Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

tb+fig+fam+es

  • 1 abhängen

    abhängen1 v/t <-ge-, h> fig fam ekmek
    abhängen2 v/i <unreg, -ge-, h>: abhängen von -e bağlı olmak; finanziell muhtaç olmak

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > abhängen

  • 2 abschleppen

    abschleppen v/t <-ge-, h> çekmek;
    fig fam jemanden abschleppen b-ni araklamak

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > abschleppen

  • 3 anbeißen

    anbeißen <unreg, -ge-, h>
    1. v/t -in ucundan ısırmak
    2. v/i Fisch vurmak; fig fam istekli görünmek

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > anbeißen

  • 4 schleusen

    schleusen v/t <h> MAR (kanaldan) geçirmek;
    fig fam jemanden schleusen ( durch -den) (gizlice) geçirmek

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > schleusen

  • 5 Wettrennen

    Wettrennen n koşu, yarış; fig fam sidik yarışı

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > Wettrennen

  • 6 Bein

    Bein <-(e) s, -e> [baın] nt
    1) ( Körperteil) bacak;
    die \Beine übereinanderschlagen ayak ayak üstüne atmak;
    er stellt ihm ein \Bein (a. fig) ayağına çelme takıyor, ona çelme takıyor [o atıyor];
    sich dat (k) ein \Bein ausreißen ( fig) o ( fam) fazla emek ver(me) mek;
    mit einem \Bein im Grab stehen ( fig) o ( fam) bir ayağı çukurda olmak;
    sich dat die \Beine in den Bauch stehen ( fig) o ( fam) ayaklarına [o ayağına] kara su inmek;
    mit beiden \Beinen im Leben stehen ( fig) o ( fam) işini bilmek;
    jdm \Beine machen ( fig) o ( fam) ( jdn fortjagen) birini kov(ala) mak; ( jdn antreiben) birinin iki ayağını bir pabuca sokmak;
    die \Beine in die Hand nehmen ( fig) o ( fam) çok acele etmek;
    etw auf die \Beine stellen ( fig) o ( fam) bir şeyi yoluna koymak;
    er ist schon wieder auf den \Beinen ( fam) tekrar ayağa kalktı bile;
    immer wieder auf die \Beine fallen ( fig) hep dört ayağının üstüne düşmek;
    mit dem linken \Bein zuerst aufgestanden sein ( fam) ters [o sol] tarafından kalkmış olmak;
    Lügen haben kurze \Beine ( prov) yalancının mumu yatsıya kadar yanar
    2) (Tisch\Bein, Stuhl\Bein) ayak
    3) ( geh) ( Knochen) kemik;
    etw geht jdm durch Mark und \Bein ( fig) o ( fam) bir şey iliğini kemiğini kurutmak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Bein

  • 7 Haut

    Haut < Häute> [haʊt, pl 'hɔıtə] f
    1) ( von Mensch) cilt, deri; ( von Tier) deri; ( von Schlange) gömlek; ( von Obst) kabuk; (Gesichts\Haut) ten;
    nur \Haut und Knochen sein ( fam) bir deri bir kemik olmak;
    versuchen, seine \Haut zu retten ( fig) o ( fam) postu [o pöstekiyi] kurtarmaya çalışmak;
    aus der \Haut fahren ( fig) o ( fam) çileden çıkmak, zıvanadan çıkmak;
    nicht aus seiner \Haut ( heraus) können ( fig) o ( fam) huyundan vazgeçememek; ( sich nicht ändern können) kendini değiştirememek;
    ihm ist nicht wohl in seiner \Haut ( fig) o ( fam) durumundan memnun olmamak;
    in ihrer \Haut möchte ich nicht stecken ( fig) o ( fam) onun yerinde olmak istemem;
    mit heiler \Haut davonkommen ( fig) o ( fam) postu kurtarmak;
    mit \Haut und Haaren ( fig) o ( fam) yaka paça;
    das geht ( mir) unter die \Haut ( fig) o ( fam) bu bana çok dokundu, bu içime işledi;
    auf der faulen \Haut liegen ( fig) o ( fam) ense yapmak, miskin miskin yatmak, minder çürütmek;
    eine ehrliche \Haut ( fig) o ( fam) namuslu bir adam
    2) ( auf Flüssigkeit) tabaka
    3) med, anat (Schleim\Haut) doku; (Ader\Haut, Horn\Haut) tabaka

