-
101 прикармливать
прика́рмливать грудно́го ребёнка коро́вьим молоко́м — meme çocuğuna inek sütü de vermek
-
102 приносить
несов.; сов. - принести́1) врз getirmek; vermekпринеси́ дров — odun getir
приноси́ть дохо́д — gelir getirmek / sağlamak
э́то принесло́ нам побе́ду — bu bize zafer getirdi
он не принёс свое́й кома́нде ни еди́ного очка́ — takımına bir puan olsun getiremedi
он принёс кома́нде два очка́ — takıma iki puan sağladı
ринг принёс ему́ сла́ву — ring ona şöhret sağladı / kazandırdı
э́тот прыжо́к принёс ему́ второ́е ме́сто — bu atlayış ona ikinciliği kazandırdı
приноси́ть пользу — yarar vermek / sağlamak, yararı dokunmak
э́то большо́й по́льзы не принесёт — bu fazla bir yarar sağlamaz
э́то прино́сит бо́льше вреда́, чем по́льзы — bu, yarardan çok zarar verir
я́блоня не принесла́ плодо́в — elma ağacı meyva vermedi
любо́вь не принесла́ ей сча́стья — aşk ona mutluluk getirmedi
2) ( родить - о животном) doğurmak••приноси́ть благода́рность кому-л. — teşekkürlerini sunmak
-
103 прислушиваться
несов.; сов. - прислу́шаться, врзприслу́шиваться к разгово́ру — konuşulanlara kulak vermek / kabartmak
прислу́шиваться к го́лосу масс — yığınların sesini dinlemek, yığınlara kulak vermek
не прислу́шиваться к кри́тике — eleştirilere aldırmamak / kulak tıkamak
-
104 причинять
несов.; сов. - причини́тьneden olmak; vermekущерб, причиня́емый стихи́йными бе́дствиями — doğal afetlerin neden olduğu zararlar
причиня́ть убы́тки кому-л. — birini zarara sokmak / uğratmak
причиня́ть муче́ния / страда́ния кому-л. — ıstırap(lar) vermek / çektirmek
причиня́ть боль кому-л. — birinin canını ağrıtmak
причини́ть (душе́вную) боль кому-л. — birini incitmek
-
105 проболтать
сов., разг.1) (провести какое-л. время в болтовне) (bir süre) çene çalmak2) (выдать секрет и т. п.) dile vermekпроболта́ть секре́т — sırrı dile vermek
-
106 проинформировать
сов.bilgi vermek, haber vermek -
107 расплачиваться
несов.; сов. - расплати́ться1) ödemek; parasını vermek; ceremesini çekmek ( за причинённый ущерб); hesabı görmek ( по счёту)распла́чиваться с долга́ми — borçlarını ödemek
расплати́ться за такси́ — taksi parasını vermek
2) перен. ( нести наказание) cezasını çekmek, ceremesini çekmek; kefaretini ödemek; günahını çekmek (за ошибки, грехи другого)распла́чиваться за грехи́ / оши́бки мо́лодости — gençlikte yaptıklarının cezasını çekmek / kefaretini ödemek
за э́ту оши́бку пришло́сь распла́чиваться мне — bu hatanın ceremesini ben çekmek zorunda kaldım
3) перен., разг. ( мстить) ödetmek; acısını çıkarmak; hesabını görmekя расплачу́сь с тобо́й за э́то — bunu ödeteceğim sana
-
108 ратовать
-
109 сигнал
м1) işaret, sinyalсигна́л возду́шной трево́ги — hava tehlikesi işareti
