-
1 abhängen
abhängen1 v/t <-ge-, h> fig fam ekmek -
2 abschleppen
abschleppen v/t <-ge-, h> çekmek;fig fam jemanden abschleppen b-ni araklamak -
3 anbeißen
anbeißen <unreg, -ge-, h>1. v/t -in ucundan ısırmak2. v/i Fisch vurmak; fig fam istekli görünmek -
4 schleusen
schleusen v/t <h> MAR (kanaldan) geçirmek; -
5 Wettrennen
Wettrennen n koşu, yarış; fig fam sidik yarışı -
6 Bein
Bein <-(e) s, -e> [baın] nt1) ( Körperteil) bacak;die \Beine übereinanderschlagen ayak ayak üstüne atmak;er stellt ihm ein \Bein (a. fig) ayağına çelme takıyor, ona çelme takıyor [o atıyor];jdm \Beine machen ( fig) o ( fam) ( jdn fortjagen) birini kov(ala) mak; ( jdn antreiben) birinin iki ayağını bir pabuca sokmak;er ist schon wieder auf den \Beinen ( fam) tekrar ayağa kalktı bile;immer wieder auf die \Beine fallen ( fig) hep dört ayağının üstüne düşmek;mit dem linken \Bein zuerst aufgestanden sein ( fam) ters [o sol] tarafından kalkmış olmak;Lügen haben kurze \Beine ( prov) yalancının mumu yatsıya kadar yanar2) (Tisch\Bein, Stuhl\Bein) ayak -
7 Haut
1) ( von Mensch) cilt, deri; ( von Tier) deri; ( von Schlange) gömlek; ( von Obst) kabuk; (Gesichts\Haut) ten;nur \Haut und Knochen sein ( fam) bir deri bir kemik olmak;nicht aus seiner \Haut ( heraus) können ( fig) o ( fam) huyundan vazgeçememek; ( sich nicht ändern können) kendini değiştirememek;2) ( auf Flüssigkeit) tabaka -
8 Ohr
Ohr <-(e) s, -en> [o:ɐ] ntkulak;die \Ohren spitzen kulak kabartmak; ( Tier) kulaklarını dikmek;jdm sein \Ohr leihen birine kulak vermek;es ist mir zu \Ohren gekommen, dass...... kulağıma geldi [o çalındı];mir dröhnen/sausen die \Ohren kulaklarım uğulduyor;ganz \Ohr sein kulak kesilmek;ich bin ganz \Ohr kulağım sende [o sizde];mit halbem \Ohr zuhören yarım yamalak dinlemek;ihm die \Ohren klingen ( fig) kulağı çınlamak;etw noch im \Ohr haben bir şey hâlâ kulağında olmak, bir şeyi duymuş olmak;seinen \Ohren nicht trauen ( fam) kulağına inanmamak, kulaklarına inanamamak;schreib dir das hinter die \Ohren! ( fam) bu sözümü kulağına küpe et!;etw geht zum einen \Ohr rein, zum anderen wieder hinaus ( fig) o ( fam) bir şey bir kulağından girip öbür kulağından çıkmak;viel um die \Ohren haben ( fam) işi başından aşkın olmak;die Situation/die Arbeit wächst mir über die \Ohren ( fig) durumla/işle başa çıkamıyorum artık;von einem \Ohr zum anderen strahlen ( fam) ağzı kulaklarına varmak; -
9 Luft
Luft [lʊft] f1. kein pl1) ( Gasgemisch, Atem\Luft) hava;\Luft aufpumpen hava basmak [o vermek];die \Luft aus etw dat herauslassen bir şeyin havasını boşaltmak, bir şeyi söndürmek;die \Luft ist rein ( fam) ortada kimsecikler yok, tehlike yok;es herrscht dicke \Luft ( fam) hava fena esmek;sich in \Luft auflösen ( fam) yok [o toz] olmak;jdn wie \Luft behandeln ( fam) birini hiçe saymak;2) ( Atem) nefes, soluk;nach \Luft schnappen ( fam) soluk alamaz olmak;die \Luft anhalten nefesini tutmak;( tief) \Luft holen (derin) soluk [o nefes] almak;keine \Luft bekommen soluk alamamak;mir blieb vor Schreck die \Luft weg ( fam) korkudan soluğum kesildi;jdm die \Luft zum Atmen nehmen birine nefes aldırmamak;von \Luft und Liebe leben ( fam) havadan yaşamak3) ( fam)seinem Ärger \Luft machen öfkesini gidermeketw in die \Luft sprengen bir şeyi havaya uçurmak;vor Freude in die \Luft springen sevinçten havalara uçmak;das ist völlig aus der \Luft gegriffen bu tamamen uydurma;in der \Luft hängen ( fam) havada kalmak; -