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Haut

  • 8 Ohr

    Ohr <-(e) s, -en> [o:ɐ] nt
    kulak;
    die \Ohren spitzen kulak kabartmak; ( Tier) kulaklarını dikmek;
    jdm sein \Ohr leihen birine kulak vermek;
    es ist mir zu \Ohren gekommen, dass...... kulağıma geldi [o çalındı];
    mir dröhnen/sausen die \Ohren kulaklarım uğulduyor;
    ganz \Ohr sein kulak kesilmek;
    ich bin ganz \Ohr kulağım sende [o sizde];
    mit halbem \Ohr zuhören yarım yamalak dinlemek;
    sich dat die \Ohren zuhalten kulaklarını tıkamak;
    ihm die \Ohren klingen ( fig) kulağı çınlamak;
    etw noch im \Ohr haben bir şey hâlâ kulağında olmak, bir şeyi duymuş olmak;
    lange \Ohren machen ( fig) o ( fam) kulak vermek;
    jdm die \Ohren lang ziehen ( fig) o ( fam) birinin kulağını çekmek;
    seinen \Ohren nicht trauen ( fam) kulağına inanmamak, kulaklarına inanamamak;
    jdn übers \Ohr hauen ( fig) o ( fam) birine kazık atmak, birini kazıklamak;
    schreib dir das hinter die \Ohren! ( fam) bu sözümü kulağına küpe et!;
    etw geht zum einen \Ohr rein, zum anderen wieder hinaus ( fig) o ( fam) bir şey bir kulağından girip öbür kulağından çıkmak;
    viel um die \Ohren haben ( fam) işi başından aşkın olmak;
    bis über beide \Ohren verliebt sein ( fig) o ( fam) sırılsıklam âşık olmak, körkütük âşık olmak;
    die Situation/die Arbeit wächst mir über die \Ohren ( fig) durumla/işle başa çıkamıyorum artık;
    sich aufs \Ohr legen ( fig) o ( fam) kafayı vurmak;
    von einem \Ohr zum anderen strahlen ( fam) ağzı kulaklarına varmak;
    es faustdick hinter den \Ohren haben ( fig) o ( fam) anasının gözü olmak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Ohr

  • 9 Luft

    Luft [lʊft] f
    1) ( Gasgemisch, Atem\Luft) hava;
    \Luft aufpumpen hava basmak [o vermek];
    an die ( frische) \Luft gehen açık havaya çıkmak;
    die \Luft aus etw dat herauslassen bir şeyin havasını boşaltmak, bir şeyi söndürmek;
    die \Luft ist rein ( fam) ortada kimsecikler yok, tehlike yok;
    es herrscht dicke \Luft ( fam) hava fena esmek;
    aus etw dat ist die \Luft raus ( fam) bir şey güncelliğini yitirmek;
    sich in \Luft auflösen ( fam) yok [o toz] olmak;
    jdn wie \Luft behandeln ( fam) birini hiçe saymak;
    jdn an die ( frische) \Luft setzen ( fam) birini kapı dışarı etmek;
    etw ist ( völlig) aus der \Luft gegriffen ( fig) bir şeyin aslı astarı olmamak
    2) ( Atem) nefes, soluk;
    nach \Luft schnappen ( fam) soluk alamaz olmak;
    die \Luft anhalten nefesini tutmak;
    ( tief) \Luft holen (derin) soluk [o nefes] almak;
    keine \Luft bekommen soluk alamamak;
    mir blieb vor Schreck die \Luft weg ( fam) korkudan soluğum kesildi;
    jdm die \Luft zum Atmen nehmen birine nefes aldırmamak;
    von \Luft und Liebe leben ( fam) havadan yaşamak
    3) ( fam)
    seinem Ärger \Luft machen öfkesini gidermek
    2. < Lüfte> [lʊft, pl 'lʏftə] f ( Raum über dem Erdboden) hava;
    etw in die \Luft sprengen bir şeyi havaya uçurmak;
    vor Freude in die \Luft springen sevinçten havalara uçmak;
    das ist völlig aus der \Luft gegriffen bu tamamen uydurma;
    in der \Luft hängen ( fam) havada kalmak;
    schnell in die \Luft gehen ( fig) o ( fam) çok çabuk tepesi atmak;
    ich könnte ihn in der \Luft zerreißen ( fig) o ( fam) onu bir kaşık suda boğabilirim

