, sertçe, acımasızca* * *zorlukla* * *1) (almost no, none, never etc: Hardly any small businesses are successful nowadays; I hardly ever go out.) hemen hemen hiç2) (only just; almost not: My feet are so sore, I can hardly walk; I had hardly got on my bicycle when I got a puncture.) ancak, zorlukla, güçlükle3) (probably not: He's hardly likely to forgive you after what you said about him.) çok az ihtimalle, pek olası değil -
15 труд
emek,çalışma; zahmet; çaba; yapıt* * *м1) emek, çalışma; işручно́й труд — el emeği
физи́ческий труд — kol emeği
у́мственный труд — kafa emeği
ли́чный труд — kişisel emek
обще́ственный труд — toplumsal / sosyal emek
живо́й труд — canlı emek
испо́льзование / примене́ние же́нского и де́тского труда́ — kadın ve çocukların çalıştırılması / istihdamı
труд и капита́л — emek ve sermaye
усло́вия труда́ — çalışma koşulları
разделе́ние труда́ — iş bölümü
сто́имость труда́ — emeğin değeri
проце́сс труда́ — çalışma / iş süreci
пра́во на труд — çalışma hakkı
2) çaba; zahmetчте́ние - прия́тный труд — okumak, zevkli bir çabadır
все мои́ труды́ пошли́ впусту́ю — tüm çabalarım boşa gitti
без труда́ — zahmetsizce, kolaylıkla, kolayca
вы без труд а́ заме́тите, что... —... görmekte güçlük çekmezsiniz
с трудо́м — güç, zor, güçlükle, zorlukla
с больши́м трудо́м — güçbela, zor bela
с огро́мным трудо́м — bin bir zahmetle
мы с трудо́м понима́ли, что он говори́т — ne dediğini anlamakta güçlük çekiyorduk
он с трудо́м поднима́лся по ле́стнице — merdiveni zor çıkıyordu
ребёнка с трудо́м удало́сь спасти́ — çocuk zorlukla kurtarılabildi
3) ( произведение) yapıt, eser, çalışma••взять на себя́ труд —......mak zahmetine girmek
без труда́ не вы́нешь и ры́бку из пруда́ — посл. zahmetsiz rahmet olmaz
-
16 gasp
n. zorlukla soluma, soluğu kesilme, nefesini tutma————————v. nefesini tutmak, zorlukla solumak, nefesi kesilmek* * *1. nefes nefese kal (v.) 2. soluma (n.)* * *1. noun(the sound made by suddenly breathing in, eg because of surprise or sudden pain: a gasp of fear.) kısa/kesik kesik nefes/soluma2. verbHe gasped with pain.) soluğu/nefesi kesilmek -
17 trudge
n. yorgun argın yürüme, yorucu yürüyüş————————v. zorla yürümek, yorgun argın yürümek* * *1. yorularak yürü (v.) 2. yorucu yürüyüş (n.)* * *1. verb(to walk with slow, tired steps: He trudged wearily up the hill.) zorlukla/yorgun argın yürümek2. noun(such a walk or way of walking.) zorlukla/yorgun argın yürüme -
18 kalabalık
гу́ща (ж)* * *1. озвонч. -ğıтолпа́, многолю́дие2. озвонч. -ğıkalabalık içinde zorlukla boş bir masa bularak oturdum — среди́ толпы́ я с трудо́м нашёл свобо́дный стол
многолю́дный, многочи́сленныйkalabalık bir aile — больша́я семья́
kalabalık etmek — загроможда́ть, захламля́ть
-
19 çekmek
v. pull, draw, magnetize, attract; pull over, pull away, suffer, go through, undergo, bear; shrink; tow, tow away; take after, carry, engross, hold, inhale, sip, abide, absorb, bear with, brook, captivate, catch, charm, drag, draw off, draw on--------çekmek (ağırlık)v. turn the scale at, scale in, go to scale at, scale out--------çekmek (bandıra)v. pull up--------çekmek (bayrak)v. hoist, run up--------çekmek (bıçak)v. whisk--------çekmek (dikkat)v. arrest--------çekmek (fiil)v. conjugate--------çekmek (kürek)v. toss--------çekmek (silah)v. up with--------çekmek (yayın)v. receive--------çekmek (zorlukla)v. claw--------çekmek (çorap vb.)v. stretch* * *pull -
