-
1 vermek
أذاعأعطىاحتفلاغتفرباعبلغزوجسامحغفروهب -
2 vermek
1. أذاع [أَذَاعَ]Anlamı: yaymak2. أعطى [أَعْطَى]Anlamı: iletmek3. احتفل [اِحْتَفَلَ]Anlamı: eğlenceli toplantı düzenlemek4. اغتفر [اِغْتَفَرَ]Anlamı: bağışlamak5. باع [باعَ]Anlamı: satmak6. بلغ [بَلَّغ]Anlamı: bilgiyi başkalarına iletmek7. زوج [زَوَّجَ]Anlamı: evlendirmek8. سامح [سامَحَ]Anlamı: bağışlamak9. غفر [غَفَرَ]Anlamı: bağışlamak10. وهب [وَهَبَ]Anlamı: iletmek -
3 ürkütmek
1. أجفل [أَجْفَلَ]Anlamı: ürküntü vermek2. أذعر [أَذْعَرَ]Anlamı: ürküntü vermek3. أرعب [أَرْعَبَ]Anlamı: ürküntü vermek4. أرهب [أَرْهَبَ]Anlamı: ürküntü vermek5. أفرق [أَفْرَقَ]Anlamı: ürküntü vermek6. أفز [أَفَزَّ]Anlamı: ürküntü vermek7. أفزع [أَفْزَعَ]Anlamı: ürküntü vermek8. أوجل [أَوْجَلَ]Anlamı: ürküntü vermek9. خشى [خَشَّى]Anlamı: ürküntü vermek10. خوف [خَوَّفَ]Anlamı: ürküntü vermek11. ذعر [ذَعَرَ]Anlamı: ürküntü vermek12. راع [راعَ]Anlamı: ürküntü vermek13. رعب [رَعَبَ]Anlamı: ürküntü vermek14. رعب [رَعَّبَ]Anlamı: ürküntü vermek15. رهب [رَهَّبَ]Anlamı: ürküntü vermek16. روع [رَوَّعَ]Anlamı: ürküntü vermek17. فرق [فَرَّقَ]Anlamı: ürküntü vermek18. فز [فَزَّ]Anlamı: ürküntü vermek19. فزع [فَزَّعَ]Anlamı: ürküntü vermek20. وأر [وَأَرَ]Anlamı: ürküntü vermek21. وهل [وَهَّلَ]Anlamı: ürküntü vermek -
4 üzmek
1. أترح [أَتْرَحَ]Anlamı: üzüntü vermek2. أحزن [أَحْزَنَ]Anlamı: üzüntü vermek3. أشجب [أَشْجَبَ]Anlamı: üzüntü vermek4. أشجن [أَشْجَنَ]Anlamı: üzüntü vermek5. أشجى [أَشْجَى]Anlamı: üzüntü vermek6. أغم [أَغَمَّ]Anlamı: üzüntü vermek7. ألم [أَلَّمَ]Anlamı: üzüntü vermek8. آلم [آلَمَ]Anlamı: üzüntü vermek9. أمض [أَمَضَّ]Anlamı: üzüntü vermek10. أهم [أَهَمَّ]Anlamı: üzüntü vermek11. ترح [تَرَّحَ]Anlamı: üzüntü vermek12. حزن [حَزَّنَ]Anlamı: üzüntü vermek13. شجا [شَجَا]Anlamı: üzüntü vermek14. شجن [شَجَنَ]Anlamı: üzüntü vermek15. غم [غَمَّ]Anlamı: üzüntü vermek16. كرب [كَرَبَ]Anlamı: üzüntü vermek17. لعج [لَعَجَ]Anlamı: üzüntü vermek18. مض [مَضَّ]Anlamı: üzüntü vermek19. هم [هَمَّ]Anlamı: üzüntü vermek -
5 budamak
1. شذب [شَذَّبَ]2. قص [قَصَّ]3. قصص [قَصَّصَ]4. قضب [قَضَبَ]5. قط [قَطَّ]6. قلم [قَلَّمَ]7. قلم [قَلَمَ]8. هذب [هَذَبَ]9. هذب [هَذَّبَ] -
6 aldırmak
1. اعتنى [اِعْتَنَى]Anlamı: değer vermek, önem vermek2. رقب [رَقَبَ]Anlamı: değer vermek, önem vermek3. عني [عُنِيَ]Anlamı: değer vermek, önem vermek -
7 bağışlamak
1. أجدى [أَجْدَى]2. أعطى [أَعْطَى]3. أنعم [أَنْعَمَ]4. اغتفر [اِغْتَفَرَ]Anlamı: ceza vermekten vazgeçmek, affetmek5. خول [خَوَّلَ]6. سامح [سامَحَ]Anlamı: ceza vermekten vazgeçmek, affetmek7. عذر [عَذَرَ]Anlamı: ceza vermekten vazgeçmek, affetmek8. غفر [غَفَرَ]Anlamı: ceza vermekten vazgeçmek, affetmek9. منح [مَنَحَ]10. وهب [وَهَبَ] -
