-
1 мочь
becermek* * *I несов.; сов. - смочь, в соч.мо́жешь идти́ — gidebilirsin
бежа́ть он (никуда́) не мог — kaçamazdı; kaçmasına olanak yoktu
но он мо́жет не разреши́ть — izin vermiyebilir ama
ты мо́жешь води́ть маши́ну? — araba kullanabilir / kullanmasını bilir misin?
я не мог не пойти́! — gitmesem olmazdı ki!
я не мог не дать ему́ де́нег — ona para vermemezlik edemezdim
мо́жете в э́том не сомнева́ться! — bundan şüpheniz olmasın!
не могу́! (это сделать, так поступить) — yapamam!
не могу́ не косну́ться э́того вопро́са — bu soruna değinmeden edemeyeceğim / geçemeyeceğim
я сде́лаю всё, что смогу́ — elimden geleni yapacağım
он держа́лся ско́лько мог — dayanabildiği kadar dayandı
я рассказа́л как мог — dilimin döndüğü kadar anlattım
он сейча́с не мо́жет рабо́тать (так поступить не в состоянии) — şimdi çalışacak durumda değildir
таки́х винто́в ты не найдёшь, их и быть не мо́жет — vidanın böylesini bulamazsın, olmasına da imkan yoktur
пришли́ го́сти, и мы не смогли́ погуля́ть — konuk geldi, gezmekten kaldık
вы не мо́жете не знать, что... —...ı bilmiyor olamazsınız
могу́ поспо́рить, что... — bahse girerim
••мо́жет (быть) — belki
II ж, разг.мо́жет, оста́немся? — kalsak (ne dersin)?
güç (-cü); takat (-ti); mecal; dermanизо всей мо́чи — var / olanca gücüyle
-
2 старый
1) ihtiyar, koca; kartста́рый челове́к — ihtiyar adam
ста́рый дуб — kart meşe
он стар учи́ться — okuyacak yaşta değildir artık
не смогу́, стар стал — yapamam, ihtiyarlık
стар, да дюж — погов. kart meşe bükülmez
ста́рая кры́са лову́шку обхо́дит — посл. tilki iki defa tuzağa düşmez
2) врз eskiста́рый дом — eski ev
ста́рый обы́чай — eski adet
ста́рая, как мир, тради́ция — dünya kadar yaşlı bir gelenek
ста́рый дире́ктор шко́лы — okulun eski müdürü
по ста́рой привы́чке — eskiden kalma bir alışkanlıkla
ста́рая оби́да — eskiden kalma gönül kırıklığı
по ста́рому зако́ну — eski yasaya göre
са́мый ста́рый контине́нт Земли́ — Yer'in en ihtiyar kıtası
ста́рые ве́щи — eski eşya, eskiler
ста́рое пальто́ — eski bir palto
ста́рый друг — eski dost
ста́рая мо́да — eski moda
3) (ста́рое) → сущ., с eskiвороши́ть ста́рое — eski defterleri karıştırmak
••Ста́рый свет — eski dünya
ста́рое вино́ — yıllanmış şarap
и стар и мал вы́сыпали на у́лицу — büyük küçük herkes sokağa döküldü
ста́рый ду́рень! — прост., бран. koca bunak!
-
3 этот
bu,şu* * *э́та, э́то, э́ти1) мест. bu; şuпо э́ту сто́рону доро́ги — yolun berisinde
в э́тих места́х / края́х — buralarda
э́тим ле́том — bu yaz
в э́том году́ — bu yıl
в э́ти го́ды, когда́ бли́зится коне́ц двадца́того столе́тия — yirminci yüzyılın sona ermek üzere olduğu şu yıllarda
2) (э́то) → сущ., с bu; orasıэ́то ещё что?! — o bir şey mi?!
э́то заво́д? (вопрос по телефону) — orası fabrika mı?
э́то - апте́ка — burası eczahane
э́того я не зна́ю — orasını bilmem
э́того нам хва́тит на ме́сяц — bu kadarı bize bir ay yeter
нет! Э́того я не могу́ сде́лать! — olmaz! Ben öyle bir şey yapamam!
всё э́то изве́стно — tüm bunlar bilinen şeylerdir
См. также в других словарях:
Suat Suna — (* 26. Mai 1975 in Istanbul) ist ein türkischer Musiker. Sein Vater Mehmet Sait Suna war selbst Geigenspieler und hat seinem Sohn schon in frühen Jahren die Musik nahe gebracht. Suat Suna hatte das erste Mal mit vier Jahren eine Geige in der Hand … Deutsch Wikipedia
ama — bağ., Ar. ammā 1) Çelişkili ve tutarsız iki cümleyi birbirine bağlamaya yarayan bir söz, amma Para kazanmayı hiç sevmiyordu ama hesapsız harcamaya bayılıyordu. N. Cumalı 2) Uyarma veya şartlı bir ifade niteliğinde olan bir cümleyi, başka bir… … Çağatay Osmanlı Sözlük
zağarlık — is., ğı Av köpeği gibi izleme Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam. M. A. Ersoy … Çağatay Osmanlı Sözlük
şeriatın kestiği parmak acımaz — kanunların uygun gördüğü cezaya katlanmak gerekir anlamında kullanılan bir söz Ben bir şey yapamam, şeriatın kestiği parmak acımaz, ne yapayım, Allah acısın. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
başın gabatdasına galdır da vur — sen bilirsin, senin için bir şey yapamam … Beypazari ağzindan sözcükler