20 claw
n. pençe, tırnak; kıskaç, tırnaklı ayak; kavrama————————v. pençe atmak; yırtmak, tırmalamak, kapışmak, çekmek (zorlukla), el uzatmak, el atmak* * *1. pençele (v.) 2. tırmala (v.) 3. pençe (n.)* * *[klo:] 1. noun1) (one of the hooked nails of an animal or bird: The cat sharpened its claws on the tree-trunk.) pençe tırnağı2) (the foot of an animal or bird with hooked nails: The owl held the mouse in its claw.) pençe3) ((the pointed end of) the leg of a crab etc.) kıskaç2. verb(to scratch or tear (at something) with claws or nails: The two cats clawed at each other.) tırmalamak, pençe atmak/ vurmak
- 1
- 2
См. также в других словарях:
zorlukla — zf. Zor bir biçimde, güçlükle Zorlukla kımıldattıktan sonra beni sahiden sürüklemeye başladı. H. C. Yalçın … Çağatay Osmanlı Sözlük
İBTİLA' — Zorlukla yutmak. * Gelini gerdeğe koymak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
Deep state — The Deep state (Turkish: derin devlet) is alleged to be a group of influential anti democratic coalitions within the Turkish political system, composed of high level elements within the intelligence services (domestic and foreign), Turkish… … Wikipedia
bata çıka — zf. Güçlükle, zorlukla Tekrar başlayan tipinin içinde bata çıka, bir iki sokak geçtik. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
belli belirsiz — sf. 1) Yarı belli 2) zf. Zorlukla seçilerek, yarı bellisiz olarak, duyularak, çok az belli olarak Dere içinde eylül sabahının ışığı yavaş yavaş, belli belirsiz yayılmaktadır. S. F. Abasıyanık … Çağatay Osmanlı Sözlük
bin — is. 1) Dokuz yüz doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı 2) Bu sayıyı gösteren 1000, M rakamlarının adı 3) sf. On kere yüz, dokuz yüz doksan dokuzdan bir artık 4) sf., mec. Pek çok, çok sayıda Taşlar, topraklar kaydırarak bin zorlukla iniyorlardı … Çağatay Osmanlı Sözlük
güç — 1. sf. 1) Ağır ve yorucu emekle yapılan, çetin, müşkül Eski yazıyı öğrenmek güç bir işti. 2) zf. Zorlukla Kendini yatağa güç atmış ve sızıp kalmıştı. Y. K. Karaosmanoğlu Birleşik Sözler gücü gücüne güçbeğenir güç bela Atasözü, Deyim ve Birleşik… … Çağatay Osmanlı Sözlük
güç bela — zf. Zorlukla, güçlük çekerek Güç bela bir iş buldun, onu da elden kaptırıp gene düşeceksin. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
güçbeğenir — sf. Her şeyden hoşlanmayan, zorlukla karar veren, müşkülpesent Güçbeğenir bir yaradılışta olan Celal in bana ilk gün kanı kaynayıverdi. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
güçlükle — zf. Güç, kolay olmayan bir biçimde, zar zor Kuş biraz havalanıp başka bir kayaya kadar güçlükle, zorlukla uçtu. S. F. Abasıyanık … Çağatay Osmanlı Sözlük
havalanmak — nsz 1) Temiz hava alması sağlanmak, havası değiştirilmek Oda her gün havalanmalı. 2) Yerden ayrılıp göğe uçmak Kuş biraz havalanıp başka bir kayaya kadar güçlükle, zorlukla uçtu. S. F. Abasıyanık 3) Bir şey hava akımıyla yer değiştirmek 4) mec.… … Çağatay Osmanlı Sözlük