10 Finger
Finger <-s, -> ['fıŋɐ] mparmak;der kleine \Finger serçe parmak, serçe parmağı, küçük parmak;mit dem \Finger auf jdn zeigen birini parmakla göstermek;\Finger weg! çek parmağını!;da solltest du lieber die \Finger von lassen ( fig) o ( fam) ondan [o o sevdadan] vazgeçsen iyi olur;jdn in die \Finger bekommen birini eline geçirmek;jdn um den \Finger wickeln ( fam) birini parmağında oynatmak;sich dat die \Finger nach etw lecken ( fam) bir şey için içi gitmek; ( beim Essen) parmaklarını birlikte yemek;keinen \Finger krumm machen ( fam) parmağını bile kıpırdatmamak [o oynatmamak] -
11 Wasser
Wasser <-s, -> ['vasɐ] ntsu;kölnisch \Wasser kolonya;stehendes/fließendes \Wasser durgun/akar su;heißes/warmes/kaltes/kochendes \Wasser sıcak/ılık/soğuk/kaynar su;zu Lande und zu \Wasser karada ve suda;\Wasser lassen ( urinieren) su dökmek, işemek;\Wasser auf jds Mühle gießen ( fam) birinin ekmeğine yağ sürmek;sich über \Wasser halten ( fam) geçinip gitmek, idare etmek;ein Boot zu \Wasser lassen bir sandalı suya indirmek;etw unter \Wasser setzen bir şeyi su basmak;ins \Wasser fallen (a. fig) suya düşmek;jdm nicht das \Wasser reichen können ( fig) birinin eline su dökemez olmak, birinin kâbına varamamak, biriyle aşık atamamak;mit allen \Wassern gewaschen sein ( fam) suya götürüp susuz getirir olmak, çok kurnaz olmak;jdm das \Wasser abgraben birinin kuyusunu kazmak;da fließt noch viel \Wasser den Rhein hinunter ( fam) köprülerin altından daha çok sular geçer;das \Wasser läuft mir im Mund zusammen ( fam) ağzımın suyu akıyor, ağzım sulandı -
12 wild
1) ( Volk) vahşi, yabanıl, ilkel yaşayan; ( Tier) vahşi, yabani, yabanıl; ( Pflanze) yabani, yabanıl; ( Landschaft) vahşi, insan ayağı değmemiş;\wilde Rose/Ziege yaban gülü/keçisi;\wild wachsend yabanıljdn \wild machen ( fig) birini kudurtmak, birini kızdırmak [o öfkelendirmek];ein \wilder Zorn ergriff ihn ( fig) öfke topuklarına çıktı;ein \wildes Durcheinander karmakarışık, keşmekeşlik;\wild entschlossen sein ( fam) kesin karar vermiş olmak;\wild werden vahşileşmek, kudurmak, ele avuca sığmamak;\wild zelten kaçak kamp yapmak;\wilde Ehe ( fig) nikâhsız yaşama;\wilder Streik ( fig) yasa dışı grev4) ( Kinder) haşarı, azgın, kuduruk, çok yaramaz, ele avuca sığmaz -
13 Nagel
1) ( Metallstift) çivi;einen \Nagel einschlagen çivi çakmak;2) (Finger\Nagel) tırnak;an den Nägeln kauen tırnaklarını kemirmek;sich dat etw unter den \Nagel reißen ( fam) bir şeyin üstüne yatmak, punduna getirip bir şeyi iç etmek;die Sache brennt uns unter den Nägeln ( fam) bu iş bizim için çok acil -
14 Wind