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Luft

  • 10 Finger

    Finger <-s, -> ['fıŋɐ] m
    parmak;
    der kleine \Finger serçe parmak, serçe parmağı, küçük parmak;
    mit dem \Finger auf jdn zeigen birini parmakla göstermek;
    jdm auf die \Finger klopfen ( fig) o ( fam) birine haddini bildirmek;
    das kann man sich doch an den ( fünf) \Fingern abzählen! ( fam) bu parmakla bile sayılabilir!;
    \Finger weg! çek parmağını!;
    er hat überall die \Finger drin ( fig) o ( fam) onun her yerde parmağı var;
    da solltest du lieber die \Finger von lassen ( fig) o ( fam) ondan [o o sevdadan] vazgeçsen iyi olur;
    jdm ( genau) auf die \Finger schauen ( fig) birini yakın takibe almak;
    jdn in die \Finger bekommen birini eline geçirmek;
    sich dat etw aus den \Fingern saugen bir şeyi uydurmak, bir şeyi kafadan atmak;
    jdn um den \Finger wickeln ( fam) birini parmağında oynatmak;
    sich dat die \Finger nach etw lecken ( fam) bir şey için içi gitmek; ( beim Essen) parmaklarını birlikte yemek;
    keinen \Finger krumm machen ( fam) parmağını bile kıpırdatmamak [o oynatmamak]

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Finger

  • 11 Wasser

    Wasser <-s, -> ['vasɐ] nt
    su;
    kölnisch \Wasser kolonya;
    stehendes/fließendes \Wasser durgun/akar su;
    heißes/warmes/kaltes/kochendes \Wasser sıcak/ılık/soğuk/kaynar su;
    zu Lande und zu \Wasser karada ve suda;
    \Wasser lassen ( urinieren) su dökmek, işemek;
    \Wasser auf jds Mühle gießen ( fam) birinin ekmeğine yağ sürmek;
    sich über \Wasser halten ( fam) geçinip gitmek, idare etmek;
    ein Boot zu \Wasser lassen bir sandalı suya indirmek;
    etw unter \Wasser setzen bir şeyi su basmak;
    ins \Wasser fallen (a. fig) suya düşmek;
    nahe am \Wasser gebaut haben ( fig) o ( fam) hafiften ağlamak;
    jdm nicht das \Wasser reichen können ( fig) birinin eline su dökemez olmak, birinin kâbına varamamak, biriyle aşık atamamak;
    ihr steht das \Wasser bis zum Hals ( fig) o ( fam) o, boğazına kadar borç içinde;
    mit allen \Wassern gewaschen sein ( fam) suya götürüp susuz getirir olmak, çok kurnaz olmak;
    jdm das \Wasser abgraben birinin kuyusunu kazmak;
    da fließt noch viel \Wasser den Rhein hinunter ( fam) köprülerin altından daha çok sular geçer;
    das \Wasser läuft mir im Mund zusammen ( fam) ağzımın suyu akıyor, ağzım sulandı

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Wasser

  • 12 wild

    wild [vılt] adj
    1) ( Volk) vahşi, yabanıl, ilkel yaşayan; ( Tier) vahşi, yabani, yabanıl; ( Pflanze) yabani, yabanıl; ( Landschaft) vahşi, insan ayağı değmemiş;
    \wilde Rose/Ziege yaban gülü/keçisi;
    \wild wachsend yabanıl
    2) ( heftig) güçlü, vahşi; ( wütend) kızgın, öfkeli, gözünü kan bürümüş;
    jdn \wild machen ( fig) birini kudurtmak, birini kızdırmak [o öfkelendirmek];
    ein \wilder Zorn ergriff ihn ( fig) öfke topuklarına çıktı;
    ein \wildes Durcheinander karmakarışık, keşmekeşlik;
    \wild entschlossen sein ( fam) kesin karar vermiş olmak;
    \wild werden vahşileşmek, kudurmak, ele avuca sığmamak;
    \wild auf etw sein ( fig) o ( fam) bir şeye bitmek;
    das ist halb so \wild ( fig) o ( fam) bu önemli değil
    3) ( illegal) yasa dışı, kanunsuz; ( unerlaubt) izinsiz;
    \wild zelten kaçak kamp yapmak;
    \wilde Ehe ( fig) nikâhsız yaşama;
    \wilder Streik ( fig) yasa dışı grev
    4) ( Kinder) haşarı, azgın, kuduruk, çok yaramaz, ele avuca sığmaz
    5) ( fig) o ( fam) ( übertrieben) aşırı; ( fantastisch) fantezî, hayalî