светово́й сигна́л — ışıklı işaret
пода́ть (усло́вный) сигна́л — sinyal yermek
пода́ть сигна́л бе́дствия — мор. imdat / SOS işareti vermek
пода́ть сигна́л трево́ги — alarm işareti vermek
пода́ча сигна́лов запрещена́ — авто klakson çalınmaz
2) перен. ( предупреждение) uyarı, ihbar -
110 снабжать
несов.; сов. - снабди́ть, в соч.sağlamak, vermekснабди́ть уезжа́ющих деньга́ми и проду́ктами — gideceklere para ve azık vermek / sağlamak
снабжа́ть заво́д сырьём — fabrikaya hammadde sağlamak / yetiştirmek
снабди́ть стано́к дистанцио́нным управле́нием — tezgahı uzaktan kumanda aygıtlarıyla donatmak
-
111 сокращать
несов.; сов. - сократи́ть1) kısaltmakсокраща́ть статью́ — yazıyı kısaltmak
2) azaltmak, indirmek; kısmakсокраща́ть объём вне́шней торго́вли — dış ticaret hacmini azaltmak / daraltmak
сокраща́ть расхо́ды — harcamaları azaltmak / kısmak
3) ( увольнять) ( kadroda yapılan indirim dolayısıyla) görevine son vermek, yol vermek4) мат. indirgemek -
112 ссуда
-
113 ссужать
несов.; сов. - ссуди́тьborç / ödünç vermekссужа́ть де́ньги под проце́нты — faizle borç para vermek
-
114 судить
1) hüküm vermek; yargılamakсуди́те са́ми — kendiniz hüküm verin
не тебе́ суди́ть об э́том — bu hususta hüküm vermek sana düşmez
суди́ть о лю́дях по их положе́нию в о́бществе — insanları toplum içindeki yerlerine göre yargılamak
2) yargılamakего́ суди́ли и оправда́ли — yargılanmış ve beraat etmişti
его́ уже́ три́жды суди́ли за воровство́ — hırsızlıktan artık üç sabıkası var
3) спорт. yönetmek; hakemlik yapmak / etmekсуди́ть игру́ / матч — oyunu / maçı yönetmek
4) безл.ви́дно, так суждено́ — takdir böyle imiş
зна́чит, и э́то суждено́ — demek kaderde bu da varmış
е́сли ему́ не суждено́ верну́ться,... — (onun) kaderinde dönmek yoksa,...
••су́дя по чему-л. — bir şeye göre / bakılırsa
су́дя по её слова́м — onun sözlerine bakılırsa
су́дя по всему́, э́то не так — herşey bunun böyle olmadığını gösterir
-
115 томить
eziyet vermek* * *его́ томи́ла жа́жда — susuzluktan (eziyet) çekiyordu
её томи́т ску́ка — can sıkıntısından tedirgin oluyor
-
116 тяготить
zahmet vermek,yük olmak* * *zahmet vermek, yük olmakэ́та рабо́та не бу́дет тяготи́ть вас — bu iş size yük / külfet olmayacak
-
117 уведомлять
haber vermek,duyurmak* * *несов.; сов. - уве́домитьhaber vermek, duyurmakон уведомлён об э́том по телефо́ну — bu, kendisine telefonla duyuruldu
-
118 увлекать
sürüklemek; kendini vermek; gönlünü kapmak* * *несов.; сов. - увле́чьло́дку увлекло́ тече́нием — kayık akıntıya kapılıp sürüklendi
увле́чь толпу́ за собо́й — kalabalığı peşinden / arkasından sürüklemek
2) перен. kendini vermekрабо́та увлекла́ её — kendini işe verdi
э́та рабо́та насто́лько / так увлекла́ её, что... — bu işe kendini öyle kaptırdı ki,...