8 boyamak
1. خضب [خَضَبَ]Anlamı: boya sürerek renk vermek2. خضب [خَضَّبَ]Anlamı: boya sürerek renk vermek3. دم [دَمَّ]Anlamı: boya sürerek renk vermek4. دهن [دَهَنَ]Anlamı: boya sürerek renk vermek5. صبغ [صَبَغَ]Anlamı: boya sürerek renk vermek6. طلى [طَلَى]Anlamı: boya sürerek renk vermek -
9 pofurdamak
1. استياء [اِسْتِيَاء]2. برم [بَرَم]3. تبرم [تَبَرُّم]4. سأم [سَأَم]5. سآمة [سَآمَة]6. ضجر [ضَجَر] -
10 buyurmak
1. أمر [أَمَرَ]Anlamı: emir vermek, emretmek2. أوصى [أَوْصَى]Anlamı: emir vermek, emretmek3. استنجع [اِسْتَنْجَعَ]Anlamı: emir vermek, emretmek4. التمس [اِلْتَمَسَ]Anlamı: emir vermek, emretmek5. وصى [وَصَّى]Anlamı: emir vermek, emretmek -
11 defnetmek
1. أرمس [أَرْمَسَ]Anlamı: (ölüyü) gömmek, toprağa vermek2. دفن [دَفَنَ]Anlamı: (ölüyü) gömmek, toprağa vermek3. رمس [رَمَسَ]Anlamı: (ölüyü) gömmek, toprağa vermek4. قبر [قَبَرَ]Anlamı: (ölüyü) gömmek, toprağa vermek5. لحد [لَحَدَ]Anlamı: (ölüyü) gömmek, toprağa vermek -
12 sancımak
1. ألم [أَلَّمَ]Anlamı: sancı vermek, ağırmak2. آلم [آلَمَ]Anlamı: sancı vermek, ağırmak3. أمض [أَمَضَّ]Anlamı: sancı vermek, ağırmak4. لعج [لَعَجَ]Anlamı: sancı vermek, ağırmak5. مض [مَضَّ]Anlamı: sancı vermek, ağırmak -
13 aşılamak
1. أخصب [أَخْصَبَ]Anlamı: bir aşıyı vücuda vermek, aşı yapmak2. خصب [خَصَّبَ]Anlamı: bir aşıyı vücuda vermek, aşı yapmak3. طعم [طَعَّمَ]Anlamı: bir aşıyı vücuda vermek, aşı yapmak4. لقح [لَقَّحَ]Anlamı: bir aşıyı vücuda vermek, aşı yapmak -
14 öğütlemek
1. أوعز [أَوْعَزَ]Anlamı: salık vermek, nasihat etmek2. رشد [رَشَّدَ]Anlamı: salık vermek, nasihat etmek3. نصح [نَصَحَ]Anlamı: salık vermek, nasihat etmek4. وعظ [وَعَظَ]Anlamı: salık vermek, nasihat etmek -
15 tavlamak
1. أغوى [أَغْوَى]Anlamı: kandırıp elde etmek2. دمث [دَمَّثَ]Anlamı: tav vermek3. ضلل [ضَلَّلَ]Anlamı: kandırıp elde etmek4. طرى [طَرَّى]Anlamı: tav vermek5. لدن [لَدَّنَ]Anlamı: tav vermek6. مرث [مَرَثَ]Anlamı: tav vermek -
16 yüreklendirmek
1. جرأ [جَرَّأَ]Anlamı: birine cesaret vermek2. جسر [جَسَّرَ]Anlamı: birine cesaret vermek3. حمس [حَمَّسَ]Anlamı: birine cesaret vermek4. شجع [شَجَّعَ]Anlamı: birine cesaret vermek -
17 bakmak
1. اعتنى [اِعْتَنَى]Anlamı: önem vermek, üzerinde durmak2. رقب [رَقَبَ]Anlamı: önem vermek, üzerinde durmak3. عني [عُنِيَ]Anlamı: önem vermek, üzerinde durmak -
18 bildirmek
1. أبلغ [أَبْلَغَ]Anlamı: herhangi bir şeyi haber vermek2. بلغ [بَلَّغ]Anlamı: herhangi bir şeyi haber vermek3. شهر [شَهَرَ]Anlamı: herhangi bir şeyi haber vermek -
19 esinlemek
