-
21 start off
başlamak, koyulmak, yola çıkmak* * *başla* * *1) (to begin a journey: It's time we started off.) yola çıkmak2) (to cause or allow something to begin, someone to start doing something etc: The money lent to him by his father started him off as a bookseller.) başla(t)mak -
22 start
baslamak; baslatmak; çalismak; çalistirmak; irkilmek, siçramak, yerinden hoplamak; (back ile) geri dönmek için yola çikmak; (out ile) yola çikmak, ayrilmak; baslangiç, baslama; kalkis, hareket; çikis, start; siçrama, irkilme; avans, avantaj -
23 partir
v i1 s'en aller gitmek◊Elle est déjà partie. — Bayan gitti bile.
2 -(y)e doğru gitmek3 başlamak◊Le coup est parti. — Ok yaydan çıktı.
4 kaybolmak◊La tache est partie. — Leke kayboldu.
5 partir de -den yola çıkmak6 à partir de -den başlayarak -
24 pour
1 destiné à -(y)e, için, -den yana♦ être pour qqn, qqch bir şey ya da birinden yana olmak◊Je suis pour ce candidat. — Ben bu adaydan yanayım.
◊Il est pour. — O bundan yana.
2 ol- [oɫ'-]3 yerine [jeɾi'ne]4 par rapport à göre [ɟœ'ɾe]5 vers doğru [doː'ɾu]6 için [i'ʧin]7 yüzünden [jyzyn'den]8 karşılığında9 afin de (avec l'inf.) -mek için♦ pour que (avec le subj.) -mesi için◊J'ai tout fait pour qu'il vienne. — Gelmesi için herşeyi yaptım.
-
25 set forth
v. ileri gelmek, öne sürmek, yola çıkmak, yola koyulmak, ortaya koymak -
26 set forth
v. ileri gelmek, öne sürmek, yola çıkmak, yola koyulmak, ortaya koymak -
27 repartir
v i1 redémarrer yeniden yola çıkmak◊Le train repartira dans dix minutes. — Tren on dakika sonra yeniden yola çıkacak.
2 retourner dönmek◊Il repart au Canada l'année prochaine. — Gelecek yıl Kanada'ya dönüyor.
-
28 route
n f1 chaussée yol [joɫ]◊La route est barrée. — Yol kapalı.
2 itinéraire yol [joɫ]a yanlış yola girmekb fig yanılmak4 yolculuk [joɫʤu'ɫuk]♦ se mettre en route yola çıkmak♦ faire route yolculuk etmeka çalıştırmakb fig başlatmak -
29 исходить
I сов., разг.( обойти) karış karış gezmek; dolaşmadık / gezmedik bir yanını bırakmamakII1) gelmek; çıkmak ( о слухах)отку́да исхо́дит опа́сность? — tehlike nereden geliyor / kaynaklanıyor?
инициати́ва должна́ исходи́ть от вас — inisiyatif sizden gelmeli
2) ( основываться) hareket etmek, yola çıkmakIII несов.; сов. - изойти́, в соч.исходи́ть из конкре́тных усло́вий — somut koşullardan hareket etmek
исходи́ть слеза́ми — yaşlara boğulmak
-
30 отправляться
несов.; сов. - отпра́виться1) gitmekотправля́ться в путь — yola çıkmak
отправля́ться на прогу́лку — gezintiye çıkmak
2) (о поезде, автобусе и т. п.) kalkmak, hareket etmek3) тк. несов. (основываться на чем-л.) hareket etmek••отпра́виться на то́т свет — öbür dünyayı boylamak
-
31 пускаться
несов.; сов. - пусти́ться1) ( отправляться) gitmekпуска́ться в путь — yola çıkmak / koyulmak
он пусти́лся бежа́ть в сто́рону ле́са — ormana doğru bir koşu tutturdu
пусти́ться в пого́ню за кем-л. — birinin takibine çıkmak
2) (начинать делать что-л.) girişmekпуска́ться в подро́бности — ayrıntılara girmek
пусти́ться спо́рить — tartışmaya girişmek
3) atılmakпусти́ться в авантю́ру — maceraya atılmak
-
32 ausgehen
er ist ausgegangen o (dışarıya) çıktı;auf Abenteuer ausgehen maceraya atılmak;gut ausgehen -in sonu iyi gelmek;leer ausgehen -in eli boş kalmak;straffrei ausgehen cezasız kalmak;ich gehe davon aus, dass … ben -diğinden hareket ediyorum;fam ihm ging die Puste aus onun nefesi tükendi;ihm ging das Geld aus onun parası kalmadı;ausgehen von -den hareket etmek, yola çıkmak -
33 losziehen
losziehen v/i <unreg, -ge-, sn> yola çıkmak;fig losziehen gegen (A) ile mücadeleye çıkmak -
34 abreisen
-
35 get off
(bir araçtan, vb.) inmek; hareket etmek, yola çikmak, ayrilmak; kurtulmak; (isten) paydos etmek, çikmak; cezadan kurtulmak; kurtarmak -
36 дорога
yol,yolculuk* * *ж, врзyol; yolculukв доро́ге — yolda
по доро́ге сюда́ — buraya gelirken
доро́га к успе́ху — başarının / başarı kazanmanın yolu
отпра́виться в доро́гу — yola çıkmak
отдохну́ть с доро́ги — yolun yorgunluğunu almak
за́втра предстои́т доро́га — yarın yolculuk var
проводи́ть кого-л. в доро́гу — birini yolcu etmek
дать доро́гу кому-л. — yol vermek
••пойти́ по плохо́й доро́ге — yolunu sapıtmak
доро́гу! — destur!, savul(un)!