Wind <-(e) s, -e> [vınt] mrüzgâr, yel;bei \Wind und Wetter her havada; ( bei schlechtem Wetter) kötü havada;\Wind und Wetter ausgesetzt sein rüzgâr almak [o tutmak], hava şartlarına maruz kalmak;in den \Wind reden ( fig) havaya konuşmak, boşuna söyleyip durmak, çene yormak;wie der \Wind ( fig) rüzgâr [o yel] gibi;einen \Wind streichen lassen ( vulg) yellenmek, osurmak;wer \Wind sät, wird Sturm ernten ( prov) rüzgâr eken fırtına biçer -
15 Kopf
1) ( Körperteil, Nagel\Kopf, Nadel\Kopf) kafa, baş;zehn Euro pro \Kopf adam başına on euro;\Kopf an \Kopf kafa kafaya, başa baş;aus dem \Kopf kafadan;\Kopf hoch! üzme tatlı canını!;etw auf den \Kopf stellen bir şeyi altüst etmek;sie stellten das ganze Haus auf den \Kopf bütün evi altüst ettiler;\Kopf und Kragen riskieren kellesini koltuğuna almak, başını ortaya koymak;das will mir nicht in den \Kopf bunu aklım almıyor;das kann ich im \Kopf rechnen bunu kafamdan hesaplayabilirim;mit rotem \Kopf dastehen kıpkırmızı kesilmek;von \Kopf bis Fuß baştan aşağı;sie ist ein kluger \Kopf o akıllı birisidir;sie hat ihren eigenen \Kopf o kendi bildiğini okur;er ist nicht auf den \Kopf gefallen kafası boş değil;den \Kopf in den Sand stecken deve kuşu gibi başını kuma sokmak [o gömmek];mit dem \Kopf durch die Wand wollen kafasının dikine gitmek;es kann nicht immer nur nach deinem \Kopf gehen her şey senin istediğin gibi olamaz;einen kühlen \Kopf bewahren serin kanlı olmak;nicht ganz richtig im \Kopf sein ( fam) kafadan kontak olmak, aklından zoru olmak;das geht mir durch den \Kopf bu, aklımdan geçiyor;mir brummt der \Kopf ( fam) başım çok ağrıyor;mir raucht der \Kopf ( fam) kafam dumanlandı;der Erfolg ist ihm zu \Kopf(e) gestiegen başarı onun başına vurdu;ich war wie vor den \Kopf gestoßen beynimden vurulmuşa döndüm;jdm den \Kopf verdrehen ( fam) birinin beynine girmek, birini baştan çıkarmak;das kann dich den \Kopf kosten (a. fig) bu, senin başını yakabilir;er hat sein ganzes Geld auf den \Kopf gehauen ( fam) bütün parasını har vurup harman savurdu;was man nicht im \Kopf hat, das hat man in den Beinen ( fig) o ( fam) akılsız başın cezasını ayak çeker, akılsız iti [o köpeği] yol kocatır2) (Brief\Kopf) başlık; ( bei Münze) tu(ğ) ra;\Kopf oder Zahl? tura mı yazı mı? -
16 Geld
-
17 Tasche
Tasche <-n> ['taʃə] f1) ( an Kleidung) cep;etw aus der eigenen \Tasche bezahlen ( fam) bir şeyi cepten vermek, bir şeyi kendi kesesinden ödemek;etw in die eigene \Tasche stecken ( fam) bir şeyi cebe indirmek [o atmak]2) (Hand\Tasche, Akten\Tasche, Schul\Tasche) çanta;in die eigene \Tasche wirtschaften ( fam) cebini doldurmak;jdm auf der \Tasche liegen ( fam) birinin sırtından geçinmek;3) a. zool (Backen\Tasche, Begattungs\Tasche) kese; -
18 Zahn
diş;die dritten Zähne ( fam) takma diş(ler);mit den Zähnen klappern/knirschen dişlerini takırdatmak/gıcırdatmak;sie bekommt Zähne diş çıkarıyor;der \Zahn der Zeit ( fam) zamanın etkisi;jdm die Zähne zeigen ( fam) birine diş göstermek;bis an die Zähne bewaffnet ( fig) tepeden tırnağa (kadar) silahlanmış;einen \Zahn zulegen ( fam) ( schneller fahren) hızı artırmak, gaza basmak; ( sich beeilen) acele etmek, gaz vermek -