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > wild

  • 13 Nagel

    Nagel <-s, Nägel> ['na:gəl, pl 'nɛ:gəl] m
    1) ( Metallstift) çivi;
    einen \Nagel einschlagen çivi çakmak;
    den \Nagel auf den Kopf treffen ( fig) o ( fam) tam üstüne basmak;
    etw an den \Nagel hängen ( fig) o ( fam) bir şeyi rafa kaldırmak, bir şeyden vazgeçmek;
    den Beruf an den \Nagel hängen ( fig) o ( fam) meslegini bırakmak;
    Nägel mit Köpfen machen ( fig) o ( fam) işi doğru dürüst yapmak
    2) (Finger\Nagel) tırnak;
    sich dat die Nägel schneiden tırnaklarını kesmek;
    an den Nägeln kauen tırnaklarını kemirmek;
    sich dat etw unter den \Nagel reißen ( fam) bir şeyin üstüne yatmak, punduna getirip bir şeyi iç etmek;
    die Sache brennt uns unter den Nägeln ( fam) bu iş bizim için çok acil

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Nagel

  • 14 Wind

    Wind <-(e) s, -e> [vınt] m
    rüzgâr, yel;
    bei \Wind und Wetter her havada; ( bei schlechtem Wetter) kötü havada;
    \Wind und Wetter ausgesetzt sein rüzgâr almak [o tutmak], hava şartlarına maruz kalmak;
    jdm den \Wind aus den Segeln nehmen ( fig) o ( fam) birini susturmak, birinin ağzını tıkamak;
    wissen, woher der \Wind weht ( fam) ne olacağını [o olduğunu] bilmek;
    \Wind von etw dat bekommen ( fam) bir şeyin kokusunu almak;
    in den \Wind reden ( fig) havaya konuşmak, boşuna söyleyip durmak, çene yormak;
    viel \Wind ( um etw) machen ( fig) o ( fam) (bir şeyi) şişirmek [o dramatize etmek];
    hier weht ein frischer \Wind ( fig) o ( fam) buranın havası değişmiş;
    wie der \Wind ( fig) rüzgâr [o yel] gibi;
    in alle ( vier) \Winde dört bir tarafa;
    einen \Wind streichen lassen ( vulg) yellenmek, osurmak;
    wer \Wind sät, wird Sturm ernten ( prov) rüzgâr eken fırtına biçer

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Wind

  • 15 Kopf

    Kopf <-(e) s, Köpfe> [kɔpf, pl 'kœpfə] m
    1) ( Körperteil, Nagel\Kopf, Nadel\Kopf) kafa, baş;
    zehn Euro pro \Kopf adam başına on euro;
    \Kopf an \Kopf kafa kafaya, başa baş;
    aus dem \Kopf kafadan;
    \Kopf hoch! üzme tatlı canını!;
    etw auf den \Kopf stellen bir şeyi altüst etmek;
    sie stellten das ganze Haus auf den \Kopf bütün evi altüst ettiler;
    sich auf den \Kopf stellen ( fig) o ( fam) ağzıyla kuş tutmak;
    \Kopf und Kragen riskieren kellesini koltuğuna almak, başını ortaya koymak;
    sich dat etw aus dem \Kopf schlagen bir şeyi aklından [o kafasından] çıkarmak;
    sich dat etw in den \Kopf setzen bir şeyi aklına [o kafasına] koymak;
    das will mir nicht in den \Kopf bunu aklım almıyor;
    das kann ich im \Kopf rechnen bunu kafamdan hesaplayabilirim;
    mit rotem \Kopf dastehen kıpkırmızı kesilmek;
    von \Kopf bis Fuß baştan aşağı;
    sie ist ein kluger \Kopf o akıllı birisidir;
    sie hat ihren eigenen \Kopf o kendi bildiğini okur;
    er ist nicht auf den \Kopf gefallen kafası boş değil;
    den \Kopf in den Sand stecken deve kuşu gibi başını kuma sokmak [o gömmek];
    mit dem \Kopf durch die Wand wollen kafasının dikine gitmek;
    es kann nicht immer nur nach deinem \Kopf gehen her şey senin istediğin gibi olamaz;
    wir redeten uns dat die Köpfe heiß konuşmaktan kafamız şişti;
    einen kühlen \Kopf bewahren serin kanlı olmak;
    nicht ganz richtig im \Kopf sein ( fam) kafadan kontak olmak, aklından zoru olmak;
    das geht mir durch den \Kopf bu, aklımdan geçiyor;
    mir brummt der \Kopf ( fam) başım çok ağrıyor;
    mir raucht der \Kopf ( fam) kafam dumanlandı;
    der Erfolg ist ihm zu \Kopf(e) gestiegen başarı onun başına vurdu;
    ich war wie vor den \Kopf gestoßen beynimden vurulmuşa döndüm;
    jdm den \Kopf verdrehen ( fam) birinin beynine girmek, birini baştan çıkarmak;
    sich dat den \Kopf zerbrechen ( fam) kafa yormak [o patlatmak];
    das kann dich den \Kopf kosten (a. fig) bu, senin başını yakabilir;
    er hat sein ganzes Geld auf den \Kopf gehauen ( fam) bütün parasını har vurup harman savurdu;
    was man nicht im \Kopf hat, das hat man in den Beinen ( fig) o ( fam) akılsız başın cezasını ayak çeker, akılsız iti [o köpeği] yol kocatır
    2) (Brief\Kopf) başlık; ( bei Münze) tu(ğ) ra;
    \Kopf oder Zahl? tura mı yazı mı?