3) перен. sürüklemekэ́та кни́га увлечёт вас — bu kitap sizi sürükleyecek
4) перен. ( влюблять в себя) gönlünü kapmak -
119 уделять
ayırmak (zaman)* * *несов.; сов. - удели́тьayırmak; vermekуделя́ть вре́мя дома́шним дела́м — ev işlerine zaman ayırmak
уделя́ть ме́сто чему-л. — yer vermek
уделя́ть вре́мя кому-чему-л. — zaman ayırmak
он суме́л удели́ть нам це́лый час — bize tam bir saat vakit ayırabildi
пре́сса удели́ла э́тому собы́тию значи́тельное ме́сто — basın bu olaya geniş / büyük bir yer verdi
-
120 удовольствие
zevk* * *сиспы́тывать удово́льствие от чего-л. — bir şeyden / bir şey yapmaktan zevk / haz duymak
получа́ть удово́льствие от чего-л. — bir şeyden / bir şey yapmaktan zevk almak
доставля́ть удово́льствие кому-л. — zevk vermek
мы не наме́рены доставля́ть ему́ тако́е удово́льствие — ирон. ona bu keyfi vermek niyetinde değiliz
э́то не даёт никако́го удово́льствия — bunun hiç tadı / zevki olmuyor
он ло́вит ры́бу ра́ди удово́льствия — zevk için balık tutar
с удово́льствием — memnuniyetle, zevkle, seve seve, başımla beraber
он рабо́тал с удово́льствием — (işinden) zevk alarak çalışıyordu
он рабо́тал без (вся́кого) удово́льствия — zevk alarak çalışmıyordu
2) ( развлечение) eğlence
См. также в других словарях:
vermek — i, e, ir 1) Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek Okumadığım zaman tavukların bahçesindeyim, yemlerini ben veririm. Ö. Seyfettin 2) Bırakmak veya bağışlamak Hırsımdan bazılarına bedava verdim, alın götürün,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
güvence vermek — 1) bir anlaşmada taraflardan biriyle ilgili olarak sorumluluğu yüklenmek, inanca vermek, teminat vermek, garanti vermek 2) bir sorumluluk karşılığı olarak para vb. ortaya koymak, inanca vermek, teminat vermek, garanti vermek … Çağatay Osmanlı Sözlük
güvenmelik vermek — bir kimseye pazarlığında anlaşılmış bir paranın küçük bir bölümünü önceden vermek, kapora vermek … Çağatay Osmanlı Sözlük
karşılık vermek — 1) küçük büyüğüne karşı gelmek 2) cevap vermek, yanıt vermek Haşarı oğlan bu ağzı bozuk kadına şöyle karşılık veriyordu. O. C. Kaygılı … Çağatay Osmanlı Sözlük
döl vermek — 1) yavru vermek, üremek 2) ürün vermek … Çağatay Osmanlı Sözlük
kiraya vermek — kira karşılığında vermek, icara vermek Buradaki evimi de kiraya vermiştim. R. H. Karay … Çağatay Osmanlı Sözlük
pay vermek — 1) hisse vermek, bölüşmede bulunan parçalardan ayırmak Batı, beynini sömürdüğü insanlara kendi uyruklarına sağladığı konfordan pay verip gönül alır. H. Taner 2) mec. küçük büyüğe karşılık vermek, saygısızca davranmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
fırsat vermek — bir işi yapmak için uygun, elverişli şartı sağlamak Bu çeşit yazılara cevap vermek hasma fırsat vermek olur. B. Felek … Çağatay Osmanlı Sözlük
yer vermek — 1) önemli saymak, saygı göstermek Etrafını zehirleye zehirleye yaşadıktan sonra hâlâ insanlar ona kendi aralarında bir yer veriyorlardı. M. Yesari 2) bir olaya yol açmak, imkân tanımak 3) önemli bir görev vermek 4) kendi yerini bir başkasına… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yol vermek — 1) geçmesine izin vermek Hafif sağ yapıp askerî bir kamyona yol verdi. A. İlhan 2) hızını artırmak 3) işten çıkarmak, işine son vermek Mademki bu işi yapamıyorsun, o hâlde başka işimiz yok derler, bana yol verirler. O. Kemal … Çağatay Osmanlı Sözlük
semere vermek — 1. meyva vermek. 2. sonuç vermek … Osmanli Türkçesİ sözlüğü