1. ألهم [أَلْهَمَ]Anlamı: ilham vermek2. أوحى [أَوْحَى]Anlamı: ilham vermek3. وحى [وَحَى]Anlamı: ilham vermek -
20 gözetmek
1. اعتنى [اِعْتَنَى]Anlamı: önem vermek2. حمى [حَمَى]Anlamı: korumak, bakmak, himaye etmek3. رقب [رَقَبَ]Anlamı: önem vermek4. كلأ [كَلَأَ]Anlamı: korumak, bakmak, himaye etmek5. وقى [وَقَى]Anlamı: korumak, bakmak, himaye etmek6. عني [عُنِيَ]Anlamı: önem vermek
См. также в других словарях:
vermek — i, e, ir 1) Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek Okumadığım zaman tavukların bahçesindeyim, yemlerini ben veririm. Ö. Seyfettin 2) Bırakmak veya bağışlamak Hırsımdan bazılarına bedava verdim, alın götürün,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
güvence vermek — 1) bir anlaşmada taraflardan biriyle ilgili olarak sorumluluğu yüklenmek, inanca vermek, teminat vermek, garanti vermek 2) bir sorumluluk karşılığı olarak para vb. ortaya koymak, inanca vermek, teminat vermek, garanti vermek … Çağatay Osmanlı Sözlük
güvenmelik vermek — bir kimseye pazarlığında anlaşılmış bir paranın küçük bir bölümünü önceden vermek, kapora vermek … Çağatay Osmanlı Sözlük
karşılık vermek — 1) küçük büyüğüne karşı gelmek 2) cevap vermek, yanıt vermek Haşarı oğlan bu ağzı bozuk kadına şöyle karşılık veriyordu. O. C. Kaygılı … Çağatay Osmanlı Sözlük
döl vermek — 1) yavru vermek, üremek 2) ürün vermek … Çağatay Osmanlı Sözlük
kiraya vermek — kira karşılığında vermek, icara vermek Buradaki evimi de kiraya vermiştim. R. H. Karay … Çağatay Osmanlı Sözlük
pay vermek — 1) hisse vermek, bölüşmede bulunan parçalardan ayırmak Batı, beynini sömürdüğü insanlara kendi uyruklarına sağladığı konfordan pay verip gönül alır. H. Taner 2) mec. küçük büyüğe karşılık vermek, saygısızca davranmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
fırsat vermek — bir işi yapmak için uygun, elverişli şartı sağlamak Bu çeşit yazılara cevap vermek hasma fırsat vermek olur. B. Felek … Çağatay Osmanlı Sözlük
yer vermek — 1) önemli saymak, saygı göstermek Etrafını zehirleye zehirleye yaşadıktan sonra hâlâ insanlar ona kendi aralarında bir yer veriyorlardı. M. Yesari 2) bir olaya yol açmak, imkân tanımak 3) önemli bir görev vermek 4) kendi yerini bir başkasına… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yol vermek — 1) geçmesine izin vermek Hafif sağ yapıp askerî bir kamyona yol verdi. A. İlhan 2) hızını artırmak 3) işten çıkarmak, işine son vermek Mademki bu işi yapamıyorsun, o hâlde başka işimiz yok derler, bana yol verirler. O. Kemal … Çağatay Osmanlı Sözlük
semere vermek — 1. meyva vermek. 2. sonuç vermek … Osmanli Türkçesİ sözlüğü