идти́ доро́гами побе́д — zaferden zafere koşmak
туда́ ему́ и доро́га! — oh olsun ona!
-
37 путь
yol* * *м, врзyol; hat (- ttı) ( железнодорожная колея)морско́й путь — deniz yolu
дыха́тельные пути́ — solunum yolları
ми́рным путе́м — barışçı yoldan
пути́ разви́тия наро́дного хозя́йства — ulusal ekonominin gelişme yolları
путь за́нят — ж.-д. yol meşguldür
путь к се́рдцу кого-л. — birinin kalbine giden yol
отпра́виться в да́льний путь — uzun bir yola çıkmak
откры́ть путь в бу́дущее — geleceğin yolunu açmak
••стра́ны, вста́вшие на путь социали́зма — sosyalizm yolunu tutan ülkeler
страна́ прошла́ значи́тельный путь в социалисти́ческом строи́тельстве — ülke sosyalist kuruluşta önemli mesafeler almıştır
со́бранные таки́м путе́м сре́дства — bu yoldan biriken paralar
пути́ сообще́ния — ulaşım yolları
путь сле́дования — güzergah
он на пра́вильном пути́ — doğru yoldadır, tuttuğu yol doğrudur
мы на пути́ к побе́де — zafer yolundayız
э́то (ме́сто) мне не по пути́ — orası bana sapa geliyor / düşüyor
-
38 depart
v. yola çıkmak, ayrılmak, gitmek; yolundan sapmak; caymak; ölmek* * *ayrıl* * *1) (to go away: The tour departed from the station at 9 a.m.) kalkmak, hareket etmek2) ((with from) to cease to follow (a course of action): We departed from our original plan.) ayrılmak, sapmak• -
39 fare
n. yol parası, bilet ücreti, yolcu, gıda, yiyecek————————v. gitmek (iş), yola çıkmak, olmak, başından geçmek* * *1. başar (v.) 2. yol parası (n.)* * *[feə]1) (the price of a journey on a train, bus, ship etc: He hadn't enough money for his bus fare.) bilet ücreti2) (a paying passenger in a hired vehicle, especially in a taxi: The taxi-driver was asked by the police where her last fare got out.) yolcu -
40 leave
n. müsaade, izin, ruhsat; veda————————v. ayrılmak, bırakmak, terketmek; yola çıkmak; kalkmak; kalmak; unutmak (eşya); vazgeçmek, caymak* * *1. ayrıl 2. bırak (v.) 3. izin (n.)* * *I [li:v] past tense, past participle - left; verb1) (to go away or depart from, often without intending to return: He left the room for a moment; They left at about six o'clock; I have left that job.) ayrılmak, terketmek2) (to go without taking: She left her gloves in the car; He left his children behind when he went to France.) bırakmak3) (to allow to remain in a particular state or condition: She left the job half-finished.) bırakmak4) (to let (a person or a thing) do something without being helped or attended to: I'll leave the meat to cook for a while.) bırakmak, terketmek5) (to allow to remain for someone to do, make etc: Leave that job to the experts!) bırakmak6) (to make a gift of in one's will: She left all her property to her son.) bırakmak•- leave out
- left over II [li:v] noun1) (permission to do something, eg to be absent: Have I your leave to go?) izin, müsade2) ((especially of soldiers, sailors etc) a holiday: He is home on leave at the moment.) izin, tatil•- take one's leave of- take one's leave
См. также в других словарях:
yola çıkmak — 1) araca binmek üzere yol üstünde durmak 2) bir yere varmak için bulunduğu yerden ayrılarak yolculuğa başlamak, harekete geçmek Yola öğle yemeğinden sonra çıktık. S. Kocagöz 3) herhangi bir şeyi esas alarak, oradan başlayarak Bir roman konusundan … Çağatay Osmanlı Sözlük
yola (veya yollara) düşmek — yola çıkmak, yol almaya başlamak Yâre gidecek günümdür / Düşem yollara yollara. Erzurumlu Emrah … Çağatay Osmanlı Sözlük
yola düzülmek — gidilecek yere doğru yola çıkmak Rüzgâr, karanlığı karıştırır gibi garip bir ahenk içinde eserken biz de yolumuza koyulduk. H. E. Adıvar Eh, dedik, elbette orada bir çaresini bulurlar ve yola düzüldük. R. H. Karay … Çağatay Osmanlı Sözlük
yola revan olmak — esk. yola çıkmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
çıkmak — den, ar 1) İçeriden dışarıya varmak, gitmek Ortalık ağarırken bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık. F. R. Atay 2) nsz Elde edilmek, sağlanmak, istihsal edilmek Bu mülakatımızdan esaslı bir netice çıkmadı. Atatürk 3) nsz Bir meslek… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yola gitmek — yolculuğa çıkmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
revan olmak — yola çıkmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
yelken açmak — yola çıkmak için hareket etmek Kayıkçı yelkeni açmak için ilkin direği yerine oturtmalıdır. S. Birsel … Çağatay Osmanlı Sözlük
yelken basmak — yola çıkmak, hareket etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
yol — is. 1) Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik 2) Karada insanların ve hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer Bahçeleri bahçelere toprak yollar bağlardı. Ç. Altan 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
hareket etmek — 1) yola gitmek, yola çıkmak Ne vakit hareket edeceğiz, Kenan? Yarın mı? Ö. Seyfettin 2) vücudu oynatmak, kıpırdatmak veya kımıldamak, devinmek 3) davranmak İnsan bu kadar ölçülü hareket eder mi, edemez mi?. H. E. Adıvar 4) fiz. devinmek … Çağatay Osmanlı Sözlük