19 Hals
jdm um den \Hals fallen birinin boynuna sarılmak;sich jdm an den \Hals werfen ( fam) birinin başına ekşimek;aus vollem \Hals avazı çıktığı kadar;das Wort blieb ihm im \Hals(e) stecken sözü boğazında düğümlendi;er hat viel am \Hals ( fam) işi başından aşkın;bis zum \Hals in Schulden stecken boğazına [o gırtlağına] kadar borç içinde olmak;bleib mir mit deinen Problemen vom \Hals! ( fam) sorunlarınla başımı ağrıtma!;das hängt mir zum \Hals heraus ( fam) bundan bıktım, usandım artık;einen Frosch im \Hals haben ( fam) boğazı gıcıklanmak, gıcık tutmak;einen Kloß im \Hals haben ( fam) boğazına bir yumruk tıkanmak [o gelip oturmak];etw in den falschen \Hals bekommen ( fam) bir şeyi ters anlamak;sie kann den \Hals nicht vollkriegen ( fam) doymak bilmiyor2) (Flaschen\Hals) boğaz3) ( von Instrument) sap -
20 Haar
Haar <-(e) s, -e> [ha:ɐ] nt1) (Kopf\Haar) saç; (Körper\Haar, Tier\Haar) tüy, kıl;blondes/schwarzes \Haar haben saçları sarı/siyah olmak;kein gutes \Haar an jdm lassen ( fam) birinin arkasından söylemediğini bırakmamak;deswegen lasse ich mir keine grauen \Haare wachsen ( fam) bunun için saç sakal ağartmam;jdm kein \Haar krümmen ( fam) birinin kılına [o tüyüne] dokunmamak;immer ein \Haar in der Suppe finden ( fam) her şeyde bir kusur bulmak2) ( fig);(um) kein \Haar ( fam) hiç;er hat sich (um) kein \Haar geändert hiç değişmemiş;
См. также в других словарях:
abogado de secano — fig. fam.Derecho. Letrado que no ejerce ni sirve para ello … Diccionario de Economía Alkona
embuchado — fig. fam.Economía. Moneda que se oculta entre otras de menos valor cuando se hacen posturas al juego … Diccionario de Economía Alkona
jubón de azotes — fig. fam.Derecho. Azotes que por justicia se daban en las espaldas de nudillos. Especie de cota … Diccionario de Economía Alkona
negocio redondo — fig. fam.Economía. El muy ventajoso y que sale a medida del deseo … Diccionario de Economía Alkona
perra gorda — fig. fam.Economía. Moneda de cobre que valía diez céntimos de peseta, y por extensión, la del mismo valor acuñada después con una aleación de aluminio … Diccionario de Economía Alkona
perra grande — fig. fam.Economía. Moneda de cobre que valía diez céntimos de peseta, y por extensión, la del mismo valor acuñada después con una aleación de aluminio … Diccionario de Economía Alkona
abogado de secano — fig. fam.Derecho. Letrado que no ejerce ni sirve para ello … Diccionario de Economía
embuchado — fig. fam.Economía. Moneda que se oculta entre otras de menos valor cuando se hacen posturas al juego … Diccionario de Economía
jubón de azotes — fig. fam.Derecho. Azotes que por justicia se daban en las espaldas de nudillos. Especie de cota … Diccionario de Economía
negocio redondo — fig. fam.Economía. El muy ventajoso y que sale a medida del deseo … Diccionario de Economía
perra gorda — fig. fam.Economía. Moneda de cobre que valía diez céntimos de peseta, y por extensión, la del mismo valor acuñada después con una aleación de aluminio … Diccionario de Economía