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Kopf

  • 16 Geld

    Geld <- (e) s> [gɛlt] nt
    kein pl para;
    etw zu \Geld machen bir şeyi paraya çevirmek;
    um \Geld spielen parasına oynamak;
    das geht ganz schön ins \Geld bu, bayağı masraflı oluyor;
    im \Geld schwimmen ( fig) o ( fam) para içinde yüzmek;
    das \Geld zum Fenster rauswerfen ( fig) o ( fam) parasını sokağa atmak;
    jdm das \Geld aus der Tasche ziehen ( fig) o ( fam) birinden para sızdırmak [o koparmak];
    \Geld waschen ( fig) para yıkamak;
    sie hat \Geld wie Heu ( fig) o ( fam) denizde kum, onda para;
    Zeit ist \Geld ( prov) vakit nakittir

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Geld

  • 17 Tasche

    Tasche <-n> ['taʃə] f
    1) ( an Kleidung) cep;
    etw aus der eigenen \Tasche bezahlen ( fam) bir şeyi cepten vermek, bir şeyi kendi kesesinden ödemek;
    etw in die eigene \Tasche stecken ( fam) bir şeyi cebe indirmek [o atmak]
    2) (Hand\Tasche, Akten\Tasche, Schul\Tasche) çanta;
    in die eigene \Tasche wirtschaften ( fam) cebini doldurmak;
    jdm auf der \Tasche liegen ( fam) birinin sırtından geçinmek;
    jdn in der \Tasche haben ( fig) o ( fam) birini avcunun içinde tutmak;
    jdn in die \Tasche stecken ( fig) o ( fam) birini cebinden çıkarmak
    3) a. zool (Backen\Tasche, Begattungs\Tasche) kese;
    tief in die \Tasche greifen ( fig) o ( fam) kesenin ağzını açmak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Tasche

  • 18 Zahn

    Zahn <-(e) s, Zähne> [tsa:n, pl 'tsɛ:nə] m
    diş;
    die dritten Zähne ( fam) takma diş(ler);
    sich dat die Zähne putzen dişlerini temizlemek;
    mit den Zähnen klappern/knirschen dişlerini takırdatmak/gıcırdatmak;
    sie bekommt Zähne diş çıkarıyor;
    der \Zahn der Zeit ( fam) zamanın etkisi;
    jdm die Zähne zeigen ( fam) birine diş göstermek;
    jdm auf den \Zahn fühlen ( fig) o ( fam) birinin nabzını yoklamak;
    das ist gerade etwas für den hohlen \Zahn ( fig) o ( fam) bu, dişinin kovuğuna bile gitmez;
    sich dat die Zähne an etw dat ausbeißen ( fam) bir şeye dişini tırnağını takmak;
    bis an die Zähne bewaffnet ( fig) tepeden tırnağa (kadar) silahlanmış;
    einen \Zahn zulegen ( fam) ( schneller fahren) hızı artırmak, gaza basmak; ( sich beeilen) acele etmek, gaz vermek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Zahn

  • 19 Hals

    Hals <-es, Hälse> [hals, pl 'hɛlzə] m
    1) anat boğaz; ( Kehle) gırtlak;
    \Hals über Kopf ( fam) ( plötzlich) palas pandıras, yaka paça, apar topar;
    jdm um den \Hals fallen birinin boynuna sarılmak;
    sich jdm an den \Hals werfen ( fam) birinin başına ekşimek;
    sich dat den \Hals brechen ( fam); kafasını gözünü yarmak; ( fig) kellesinden olmak;
    sich dat jdn/etw vom \Hals schaffen ( fam) bir kimseyi/şeyi başından atmak;
    aus vollem \Hals avazı çıktığı kadar;
    das Wort blieb ihm im \Hals(e) stecken sözü boğazında düğümlendi;
    er hat viel am \Hals ( fam) işi başından aşkın;
    bis zum \Hals in Schulden stecken boğazına [o gırtlağına] kadar borç içinde olmak;
    ihr steht das Wasser bis zum \Hals ( fig) o ( fam) o, boğazına kadar borç içinde;
    bleib mir mit deinen Problemen vom \Hals! ( fam) sorunlarınla başımı ağrıtma!;
    das hängt mir zum \Hals heraus ( fam) bundan bıktım, usandım artık;
    einen Frosch im \Hals haben ( fam) boğazı gıcıklanmak, gıcık tutmak;
    einen Kloß im \Hals haben ( fam) boğazına bir yumruk tıkanmak [o gelip oturmak];
    etw in den falschen \Hals bekommen ( fam) bir şeyi ters anlamak;
    sie kann den \Hals nicht vollkriegen ( fam) doymak bilmiyor
    2) (Flaschen\Hals) boğaz
    3) ( von Instrument) sap

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Hals

  • 20 Haar

    Haar <-(e) s, -e> [ha:ɐ] nt
    1) (Kopf\Haar) saç; (Körper\Haar, Tier\Haar) tüy, kıl;
    blondes/schwarzes \Haar haben saçları sarı/siyah olmak;
    sich dat die \Haare kämmen saçlarını taramak;
    sich dat die \Haare schneiden lassen saçlarını kestirmek;
    mir stehen die \Haare zu Berge ( fig) o ( fam) tüylerim diken diken oldu;
    kein gutes \Haar an jdm lassen ( fam) birinin arkasından söylemediğini bırakmamak;
    sich dat in den \Haaren liegen ( fam) saç saça baş başa olmak;
    sich dat in die \Haare fahren/geraten/kriegen ( fam) saç saça baş başa dövüşmek/gelmek/girmek;
    sich dat aufs \Haar gleichen ( fam) tıpkı tıpkısına benzemek;
    sich dat die \Haare raufen ( fam) saçını başını yolmak;
    deswegen lasse ich mir keine grauen \Haare wachsen ( fam) bunun için saç sakal ağartmam;
    jdm kein \Haar krümmen ( fam) birinin kılına [o tüyüne] dokunmamak;
    immer ein \Haar in der Suppe finden ( fam) her şeyde bir kusur bulmak
    2) ( fig);
    (um) kein \Haar ( fam) hiç;
    er hat sich (um) kein \Haar geändert hiç değişmemiş;
    um ein \Haar ( fam) ( beinahe) az kalsın

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Haar

См. также в других словарях:

  • abogado de secano — fig. fam.Derecho. Letrado que no ejerce ni sirve para ello …   Diccionario de Economía Alkona

  • embuchado — fig. fam.Economía. Moneda que se oculta entre otras de menos valor cuando se hacen posturas al juego …   Diccionario de Economía Alkona

  • jubón de azotes — fig. fam.Derecho. Azotes que por justicia se daban en las espaldas de nudillos. Especie de cota …   Diccionario de Economía Alkona

  • negocio redondo — fig. fam.Economía. El muy ventajoso y que sale a medida del deseo …   Diccionario de Economía Alkona

  • perra gorda — fig. fam.Economía. Moneda de cobre que valía diez céntimos de peseta, y por extensión, la del mismo valor acuñada después con una aleación de aluminio …   Diccionario de Economía Alkona

  • perra grande — fig. fam.Economía. Moneda de cobre que valía diez céntimos de peseta, y por extensión, la del mismo valor acuñada después con una aleación de aluminio …   Diccionario de Economía Alkona

  • abogado de secano — fig. fam.Derecho. Letrado que no ejerce ni sirve para ello …   Diccionario de Economía

  • embuchado — fig. fam.Economía. Moneda que se oculta entre otras de menos valor cuando se hacen posturas al juego …   Diccionario de Economía

  • jubón de azotes — fig. fam.Derecho. Azotes que por justicia se daban en las espaldas de nudillos. Especie de cota …   Diccionario de Economía

  • negocio redondo — fig. fam.Economía. El muy ventajoso y que sale a medida del deseo …   Diccionario de Economía

  • perra gorda — fig. fam.Economía. Moneda de cobre que valía diez céntimos de peseta, y por extensión, la del mismo valor acuñada después con una aleación de aluminio …   Diccionario de Economía

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»